TOPRAKSIZ KÖYLÜ HAREKETİ (MST) – Ayşe Tansever
Brezilya’da Toprağın İsyanı
Yol, Sayı 7, Ağustos-Eylül 2005
Latin Amerika’da Sol
Latin Amerika’nın tümünde topraksız köylü hareketleri yaygındır. Bu Latin Amerika kıtasının ortak geçmişi ile bağlantılı bir olgudur. Çeşitli ülkelerde çeşitli toprak işgalleri yaşanır. Ancak topraksız köylülerin adlarım dünya tarihine yazmaları Brezilya topraksız köylülerinin verdiği mücadele ile olmuştur. Bunun Brezilya’ya özgül çeşitli nedenleri vardır.
Özellikle 90’lı yılların sonlarında Topraksız Köylü Hareketi MST (Kısaltma olarak TKH bizdeki bazı hareketlerle karıştırılmasını önlemek açısından MST olarak kullanmayı uygun bulduk. Ayrıca çoğu dünya literatüründe de Portekizce Movimento dos Sem Terra’nın kısaltılması MST olarak kullanılmaktadır.) dünya gündemine oturmuştu. Ülkede çok sayıda toprak işgali yaşandı ve iktidar sınıfları ile çatışma yükseldi. Yükselen hareket sonucu topraksız köylülerin kentlerdeki ittifak gücü ile Brezilya İşçi Partisi 2002 yılında seçimleri kazandı. Lula bildiğimiz gibi büyük umutlarla iktidar koltuğuna oturdu. Ve de Brezilya Topraksız Köylü Hareketi MST’nin dostu iktidara gelmiş oldu. MST o günden sonra Lula hükümetine eski hükümetlere yaptığından daha az baskı yapmaya başladı. Bu nedenlerle MST adını duymaz olduk.
Lula hükümetinin kırlardaki ittifak gücü MST’ye verdiği sözler vardır. 3 yıl içinde öncelikli olarak kamplardaki 200 bin olmak üzere 430 bin aileyi toprağa yerleştirecektir. Ancak aradan geçen 2,5 yıl içinde daha 64 bin aile yerleştirilmiştir. Lula kendisinden önceki burjuva hükümetlerin yaptıklarından bile daha az yapmakta kaplumbağa hızı ile davranmaktadır. Bu yetmezmiş gibi bir de topraksız köylülere toprak dağıtmak için ayrılan 3 milyarlık bütçeyi de ÇUŞ’lere borç ödemeye ayırdı. Bunlar MST’nin öfkesini ve eyleme geçme kararlılığını arttırdı. Lula’ya baskı yapılmalıdır. MST baskı yapmaya kararlıdır. 17 Nisan Dünya Köylü Gününde 1500 km Tik Başkente büyük bir kitle yürüyüşü planlandı. Sonra Papa’nın ölmesi gibi bazı nedenlerle yürüyüş 1 Mayıs İşçi gününe alındı. Yürüyüş 17 Mayıs günü başkentte bitecek. MST hükümete toprak reformu ile ilgili bir dilekçe verecek. Böylece Lula’ya baskı yapmaya çalışılıyor. Çünkü Lula ancak alttan bir baskı gelirse eyleme geçiyor. Bu durumda Lula iktidara geçtiğinde MST ile sözlü anlaşma şimdilik bitmiş gibidir. Bu nedenle MST’nin kesilen sesini önümüzdeki günlerde daha çok duyacağımızdan şüphe yoktur.
MST iktidar içinde kendi iktidarını kurmuştur. Milyonlarca destekçisi militanı vardır. Ve de dünyadaki en büyük halk hareketlerinden bir tanesidir ve bu nedenle derinden incelenmeyi gerektirmektedir.
Günümüz Latin Amerika’sında genel bir devrimci yükseliş yaşanmaktadır. 1980’li yıllarda devrilen askeri iktidarların yerine geçen sivil hükümetler 2000 yıllarında ömürlerini doldurdular. 2001 Aralık Arjantin halk ayaklanması ile Latin Amerika yeni bir sürece girdi. Kolombiya hariç her ülkede eski sol güçler iktidar koltuklarına oturdular. Bolivya, Ekvator’da birkaç kez hükümetler alaşağı edildi. Venezuela’da ABD düşmanı Chaveziktidar darbelerini püskürttü.
Latin Amerika da yaşandığını söylediğimiz devrimci süreci şöyle açıklamak belki mümkündür. İktidara oturan solcular bir türlü iktidar koltuğunun ABD ve dünya Finans Kapitaline bağlı zincirlerini koparamamaktadırlar. İktidara gelir gelmez kendilerinden önceki yeni liberal politikaları uygulamaya devam etmektedirler. IMF ve Dünya Bankasına olan borçlar ödenmeye devam etmekte ve ABD yanlısı politikalar sürmektedir. Bolivya veya Ekvator da gördüğümüz gibi halk ise bu devlet başkanlarını alaşağı etmekte ama bu kez yerine gelenler yine aynı şeye devam etmektedirler.
Bunu şöyle yorumlamak mümkündür diye düşünmekteyiz. Halklar ne istemediklerini bilmektedirler. Hayır demek için seslerini yükseltmeyi öğrenmişlerdir. “Hayır. Sen değil.”, “Hayır bu politikalar değil.” demeyi öğrenmişlerdir. Yeni liberal politikalara son! Çok iyi. Yani özelleştirmeler duracak. Sosyal harcamaların kısılması duracak. Borçlar ödenmeyecek. Amerika ile Serbest Pazar Anlaşması imzalanmayacak. Bu talepler artık halk kitleleri tarafından açık bir şekilde dile getirilmektedir. Bu açıktır. Güzel. Neyin istenmediği bellidir.
Bu istememe yerine bir seçenek üretmek durumundadır. Halktan yana bir seçenek. O da halk güçlerinin bizzat iktidarı ele alması demektir. Halkın kendisini kendi güçlerinin iktidar olması demektir. İşte bu konuda bir olgunlaşma yaşanmak zorundadır. Şimdi 2000’lerin başından beri yaşanan süreç budur.
Brezilya MST hareketine dönersek. Hareketin tarihini, deneylerin ve de geleceğe yönelik önerilerini görürsek aslında karşımızda devrime hazır, iktidarı almaya hazır bir köylü hareketi vardır. Kadrolarının bugünden yarma iktidarı aldıklarında ne olacağı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak bu köylü hareketi tek başına iktidar olamayacaktır. Biliyoruz köylülük ve işçiliğin iktidarı alması gerektir. Ve de işçiler henüz bu konuda çeşitli biçimlerde hazırlık içindedirler. Brezilya’da Lula’nın İşçi Partisi iktidarıdır. Ama bu işçi partisi işte burjuvazisinin peşinden koşmaktan başka çare görememektedir.
Arjantin işçileri fabrikalarını işgal ediyor ve onları yönetmeyi öğreniyorlar. Venezuela’da Chavez hükümeti işçilerin fabrika yönetme deneyi kazanması için onlarla ortaklık yapıyor. Ama bu kadar. İşçiler hala arkalarındaki işsiz ve açlar ordusu nedeniyle iş bulmuş olmanın çıkarlarıyla oyalanıyorlar. Ya da yüzyıllardır kapitalizmin tüm Latin Amerika’da yol açtığı sosyal felaketi omuzlayabilme gücünü kendilerinde hissetmemektedirler. Elbette iktidar olmak re fabrika yönetmek demektir ne de kırlarda toprak işgal edip ekip biçmek. O başka bir halk örgütlülüğünü gerektirmektedir.
Ayrıca koskoca bir işçi iktidarı Sovyetler Birliği çökmüştür. Sovyetlerin yaptığı yanlışlıklardan dersler çıkarılmalıdır. Ve de sonra bunlar hazmedilmelidir. Yaşanan süreç bize kalırsa budur. Venezüella devlet başkanı Chavez geçtiğimiz aylar içinde, halkların kurtuluşu kapitalizmde değil sosyalizmdedir, dedi. Ve kendisinin buna kesinlikle inandığını tüm dünyaya duyurdu. Ancak, dedi, 20 yüzyıl koşullarına uyarlanmış bir sosyalizm. Chavez bunu arada sırada yaptığı gibi öyle aklına estiği ve lafın gelişi söylemedi. Partisi ve iktidarın uzun bir tartışma sürecinden sonra vardığı bir kararı açıkladı. Venezuela böylece Küba’nın açtığı yola çıkmış oldu. Şimdi tüm Latin Amerika halklarının gözü Venezuela’da. Venezuela yukarıdan aşağıya 20 yüzyıla uyarlanmış diye düşündüğü sosyalizm kurma yolunda ilerliyor. Chavez bu doğrultuda her gün bir şeyler yapıyor. 1,5 milyonluk bir halk milisi kuracak. Halkı ABD’nin olası saldırısına karşı silahlandıracak. ABD hop oturup hop kalkıyor. Küba devrimi sonrası kıtada toz attıran ABD şimdi Chavez karşısında bir şey yapamıyor. Bu bile Latin Amerika halklarının bilinç seviyesinin ne kadar yükseldiğinin bir işaretidir.
MST’de bu süreç içinde köylülük açısından önemli bir noktadır. Bu hareketi bu çerçevede ele alıp değerlendirmek gereklidir. MST Brezilya’da iktidar içinde iktidardır denebilir. Yönetimi, toprak araştırma ve teknik geliştirme uzmanları, okulları, öğretmenleri, 50’ye yakın tarım kooperatifi, tarım ürünü işleme tesisleri, yerleşim yerleri, profesörleri ile kendi içinde bir iktidardır. Bir parti değildir. Desteklediği parti vardır ama kendisinin iktidarı peşinde koşan bir partisi yoktur. Tek bir lideri yoktur. Belirli dönemler için kolektif liderlik sistemi vardır. Bu liderliğin içinde dış basında en çok söyleşi ve yazıları çıkan Joao Pedro Stedile’dir. Biz de bu yazıyı yazarken asıl olarak onun söyleşi ve yazılarından yararlandık. Açıkça söylemek gerekirse çoğu söyleşisini direkt çevirmenin bu yazıyı yazmaktan daha uygun olduğu düşüncesini hep taşıdık. Hareketi daha yakından tanımak açısından kesinlikle bunlar dilimize çevrilip yayınlanmalıdır. Ancak biz burada MST hareketini tanıtıcı daha öz bir yazı yazmaya çalışacağız.
En başta kısa bir Brezilya’yı 1985’lere hareketin doğuş günlerine getirici bir özet yaptıktan sonra MST’yi doğuran koşulları anlatacağız. Sonra işgallerin hazırlığı ve nasıl yapıldığını gene Stedile’in ağzından özetlemeye çalışacağız. Daha sonra buradan çıkan dersler olacaktır. MST verdiği dönüş süreci içinde evrimleşmiştir. Ve politik hattını değiştirmiştir. Talepleri dünya görüşü değişmiştir. Bunları biraz anlatacağız. Elbette kocaman bir MST hareketini bu birkaç sayfaya sığdırmak zordur.
Kısa Tarih
Genel olarak Latin Amerika özelde Brezilya 500 yıllık bir sömürge geçmişine sahiptirler. 1888 yılında köle sistemi büyük mücadele ve kanlar pahasına kaldırılır. Ondan sonra çeşitli merkezlerin güdümünde kapitalist gelişim yaşanır. 1960’larm sonlarında bu gelişim artık ömrünü tamamlamıştır. Halk hareketliliği çok yükselir. Sosyalizmin sistem olmasının da etkisi yaşanır. Çeşitli yerlerde Komünist Partiler kurulur. Buna çare ABD güdümlü askeri diktatörlükler dönemidir. 1980’lerin ortalarına kadar askeri diktatörlükler yaşanır. Sosyalist Sistem çökerken Latin Amerika ülkeleri de halk hareketleri çok yüksektir. Halklar kendilerini ABD ile değil Küba ile karşılaştırmaya başlarlar. Askeri iktidarlar patır patır devrilir ve sivil iktidarlar dönemi başlar. 2000 yıllarından beri de Latin Amerika da yeni bir sürece girildi. Tüm ülkelerde sol iktidar koltuklarına oturuyor. Uruguay’da bile 150 yıldır iktidar olan sağ parti muhalefet saflarına geçti. Önümüzdeki yıl da şimdi Meksika başkent valisi olan Sosyalist Parti lideri de başkanlık seçimlerini kazanırsa Amerika Kıtasında yepyeni durumla karşı karşıya kalacağız.
Toprağın Sosyal Görevi
MST hareketi 1960’ların sonunda başlayan ve 70’lerin sonunda artık iyice şiddetlenen ekonomik çözümsüzlükler içinden doğar. Uzun bir çalkantılı geçmiş vardır. Onun toprak işgallerinin temelini oluşturacak olan olay 1960 başında yaşanır.
Zengin toprak sahipleri yüzyıllardır Brezilya kırlarında bildiklerini okurlar. Verimli gördükleri toprakları sahiplenirler. Onun üstünde binlerinin olması hiç önemli değildir. Önlerine çıkanı asarlar keserler terör estirirler. Devlet yasaları ve mahkemelerinden muaf olurlar. Onlara çok az kimse karşı çıkabilirdi. Toprakları istedikleri gibi kullandılar. Genellikle verimsiz ve işlerine geldiği biçim ve zamanda kullandılar. Yani hunharca kıymet bilmeden har vurup harman savurdular. Böylece ülke kırlarının kalkınmasını engellediler. Milyonlarca insanı yoksulluğa mahkum ettiler. Bu nedenle çeşitli Brezilya hükümetleri bu kır sorununu çözmeyi, milyonlarca yoksul köylülüğe çare bulmayı hep gündemlerine koydular. Bu ortamda toprağın bir sosyal görevi olduğu kavramı ortaya çıktı. Bir toprağın yasal sahipliğini iddia etmek için toprağın bu görevini yerine getiriyor olmak koşulu getirilmeye çalışıldı. 1960’ların başında popülist lider Joao Goulart’a sonunda bu maddeyi Anayasaya geçirmeyi başardı. Toprak bizde Osmanlı döneminde olduğu gibi tanrı tarafından kullarını beslemek için verilir. Toprağın bu sosyal görevidir. Toprak böyle verimli kullanılmak durumundadır. Onu boş bırakmak ya da verimsiz işletmek sosyal yapıya vurulan bir darbedir. Eğer bir toprak sosyal görevini yerine getirmiyor yani gerektiği verimlilikte işletilmiyorsa devletin bu toprağı sahibinin elinden alması gerekmektedir. Devletin halkına karşı görevidir. Yasa çıktıktan sonra Goulart’a ABD destekli bir askeri darbe ile iktidardan indirilir ve Brezilya’da 21 yıl sürecek diktatörlük dönemi başlar.
21 yıl içinde diktatörlüklerden bu yasayı hayata geçirmelerini beklemek her halde ölü gözünden yaş beklemekle aynıdır. Ancak ondan sonraki 20 yıllık sivil hükümetler de bunu yapmazlar. Hatta şimdi Lula hükümeti de yapmamaktadır. Yani hiçbir hükümet çıkıp şu şu topraklar verimsiz işletiliyor, sosyal görevini yerine getirmiyor; milyonlarca aç ve topraksız ve bu işi yapacak köylü var, bu toprakları istimlak ediyoruz ve üstünde çalışacak olana dağıtıyoruz diyememektedir. Anayasadaki bu maddeyi hayata geçirememektedir. Halkın, köylülüğün baskı yapması, sokaklara çıkıp mücadele vermesi gerekmektedir. İşte MST bu yasal hak içinden doğar. Ancak aşağıda göreceğimiz gibi bu yasal süreç bile bürokratik ve çeşitli politik çıkarlar, dövüşler nedeniyle genellikle 2 ile 3 yılı almaktadır. MST işte bütün bu süreci örgütler. Bu süreç içinde toprak sahibinin bin bir itiraz ve saldırısı ile mücadele edilir. Yani bir konunun Anayasa’da hak olması başkadır bunun alınması ise bambaşka. Koskoca MST hareketinin doğmasına neden olmuştur.
Ancak bizim burada üstüne basmak istediğimiz konu toprak işgalinin bir anayasal hak olduğudur. Yani toprak işgalini yapan köylü kapitalist özel mülkiyete saldırıda bulunmamakta aksine toprağın sosyal görevini yerine getirmesini sağlamak için anayasayı koruyucu bir eylemde bulunmaktadır. Elbette küçük toprak parçası peşinde kendi özel küçük toprak mülkiyeti peşinde koşan küçük köylülük açısından bu çok önemli bir veridir. Köylülük bir işgal eylemi sonunda sosyalizmin temelindeki gibi bir özel mülkiyetin kaldırılması doğrultusunda bir bilinç içinde değildir. MST bu bilinci yerleştirmek için işgal sonrası ayrı ve epey sancılı bir mücadele vermek zorunda kalmaktadır. Onu aşağıda anlatmaya çalışacağımız eğitim vurgusu bu nedenle çok önemlidir.
Buradan kalkarak bir konuyu daha açıklamak gerekmektedir. Dilimizde kullandığımız anlamı ile işgal sözcüğü önemlidir. Portekizce karşılığından İngilizce’ye çevirisi ile “occupation” ve “invasion” sözcükleri arasında fark vardır. Occupation’da bir boşluğu doldurmak anlamı vardır. Saldırganlık yoktur. Aynı bir suyun boş bulduğu alçak alanı doldurması gibi yoksul köylülük de boş ve verimsiz kullanılan toprağa yayılmakta, onu daha iyi duruma sokmak için olumlu bir eylem yapmaktadır onu “occupy” (işgal) etmektedir. Yoksa Portekizce’deki anlamı ile şiddet kullanarak, zorla bir invasion (işgal) yapmamaktadır. İnvasion bir şiddeti zorlu ve yasa dışı bir olaydır. Oysa occupasion barışçıl, doğaya uygun bir eylem biçimidir. Yani Brezilya köylüsü toprak işgaline çıktığında aslında olumlu, yasalara uygun bir eylem gerçekleştirmektedir. Elbette olay bu saflıkta işlemez. Latifunda sahipleri, tüm gerici iktidarlar ”occupasion”u bir “invasion” olarak topluma kabul ettirme yarışı içindedirler. Yılların bu uğraşısı elbette topraksız köylü beyinlerini de yıkamıştır. Köylüler bir “occupasion” yaparken yılların bu olumsuz teğet bozulmasını değiştirme mücadelesi verme durumundadırlar. Hem kendileri hem de yönetici güçler açısından.
MST’yi Doğuran Koşullar
Bir Anayasal hakkın zorla alınması için de bazı koşulların oluşması gerekmektedir. Bu konuya Joao Pedro Stedile’den dinleyelim.
“MST üç temel unsurun birleşmesinin sonucudur. Birincisi 1970’lerin sonundaki ekonomik kriz Brezilya’da 1956’de Kubitschek ile başlayan endüstrileşme sürecini bitirdi. Genç çiftçiler topraklarını bırakıyor kentlere gidiyorlar ve orada kolayca iş buluyorlardı. Artık kırda kalıp orada yaşamlarını kazanmak zorundaydılar. İkinci unsur frerlerin (bazı Katolik Kiliselerindeki rahipler) çalışmalarıdır. 60’lı yıllarda Katolik Kilisesi genellikle askeri diktatörlükleri destekledi ancak kurtuluş teorisi mayalanmaya başlayınca ilgilerini değiştirdiler ve CPT denilen ilerici bir piskoposlar tabakası oluştu. Eskiden ‘korkmayın toprağınız cennette sizi bekliyor.’ vaaz ediliyordu. Şimdi ise ‘cennette toprağınız olduğuna göre şimdi burada bir toprak için mücadele edin.’ söylevine geçildi. Freyerler çiftçileri heyecanlandırıp örgütlemede iyi rol oynadılar. Üçüncü unsurda 70’lerin sonunda askeri diktatörlüklere karşı başlayan mücadele havasıydı ve böylece yerel sorunlar bile hükümete karşı politik birer dövüş nedeni haline otomatikman dönüşür olmuştu.”1
1970’lerde artık köylülük kentlerde iş bulma umudunu yitirmektedir. Kente giderse gecekondu mahallesinde iş bulamadan yaşamını sürdürmek zorunda kalacaktır. Açlıkla yüz yüzedir. Öyleyse kırda kalmak daha uygundur. Bu olgu kiliseyi de devrimcileşmeye kılıf bulmaya zorlamıştır. Ama en önemli konulardan biri de genelde ülkede sınıf mücadelesinin artmasıdır. Kentlerde işçi sınıfı hareketi yükselmiştir. Kapitalizm 1970’lerdeki krizlerinden birine doğru yol almaktadır. Bu ayaklanış yoksul köylülüğü anayasal hakkını aramaktan başka çare bulamaz konumuna sokmuştur. Bıçak kemiğe dayanmış ve toprak işgalleri başlamıştır.
İşgal Nasıl Gerçekleştiriliyor?
İşgal uzun bir çalışma işidir. Hemen bugünden yarma olan bir iş değildir. Çeşitli boyutlarda hazırlanmak gerektirmektedir. Gelin en iyisi biz gene Stedile’nin kaleminden aktaralım:
“Çok sayıda topraksız köylünün olduğu yerleşim alanlarını ve köyleri militanlarımız iki üç ay boyunca ziyaret ederler ve bilinç yükseltmeye ya da isterseniz dinlerini değiştirmeye çalışırlar. Halka toprak hakları olduğunu, tarım reformu konusunda Anayasada madde olduğunu ama hükümetin bunu uygulamadığını anlatırlar. Sonra çiftçilere büyük, kapasite dışı kullanılan bir toprak bölgede olup olmadığını sorarız. Çünkü yasa açıktır: Büyük verimsiz bir toprak varsa devlet onu istimlak etmekle yükümlüdür. Köylüler tartışmaya katılırlar ve bilinçlenmeye başlarlar. Sonra karar safhası başlar: Toprak hakkınız var. Bölgede kullanılmayan toprak var. Devleti bunu istimlak etmeye zorlamanın tek bir yolu var. Mektup yazarsak yapacaklarını mı sanıyorsunuz? Valiye sormak da boşa zaman harcamaktır, hele hele kendisi bir toprak sahibi ise. Papazla konuşabilirsiniz, ama eğer kayıtsız kalacaksa bir anlamı yoktur. Örgütlenip toprağı kendimiz almalıyız.
“Bu karar verildikten sonra biriktirdiğimiz bütün tarihi deneyleri bir araya getiririz. Politik açıdan bakarsak aslında MST olarak bütün yaptığımız budur. Bizim görevimiz sınıf olarak öğrendiklerimizi başkalarına aktarmak. Her şeyi değil ama çok şeyi. Herkes katılacaktır, bütün aileler birlikte. Polisin gözünden kaçabilmek için gece yapılacaktır. Katılacak olanlar 15-20’şer kişilik komiteler halinde kendilerini örgütleyeceklerdir. 20 ve daha fazla komite olabilir, her biri bir kamyon kiralayacaktır ve çadır ve gerekli şeyleri almak için bir kasa oluşturacaklardır. Hazırlanmak üç-dört ay sürer. Bir gün bu 15’er kişilik komitelerin temsilcileri ile toplantı yapılır ve işgalin tarihi belirlenir. Karar gizli kalacaktır. O gece güneş doğmazdan çok önce kiralanan kamyonlar gelir ve yerleşim yerinin etrafında dolaşırlar, taşınıp yerleştirilebilecek her şey birlikte götürülür. Ailelerin var olan şeylerini alıp barınaklarını kurmaları için tek bir geceleri vardır, çünkü ertesi sabah mülk sahibi ne olduğunu anladığında karargah çoktan kurulmuş olmalıdır. Komite bölgede nerede su, nerede ağaç gölgeliği olduğunu keşfedecek bir aile seçer. Bir açık karargah yapmada etken bir çok faktör vardır. Sırtında çok şey taşımamak için karargahın yol kenarında olması uygundur. İşgalin başarıya ulaşmasında bu tür lojistik bilgilerin çok önemi vardır. Ancak başarı katılan ailelerin sayısı ile ilgilidir. Aile sayısı ne kadar fazla olursa polis ve toprak sahibinin bunları oradan tahliye etmesi o kadar zor olur.”2
İşgal eylemini yapacak topraksız köylüler varlarını yoklarını yanlarına alırlar ve adeta yeni köylerine doğru bir yolculuğa çıkarlar. Zaten bu mal varlıkları genelde onlara işgal döneminde çok yük olacak bir düzeyde değildir. Ayrıca deneylerle sabittir, işgal masraflarım yani kamyon tutmayı ya da çadır için gerekli malzemeleri kendi ceplerinden karşılamak durumundadırlar. Bu onları daha tutarlı yapmaktadır. Eğer masrafları MST karşılarsa işgal günü ve direnme sürecinde geri dönmeleri kolay olmaktadır. Ancak finansını kendileri karşıladıklarında bu işte ciddiyetlerini göstermiş olmaktadırlar. İşgale başlamak belki aynı iktidarı almak gibi bir şeydir ve asıl sorun ondan sonra orada durma işi olacaktır. İşgal ile sonrasında devletten toprak mülkiyetini almak arasında ortalama olarak 2 yıl gibi bir süre geçecektir. Bu sancılı süreçte dayanmak gerekmektedir.
İşgalin ertesi günü toprağın asıl sahibi polislerle gelir. Çoğu zaman bir saldırı yaşanır. Buna hazırlıklı olmak gereklidir. Bu saldırılar genellikle işgal boyunca hem büyük toprak sahibi latifunda ağasının kiralık adamları ya da devlet daireleri, polisi ordusu ile yapılacaktır. Toprak işgalleri sırasında binlerce MST militanı öldürülmüştür. Bu iki yıl boyunca şiddetin, tehdidin, caydırma, korkutma, bölme, aldatma gibi onlarca zor biçiminin çeşitli biçimleri kullanılacaktır. Bunlara hazırlıklı olmak, karşı koymak gerekecektir. Brezilya MST hareketinin çok zengin bir mücadele tarihi vardır. Yalnız bunlar kitaplar doldurur. Egemen sınıfların iktidarda durmak için yarattığı binlerce saldırı biçimi vardır.
İşgal sonrası bir yasal süreçte yaşanır. Hemen ertesi günü basın ve avukatlar gelirler. Topraksız köylüler toprağın sosyal işlevini yerine getirmediğini iddia ederler. Devletin INCRA adındaki istimlak kurumu gelip tespit yapar. Kısa bir sürede INCRA iddiaları reddedebilir. Bu durumda toprak sahibinin sırtı kalın demektir. Hemen mahkeme kararı ile işgal eyleminin sona erdirilmesi istenebilir. O zaman işgalci köylüler başka bir yer bulmak zorundadırlar. O zamanda geçici olarak yol kenarlarına kamplarını taşıma durumunda kalabilirler. Şu anda Brezilya’da böyle yol kenarlarında kamp kurmuş 200 bin topraksız köylü ailesi vardır. Lula hükümetinden yıllardır kendilerine yerleşecek toprak vermesini beklemektedirler.
Ya da işler olumlu giderse INCRA toprağın gerçekten verimli kullanılmadığına karar verebilir, o zaman mahkeme safhası başlar. Çünkü toprak sahibi bunun aksini iddia edecektir ve mahkemeleri mümkün olduğunca uzatmaya çalışacaktır. Dava kazanıldıktan sonra da iş bitmez. INCRA’nın toprağın bedelini mülk sahibine ödemesi gerekmektedir. Ve burada da yığınla sorun yaşanır. Her hükümet istimlaka bütçe ayırmak zorundadır, ama genellikle bu paralar “her nedense” hep başka yerlere harcanır. O zaman para bulunulana kadar da süreç uzayacaktır. En sonunda para bulunduktan ve toprak bedeli ödendikten sonra toprak mülkiyeti, işgal eden köylülere dağıtılmaya başlar.
Teorik olarak bakıldığında MST hareketinin işlevi biter. Topraksız köylü toprak parçasına kavuştuktan sonra artık topraksız köylü değildir. Kendi başının çaresine bakma ile yüz yüzedir. Bu durumda da MST devamlılığı olmayan her toprak işgali ile yeniden doğacak olan bir hareket haline gelecektir ve başka bir ufuk taşımayacaktır.
Oysa MST açısından mücadele aynı hızıyla bu kez başka bazda devam etmektedir. Yani köylüler toprak parçasına sahip olduktan sonra kurtulamamakta bir avuçluk başka bir cehennemin içine düşmektedirler. Köylülüğün bunu anlaması ancak elde edilen toprak üzerinde üretim yapma süreci içinde anlaşılacaktır. Bu uzun ve açık süreç MST’nin elemanlarını bu kez başka bazda eğitme sürecidir. Toprağı işgal etmenin kurtuluş olmadığı ancak uzun bir süreç içinde belki anlaşılabilecektir. Ancak hareketin kendisi açısından konu apaçık ortadadır.
İlk Sonuçlar
Yılların toprak işgallerinin çetin deneyi ve başarısı 1984 Ocak ayında MST’nin ulusal kongre ile kurulmasına yol açar. Topraksız ve küçük topraklı köylü hareketi kurumsallaşır.
Toprağı işgal etmekle iş elbette bitmez. Onu verimli, eskisinden daha verimli işletmek, üzerindeki ailelerin karnını doyurmalarını sağlamak önemlidir.
“1979 ve 1985 arası ilk işgallerde Joao Pedro Stedilo’ya göre bir ‘üretimin romantik görüşü’ hakimdi. Köylü kökenli bir işçi toprağı işgal etmenin sorunlarını çözmek için yeterli olduğuna inanıyordu. Toprağa kavuşunca yalnız kendisini ve ailesini düşünüyordu. Üretim alışkanlıkları tamamen bireyseldi. Kolektif çalışma olasılığını kabul etmesi çok zordu. Mücadelesi çok bireyseldi ve köylü ve işçi sınıfını bir bütün olarak düşünmüyordu. Ya da ülkenin içinden geçmekte olduğu tarımda modernleşme sürecinin hiç bilmediği teknikler kullanmasını gerektirdiğinden haberi yoktu. Küçük üretici olarak aile toprağı korunur anlayışını tekrar etme eğilimindedir. Üretim genel olarak yaşayacak kadar yapılır ve ancak fazla olursa pazara çıkarılır.”3
Bu alıntıdan MST’nin toprak işgalinden sonra karşı karşıya olduğu iki temel sorunu ortaya koyar. Birinci sorun toprağın işlenmesi ile ilgilidir. Toprak nasıl işlenecektir, hangi teknik, hangi know how ile ki tarım tekelleri ile rekabet edilsin. Daha ucuza ve daha kaliteli üretilsin. Üstünde yaşayacak köylülüğün karnı doysun. Onların insanca yaşaması sağlansın. Bunun için gerekli olan son teknik ve bilgi mutlaka elde edilmeli, köylülüğe yansıtılmalı ya da hayata geçirilmelidir. İşin birinci kısmı ya da birinci sorun budur.
İkinci sorun ise bu dövüşü yapacak olan köylülüğün eğitilmesidir. Onun yüzyıllardır babadan oğula geçen mantığının değişmesi, günümüze uydurulması gerekmektedir. MST’nin elindeki malzeme budur. Onu işlemek zorundadır. Militanlarını bu geleneksel küçük köylü zihniyetinden günümüz dev tarım tekelleri ile hem üretim hem de mücadele açısından dövüşecek düzeye getirmesi gerekmektedir. Böylece MST gelişecek, kitleleri kavrayacak ve Brezilya köylülüğü ve işçisinin kurtuluşunu sağlayabilecektir.
MST’nin yukarıdaki görevler konusunda epey şey başardığını söylemek gerekmektedir. Çok zengin deneyler, bilgilerle donanmıştır.
“Köylülerin toprağı işgali yetmez. Onu işleyecek koşulların da olması gerekir. Makina, tohum, kredi, teknik devrimdeki gelişmeleri kullanmayı sağlayacak know how, üretimlerine satış yerleri olmadığı sürece toprak özgürlük alanı olmak yerine bir karabasan olur ve sonuçta üstündekiler onu çok düşük fiyata satmak ya da terk edip gitme durumunda kalırlar.”4
Toprak işgallerinden sonra devletten kredi istenir. Bununla tarım aletleri traktörler, biçerdöverler alınacaktır. Büyük toprak sahipleri ile rekabet edebilmenin yolu budur. Çünkü makineler ile yapılacak üretim daha verimli olacaktır. Devlet ama hiçbir zaman toprak bedelini kendisinin ödediği küçük köylüye bu makineleri alması için kredi açmayacaktır. Onun asla karşılayamayacağı güvenceler isteyecektir. İşte bu noktadan itibaren küçük köylülüğün örgütlenmesini artırması ve topraklarını ya da gücünü birleştirmesi gerekmektedir. Köylülük kooperatifleşmek zorundadır. Ancak bu durumda devletten kredi alma koşullarını yerine getirebilirler. Gene MST’nin gücünü dayatması gerekmektedir.
Köylüyü birlikte davranmaya zorlayacak onlarca gerekçe vardır. İşgal edilen toprakta yüzlerce aile vardır. Bir köy bazen bir kasaba nüfusuna sahip bir yerleşim alanı demektir. Bu da çeşitli alt yapı tesisleri gerektirir. Kanalizasyondan elektrik, yol ve su döşenmesine ya da çocukların okulundan, sağlık tesislerine kadar yığınla şeyin gerektiği bir yerleşim merkezi olma durumu vardır. Bu da örgütlü bir mücadeleyi gerektirmektedir. Ancak o zaman devletin yatırım yapması için bir güç oluşturulabilecektir. Devlet hiçbir zaman kendiliğinden bu hizmetleri getirmeyecektir. Devletle dişe diş bu konularda da dövüşmek gerekmektedir.
İş bununla da bitmez. Toprağın sürülmesinden ürünün pazarlanmasına kadar her şey örgütlü davranmayı gerekli kılmaktadır. Tek tek birer karış topraklarda üretim yapılması ile sorunların çözülmesi, tarım tekelleri ve arkalarındaki devlet ile mücadele için kooperatifleşme gerekmektedir. Kooperatifleşme köylünün kafasının değişmesini gerektirmektedir. Köylülük kooperatifleşmeye karşı direnç gösterir. Geçmişteki başarısız deneyler bunun en önemli nedenleri arasındadır. MST geçmişinde bu konularda bazı yanlışlıklar yapılmıştır. Sonunda alman kararla köylüler asla kooperatifleşmeye zorlanmamaktadırlar. Demokratik bir sistemle çalışırlar. Ancak MST militanları her adımda bu bilinci vermek için uzun eğitimler yaparlar. Kooperatifleşmenin yararları bir bir anlatılır, ama son söz yine o toprak üstünde yaşayan köylülerin olmaktadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki çeşit çeşit kooperatif biçimleri vardır ve özel mülkiyet ile mutlak olarak çelişmez.
Her toprak parçasının kendine özgü koşulları vardır. Bu temel belirleyicidir. İklim koşulları, doğa koşulları da çok belirleyicidir. Örneğin Stedile, edindikleri deneylerden kalkarak şimdiki akılları olsa buralara o devasa tarım makinelerini almayacaklarını üzüntüyle anlatıyor.
“Birçok yerleşim alanında yapılan yanlışlıklardan bir tanesi -Stedile’ye göre- makineleşmenin toprağa göre uyarlanmayıp abartılmasıdır. 30 hektarlık bir alanınız varsa neden yalnız 80-100 hektarda kar getirecek bir traktör alınsın? Böyle üretim olanağının olduğu yerlerde traktöre yatırılan para asla borcu ödeyecek verimi sağlayamayacaktır… Sonuçta üretime ve halkın eğitimine uygun olmayan modern bir altyapı ile başlanmış oluyordu. Bugün kooperatiflerin çoğu borçludur, daha kötüsü devlete bağımlılıkları artmıştır.”5
Öte yandan büyük toprak sahipleri ile aynı ürünler üretilse bile bunların pazarlanması sonuçta yine onların kanalı ile olmaktadır ve yine başka açıdan küçük köylülük sömürülmektedir. MST 1995 yılında yaptığı 3. Kongrede tarım programını kabul eder. Stedile şöyle açıklıyor:
“Biz sadece hammadde üretmede durup kapitalistlerin bizim sırtımızdan zengin olmalarına izin veremeyiz. Bir adım daha ileri gitmeliyiz. Toprakta üretilen hammaddenin işlenmesini de yapmalıyız, böylece tarım ÇUŞ’leri bizi sömüremeyeceklerdir. Onlara artı değer katıp daha ucuza satabilecek duruma gelmeliyiz. Böylece de kentlerdeki pazara girişimizi artırmalıyız.”6
Bugün MST’nin yığınla kooperatifi ve de tarım ürünleri işleme tesisleri vardır. Kendi içinde bir dev haline gelmiştir. Birçok eylemini bu kooperatifler ile finanse etmektedir.
MST hareketinin toprak reformuna bakış açısı elbette yaşanan bunca olumlu ve olumsuz deneyler sonucunda değişik noktalara gelmiştir. Brezilya kırlarında uygulanan yeni politikalar MST’yi yeni tavırlar almaya, yeni hedefler koymaya zorlamaktadır.
Yeni Liberal Politik Uygulamaların Sonuçları
Devletin güttüğü tarım politikaları zamanla değişir. Yeni liberal politikalar ve küreselleşme kırda değişikliklere yol açar. Brezilya kırları yabancı tarım tekellerinin dizginsiz sömürüsüne açılır. Tüm Brezilya kırları ihracat ürünlerine ayrılır. Kırlar, mısır, soya, pamuk, şeker gibi birkaç kalem ürünün ekildiği devasa alanlar haline gelir. Küreselleşme ile her ülkeye belirli iş bölümü düşmüştür. Böylece Brezilya tarım ürünleri ihraç edecek ve dış borçlarını ödeyecektir. Plan budur.
İhracata yönelik tarıma ayrılan toprak miktarı artar. 2000’lere kadar kırların talanı korkunç boyutlara varır. MST mücadelesi olduğu düşünüldüğünde topraksız köylü miktarının azaldığı sanılabilir. Ancak rakamlar böyle bir gerçeklik göstermiyor. Örneğin MST’nin doğduğu ve sivil hükümetlerin başladığı yıllar olan 1986’larda kırda yaşayan nüfus 23,4 milyondan on yıl sonra 18 milyona düşmüş. Şimdilerde 25 milyon topraksız köylü olduğu tahmin ediliyor. MST mücadelesi ile 1 milyon kişi (350 bin aile) toprağa kavuşmuş. Yani aslında yeni liberal politikalarla toprak mülkiyetinin tek elde toplanması MST mücadelesinin çok çok üstünde. Toprak sahiplerinin %1’i toprakların %47’sine sahip. Rakamsal açılımı ise şöyle söylenebilir. 26 bin büyük toprak sahibi 178 milyon hektar toprağa sahip. Oysa MST’nin on beş yıllık mücadelesi sonunda 350 bin aileye dağıtılan toprak miktarı 20 milyon hektardır ve kırlarda yoksul 23 milyon insan vardır. Topraksız köylü sayısı ise 3,5 milyon olarak tahmin ediliyor.7
Kırların ihracata yönelik tarıma geçişi ve de kırların ÇUŞ’lere pazarlanması ve genel olarak küreselleşmeye geçme hayal gücünü, aklı zorlayan durumlar yaratmıştır. Örneğin Kanadalı bir çelik fabrikasının San Paula’da 25 bin hektarlık toprağı vardır. Ya da bir inşaat firması olan CR Almeido’nun 2 milyon hektarlık mülkiyetine kayıtlı toprağı bulunur. Bunlara çok daha fazlası eklenebilir. Volkswagen araba firmasının da 20 bin hektarın üstünde toprağı atıl olarak durmaktadır. Toplam olarak yabancı şirketlerin Brezilya’da 30 milyon hektarın üstünde topraklan bulunmaktadır.8 Yani MST’nin yıllardır mücadelesi sonunda elde ettiği toprağın bir buçuk katı yabancı ÇUŞ’lere bir çırpıda verilivermiştir.
Yeni Mücadele Hedefi
Yeni liberal politikalar ve küreselleşmenin Brezilya kırlarında ve ülke genelinde verdiği sonucu tahmin etmek zor değildir. Kırlar ne borçları ödeyebilmiştir ne de halk eskisinden daha zenginleşmiştir. Aksine Brezilya eskisinden yoksul bu ülke haline gelmiştir.
Ülke ekonomisinin uluslararası hale gelmesinin sonucunda “iç pazarlar ithal mallarla dolar. Eskiden genelde hiçbir tarım ürünü ithal edilmezdi, ancak Arjantin’den biraz buğday alırdık, ama yine bunun da %90’ı ülke içinde üretilirdi. Genel olarak tüm bunların Brezilya’da üretilebilmesi mümkün iken bugün iç pazar tüketiminde gerekli yiyecek için yılda 5 milyar dolar ödenir duruma gelindi.”9 Tarımın yabancı tarım ÇUŞ’lerine açılmasının bedeli budur.
Küreselleşme ile yalnız köyde toprakların tekelleşmesi, ÇUŞ elinde toplanması hızlanmamış aynı zamanda MST’nin kurduğu çeşitli kooperatifler ve ürün işleme tesisleri de tehdit altındadır. Verimli Brezilya topraklarının yanında binlerce insan açlıkla yüz yüzedir. Kendi topraklarından halklar sürülmektedirler. Öyleyse yeni bir dönüş modeli belirlenmelidir. Kırlarda MST’nin dövüşü yeni bir boyuta yükselir. Yeni hedefler konulur. Yeni bir tarım modeli seçilir. Tarım ÇUŞ’leri ile başka kulvarda dövüşülecektir.
Stedile’nin ağzından aktaralım:
“Günümüzde finansal emperyalizm ve uluslararası şirketlerin hakim olduğu kapitalizm çağında tarım reformu da karakter değiştirmektedir. Sadece toprağı dağıtmak yetmiyor, çünkü bu çiftçilerin yaşam koşullarının daha iyi olacağı güvencesini vermiyor. Yalnız toprak mülkiyetinin değil tarım endüstrisi ve tarımsal iş alanlarının da demokratikleştiği yeni tip bir tarım reformu düşünmek gereklidir. Bunların hepsi birbirleriyle bağlantılıdır, iç pazar ve yiyecek arzına öncelik verirler. Buda kendi içinde tohum üretimini de içerir. Başka bir deyişle, toprak mülkiyetinin demokratikleşmesiyle birlikte yeni bir tarım üretim modeli inşa etmek, kırsal alan üretiminde yeni bir sosyal örgütlenme yaratmak gerekmektedir. Bu Latin Amerika ve Brezilya ve tüm Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin karşısında duran bir sorundur, çünkü günümüz uluslararası tekelci kapitalizmi dünya ölçüsünde tarımın üretimine hakim durumdadır. Küçük çiftçiler, tarım işçileri ve kırsal alanda çalışan kitlelerin nasıl varlıklarını sürdürecekleri sorusunu ortaya çıkarmaktadır.”10
Artık ulusal tarım pazarı çok uluslu tarım şirketlerinin denetimi altındadır. Fiyatlar ve pazarı onlar belirler. Üç tane uluslararası şirket Brezilya mısır ticaretinin %90’nmı denetler. Süt pazarı da Nestle, Gloria ve Parmalat gibi 3 yabancı şirketin elindedir. Ülke şirketlerinin artık ülke pazarında bir belirleyiciliği yok gibidir. Ülke neredeyse tamamen bu şirketlerin güdümündedir.
Ancak yabancı tarım tekellerinin saldırısı sadece toprak mülkiyeti ya da ihracata yönelik tarım düzeyinde kalmamaktadır. “Bu modelin dördüncü özelliği yeni bir devrimsel süreç içindeyiz – bio-teknoloji… ÇUŞ tohum denetimini hem tekellerinde tutuyor hem de yönlendiriyorlar. Böylece çiftçilere yeni teknoloji biçimini dayatıyorlar. Örneğin Monsanto değişik genli soya çeşitlerinin üretilmesinin yarattığı sorunlar bir yana tohumu alan her bir çiftçiyi buna uyarlanmış gübre ve toksik almaya zorluyor. Şirketin asıl çıkarı tohumlarda değil bunlarda…”
Artık MST’nin mücadelesi çevre kirliliği, bio çeşitlilik gibi tarımda ÇUŞ’lerin son modern teknikleri seviyesine yükselmek durumundadır. MST bu yeni bilimler konusunda araştırmalar yapmak ve de ülke doğasını, bitkisini, taşını toprağını kelimenin tam anlamı ile savunmak, korumak durumundadır. Ayrıca bu konuda bilimsel olmak zorunda ve ÇUŞ’lerin bilimsel araştırmalarına alternatifler üretebilmelidir.
MST’nin tarım reformu mücadelesi böylece uluslararası seviyeye sıçrar. Artık hedefte yalnız latifunda, büyük toprak sahipliği ve onunla işbirliği yapanlar yoktur. Çok Uluslu Şirketlerde bulunmaktadır. Finans kapital hedef tahtasındadır. Bunlar Brezilya gibi çoğu Latin Amerika ülkesinin kentlerinde sanayiden sonra kırları işgal etmişler ve kendi çıkarlarını yoksul halkların boğazına dayamışlardır. İthalata yönelik tarım halkın ihtiyacı olan besin maddelerinin talanı, köylülüğün yıllardır alışık olduğu tarım biçimine saldırı ve halkların topraklarından daha kitlesel olarak sürülüp tamamen açlığa terki anlamına gelmektedir.
Kent varoşları daha önceki yılların çarpık sanayileşmesi ile zaten doludur. Yeni liberal politikalar ve özelleştirmelerin yol açtığı kitlesel işten çıkarmalar ile kendi işsizlerini daha da artırmış, hatta kentlerden köylere kaçış arayışları başlamıştır. Oysa kırlarda yeni liberal politikalardan kısmetlerine düşeni almışlar, kırlar ihracata yönelik tarım ile hem ürün çeşidi olarak hem de kalitesi olarak yoksullaşmıştır. Artık kırlar bırakalım kent işçi sınıfına ucuz yiyecek üretmesini tersine kırların kendisi açlığa mahkum edilmiştir. Aslında bu durum sosyalist klasik literatürlerin gösterdiği mücadele öngörüsünün ne kadar haklı olduğunu ortaya koyar. Köylülük ve işçilik el ele vermek zorundadır. Halkların kurtuluşu bu doğrultudadır.
Ancak küreselleşmenin vardığı boyut Brezilya köylü ve işçisini de diğer uluslararası örgütlenmeler ile ittifaka zorlar. Karşıdaki düşman bu düzeyde boyutlu ise işçi sınıfı ve köylülükte örgütlenmek durumundadır. Köylü hareketinin uluslararası düzeyde önemli bir örgütlenmesi vardır: Via Campesina.
“Via Campesina, Asya, Afrika Amerika ve Avrupa’dan küçük ve orta çaplı üreticileri, tarım işçilerini, köylü kadınları ve yerli halkların arasında bağlantı kurmaya çalışan uluslararası bir harekettir. Otonom, çoğulcu tüm diğer politik ekonomik ve diğer hakim örgütlerden bağımsızdır. Otonomluklarına saygı içinde ulusal ve bölgesel örgütleri birbirine kaynaştırmaya çalışır.”12
Küçük Çaplı Üretimin Yararları
Yeni liberal politikaların kırlardaki uzantısı tek kalem ihracata yönelik tarım ve tarımda bilim ve tekniğin vardığı son konak gen teknolojisi ve uygulamaların yol açtığı sosyal ekonomik durum kırlarda yoksulların kurtuluşunda yeni bir durum yaratmıştır. Köylülüğün kurtuluşunda toprak ve tarım politikaları bu yeni duruma göre uyarlanmalıdır.
Yıllardır bizlere traktör ve biçer-döverli, büyük çaplı, makinelerle yapılan üretimin daha verimli olduğu öğretildi. Beyinlerimiz böyle yıkandı. ABD, Kanada, Avustralya gibi devasa toprakların olduğu alanlarda makinelerle devasa topraklar işlendi ve üretim çok arttı. Sosyalizmde kolhozlar ve kooperatifler ile hep büyük çaplı üretimin yararları üstüne gelecek ufku çizildi. Ancak yeni liberal politikalar ve yeni teknolojiler ışığında eskiden dikkate alınmayan birçok faktör ortaya çıkmaktadır. Ve gerçeklik değişmektedir. Bazı tarım ürünlerinde küçük çaplı üretim büyük çaplı üretimden daha verimlidir. Belki şöyle söylemek gerekmektedir. Büyük çaplı üretim başka gözle yeniden ele alınıp değerlendirilmeli le tarım sorununa bakış açısı yenilen gözden geçirilmelidir.
“Büyük çiftliklerde verimlilik düzeyinin düşük olmasının bir nedeni monokültür (yani tek ürün) olmalarından kaynaklanır. Tek ürünün en yüksek verimi genellikle tarlaya sırf tek bir ürün ekilerek elde edilir. Bir tek üründen belki çok üretilir ama çiftçinin kullanabileceği başka bir şey elde edilmez. Hatta ürün dizileri arasındaki boşluklarda yabani otlar büyür. Yabani otları çiftçi ya emek verip temizleyecektir ya da para verip öldürecek ilaç alacaktır.13
Oysa küçük çiftçiler özellikle Üçüncü Dünya Ülkelerinde tarlaya çeşitli ürünler ekerler ve bu türden boşlukları da değerlendirirler. Çeşitli cins ürün ekmek, en başta toprağın uzun dönemli sağlığı açısından önemlidir. Toprağın verimini artırır. Onun hunharca kullanımını ve bunun sonucunda ayrık otları, zararlı otların yetişmesi önlenmiş olur. Oysa monokültür ekimde bunu önlemek için hem toprak yapay gübrelerle hem de zehirlerle hunharca, kısa dönemli kar ve çıkar için kullanılır. Küçük çiftçilerin olduğu yerde bio çeşitlilik çok önemlidir. Bazı yerlerde ormanların olması, açık alanların varlığı toprak açısından çok önemlidir. İster ABD’de ister herhangi bir Üçüncü Dünya Ülkesinde olsun küçük çiftliklerde verimlilik %200 ile %1000 kat daha fazladır.
“Önemli bir konu daha vardır. Tarımda amaç mutlaka hektar başına daha çok ürün almak değildir. Kırların başka değerleri vardır. Tarım kaynakları kır yaşantısını daha iyileştirecek daha iyi konut, eğitim, sağlık hizmetleri, taşımacılık, yerel çeşitli iş alanları ve kültürel ve boş zaman faaliyetleri gibi özellikleri de geliştirmelidir.
“Büyük şirketlerin hakim olduğu tarım alanlarında çevre köyler ölürler. Makineleşme daha az yerli halli iş bulması demektir ve köylü aileleri topraklarını satıp başka yerlere gitmesi demektir. Büyük tarım şirketleri bura toprağından elde ettikleri gelirleri kentlere taşırlar. Böyle şirketlerin olduğu çiftliklerin tarımda elde ettikleri gelir büyük kentlere taşınır.”14
Köylülüğün sömürüsü yalnız onun bireysel sömürüsü olarak görülmemelidir, aynı zamanda onun üretim aracı olan toprağın sömürülmesi, toprak ve çevre bakımının yapılmaması olarak da ele alınmalıdır. Yani çevre kirliliği yalnız kentlerde yaşam kalitesi olarak düşünülmemeli, bunun kırlardaki uzantısı da ele alınmalıdır. Kırlardan elde edilecek artı değerin kentlere yatırılması ancak tarımda yeni liberal politik uygulamalara karşı çıkarak gerçekleşebilecektir. Yoksa kırların talanının da bir sonu vardır ve bu sınıra dayanılmış-tır.
MST’nin toprak işgalleri sonucunda eskiden işgallere karşı olan valiler bile son zamanlarda bu tutumlarından vazgeçmeye başlamışlardır. Bunun en temel nedeni toprak işgalleri sonucunda kırlara canlılık gelmekte bölgesel ekonomiler canlanmaktadır. Tipik 1000 ve 3000 aileli yerleşim alanları virane toprakları üretken yapmaktadır. Burada yetiştirilen ürünler yerel kasabalarda satılmakta ve karşılığında esnaftan mal alınmaktadır. Etrafında işgal edilmiş alan olan kasabalar ekonomik olarak canlanmaktadır. Yani kapitalist anlamda pazar açılmış olmaktadır. Kapitalizm bir zamanlar kırları sömürüsüne açmaya çalışıyordu, ama yeni liberal politikalarla bunu öldürdü. Şimdi pazarı açmak MST eliyle yapılmaktadır. Valileri memnun eden de budur.
“Brezilya araştırma merkezi IBASE geçtiğimiz günlerde bir araştırma yaparak MST türü bir toprak işgali ile aynı miktarda insanın kent alanlarına yerleşmesi ile verilecek hizmetlerin devlet hazinesine verdiği yükü karşılaştırdı. Topraksız köylü toprağı işgal edip devleti bunu yasallaştırmaya zorladığında bir bedel ödeniyor; eski toprak sahibine para ödeniyor, yasal masraflar, yeni çiftçiler için kredi vs var. Ancak aynı sayıda insanın kent gecekondularına yerleşmesi sonucu gereken hizmet ve altyapı tesislerinin aylık maliyeti toprak işgalinin yıllık maliyetini geçiyor.
“Buna bir de yeni bir iş alanı yaratmak açısından da bakılabilir. Brezilya’nın ticari merkezlerinde bir işyeri yaratmanın maliyeti tarım reformu yaparak işsiz birini çiftlikte yerleştirmenin 2 ile 25 katına eşittir.”1
Sonuçta küçük çaplı üretim hem toprağın ekolojik açıdan kullanımı, hem hektar başına verdiği ürün, hem de üstünde yaşayan insanların yaşamları, hem genel olarak ulusal ekonomi açısından büyük çaplı üretimden daha verimlidir. Ayrıca bu tezleri doğrulayan dünya deneyleri vardır. Örneğin Japonya, Güney Kore, Tayvan, Küba ve Çin hepsi küçük çaplı üretimle kalkınmışlardır. Kırlardaki sağlıklı gelişim ülke ekonomisinin canlanmasına yol açmıştır. Meksika ve Filipinler gibi ülkelerde tarım reformları sahte bir şekilde yapılmıştır ve buralarda gelişim güdük kalmıştır.
MST’nin tarım politikası; 20 yıllık dövüş sonrasında kırda topraksız köylüye anayasanın doğurduğu bir hak olan verimsiz kullanılan toprağın dağıtımı noktasından kalkarak bugün dünya tarım devlerinin tarım politikaları ile dövüşen bir konuma gelmiştir. Bu tekellerin kırlarda yaptıkları tahribata karşı yoksul hakları savunucu alternatif politikalar üretmektedirler. Kentlerde özelleştirmeler ve sanayinin uluslararası finans kapitalin malı haline gelmesi gibi kırlarda devasa topraklar ya tarım tekellerinin malı olmakta ya da onların politikaları doğrultusunda tüm kentler, köylü yoksullar değil, artık karnı aç insanlar doğurmaktadır. Artık yalnız insanların mallarına saldırılma- makta, yeni tarım politikaları boğazlardan geçen bir lokma ekmeğe göz dikmiştir. MST buradan kalkarak artık kırlarda küçük çaplı üretimi savunur olmaktadır.
Kapitalizm eskiden nurlu ufuklardan söz ederdi. Şöyle şöyle yapılırsa daha iyi yaşam koşullarına geçileceği hayalleri yayardı. Ancak son yeni liberal politikalar lafın gerçek anlamı ile kırlarda köylülerin boğazından geçen tek lokma ekmeğe saldırı anlamını taşımaktadır. Yeni saldırı biçimi, yeni savunma biçimleri yaratmaktadır. Brezilya kırlarında açlıktan kurtulmanın yolu küçük çaplı üretim haline gelmiştir. Dünya finans kapitalinin yeni saldırısı, kitleler halinde yoksulluk bu tarım politikasını haklı çıkarmaktadır.
Bu bize şunu hatırlatmaktadır. Kentlerde makineleşme el sanatlarını öldürdü. Örneğin eskiden her mahallede bir terzi, bir ayakkabıcı gibi çeşitli maddelerin tamircileri, mahalle bakkalı, fırını olurdu. Bunları elbette çok uzatmak mümkündür. Kadınların oya, dantel gibi el işleri ya da evlerdeki salça, reçel gibi şeyler yapma olayları sanayileşti. Kentlerde bunların her biri makinelerle yapılır hale geldi. Ancak başta bu gelişme olumluluk olarak değerlendiriliyordu. Gerçekten de artan dünya nüfusunun karnını doyurmak açısından bunlar çok önemlidir. Ancak sonradan yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı ki el işleri başkadır. Elin bir ürüne kattığı artı değer başka bir zenginlik taşımaktadır. Eskiden “el işi”, “ev işi” olduğu için hor görülen şey bu kez “el işi” “ev işi” olduğu için değerlenmeye başladı. Bunları üreten değerler kaybolmaya yüz tuttukça değeri artmaya başladı. Ve bunları yapmasını bilen sayısı da arttı. Artık kaç genç tarhana ya da reçel yapmasını biliyor?
Yeni liberal politikaların Brezilya’daki yansıması da sanayide yaşanana benzer bir sonuç doğurmuştur. Kırlar yabancı tekellerin ve ihracata yönelik tarım ürünlerinin ekildiği alanlar haline gelmiş. İhraçtan elde edilecek dövizle daha iyi karınlar doyuracak vaatleri yapıldı. Ama gerçeklik tam tersidir. İhracattan elde edilen dövizler yabancı tekellerin kasasına gitmekle kalmamakta kırlarda halkın yiyeceği tarım ürünü yetiştirilmemektedir. Kırlar açtır. Şimdi MST kırlarda bu kitlesel açlara karşı küçük tarımı savunmakta. Ancak elbette bu eski biçimi ile tarımı savunmak demek değildir. Tarımda ÇUŞ’lar ürünlerin kendisini yapay gübreler, tohum genleri ile oynayarak değiştirdiler. Belki çarpuk çurpuk olmayan salatalıklar var. Ya da çürümesi geciktirilen domatesler yetiştiriliyor. Ya da iri iri şeftaliler, meyveler var. Ama bunların tatları yok. Kavunlar, çiçekler mis gibi kokmuyor. Her şeyin kalitesi düştü. Bu da doğal, eski biçimde üretilen besinlerin değerini ortaya çıkardı. Şimdi bunlara bio deniyor. Sağlıklı besin deniyor. Hormonsuz deniyor. Hepsi doğru.
İki türlü işliyor bu. Hem kırlarda yoksulluk, açlık artıyor hem de kaliteli tarım ürünü yetişmez oluyor. Buna karşı başka bir bilinç gelişmektedir. Kentlerde “el işi” “ev işinin” değer kazanmasına paralel olarak kırlarda küçük çiftçilerin ve onların ürettikleri değer kazanmaktadır. Hem bu insanların yaşamaları olarak hem de ürettikleri mal açısından. Yani ÇUŞ’un hem kentlerdeki sanayi hem de kırlardaki tarım açısından bir dönemi kapanmaktadır. Bilimin kapitalist üretim açısından sömürüsünün önü bir şekilde kapanmaktadır. İnsan bilinci başka bir döneme doğru evrimleşmektedir. MST de bu dönüşümün öncülüğünü yapmaktadır.
Eğitim
1995 yılında MST 3. Kongresini yaptı. Bu kongrede çok önemli kararlar alındı. En başta tarım reformu kabul edildi ve tarım reformunun tüm Brezilya halkının mücadelesi olduğu sloganı atıldı ve konular derinliğine tartışıldı. “Bu program toprak mülkiyeti ve bilginin daha demokratik yapılmasını talep eder. İlk kez okul ve eğitim hakkını toprak reformunun parçası haline getirir.”16 Toprak dağıtımı kadar bilginin dağıtımı da önemlidir. Kırların gelişmesi üstündeki insanların eğitimi ile mümkündür. Yalnız toprak yetmez, yalnız kredi yetmez, bilimdeki kırlara ait bilgiler onu kullanan insanlara verilmelidir. Köylülük ancak eğitim ile yoksulluğundan kurtulabilecek, insanca yaşama durumuna yükselecektir.
Eğitim sorunu işgalin kendi içinde ilk karşıya çıkan sorunlardan bir tanesidir. Toprak işgali bir fabrika grevine benzemez. İşgal aile olarak yapılır. Yani toprak işgalinde erkekler, kadınlar ve çocuklar hep birlikte olunur. İşgal yıllar sürer. Bunun anlamı hem çocukların bu süre içinde eğitimi hem de işgale katılan kadınların ve erkeklerin eğitimi demektir. Bu bir direnç sorunudur. Bu direnç ancak beyinlerin beslenmesi ile gerçekleşecektir.
Devlet tarafından toprak işgali yasallaştıktan sonra da bir yerleşim alanı haline gelmek demek devletin okul inşası demektir. Yerleşim yerlerine okul yapmak devletin yasal yükümlülüğüdür. Aynı verimsiz toprakları dağıtmak gibi. Bunun için de yıllarca sürecek mücadele verilir. Ayrıca sorunlar bununla bitmez. Gelen öğretmenler bazen uyum sağlayamaz, kafaları burjuva ideolojilerle dolmuş MST karşıtıdırlar. Bütün bunlar MST’nin eğitim sorununu kendi eline alma zorunluluğunu doğurmuştur.
“MST’nin bugün 1200 temel eğitim veren okulu, 3800 ilkokul öğretmeni, 150 bin civarında öğrencisi, 1200 genç ve yetişkin eğitmeni, 250 kreş için eğitmeni vardır.”17 Bunun dışında üniversitesi, sanat okulları bulunur. Çeşitli üniversitelerde MST kontenjanları vardır. Buralarda MST militanları burslu eğitim görürler. Ya da bazı üniversiteler MST eğitmenlerine özel kurslar düzenlerler. MST merkezi bu konuda pazarlıklar yapar. Küba Havana Tıp Fakültesi’nde 45 MST militanı tıp eğitimi görmektedir.
“MST’nin önerdiği ‘değişik’ okul önerisi geleneksel ‘resmi’ okullara kökten karşıdır. Bu okullar egemen sınıfların gelenek ve ideolojilerini yeniden üretme araçları olmanın dışında kapitalist sistemin sanayisi için ucuz emek yetiştirmede güçlü kuramlardır. İnsanları eğitmez, üretim araçlarının parçalarını hazırlar. Onların bilmesi gerekli olan işlerini etkin yapabilmek için gerekli olan temel şeylerdir. Onların kendi fikirleri olmamalı, hatta beyinleri ile düşünmemelidirler. İşlerini ‘otomatik olarak’ yapmalıdırlar. O nedenle bireysel, rekabetçi, aynı zamanda pasif ve bağımlı insanlar yetiştirirler.
“Aksine MST okulları çocukların iç hazırlığına ağırlık verir, yeni bir toplum ve dünya için yeni erkek ve kadın yetiştirmeye hazırlanır.”18
MST başka bir eğitim sistemi, başka bir pedagoji üstünde durur. Başka konuları öne çıkarır. Örneğin sosyal mücadele, örgütlenme, toprak, iş üretim gibi dersler okutulur. Okulların değişik ilkeleri vardır. Örneğin öğretmen ve öğrenciler birbirlerinin yoldaşlarıdırlar. Dayanışma, yoldaşlık, kolektif çalışma, sorumluluk, halkların davasına aşk gibi çeşitli ilkeleri vardır.
Eğitim genellikle yalnız okumak ve anlamak değil öğrencilerin deneylerini bilgi haline getirmelerine yöneliktir. Onların düşünme yetenekleri artırılır. Bu nedenle kazanılan deneyler çok önemlidir. Kampların kendisi bir okul haline gelir. Hareketin mücadelesi en önemli okuldur. Her şey mücadele ile öğrenilir ve mücadele insanları eğitir. Öğrenme sistemi pratikten teoriye, sonra tekrar pratiğe döner. Kimse kimseyi eğitmez, halklar kolektif örgütlenmeleri ile kendilerini sürekli eğitirler. Çoğu MST üyesine göre hareketin mücadelesi en büyük üniversitedir.
MST’nin toprak reformu mücadelesi köylü düşünce ve gelenek göreneklerindeki bazı unsurlarla uyuşmaz. Modern dövüş, modern bilgi dışında bu dövüşe uyan insan yapısı da istemektedir. Brezilya köylüsünde buna ters düşen unsurlar vardır. “Bireysellik, kişisellik, kendiliğindencilik, anarşizm, hareketsizlik, sekterlik, radikallik, kendini satma davranışları, maceracılık, ukalalık vs.”19 Köylülükteki toprak mücadelesine ters bu özelliklerle dövüşmek için köylüler 3 aylık eğitime alınırlar. Burada köylülere tek başlarına yalnız bir şey yapamayacakları kavratılmasına çalışıldı. Öte yandan eğer başkalarına katılırlarsa çok şey başaracakları için örgütlenmeleri bilinci verilmeye çalışıldı ama çeşitli nedenlerle başarılı olunamadı. Köylülerin olgunlaşmasının çok daha uzun zaman alacağı anlaşıldığı için kurslar bırakıldı. İşgal edilmiş topraklarda yaşayan köylülerin bunu yaşam içinde, mücadele içinde öğrenmeleri için kamplar yerine eylemler içinde sürekli eğitim veriliyor.
Başarılar ve Sonuç
MST aslında genel olarak bakıldığında devlet içinde bir devlet gibidir. Bir parti değildir, bir harekettir. Partileşmemesinin geçmişe dayanan nedenleri vardır. Devletin görevlerini yerine getirmemesi, getirememesi onu güçlendirmektedir. Toprağın sosyal görevinden kalkarak, tarım işletmelerinin demokratikleşmesine, gen teknolojisinden Dünya Ticaret Örgütü’ne kadar çeşitli konularda programları vardır. Topraksız köylülerin kurduğu yerleşim bölgelerinin çeşitli sorunları ile de uğraşır. Buralar, eğitiminden sağlığına, çeşitli altyapı tesisleri ile onun yönetimi altındadır. Bunlar elbette MST’nin başarıları arasında sayılmalıdır. Bugün için 3 milyona yakın üyesi vardır.
Örgütün ortak liderlerinden olan Stedile bir söyleşide sorulan hareketin temel başarıları sorusuna şöyle yanıt veriyor.
“Hepsinden önemli başarımız bir örgüt ve sosyal hareket inşa etmemizdir. Köylülerin değerini ve onurunu geri kazandık. Bunun ölçülemez bir değeri vardır. İstatistiklerde görünmez. Ancak bir insan aşağılanmaktan, köle olmaktan kurtulup başı yukarda yürüyebiliyorsa, kendi geleceğini eline alabiliyorsa, bu bizim yaptığımız en başarılı şey demektir.
“Bunun ötesinde son 18 yıldır 300 bin aile için, daha çoğu yoksul da olsa toprak kazandık. Ancak yerleşim alanlarımızda kimse açlıktan ölmüyor. Herkesin yıl boyu çalışacak bir işi var. Tüm yerleşim alanlarında okul var. Tüm çocuklar okula gidiyor. Herkes kendi evini inşa edebilir. Bunlar ahım şahım olmayabilir, ama kimse kira ödemek durumunda değil. En azından insanlar en temel insan haklarına sahipler. Toprağı geri almak bu demektir.
“Bu ufak başarılarla yetinmiyoruz. Çünkü Brezilya’da 4 milyon topraksız aile var. Mücadelemiz hareketi genişletmek, yeni cepheler açmak, daha çok insanı harekete geçirmek. Çünkü daha çok insanın sorununu çözmesini istiyoruz. Elbette bu önemli bir örnek oluşturuyor. Bir kitle eğitim biçimi. Ama temel olan toplumu değiştirmek ve tüm Brezilya’nın, tüm yoksulların sorununu çözmektir.”20
Dipnotlar:
- Pedro Stedile, “Landless Battalions (Topraksız Taburlar)”, New Left Review, Mayıs-Haziran 2002 sayısı, sf. 3 (internet sitesi)
- Stedile, agy. sf. 6
- Marta Harnecker, Landless PeopleBuilding A Social Movement (Topraksız İnsanlar-Bir Sosyal Hareket İnşa Ediyor), sf. 22
- Harnecker, agy. sf. 24
- Harnecker, agy. sf. 82
- Harnecker, agy. sf. 82
- Rakamlar buradan alındı. Pedro Stedile, “The Poor Organize Themselves (Yoksullar Örgütleniyor)”, Jornal do Brasil, 10 Ağustos 2003
- Stedile, “Yoksullar Örgütleniyor”,
- Harnecker, agy. sf. 30
- Pedro Stedile ile söyleşi, “The Government and the Landowners (Hükümet ve Toprak Sahipleri)”, PUC. Viva Magazine, 23 Haziran 2003
- Stedile, agy. sf. 31
- (Via Campesina internet sitesi) Via Campesine tarımla ilgili dünyada var olan tüm gelişmelere alternatiftir. 17 Nisan’ı uluslararası köylülük günü olarak kabul eder ve o gün aynı 1 Mayıs İşçi Günü gibi köylü günü olarak eylemlilikler yapılmasını savunur. Son 17 Nisan bildirgesinde, “10 yıl Dünya Ticaret Örgütü Yeter!’ diyerek DTÖ’de köylülüğe karşı olan maddelere karşı tavır aldı. Cancun ve Dünya Sosyal Forumu, Dünya Gıda vs gibi önemli dünya tarımı ile ilgili konularda tavır alır. Yiyecek Bağımsızlığı girişiminin dünya ölçüsündeki baş savunucusu ve kampanya yürütücüsüdür. Bu anlamı ile de MST ile el ele davranmaktadırlar. Dünya tarım tekellerine karşı ortak mücadele vermektedirler.
- Third World Traveller internet sitesi, “On The Benefits of Small Farms (Küçük Çiftçilerin Yararına), sf. 1
- sf. 2
- sf. 2
- Harnecker, agy. sf. 26
- Harnecker, agy. sf. 26
- Harnecker, agy. sf. 93
- Harnecker, agy. sf. 26
- Cynthia Peters ve Justin Podur, J. Pedro Stedile ile söyleşi, “Başları Yukarıda Yürüyebiliyorlar”, Dollars ve Sense dergisinin internet sitesi, sf. 3