Büyük Bir Sıçrama Olarak Gezi Direnişi – M. Sinan MERT
Gezi Direnişi büyük bir uyanış ve korku duvarlarını yıkış hareketi olarak Türkiye toplumu açısından çok önemli bir eşik aşımını ifade ediyor. Erdoğan’ın neredeyse her şeyi ve herkesi teslim aldığını düşündüğü bir anda dev bir koalisyon harekete geçerek diktatöre haddini bildirdi. Devlet güçleri Taksim’den uzaklaştıktan sonra iki gün boyunca Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık ofisini korumaya çalıştılar. Her şey o kadar hızlı ilerledi ki politik öznelerin çok önemli bir kısmı süreci kavrayamadı, ne olduğunu anlayamadı, işlerin nerelere varabileceğini öngöremedi. Bunların başında tabii ki Erdoğan geliyor. Kürt Hareketi ile müzakere sürecinin başlaması sonrasında Batı’daki direniş dinamiklerini çok hafife alan, direnişi bir adli vaka kategorisine sokabileceğini düşünen Erdoğan hatasının bedelini karizmasını kaybederek ödedi. Bu kayıp, iktidarını kaybetmesine varacak uzunca bir güzergâhın da ilk önemli durağı olarak görülebilir.
Erdoğan’ın kısa vadede iktidarını kaybedeceğini düşünmek hareketi hatalara sevk edebilir. Sabırsızlık politikada radikalizmi doğurur ve bu da kimi zaman Gezi Direnişi sırasında olduğu gibi kimi eşiklerin çok çabuk aşılmasını sağlar. Fakat rakibi küçümsemek de uzun vadede hayal kırıklığına ve dağılmalara yol açar. Erdoğan, hareketin çok hızlı gelişmesi ve çok yoğun ataklar gerçekleştirmesi sonrasında kısa bir kafa karışıklığı yaşadıktan sonra kendi tabanını konsolide etmeye ve moralini yükseltmeye yöneldi. Sürekli kullandığı yukarıdan ve öfkeli dilin gerçek amacı buydu. Bunu da kısmen başardı. Sonuç olarak AKP hala önemli bir toplumsal bloğu yönlendirebiliyor. Gezi Direnişi her ne kadar son 15 yıldır ilk kez bu bloğu ciddi anlamda çatlatmaya dönük manevralar gerçekleştirse de daha kalıcı mevziler elde edebilmiş durumda değil. Bu ancak uzun soluklu bir mücadele süreci sonucunda ortaya çıkabilecek bir sonuç olabilir.
En Önemli Meziyet: Birleştiricilik
Direnişin en önemli başarısı ısrarı ve mücadeleciliğinin yanı sıra hiç kuşkusuz yansıtmayı başardığı politik içerikte gizlidir. AKP’nin inşa sürecine giriştiğinin işaretlerinin her geçen gün daha da belirgin bir biçimde ortaya çıktığı ve buna karşı rahatsız olanların genelini ifade edebilecek bir odağın bulunmayışından kaynaklanan umutsuzluğun da ortama hâkim olduğu bir dönemde ortaya konan alışık olunmayan, dili kendine özgü ve renkli ayağa kalkış, olağanüstü birleştirici bir rol oynadı. Burada en çok üzerine kafa yorulması gereken 31 Mayıs gecesi Taksim’de ne olduğudur. Sabahtan akşam 5’e kadar tamamen devletin inisiyatifinde gelişen süreç mesai sonrası özellikle büro çalışanı olarak tasvir edebileceğimiz, yeni işçi sınıfının özel bir öbeği olarak tasnif edilebilecek kesiminin kitlesel katılımıyla bambaşka bir görünüme büründü. Olağanüstü kitlesellik, devlete direnme deneyimi bulunan militan unsurların daha kararlı bir biçimde öne çıkmasına yol açtı. Anılan kitlesel destek doğrudan çatışmalara iştirak etmedi ancak direnen unsurlara muazzam bir moral üstünlük sağladı. Bir kaç saat içerisinde devlet güçleri kendisini korumakla sınırlı bir tutum izleyebilir hale gelmişti. Bu diyalektik kitle bileşimi tüm eylemlere damgasını vurdu. Devletin bu iki kesimi birbirinden kalıcı olarak ayrıştırmaya dönük ameliyat girişimleri ise her seferinde boşa çıkarıldı. Devletin Taksim’e yeniden çıktığı gün ortaya koymaya çalıştığı performans da bu ayrıştırma senaryosu üzerine kurulu idi. Ama başaramadılar. Grup kendi içerisinde flama açma, taş atma konuları üzerinden ateşli tartışmalar yürütse de herkes aslında birbirine ne kadar muhtaç olduğunu bildiği için tüm kesimler gerilimlerin ko- puşma noktasına sıçramasını engellemek için olağanüstü çaba harcadılar. Hareketin tüm ideolojik ve politik farklılıklarına rağmen bir arada durma iradesine sahip çıkması muazzam bir yenilik ortaya çıkardı. Bunun ortaya çıkmasında mücadeleye akan ve aslında tüm kesimlerle arasında belli bir mesafe bulunan kesimlerin yoğunluğu önemli bir belirleyici etken oldu. Hiçbir politik özne hareketin tümü üzerinde söz sahibi olabilecek bir etkinliğe sahip değildi. Bu da aslında ortaya gayet kararlı ve dengeli bir politik yönetimin çıkmasına olanak sağladı. Taksim Dayanışması bütün karmaşasına ve kurumsallaşamama haline rağmen çok etkili bir performans sergiledi. Hem alanın genel hissiyatından kopmadı hem de politik öznelerle alanın arasının açılmasını engelleme noktasında önemli bir rol oynadı. Özellikle Erdoğan’la görüşme sonrasında alanda gerçekleştirilen forumlar görülmeye değer bir deneyim ortaya çıkardı. Politik akıl elde edilen “kazanımlar” üzerinden (“mahkeme kararlarına uyacağız”ın verilen bir taviz olarak gösterilmesi bir hukuk garabetidir, burjuva hukukunun bilfiil burjuvazinin kendisi tarafından ayaklar altına alınmasıdır, bu anlamda bir garabet olarak Gül’ün cumhurbaşkanlığına seçilmesini engellemek için Anayasa Mahkemesi’nin aldığı yeter sayı kararından mentalite olarak hiçbir farkı yoktur) hareketi daha güvenli ve sürdürülebilir bir limana taşıyıp hareketi daha uzun soluklu hale getirmenin yollarını bulmayı önerirken, alandan “devam” kararı çıkması aslında yönetilmesi zor gerilimler ortaya çıkarmaya adaydı. Fakat neyse ki Erdoğan’ın gazabı yeniden birleştirici bir unsur olarak 15 Haziran gecesi devreye girdi. Taksim Dayanışması bütün bu süreçlerde çok büyük hatalar yapmadan, hareketin birlikte sürdürülmesini sağlayacak bir ortalamayı temsil etmeyi başardı. Bu anlamda ortaya önemli bir deneyim çıkarıldığı tespit edilebilir. Yorucu ve bol tartışmalı bir yol izlendi fakat böylesi bir devasa kendiliğinden hareket ancak böyle yönsenebilirdi.
15-16 Haziran’da ortaya konan reaksiyon şanlı bir direniş olarak değerlendirilmeli. Harekete geçen güçlerin daha merkezi bir biçimde yönlendirilebilmesi sağlana- bilseydi hiç kuşku yok ki bu iki günün sonunda Taksim Komünü’nün korunması ve hatta yeni Komün alanlarının yaratılması mümkün olabilirdi. Fakat çok kendiliğinden ortaya çıkan reaksiyon muazzam bir kararlılıkla Erdoğan’ın moral üstünlüğü ele geçirmesine engel oldu. Yenilgi ruh hali kök salmadı. Bu durum yöneteler açısından hiç kuşku yok ki aşırı bir tedirginliğe yol açmaktadır. İstanbul’un merkezi neredeyse iki hafta boyunca direniş güçleri tarafından elde tutulmuş, hareket bölünmemiş, birbirine düşmemiş, Türkiye’nin dört bir yanında eylemler süreğenleşmiş, ölümlere, yaralanmalara rağmen kitle hareketi cüretini tam anlamıyla kaybetmemiştir. Hükümetin saldırılarına devam edeceği tespitinin en açık gerekçesi bu durumdur.
Fay Hatlarına Sıkışmayan Bir Politik Zenginlik Sonuç Veriyor
Gezi Parkı direnişinin ortaya koyduğu mesaj Erdoğan’ın ezberini bozuyor. Çünkü muazzam çeşitliliğe sahip hareket, bu çeşitliliğini yansıtan bir ortak mesaj üretince ortaya bileşenlerin hiçbiri tarafından tek başına üretilemeyecek derinlikte bir tablo çıkıyor. Türkiye’nin geleneksel fay hatları tarafından çerçevesi çizilmiş ve ezberi artık herkes tarafından bilinen politik mesajlar kitlelerde bu oranda bir yankı yaratamıyor. Fakat Gezi ezberleri gerçekten bozacak politik mesajlar üretiyor. Bunların en önemlilerinden biri hiç kuşku yok ki anti-kapitalist Müslümanların katkısıyla ortaya çıkan görüntü. Alevilerin çok yoğun olarak desteklediği bir direnişin göbeğinde iki defa Cuma namazı kılınması sonuçları çok kalıcı olacak bir etki yarattı. Bunun dışında örneğin hareketin 4 şehidinden birisinin polis olması da belli kesimlerin kafasını ciddi biçimde karıştıracaktır. Hayatını kaybedenlerin anıldığı her yerde polis memurunun da anılması hareketin moral üstünlüğünü ortaya koyması açısından oldukça önemli. Bu mücadelede zorun rolü kesinlikle yadsınamaz. Erdoğan’ın kendisini öne çıkaran tüm hamleleri zor ile boşa düşürüldü. Fakat sosyal medyanın bu kadar öne çıktığı bir dünyada geniş yığınların kalplerini kazanmaya dönük bir hegemonya mücadelesi de en az zor kadar önemli bir rol oynadı ve oynamaya da devam edecek. Devletin de son aşamaya kadar masum vatandaşlarla marjinal grupları ayırmaya çalışan çabası bu gücü bilmesinden kaynaklanıyor. Fakat şurası çok açık ki AKP bloğunun 11 yıllık iktidarı boyunca ideolojik mücadelede bu kadar başarısız kaldığı, bu kadar çaresizleştiği, yalanlarının bu kadar buz gibi açığa çıktığı süreç yaşanmamıştır. “Öyle veya böyle hep haklı olan Erdoğan” görüntüsü tamamen ortadan kalkmıştır. Erdoğan’ı savunmaya çalışanların ortaya çıkardıkları kara mizah, İstiklal’in duvarlarını süsleyen yazılamalardaki yaratıcılıkla baş edecek durumdaydı! Zello örgütü, telekinezle cinayet, faiz lobisi, İran ajanları, çadırlarda bulunduğu iddia edilenler, Camide içki, sahte Amanpour röportajı, Zaytung haberlerine balıklama atlayan belediye başkanları, eylemleri tetikleyenin bir tiyatro oyunu olduğunun ifşası, AKP cephesinin zavallılığını tekrar tekrar ortaya koydu.
Örgütlenme-Birliği Koruma-Kürt Hareketi İle Yakınlaşma-Sömürüye Karşı Söz Üretme
Bu hareket nereye kadar gidebilir? Hep beraber göreceğiz. Fakat zeminde çok önemli bir hareketlenme ortaya çıktığı açık. İnsanların kafasındaki hapishaneler yıkılıyor. Her şey sorgulanıyor. Yıllardır araya mesafe konan kesimlerle çok hızlı yakınlaşmalar yaşanıyor. Sorgulanan sadece AKP değil. Aynı zamanda yaşam tarzı, tüketim kültürü ile de ilgili ciddi sorgulamalar gerçekleşiyor. Hareketin tam anlamıyla ulusalcı bir nitelik kazanacağı ve AKP’ye karşı Ergenekoncu bir reaksiyona dönüşeceği vehmi tam anlamıyla boşa çıktı. “Mustafa Kemal’in askerleri” şimdilik “Mustafa Keser’in askerlerinin” peşine düşmüş görünüyor. Liberal sol çevrelerin Kürt hareketi üzerinden ortama boca ettikleri bu telaş en azından HDK’yi önemli oranda uzun süre paralize etti. HDK çevrelerinde ilk hafta en çok konuşulan bu eylemin en kısa vadede nasıl sönümlendirilebileceği idi. Solun ve kitlelerin önemli bir kesimi hala devleti sürekli unutmakla inmelenmiş vaziyette. Kemalizm devletten düştü. AKP artık devlettir. Bu durum başlı başına büyük bir altüst oluştur. Devlete sahip olan egemendir. Devlet demek sınırsız zorbalık tekeli demektir. Devlet olmak, revirleri yakıp yıkma özgürlüğüdür. Devletsiz Kemalizm sokaklardaki bir sürü ideolojiden birisidir. Değişmeye ve etkileşime açıktır. Tüm kesimler gibi onlar da öğrenmektedir. Bu etkileşimin nereye varacağını hangi sınıfın ya da fraksiyonun hegemonik olmayı başaracağı gösterecektir. Eğer sosyalist blok, sokak direnişinin merkezinde hegemonik bir rol elde edebilirse Kemalizmin devletçi ve muhafazakâr yorumları kan kaybedecek onun yerine daha sol Kemalizm yorumları etkinlik kazanacaktır.
Hareketin nereye kadar gidebileceği hiç kuşku yok ki ne seviyede örgütlenebi- leceğine bağlıdır. Mücadeleye yeni katılan kesimlerin örgütlenme deneyimleri son derece sınırlıdır. Dünya görüşü de anarşizan-liberter ekollerin etkisi altında olduğu için örgütlenme fikrinin kabulü bile önemli bir eşiğin aşılması anlamına gelecektir. Taksim dayanışması modelinin yerellere taşınması, burada ilk etapta forumlar üzerinden bir etkileşim ortamının yaratılması heyecan vericidir. Bu yazı yazıldığı sırada forum yapılan parkların sayısı her geçen gün astronomik olarak artmaktaydı. Eğer bu tempo kaybedilmez ve yaz sonuna kadar aynı heyecan korunarak en genel hatlarıyla bir iletişim ağı kurulabilirse geleceğe çok daha güvenli bakabiliriz. Şu aşamada hayal kırıklığına yol açacak bir durum görünmemektedir. Fakat alışık olunmayan yollardan yürüneceği açıktır. Çok uzun tartışmalara, bireylerle kurum temsilcilerinin eşdeğerde olduğu platformlara hazır olalım. Bu durum bir hantallık olarak görünebilir fakat böylesi bir çokluğu siyasete başka türlü tercüme edebilmenin başka bir yolu da bulunmamaktadır. Burada yürütülen tartışmalarda da gereğinden şiddetli karşı karşıya gelişlerden kaçınmak gerekiyor.
Hareketi örgütlenmeye teşvik etmek. Zengin çeşitliliğe sahip çıkmak ve gereğinden erken netleşmelere, saflaşmalara engel olmak. Özgürlük tutkusunu olduğu kadar sömürüye karşı yüzü de belirginleştirecek önerilerle hareketi ileri taşımaya çalışmak. Kürt hareketi ile ilgili kesin yargılara ve gönül kırıklıklarına varılmasına karşı çıkmak. İlk başta öne çıkan görevler bunlar gibi gözükmektedir. Hareketi oluşturan bileşenlerin konuşması, tartışması ve sert polemikler yaşaması kaçınılmazdır. Kürt hareketi ile de bu aşamada rezonansa gelinememesi talihsizlik olmuştur. Fakat geçtiğimiz yıllarda bölge ayaktayken, on binlerce tutuklanma yaşanırken Batı’dan kitlesel bir ayağa kalkma beklediğinde de benzer bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Bizlerin birbirimize düşmesi AKP’nin en büyük arzusudur. Ve bu hareket kapsayıcılığını geliştirdiği oranda güçlenecek mahiyettedir.
Artık farklı bir aşamadayız.