,

‘İYİLER HATTI’NIN BİR HALKASI OLARAK VENEZÜELLA – Mehmet Akyol

Yol, Sayı 10, Mart-Nisan 2006

Emperyalist saldırının ideolojik silahlarından biri olan ‘Şer Hattı’ esp­risine bugün bizlerin de “ideolojik” bir “İyiler Hattı” oluşturarak cevap vermemiz mümkün, bu hattın başlan­gıcına Küba’yı koyarsak buna ilk ön­ce Venezüella, kısa bir süre önce Bo­livya eklendi, yeni seçilen Bachelet Şili’yi de bu hatta ekler mi, görece­ğiz. Şu sıralar bir dizi Güney Amerika ülkesi bu hattın birer halkaları olmaya aday. Emperyalist saldırılara karşı 40 yılı aşkın bir süredir dimdik ayakta durmaya çalışan Castro’nun Küba’sı­nın yanında durma cesareti gösteren Venezüella devlet başkanı Chavez, bu tutumu ile böylesine bir hattın oluş­masının önünü açan isim.

Chavez’in 1998 yılında iktidara gelmesinin hemen ardından Venezü­ella’da bir şeylerin değişeceğine ön­celikle kimseler ihtimal vermiyordu, ancak başkanın ilk adımları sermaye çevreleri için alarm işareti oldu. On­lar Chavez’in sadece retorik olarak sermayeye karşı olmadığını, pratikte de sermayeye karşı tavır aldığını gördüler, önemsememe yerini yavaş ya­vaş korkuya bıraktı.

Bilindiği gibi Chavez’in iktidara yerleşmeye başlaması üzerine serma­ye emperyalizmin her türlü imkanla­rını da seferber ederek karşı saldırısı­nı başlattı. Saldırı modelleri ‘kadife devrimi’ veya ‘portakal devrimi’ man­tıklı oldu, toplum içindeki muhalefet güçlerini ‘maddi ve manevi’ destekle kışkırtarak emperyalizmin istemediği iktidarı alaşağı etmeye çalıştılar. An­cak bugüne kadar 2 somut darbe giri­şimi ve 5 seçimden hep Chavez galip çıktı.

Bu saldırılar içinde ülkenin eko­nomik hayatını felce uğratmak ö- nemli bir yere sahipti, ABD finans kapitaline göbekten bağlı işverenler bilinçli olarak üretimi asgari ölçüye indirme, hatta yer yer durdurma yo­luna da gitmeye başladılar. Bunun sonucu tüm ülkede yüzlerce işyerin­de dev boyutlarda atıl kapasite orta­ya çıktı. Bugün Venezüella da hemen göze batan gerçeklik pek çok alanda giderek artan ithalat malzemeleri, özellikle gıda maddelerinin %70’inin ülke dışından gelmesi. Kuşkusuz bu durumun Venezüella’nın artan petrol ihracı ile elde ettiği dövizlerle bağ­lantısı bulunmakta, ama esas olan söz konusu işletmelerin üretimi dü­şürmesi veya azaltması.

Sosyalleştirme

Aslında bu davranışı ile sermaye adeta Chavez’in yolunu açtı, ekono­mik program içinde sinirli da olsa stratejik öneme sahip üretim alanları devletleştirildi -veya kendilerine Bo­livar Devrimcileri diyen Chavez ta­raftarlarının deyimi ile sosyalleştiril­mesi-. İktidar partisi MVR bu saldırılara karşı kıvrak bir cevap buldu. İş­verenler tarafından işletilmek isten­meyen işyerlerinin devletleştirilmesi. Ve bu düşünce doğrultusunda teorik altyapısı da olan bir program hazır­landı. 2000 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile bunun yasal altyapısı hazırlandı.

Cogestion adı verilen bu program esas olarak bu tür işletmelerin devlet tarafından satın alınarak devlet ve iş­çiler tarafından işletilmesi prensibine dayanmaktaydı. Bu tür işletmelere öncelikle devlet, sendikaların ve işçi­lerin hazırladığı bir plan çerçevesin­de, satın almak üzere talip olması ve işyeri sahiplerinin satmaya razı olma­ları üzerine normal fiyatla devlet tara­fından satın alınması öngörülmektey­di. Programın mantığı açısından bu konu ayrı bir öneme sahip. Emperya­lizm MVR iktidarını Venezüella’da Sovyet tipi bir komünizmi uygulama­ya koymakla suçluyordu, tıpkı Sovyet iktidarı gibi işletmelere el koyma ha­zırlığı içinde olduğu propagandası ile anti-komünizm körükleniyordu. Sov­yet iktidarının devrildiği bir süreçte bu tür propagandanın gücü de olduk­ça yüksekti.

İşin aslına bakıldığında MVR ve Chavez’in komünist bir programa sa­hip olmadığı gün gibi açıktı, bir nevi halkçı-devrimci çizgiye sahiptiler. Üstelik Sovyet iktidarının çökmesi ile doğrudan emperyalizmi ve sermayeyi hedef alan bir programın günümüz dünyasında çabucak izole olacağının da bilincindeydiler, tıpkı Zapatistaların yaptığı gibi, doğrudan sosyalizme açılmak yerine, sosyalizme hazırlık sayılabilecek ara bir aşamanın gerekli olduğunu el yordamı ile bulmuşlardı. Üstelik içinde yaşadıkları dünyada Sovyet deneyinin analiz edilip yeni bir sosyalizme varan düşüncelerin he­nüz gün yüzüne çıkmadığını biliyor­lardı.

Bu son derece pragmatik çerçeve­de kendilerine has bir deneme yoluna çıktılar. Şartlarca buna uygundu, devletin kontrolünde o An petrol çıkarımı sayesinde, devlet kasasında para var­dı, dolaylı veya dolaysız zorla işlet­melere el koyma yerine, satın alma fazlaca kurbağa ürkütmeyecekti ve emperyalist propagandayı tersine çe­virebilecekti.

Ve ‘Cogestion’

Aralık 2004 seçimlerine kadar bir iki işletmede denenen bu model, önce Haziran 2005’te Chavez tarafından büyük bir proje olarak lanse edildi, Chavez sadece retorik anlamda ‘21. yüzyılın sosyalizmi’nden bahsetmi­yordu, ama aynı zamanda somut bir adım atıyordu, ülke çapında binden fazla işletmenin ‘cogestion’ projesi ile özel mülkiyetten geri alınmasının amaçlandığını ilan ediyordu.

‘Cogestion’ fikri bir anlamda bel­li tesadüflerin sonucu ortaya çıkmıştı. İlk olarak büyük bir kağıt fabrikasının sahiplerinin, işletmeyi kapatma kararı alması üzerine işyerinde örgütlü sen­dika işletmenin kapatılmasına karşı eylemlere girişti. Venezüella kağıt ih­tiyacının büyük bir bölümünü üreten Venapal işyerinin sahipleri 2002 yı­lında Chavez’e karşı yapılan darbe gi­rişiminde y er aldılar. Aynı zamanda ABD kağıt tekeli Smurfit’in de ortağı olan işveren bu başarısız darbe girişi­minin ardından, bir yandan da ulusal ekonomiyi sabote etme amacı ile iş­yerini kapatıp komşu ülke Kolombi­ya’daki Smurfit’e ait işyerine üretimi kaydırmaya girişti.

Ancak bu plan işyerindeki güçlü sendikal örgütlenmenin direnci ile karşılaştı ve işçiler işyerinde makinaların sökülüp nakledilmek isten­mesine karşı üretimi kontrolleri altı­na aldılar. Bunun üzerine Temmuz 2003’te işveren resmen işyerini ka­pattığını ilan etti ve işçilerin buna cevabı işyerini işgal oldu. 80 günlük işgal sonucu işveren sendika ile bir anlaşma yapmaya mecbur kaldı. Devlet işyerinin modernleştirilmesi için 5 milyon dolar yardım edecek, buna karşılık işyerinde çalışan 400 işçinin kuracağı bir kooperatif işye­rinin ortağı olacaktı.

Bu sıra dışı anlaşma işyerindeki sendikal örgütlenmenin lideri E. Pena tarafından formüle edilmişti, işçilerin uzun tartışmaları sonucu ortaya çıkan önerilerden kaynaklanıyordu. Chavez iktidarı öncesi silahlı gerilla mücade­lesi yürüten bir komutan olan Pena, bu kez kapitalizme karşı sendika sila­hım kullanmak üzere Venapal’de iş­başı yapmıştı. Öneri bir anlamda işçi -gerilla yaratıcılığı- yapkınlığının adeta bir sentezi olmuştu.

Ancak bu model hemen hayata geçirilemedi, işveren anlaşmaya uy­ma yerine Eylül’de yeniden işyerini kapatmaya girişti ve işçiler bir kez daha işyerini işgal ettiler. Son olarak Aralık 2004’te işverenin iflas kararı çıkartması üzerine işçiler sendika ara­cılığı ile işyerine devletin el koyması­nı talep ettiler.

2000 Anayasası ve 5. Cumhuriyet

Öneri 2000 yılında yürürlüğe gi­ren Anayasa’nın 104. maddesinde yer alan, ‘üretimi yapmayan veya yeterin­ce üretken olmayan ülke ekonomisi için önemli olan işletmelere devletin el koymasını’ belirlemeye dayanıla­rak hükümete sunulmuştu. Hükümet başvuruyu inceleyerek Venapal’i Ocak 2005’te ‘sosyalleştirmeye’ karar verdi. Buna göre işyeri işverenden sa­tın alınarak %51 hissesi devlete, %49 hissesi işçilere ait olan yeni kurulan bir ‘firmaya’ Invepal’e devredildi.

2000 Anayasası’nda yer alan bu maddenin nasıl uygulanacağı konu­sunda başka bir yasal belirleme olma­ması bu tür gelişmeler için hem belli imkanları hem de zorlukları berabe­rinde getirmekteydi. Invepal benzeri şu anda 27 ayrı işyerinde ‘sosyalleş­tirme’ yapılmış durumda, aşağıda da göreceğimiz gibi bu ‘sosyalleştirme­lerin’ her birinin kendine göre özel­likleri ve uygulamaları var. Bu duru­ma son vermek için Venezüella Sen­dikalar Birliği UNT geçen yıl içinde bir yasa önerisi hazırlayarak bunu meclise sundu, Aralık’ta seçilen mec­lisin bu yasayı bu yıl içinde görüşerek yürürlüğe koyması bekleniyor.

2000 Anayasası aslında pek çok alanda toplumsal hareketlere önemli olanaklar sunuyor, esas olarak Anayasa’nın hazırlanmasının da mantığı bu, toplumu bir anda değiştirmek yerine, bu değişikliği sağlayacak kurumlaş­manın, toplumsal altyapının hazırlan­ması. Adeta Zapatistaların, sosyaliz­mi değil, ama ona olanak tanıyacak bir ortamın yaratılması için mücadele ediyoruz demelerine atıfta bulunan bir mantık, toplumsal değişimin önü­nü açacak bir bakış açısı.

Toplumu Ekim Devrimi gibi bir vuruşta değiştirmek yerine adım adım değişimi öngördüğünden elbette re­formcu bir çizgide, ama sorun bu re­formların kapitalizme mi yamanacağı yoksa daha üst düzeyde bir toplumsal değişim için bir ortam mı yaratacağı. Günümüzde kapitalizmin her türlü değişimin önünü tıkadığı, toplumsal kireçlenmeye yol açtığı tezlerinden hareket edersek, bu tür değişim proje­lerinin önemsenmesi sonuçlarına va­rabiliriz.

Bu nedenle Chavez yeni Anayasa ile 5. Cumhuriyeti kurduklarını söylü­yor, zaten partisinin ismi de bu mantı­ğın ürünü MVR, yani 5. Cumhuriyet Hareketi. Yeni Anayasa’nın bu mantı­ğını Chavez’in icraatlarında görmek mümkün, özellikle devletin görevi o- lan alanlarda, halk inisiyatifini öne çı­karan yeni kurumlar yaratılarak, dev­let tedrici olarak devre dışına çıkarıl­mak istenmekte, buna en güzel örnek ‘Mission Robinson’ projesi. Mahalle ve köy gibi yerleşim birimlerinde açı­lan merkezlerin, buralarda onaranlara eğitim, imkanları sunması biçiminde tanımlanacak olan bu proje, o bölgede oturanların inisiyatifine bırakılmakta, devlet bir anlamda bu hizmetlerin gerçekleşmesi için bir çerçeve getir­mekte, çerçevenin içinin doldurulma­sı halka bırakılmakta. Bu merkezleri kullananlar kendilerine göre okuma yazma öğrenmeden tiyatro yapmaya kadar neler yapılacağını kendileri ka­rarlaştırmakta ve kendileri yapmakta.

‘Mission Robinson’ projesinin 2003 yılı başında lanse edilmesinin ardından çeşitli alanlarda 20’ye yakın benzer proje hayata geçirildi. Projeler doğrudan devlet başkanı yardımcısı­nın kontrolü altında, gerekli imkanla­rı yaratmak için bürokrasi dışında alı­şılmadık yöntemler kullanılması bü­tün projelerde dikkati çekiyor. Bazen ordunun, bazen PDVSA petrol şirke­tinin imkanları doğrudan bu projelere sunuluyor. (Ekte bu projelerin belli başlıları ve kısa bir açıklamaları yer alıyor.)

Bu tanımın en ideal durum oldu­ğu, projenin gerçekleştirilmesinde pek çok handikapların ortaya çıktığını belirtmek gerekir, ‘evdeki hesap pa­zara uymuyor’, ama ‘yukarıda emirle’ veya ‘pazarın kör kuralları’ ile işleyen mekanizmaların yanında inisiyatife yer tanıyan yeni bir mekanizma yara­tılmaya çalışılıyor. Bu yeni bir toplumsal yapılanmanın ilk adımları ola­bilir mi sorusuna bugün bir yanıt ver­mek mümkün değil, ama deneniyor, bir çıkış yolu bulunmaya çalışılıyor. Bir teorik altyapısı bile olmayan bu gelişme en azından incelenmeyi hak ediyor. Kuşkusuz bu inceleme yapılır­ken daha önce benzer deneyimleri ya­şamış ülkelerin deneyleri gözden uzak tutulmamalı, hemen belirtmekte yarar var, oralarda bu deneyler başarı­lı olmadı, burada da başarılı olmaz gi­bi kestirmeden değerlendirmelerden de kaçınmak gerekli.

Model Arayışı

Bu tür bir model arayışım belli zorlamalarla bugüne kadarki toplum­sal değişim projelerinde bulmak mümkün. Gramsci’nin sivil toplum projesinden Alman sendika hareketi­nin ‘işyeri yönetimine işçilerin katıl­ması’ projesine kadar pek çok dene­yin izlerini, ‘Bolivar Devriminde’ görmek mümkün. Ama onların sürek­li dikkati çektikleri, evrensel bir de­ney olmadıkları, tamamen Venezüella şartlarına denk düşen bir toplumsal değişim projesi içinde oldukları.

Bunun belli başlı iki nedeni var; öncelikle dünyada ki konjenktürel du­rum Chavez iktidarının elini kolunu bağlıyor. Bugünlerde Chavez tüm ‘soğukluklara’ rağmen ABD’ye petrol ve doğalgaz satışına devam edecekle­rini vurgulamaya özen gösteriyor, hem de daha önceki iktidarlar döne­minde yapılan anlaşmalar çerçevesin­de ABD lehine satış şartlarını da de­ğiştirmeden. Chavez’in Bush ve ABD aleyhine söyledikleri sözde kaldığı müddetçe finans kapital ekonomik çı­karlarına doğrudan bir saldırı yapıldı­ğını düşünmüyor ve Venezüella’ya yönelik ciddi bir saldırıyı düşünmü­yor, muhalefeti kışkırtıp gözdağı ver­mekle yetiniyor.

Asıl neden ise daha köklü, top­lumsal değişim için elde ne bir somut proje, ne de bunun teorik altyapısı bulunuyor. Toplumsal bir proje için ge­rekli insan malzemesi ve toplumsal örgütlülük konusunda Venezüella top­lumu tam ‘geri kalmış bir ülke’. Prag­matik bir düşünce ile toplumu değiş­tirmek için gerekli ön şartların yara­tılması öne çıkıyor.

Bu nedenle devlet bürokrasisini ‘yıkmak’ için çaba göstermek yerini, onu kendi halinde çürümeye bırakıp, bu mekanizmanın yapabileceklerini yukarıda belirtilen proje ve benzerle­rine devretmekte bu pragmatik bir düşüncenin sonucu. Ama bütün bunların belli bir plan içerisinde yapıldığının da düşünülmemesi gerekli, zorunlu­luk dayandıkça çözüm aranıp bulunu­yor.

Venezüella’yı ilginç kılan da, de­neye başarı ile sonuçlanma şansı tanı­yan da tam bu durum, ‘çözüm bulun­ması’. Bu çözümü mümkün kılan ise şu durumda ‘petrol gelirleri’: Hemen belirtmek gerekir ki şimdiye kadar hiç bir toplumsal değişim projesi böylesine bir avantaja sahip olmadı, şim­dilik bu avantaj diğer tüm dezavantaj­ları nötralize ediyor. Bu durum devam eder mi, bu yolla bir toplumsal deği­şim projesi başarıya ulaşır mı sorula­rına cevap aramayı ‘dar kafalılara’ bı­rakarak gelişimi izlemek, gerekli ol­duğunda destek sunmak doğru yol ol­sa gerek.

Yeni Sendikal Hareket: UNT

2003 yılı Nisan’ında yeni sendi­kal federasyon UNT kumlana kadar Venezüella’da sendikal hareket tipik Üçüncü Dünya sarı sendikacılığı du­rumunda idi. Bir yanda uluslararası sermaye, bir yandan da gerici devlet mekanizması ile el ele işçi sınıfının her türlü hak arama mücadelesini sö­nümlendirmek. Bu tarihe kadar en bü­yük sendikal federasyon olan GTV tüm sendikalı işçilerin %90’ını bün­yesinde bulundururken diğer 3 sendi­kal federasyon herhangi bir pratik rol oynamamaktaydı.

Chavez’in seçilmesinin ardından CTV işverenlerle birlikte yeni iktida­rın ülkeyi ekonomik bir felakete sü­rükleyeceğini savunmaya başladı. Sendikal bürokrasi, Chavez ile bir de­ğişimin başlayacağını ve bununda, eninde sonunda kendilerini vuracağını sezmişlerdi. Nitekim Chavez taraftar­larının oluşturmaya başladıkları ‘Bolivar Çemberleri’ de giderek artan bir biçimde işyerlerinde kendilerini his­settirmeye başladılar. Sendika ile ikti­dar arasındaki sürtüşme Aralık 2002 ile Ocak 2003’te yapılan 63 günlük ‘genel grev’ ile en üst noktasına vardı.

Aslında grev denilen eylemin bir lokavt olduğu biliniyor, işveren sen­dikası ile CTV ortaklaşa bu ‘eylemi’ örgütlediler, amaç seçimle gelen dev­let başkanım tıpkı Ailende gibi bir ‘ayaklanma’ ile devirmekti. İşverenler işyerlerini kapatarak üretimi durdur­dular ve ülkede tam bir ekonomik karmaşa yarattılar. Eylemin can alıcı noktası devletin petrol şirketi PDVSA’nın muhalefet yanlısı idare­cilerinin petrol çıkarımını durdurması oldu.

Bu kritik noktada Chavez yöne­timin iki güçlü yani ortaya çıktı, ilki kitlelerin yaratıcı devrimciliğine gü­ven, İkincisi radikal karar alma cesa­reti. Petrol şirketinde çalışan bir grup işçinin önerisi ile hükümet bir kararla, tüm idarecilerin sözleşmele­rini feshetti ve yönetimi üretimi baş­latmak için işçilere devretti. Kısa bir sürede ekonominin can damarı olan petrol çıkarımının yeniden başlama­sı kararın ne kadar doğru olduğunu gösterdi.

Bu radikal çıkış sendikal alandaki gerekli değişiminde önünü açtı, sen­dikalardaki makamlarına yapışmış bürokratlar tabandaki bu değişime karşı tüm yasal ve yasadışı olanakları kullanarak bu süreci engellemek istiyorlardı, bu alanda uğraş zaman kay­bı anlamına geliyordu ve aynı zaman­da toplumsal değişim sürecinin önü açılmıştı, süreç ancak bir radikal karar­la sürdürülebilirdi.

60’lı yıllarda kurulan CTV, sosyal demokrat bir çizgiyi savunan Accion Democratica (AC) partisine yakınlığı ile biliniyor, ancak soğuk savaş döne­minin bir devamı olarak AC ‘sol’ bir çizgiden çoktan uzaklaşmıştı, CTV de onun izinden gidiyordu. Türk-İş’in başına gelenler onunda kaderi oldu, uluslararası anti-komünist çizgideki sendikal hareketin uzantısı haline gel­diler. Chavez iktidara geldikten sonra, sendika temsilcilerinin doğrudan işçi­ler tarafından seçilmesini öngören bir yasa çıkarıldı, ancak ‘kırk yıllık kurt’ sendikacılar ‘sandıktan çıkmayı da’ başarma ‘becerisini de’ gösterdiler.

Nisan 2003’te kurulan yeni sendi­kal federasyon UNT bu sürecin sonu­cu olarak ortaya çıktı. Kısa zamanda tüm ülke ve işkollarında örgütlenen UNT şu anda sendikalı işçilerin dört­te üçünü bünyesinde toplamayı başar­dı. Yeni sendikal federasyonun yapı­sına bu süreç damgasını vurmuş du­rumda, tüm süreci belirleyen yerel bi­rimler, merkez sadece sendikal politi­kayı belirlemekle yetiniyor, geçici bir tüzüğe sahip olan federasyon bugün­lerde iki konuda karar almak üzere kongre hazırlıkları yapıyor. İlki nasıl bir tüzük ve örgütlenme, İkincisi işçi­lerin işyeri yönetimine katılması veya işyerini yönetmesini düzenleyen ‘Co­gestion’ yasa önerisinin işçiler tara­fından tartışılıp son şekline kavuştu­rulması.

UNT ‘Çizgisi’

Bankaların ve dış ticaretin ‘dev­letleştirilmesinden’ işçilerin üretimde söz ve karar hakkı olmasına kadar ge­niş bir yelpazede devrimci sendikacı­lığın tüm programatik taleplerini ilke edinen UNT’nin çizgisi bu anlamda net. Sorun bu çizginin hayata geçiril­mesi, başka bir deyişle bunun önün­deki engeller. Chavez iktidarı bu çiz­ginin önünde engel olmaktan çok yol açıcı bir işlev görüyor, engel ise biz­zat sendikanın kendisi. Her şeyden önce bu programı hayata geçirecek bir işçi önderliği ve örgütlenmesi he­nüz ortada yok.

Başka bir sorun ise, UNT içindeki sendikaların ve sendikacıların karak­teri. UNT içinde şu anda üç ayrı ke­sim bulunuyor, ilk bakışta önde görü­nenler ‘Bolivar Çemberleri’ içindeki Chavez taraftarları. Toplumsal değişi­min öncüleri ve emperyalist saldırıla­ra karşı ‘Bolivar Devriminin’ savunu­cuları olan bu kesim canla başla prog­ramı hayata geçirme mücadelesi veri­yor. Küçümsenmeyecek bir perspek­tifleri, tecrübeleri ve taraftarları var. Tek eksikleri ‘kadro’. Ayrıca kendi iç­lerinde sendikal politika konusunda da tam bir birlik sağlayabilmiş değil­ler.

Öte yandan CTV’den ayrılarak UNT’ye katılan önemli miktarda sen­dika ve sendikacı var. Bunlar içinde gerçekten ‘Bolivar Devrimini’ savu­nanlar var, ama aynı zamanda kendi durumunu, iktidar olanın yanma ge­çerek korumak isteyenler de. Bürok­rasi içinde pişmiş bu kesim, sendikal örgütlenme deneyi olmayan değişim yanlıları için tam bir ‘fren’ işlevi gör­mek durumunda. Bu iki kesim arasın­da yer alan bir dizi ‘komünist’, ‘anarşist’, ‘troçkist’ sendika ve sendikacı­lar var. Mantık gereği genel olarak Chavez taraftarları ile birlikte hareket eden bu kesim, zaman zaman onlara ters de düşüyor. Örneğin işçilerin yö­netime katılması konusunda UNT’nin tutumunun yeterince ‘devrimci’ olma­dığını savunuyorlar. Bu tavır bir yer kadar ‘anlayışla’ karşılanabilir, ama en son Aralık seçimlerinde gerici mu­halefet partilerinin peşine takılıp ‘se­çimleri boykot’ ‘devrimci taktiğini’ atanları anlamak pek mümkün olmasa gerek.

Bolivar Çemberleri

1999 yılında başkan Chavez’in önerisi doğrultusunda parlamento tara­fından kabul edilen bir kanunla Vene­züella’daki sosyal değişimin önemli bir temel taşı olan Bolivar Çemberle­ri’nin (BC) yasal altyapısı oluşturul­du. Bunu takiben 2001 yılında bu halk örgütlenmesi hayata geçirildi. Esas olarak yerleşim bölgelerinde oluş­turulan bu komiteler, yerleşim bölge­lerine ilişkin her sorunun tartışılıp, bunlara çözüm aranması, çözümlerin hayata geçirilmesi veya ortaya çıkan önerilerin yetkili makamlara ulaştırıl­masını amaçlıyor. Kuruluşunu taki­ben Chavez iktidarına yönelik başla­yan bir dizi saldırıları aynı zamanda kendine yönelik olarak da gören BC’ler ilk dönemde adeta birer sa­vunma komiteleri olarak işlediler.

Kısa zamanda yaygınlaşan bu ko­mitelerin sayısı bugüne kadar 200.000’e ulaşmış durumda, BC’lere katılan insanların sayısının da 2.200.000 civarında olduğu belirtili­yor. 25 milyonun yaşadığı bir ülke için küçümsenmeyecek bir sayı. Poli­tik partilerden farklı olarak dikey bir hiyerarşi yerine yatay bir koordinas­yon mantığı ile çalışan bu komitelere Venezüella vatandaşı olmayanlar da katılıyor, bu belirleme önemli, çünkü ülkede yaşayan göçmenlerin sayısı 6 milyonu geçmiş durumda.

Yerel komite toplantıları esas ola­rak haftada bir sefer yapılmakta, katı­lım sayısı gündemdeki sorunlara göre önemli oranda değişmekte. Toplantı­ya katılanlar aldıkları kararları sözlü olarak çevrelerine iletmekte, muhatapları ile bire bir görüşmektedirler. 2005 yılında birbiri ardından yapılan Chavez’in görevden alınması referan­dumu, yerel seçimler ve genel seçim­lerde BC’ler birer seçim bürosuna dö­nüştüler. Emperyalist saldırıların yo­ğunlaşması üzerine geçen yaz ayla­rında halkı silahlan­dırma planlarını açıklayan Chavez ikti­darı öncelikle BC ü­yelerinin silahlandı­rılmasını öngörmek­teydi.

Açıklamanın ar­dından bir BC yetki­lisi, ‘Nasıl Küba hal­kı Domuzlar Körfezi’nde ABD ordusu­nu püskürttüyse, biz de ülkeye yapılacak bir saldırıyı aynı şe­kilde karşılarız’ diye­rek bu komitelere verdikleri değeri dile getirmişti.

Kıtasal ‘Bolivar Devrimi’

Güney Ameri­ka’da sömürgeciliğe karşı ilk mücadele bayrağı açanların ba­şında olan Simon Bolivar’dan ismini alan Bolivar devrimciliği kendi içinde pek çok radikal öğeyi barındıran bir kavram, ama sonuç olarak anti-kapitalist değil anti-sömürgeci karakteri ön planda. Günümüzde bu devrimcili­ğin öne çıkan iki önemli özelliği önem taşımakta. Her şeyden önce Boli­var devrimcileri kendi kurtuluşlarını bir tek yaşadıkları ülke ile sınırlamıyorlar, Güney Amerika kıtasının tüm­den kurtuluşu onlar için önemli. Bu nedenle değişik ülkelerdeki mücade­leler arasında önemli bir uluslararası dayanışma söz konusu. Mantığı gere­ği uluslararası mücadele vermesi ge­reken ama özellikle bugünlerde bunu çoğu kez sözden hayata geçiremeyen işçi sınıfı için güzel bir örnek Bolivar devrimcilerinin kıtasal dayanışması. Bu dayanışmanın tarihsel boyutu ay­rıca incelenmeye değer bir konu.

Bolivar devrimciliğinin diğer dik­kate değer noktası ‘taban yönetimi­nin’ sürekli ön plana çıkarılması. Si­mon Bolivar’dan Jose Marti’ye tüm Latin Amerika devrimci önderlerinde bu düşüncenin varlığı bir tesadüf ol­masa gerek. Sömürgeci işgale karşı yerli halkın sürekli belirleyici rol oy­nadığı dikkate alındığında, bu toplu­mun komünal gelenekleri, ‘kolektif aksiyon’ güçleri bu vurgulamanın kaynağı gibi görülüyor. Gerçekten de Chavez’in güç aldığı ‘barrios’larda (gecekondu mahalleleri) esas olarak yerli halkın yaşadığı ve toplumsal değişim noktalarının buralarda başladığı bize bazı ipuçlarını vermekte.

Chavez iktidarının giderek bu iki konuda daha ileri noktalara varmış ol­ması, dünyadaki güçler dengesini emperyalizmim aleyhine çevirmeye aday. Emperyalizmin yaratmak istediği dikensiz gül bahçesinde tek diken olarak duran Castro’nun Küba’sı ya­nında Chavez dikeni yeşerdi, şimdi onu Morales takip ediyor. Irak batağına saplanmış ABD emperyalizmi bu di­kenlere nefretle bakıyor, ama elini uzatma gücü kalmamış durumda. Tekrar bu gücü kazanır mı, elini uzattı­ğında bu dikenleri ayıklayabilir mi sorularını bir yana bırakalım, Bolivar devrimcilerini anlayalım ve dayanış­mayı yükseltelim.

 

Ekler:

1)UNT Başkanı M. Maspero ile görüşme

UNT’nin diğer sendikalardan farkı nedir?

UNT bir değişim süreci içinde kuruldu, bu anlamda diğer sendika­lardan biraz farklı bir konumda, ama UNT diğer sendikalar gibi işçi hakları mücadelesini esas almakta­dır. Bizim özel konumumuz esas olarak Bolivar Hareketi içinden çık­mış olmamız. UNT içinde elbette ki sadece Bolivar Hareketi taraftarları yok, her tür görüşten sendikalar fe­derasyon içinde yer almakta. Poli­tik olarak Bolivar Devrimini sa­vunmaktayız, çünkü işçi hakları bu devrimle genişleyecek ve garanti altına alınacak. Üstelik Bolivar Devrimi taban demokrasisi, katılımcı anlayış çerçevesinde işçilere üretim sürecinde söz ve karar hak­kı imkanını gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Bu da her sendikal hare­ketin temel taleplerinde biri.

UNT bu prensibi nasıl harekete geçiriyor?

Her şeyden önce sendikal yapı­nın demokratikleştirilmesi önemli, şu an hazırlanmakta olan tüzük bu yıl yapılacak kongrede kabul edil­dikten sonra, sendika yönetimi es­kiden farklı olarak demokratik bir ortamda belirlenecek.

Başkan Chavez’in belirttiği gi­bi ülkede bir dizi fabrika, işyeri ter­kedilmiş, bunları tespit edip hükü­mete bu işyerlerini işçilerin yöneti­me katılacak şekilde yeniden faali­yete geçmesini öneriyoruz. Bugü­ne kadarki deneylerde bunun deği­şik biçimlerde gerçekleştirilebile­ceğini gördük. Cogestion modeli esas olarak işçilerin bir işletmenin yönetimini üstlenmesi prensibine dayanıyor. Bir işyerinin %49 hisse­sinin işçilere devredilmesi %51’inin devlete ait olması, yöneti­minin de devlet ile işçilerin olması­dır. Bazı yerlerde işçiler kendi üre­tim kooperatiflerini kurarak işlet­menin tamamına sahip olmaktadır­lar. Öte yandan hükümet üretim yapmakta zorlanan işyerlerine çağ­rıda bulunarak bu modeli işveren/işçi kapsamında hayata geçir­meyi, buna karşılık işyerine uygun koşullarda devlet tarafından kredi verilmesini önerdi. Bazı işyerleri bu çağrıya olumlu yanıt vermiş bu­lunuyor.

Bu süreçte sendika nasıl bir rol oynuyor?

Gerek işçiler gerekse de sendi­ka çalışmayan işyerlerinin yeniden nasıl çalışılır hale geleceğini birlik­te tartışıyorlar. Ortaya çıkan sonuç­lar bir rapor halinde sendika tara­fından hükümete iletiliyor. Hükü­metin bu önerileri kabul etmesi ha­linde sendika işçilerle birlikte işye­rinin yeniden üretime geçmesi için gereken işlemleri hayata geçirme­ye başlıyor. Bu süreci takiben işyerindeki çalışma koşullarının dene­timi gene sendika tarafından ger­çekleştiriliyor.

UNT’nin diğer ülke sendikaları ile ilişkisi ne düzeyde?

UNT prensipleri içinde ulusla­rarası dayanışma önemli bir yere sahip, yeni kurulan bir federasyon olarak henüz bu alanda ilişkileri­mizi geliştiremedik. İlk elde ILO nezdinde Venezüella’nın bir tek CTV tarafından temsil edilmek is­tenmesine karşı mücadele verdik, ILO UNT’yi muhatap olarak kabul etti. Uluslararası düzeyde pek çok sendika ile iyi ilişkiler kurdukça UNT’nin Uluslararası Hür Sendi­kalar Konfederasyonu’na üyelik için başvurusu konusunu bu yıl ya­pacağımız kongre karara bağlaya­cak, ama özellikle işkolları düze­yindeki uluslararası sendikal bir­liklere katılma talebimiz var.

Başlangıçta UNT’nin uluslara­rası planda tanınmasına karşı gös­terilen direnç kırıldı, uluslararası planda UNT ister istemez Venezü­ella sendikal hareketinin temsilcisi olarak görülmekte.

 

2)‘Mision’lar

‘Bolivar Devrimi’nin’ en tipik oluşumları olan bu kurumlar, belirtildi­ği gibi ‘paralel bir devlet’ yaratma anlayışının örnekleri. Bunlardan belli başlıları şunlar;

Misión Barrio Adentro

http.//www.barrioadentro.gov.ve

Genel sağlık hizmetlerinden ya­rarlanamayacak durumda olan halk kesimlerine bu hizmeti sunmayı amaçlar. Kendi büroları ve hastanele­rinde çalışacak doktorlara toplum içinde teşvik amacı ile kolaylıklar sağ­lar.

Misión Robinson

http://www.misionrobinson.gov.ve

Ülkenin her yanında okuma yaz­ma bilmeyen vatandaşlara, özgürlük­lerini kullanma imkanı kazanmaları için, ordu kanalı ile bu eğitimi götüren bir kurumdur. Bolivar devriminin ‘çocukları’ devlet ve silahlı kuvvet­lerle birlikte halkı aydınlatma misyo­nunu bu araçla sağlamayı amaç edin­mişlerdir.

Misión Sucre

http://www.misionsucre.gov.ve

Bolivar iktidarının, yüksek eği­tim imkanlarını yaygınlaştırmak ama­cı ile başlattığı bu proje ile orta eğiti­mini tamamlayan gençlere, yüksek eğitime hazırlık ve yüksek eğitim yeri­ne geçecek bir ara eğitim imkanı sun­mayı amaçlamaktadır.

Misión Piar

Kırsal alanda tarımın desteklen­mesi ve organik tarım için gerekli bil­gi ve imkanların bu işletmelere kazandırılmasını amaçlayan bu proje Enerji Bakanlığı tarafından doğrudan desteklenmektedir.

Misión Guaicaipuro

Çevre Bakanlığı tarafından des­teklenen bu proje ile yerli halkın yerle­şim bölgelerini korumak ve gelişimini teşvik etme amacım taşımaktadır.

Misión Miranda

Coğrafi alanların gelişimini yön­lendirmek, bakımım sağlamak amacı ile ordu ile işbirliği içinde çalışan bir projedir.

Misión Robinson II

http://www.misionrobinson.gov.ve

Eğitim amaçlı ilk projenin bir de­vamı olarak, televizyon, video gibi araçları da kullanarak ilk programa kaplanları daha üst bir eğitim seviyesi­ne ulaştırmayı amaçlayan bu proje, matematik, dil, tarih coğrafya gibi alanlarda 15 kişilik gruplar halinde öğ­renimi gerçekleştirmektedir.

Misión Ribas

http://www.misionribas.gov.ve

Eğitim düzeyini artırmak için çe­şitli teknik araçları hazırlayıp yayma­yı amaçlayan bu proje tüm Venezüel­la halkının genel kültür düzeyini yük­seltmeyi amaçlamaktadır.

Misión Mercal

http://www.mercal.gov.ve

Halkın temel gıda ihtiyaçlarını uygun koşullarda sağlamayı amaçla­yan bu proje, kooperatifleşme esasına dayanmaktadır. Bir yandan mevcut imkanları daha elverişli hale getirme bir yandan da yeni imkanlar yaratma amaçlı bu proje halk içinde kısa za­manda yaygınlaşıp, Bolivar devrimi­nin temel taşlarından biri olmuştur. Venezüella halkının yarısından fazlası bu üretim ve tüketim kooperatiflerinin hizmetlerinden yararlanmaktadır.

Misión Identidad

Her vatandaşın bir kimliği olma­sı gerektiği temel düşüncesinden yola çıkarak, kimlik edinme önündeki bürokratik engelleri ortadan kaldıran bir projedir. Proje öncesi, evlenme, ço­cukların kaydı gibi konular için aylar­ca bekleyen halk şimdi bunu bir iki dakika içinde halletmektedir. Özellik­le göçmenler için bu hizmet büyük bir kolaylık oluşturmuştur.

Misión Vuelvan Caras

Esas olarak yoksullukla mücade­le için yoksullara somut iş ve eğitim imkanları yaratma bu projenin amacı­dır, Yoksulluğu bir sosyal felaket ola­rak kabul eden Venezüella hükümeti, sosyoekonomik modelin, mevcut imkanların devrimci bir yaratıcılıkla de­ğiştirilerek bu felaketin sona erdirile­ceğini savunmaktadır.