Varoş örgütçüleriyle söyleşi: ‘ADALETİ SAĞLAYACAK OLAN HALKIN KENDİSİDİR’

Yol, Sayı 13, Kasım-Aralık 2006 

Geçmişin gecekondu mahallelerine bugün daha çok varoş deniyor Varoşlar zaman zaman egemen medyada çeşitli açılardan gündeme getiriliyor, çoğu zaman suç ve şiddetle birlikte anılıyor. Düzen politikacıları açısından varoşlar, elde tutulması gereken oy depoları olarak görülüyor Sol açısından ise varoşlar devrimci bir dönüşüm için, kazanılması zorunlu olan büyük çoğunluğu barındırıyor. Bu yüzden emekçi katmanların ve işsizlerin yaşam mekânı olan varoşlarda solun örgütlenme sorunları üzerine kafa yormak büyük önem taşıyor. Bu sayımızda çeşitli değerlendirme yazılarının yanı sıra emekçi mahallelerinde örgütlenme faaliyeti içinde olan devrimcilerle örgütlenme sorunları üzerine sohbet etmeyi gerekli gördük.

Bu çerçevede İstanbul ’un emekçi semtlerinde faaliyet gösteren örgütçülerle görüştük:

İstanbul’da emekçi mahallelerinde örgütlenmek ne gibi güçlükler ve olanaklar barındırıyor?

Metin (Okmeydanı): Varoşlardaki çalışmanın üç ayağı olduğu söylenebilir, ekonomi, dayanışma ve adalet. Bu çalışmalar ikili iktidar perspektifiyle yürütülmeli. Varoş zemini çok kaygandır. İşsizlik çok yaygın. Bu yüzden ekonomik çalışma çok önemli. Adaletsizlik duygusu da çok yoğun. Mahalledeki her türlü soruna müdahale etmek zorunda kalıyoruz. Adaleti sağlayacak olan halkın kendisidir sonuçta. Örneğin karakollar artık sorunların çözüm adresi olarak görülmüyor, parayı bastıran işini görüyor çünkü orada. Ondan dolayı her türden sorunda devrimcilere müracaat edebiliyor insanlar. Örneğin küfürleşme ve kavgalar oluyor sudan sebeplerden, bunları barıştırmak gerekiyor.

Yaptığımız iki şey var temelde, yoksulluğa karşı dayanışma ve her türden adaletsizliğe karşı mücadele. Şu anda en zayıf olduğumuz alan ise ekonomik hayata müdahale. Kafamızda projeler olsa da hedeflerimizin çok gerisindeyiz. Ekonomi derken sadece işçi hakları açısından bakmıyoruz, alternatif ekonomik işletmeler de açmak gerekiyor. Bir taraftan da seyyar satıcılara karşı zabıtanın baskısı var. Mesela geçen gün şöyle yaptık; Örnektepe’den geçiyorduk bir baktık zabıtanın bir tanesi bir seyyar satıcının tezgâhına el koymuş, hemen müdahale ettik. Satıcı “Türkiye Cumhuriyeti bana iş sağlamadan ben bu işleri bırakmam” dedi. Biz de “siz büyük başların uşaklarısınız” dedik zabıtaya ve onları kovduk oradan. Adalet duygumuz incinmişti. Her türlü soruna her türlü araçla müdahale etmek gerekiyor.

Dinamik, enerjik, inançlı kadroların işi varoş çalışması. Halkın dayanışma ağını örmek büyük bir ihtiyaç. Bu üç ayağı birbirinden ayırmamak gerekiyor. Adalet çalışmaları yaparken halkın dayanışma ağını örmek ve ekonomik sorunlara karşı sonuç alıcı şekilde mücadele etmek gerekiyor.

Ozan (Bağcılar): Bugün tüm devrimci siyasetler varoşlarda çalışma yapıyor. Örneğin yozlaşmaya karşı mücadele neredeyse herkesin gündemi. Ama mahalle gençliği bunu ne kadar sorun ediyor o da ayrı bir konu. Mesela 96-97’de işler daha farklıydı, çete örgütlenmeleri bu kadar güçlü değildi. Bugün daha organize durumdalar. Toplum da kanıksamaya başladı. Esrar kullanımı 11 yaşına düşmüş deniyor. Çetelerin durumu hem daha gelişti hem de kökleşti. Mahallelerde solun etkinliği de eskisi kadar değil. Eskiden iyi bir eylemle etki alanı yaratmak daha kolaydı. Şimdi o kadar kolay değil. Daha büyük bir gücü gerektiriyor. Şimdi bir sürü grup afiş yapıştırıyor. Ama ciddi bir etkinliği yok.

Rutin faaliyetle olmaz bu iş, mahalledeki havayı değiştirmek lazım. Eğer genel havayı değiştiremiyorsan buz üstüne yazı yazmış gibi oluyorsun. Ve neyi niye yaptığını çok iyi anlatman gerekiyor. Yaptığın eylemlerin halk tarafından nasıl algılandığı çok önemli. Biz 1998’de, kaçırılan bir kadın için eylemler yapmıştık. O zaman çok büyük etki yaratmıştı. Basit bir şey gibi görünüyor, ama beş- on gün mahallede o konuşuldu. Şimdi aynı etkiyi yaratmak için çok daha fazla uğraşman lazım.

Toplum da biraz kanıksadı dediğim gibi. Adalet diyoruz, ama bunu çok iyi anlatmamız lazım. Neyi kastediyoruz, neyi hangi amaçla yapıyoruz.

Sevinç (Alibeyköy): Mahallelerin tarihleri ve yapısı birbirinden farklı. Okmeydanı’nda belki insanlar daha açıklar siyasete, ama bir Alibeyköy için aynı şeyi söyleyemeyiz. En temel gündemlerden birisi mahallelerde yozlaşma.

Ekonomi, gençlik ve dayanışma çalışmasının birbirini tamamlaması gerekiyor. Kitleyi çekmek kadar dönüştürmek de önemli. İnsanlara yaşamı birlikte dönüştürebileceğimize dair bir güven vermek zorundayız. Örneğin mahallemizde uyuşturucuya karşı bir panel yapmıştık, o panele katılan kadınlardan birisi kendi çocuğunun uyuşturucu kullandığını fark etmişti. Güveni hissettirebilmek için somut sorunlarına kısmi de olsa çözümler üretmemiz lazım. Çalışmanın bir iddiası olması gerekiyor.

Son zamanlarda mahallelerdeki çetelerin faaliyetleri basına sıkça yansıyor. Çalışma yaptığınız mahallelerdeki güç odakları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Metin: Varoşlarda kendi çıkarları için grup kuran, uyuşturucu satanlar var. Bunların bir kısmı karakollarla bağlantılıdır. Çeteleşen gruplar genelde o mahallenin insanı, hatta bir kısmı devrimciliğe bulaşmış eskiden. Mesela X mahallesinde bir büyük bir çete var. Uyuşturucu işleri vs. yapıyorlar. Bunlarla karşı karşıya geldik sonunda. En son liderleriyle konuştuk. Uyuşturucu ve gasp işlerini bırakacaksınız dedik. Yapacaksanız zengin semtlerde yapın dedik. Yemin etti, en son kendi kabuğuna çekildi.

Çete diye tabir edilen grupların hepsi gasp ve uyuşturucu işi yapıyor değil aslında. Kime çete diyoruz?

Çete deyince, kime bağlı olduğu ve ne iş yaptığı çok önemli. Bazen mahallenin insanları kendilerince bira içip, sohbet ediyorlar, gruplaşıyorlar. Şimdi bunlara çete diyemeyiz. Bir kısmı da kendi sorunlarını çözmek için bir araya gelmiş insanlar. Kendi sosyal ortamları var. Bunlarla dostça ilişkiler kurulabilir. Böyle gruplarla sohbetimiz oluyor. Bu insanlara bizim sistemi anlatmamız lazım. Bunları karşımıza almaktansa onları sisteme karşı yönlendirmeliyiz. Mesela adalet diyoruz, esrar içenle satanı ayırmak lazım. İçeni sohbetle ikna edebilirsiniz, ama dağıtanları cepheden karşımıza almalıyız. Sineklerle değil, bataklıkla uğraşacağız.

Sevinç: Mahallelerde tarikatlar da örgütleniyor. İslamcı belediyeler de yardım faaliyetleri üzerinden örgütlenmeye çalışıyorlar. Devrimci burumlarsa gençlik merkezleri gibi. O da sadece Alevilerin olduğu mahallelerde. Oysa solun kurumlan halk yığınlarına hitap edebilmeli. Alevi olmayan mahallelere ilişkin politikamız da olmalı.

Hangi çelişkiler daha fazla öne çıkıyor?

Metin: Aslında çok farklı çelişkiler var. İşçi hakları konusunda zaman zaman sohbetler yapıyoruz. Sigortasız çalıştırmaya, haksızlıklara karşı bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Örneğin atölyelerdeki işçiler bazen maaşları verilmeden işten atılıyorlar. Öyle bir işçi arkadaşın bir buçuk milyar alacağı vardı. Bu arkadaşla birlikte gittik, “bu adamın alacağı var, mahallenin insanı, bu insanın parasını vereceksin” dedik. İşçinin yalnız olmadığını görünce parayı vermek zorunda kaldı patron. Hatta atölyedeki diğer işçilere de niye geldiğimizi yüksek sesle anlattık. Oturup konuştuğumuzda müdahale edilmesi gereken bir sürü çelişki ortaya çıkıyor. Hangisiyle başa çıkacaksın. En son sorun yaşayan işçilere kendi aranızda bir adalet ekibi oluşturun dedik. Bu tür sorunlara birlikte müdahale edin. Birisinin alacağı var, birisinin kız kardeşine ustalar laf atmış vs. Sonra bu insanlar siyasileşmeye başladılar.

Adalet, çalışmanın olmazsa olmaz kısmı. Zaman zaman akşamları mahallede gezip güvenlik önlemi almak zorunda kalıyoruz. Özellikle hırsızlık ve uyuşturucuya karşı. Son süreçte internet kafeler gece sabaha kadar çalışıyorlardı, polise rüşvet veriyorlar bunun için. Buralarda esrar satışı yapılıyor ve genelde porno sitelere giriliyordu. Bir gün baktım mahallenin gençleri ellerinde bir kilit, gidip internet kefeleri kapatacağız diyorlar. Konuştuk, önce uyaralım dedik. Bir şey değişmeyince bir gün kepenkleri içerdekilerin üzerine kapatıp internet kafeleri kilitledik.

Eylemimiz çok etkili oldu. Şu anda çalışma tarzlarını düzelttiler. Esrar satışı durdu.

Erkan (Okmeydanı): Varoş çalışmasını nereye bağlayacağınız da çok önemli. Halkın gündemlerinden kopmamak gerekiyor. Varoş gençliğinin günlük sorunlarını atlayarak salt örgütün ihtiyaçlarına bağlı olarak siyasileştirilmesi de ayrı bir sorun. Gençlik kendi somut sorunları üzerinden örgütlenmeli. Biz varoş gençliğinin öfkesini sisteme karşı yöneltmeye çalışıyoruz.

Varoştaki herkes de kavgacı değil tabi. Her gencin farklı kişisel özellikleri var. Onların yapısına uygun tarzlar geliştirmek gerekiyor. İnsanlara sadece sistemi anlatmak da olmuyor, belki bir saat geyik yapıyoruz, ama onun 10 dakikasını politikleştirebilirsek ne iyi.

Gençlik çalışmasının özgün bir yanı var. Sosyal ve kültürel çalışmalar çok önemli. Müzik ve tiyatro çalışmaları yapıyoruz mesela.

Sevinç: Yerel yönetimlerden işyeri sorunlarına çok geniş bir alanda etkinlikler yapmak mümkün. Mesela mahallemizde çöp varilleri yok, bununla ilgili kampanyaları önümüze koyabiliriz. İmza toplayarak belediyeye başvurabiliriz. Yerel yönetimleri sıkıştırmamız lazım. Eğer taleplerimizi karşılamıyorlarsa onları teşhir etmeliyiz. Mahallenin insanları olarak bunu yapabiliriz.

Ozan: Mahalledeki üretim sürecinin içine giremiyoruz aslında. Mahallelerde çok sayıda eve iş alan kadın var, bunların çoğundan kimsenin haberi bile olmuyor. Evdeki üretim sürecini gözleyebilmek için daha dikkatli bir gözle bakmak gerekiyor. Mademki devrim üretim ilişkilerinden çıkacak o zaman bu sürece müdahale edebilmemiz gerekiyor. Üretimle ilgili bağlantılar çok fazla takip edilmiyor.

Güvencesiz çalışmaya karşı süreklileşmiş bir faaliyet lazım. Bizim mahalledeki faaliyetimiz eskiden beri işçi ağırlıklı. Biz devletin kurumlarına muhalif olsak da bunların işlerini yapmasını da istiyoruz. İşçileri güvenceye alması lazım, muhtarlık yardım dağıtacaksa bunu adil yapması lazım, belediyenin görevlerini yapması lazım.

Sol hareketin yürüttüğü çalışmalar halkta nasıl bir karşılık yaratıyor?

Ozan: Yozlaşmaya karşı afiş asılmış, gençler altında oturup esrar içiyorlar.

Şimdi Bağcılar Çiftlik’te mesela dört mahalle var. Bu mahallelerin her birinde 15-20 bin civarı seçmen var.

Devrimcilerin ulaşabildiği insan sayısı ise 15-20 kişiyle sınırlı. Halk kendi gündelik sorunları içinde yaşıyor. Çalışma saatleri uzun. Bir işçiyi ancak haftada bir görebiliyorsun. İnsanlara medya bir bilinç aktarıyor, bir yandan da sen konuşuyorsun, bir de yerel gündem var. Biz onların hayatlarında ne kadar yer kaplayabiliyoruz? Ne kadar zamanı birlikte geçirebiliyoruz? Sol mevcut haliyle yaşamı dönüştürmeye öncülük edemiyor.

Varoş örgütlenmesinin nasıl bir perspektifle yapıldığı çok önemli. Yapılan tüm çalışmalar büyük bir projeye bağlanmalı. Çalışmalar kurumsallaşmazsa ve halk tarafından sahiplenilmezse geleceği olmaz. Kabalaşmak gerekiyor. Yoksa geçici ilişkiler kurulmuş oluyor. Önemli olan canlı ilişkinin süreklilik kazanması. İnsanların gelmesini sağlayacak projelerimizin olması gerekiyor. Örneğin bizim işsizlik kampanyası sırasında derneğe astığımız iş ilanları panosu etkili olmuştu. Hiç tanımadığımız insanlar gelip adres sordular.

Tabi baskılar var, işsizlik, güvencesizlik var. Sosyalleşme olanakları yok. Mahallenin ortak bir gündemi, ortak bir paydası yok. Her kesimin kendine göre bir gündemi var. Örneğin Lübnan’la ilgili basın açıklaması yaptık, İslamcılar daha duyarlıydı. Diğerleri çekilin gidin havasındaydı. Önce ortak bir atmosfer yaratmak gerekiyor. İnsanların kafasındaki gündem ve bir de senin gündemin var, bu ikisini birbirine bağlamak zorundasın.

Dayanışma çalışmaları kafamızı açtı, ama pratikte hedeflerimizin çok gerisinde olduğumuz da kesin. Pratik işlerle konuşmak gerekiyor. Solda bazen güzel söylemler üretiliyor, ama pratik karşılığı nedir diye baktığımızda çok şey bulamıyoruz. Bir süre sonra faaliyetlerde bir rutinleşme oluyor. Küçük olmaya alışmak gibi bir sorun var. Oysa devrimci faaliyet bir göreve dönüşmemeli. Farklı bir heyecandır, bunun yaşanması lazım. Heyecanı yaratmak önemli olan. Bu da kendini dönüştürücü bir güç olarak hissetmene bağlı.