‘İYİLER HATTI’NIN BİR HALKASI OLARAK VENEZÜELLA – Mehmet Akyol
Yol, Sayı 10, Mart-Nisan 2006
Emperyalist saldırının ideolojik silahlarından biri olan ‘Şer Hattı’ esprisine bugün bizlerin de “ideolojik” bir “İyiler Hattı” oluşturarak cevap vermemiz mümkün, bu hattın başlangıcına Küba’yı koyarsak buna ilk önce Venezüella, kısa bir süre önce Bolivya eklendi, yeni seçilen Bachelet Şili’yi de bu hatta ekler mi, göreceğiz. Şu sıralar bir dizi Güney Amerika ülkesi bu hattın birer halkaları olmaya aday. Emperyalist saldırılara karşı 40 yılı aşkın bir süredir dimdik ayakta durmaya çalışan Castro’nun Küba’sının yanında durma cesareti gösteren Venezüella devlet başkanı Chavez, bu tutumu ile böylesine bir hattın oluşmasının önünü açan isim.
Chavez’in 1998 yılında iktidara gelmesinin hemen ardından Venezüella’da bir şeylerin değişeceğine öncelikle kimseler ihtimal vermiyordu, ancak başkanın ilk adımları sermaye çevreleri için alarm işareti oldu. Onlar Chavez’in sadece retorik olarak sermayeye karşı olmadığını, pratikte de sermayeye karşı tavır aldığını gördüler, önemsememe yerini yavaş yavaş korkuya bıraktı.
Bilindiği gibi Chavez’in iktidara yerleşmeye başlaması üzerine sermaye emperyalizmin her türlü imkanlarını da seferber ederek karşı saldırısını başlattı. Saldırı modelleri ‘kadife devrimi’ veya ‘portakal devrimi’ mantıklı oldu, toplum içindeki muhalefet güçlerini ‘maddi ve manevi’ destekle kışkırtarak emperyalizmin istemediği iktidarı alaşağı etmeye çalıştılar. Ancak bugüne kadar 2 somut darbe girişimi ve 5 seçimden hep Chavez galip çıktı.
Bu saldırılar içinde ülkenin ekonomik hayatını felce uğratmak ö- nemli bir yere sahipti, ABD finans kapitaline göbekten bağlı işverenler bilinçli olarak üretimi asgari ölçüye indirme, hatta yer yer durdurma yoluna da gitmeye başladılar. Bunun sonucu tüm ülkede yüzlerce işyerinde dev boyutlarda atıl kapasite ortaya çıktı. Bugün Venezüella da hemen göze batan gerçeklik pek çok alanda giderek artan ithalat malzemeleri, özellikle gıda maddelerinin %70’inin ülke dışından gelmesi. Kuşkusuz bu durumun Venezüella’nın artan petrol ihracı ile elde ettiği dövizlerle bağlantısı bulunmakta, ama esas olan söz konusu işletmelerin üretimi düşürmesi veya azaltması.
Sosyalleştirme
Aslında bu davranışı ile sermaye adeta Chavez’in yolunu açtı, ekonomik program içinde sinirli da olsa stratejik öneme sahip üretim alanları devletleştirildi -veya kendilerine Bolivar Devrimcileri diyen Chavez taraftarlarının deyimi ile sosyalleştirilmesi-. İktidar partisi MVR bu saldırılara karşı kıvrak bir cevap buldu. İşverenler tarafından işletilmek istenmeyen işyerlerinin devletleştirilmesi. Ve bu düşünce doğrultusunda teorik altyapısı da olan bir program hazırlandı. 2000 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile bunun yasal altyapısı hazırlandı.
Cogestion adı verilen bu program esas olarak bu tür işletmelerin devlet tarafından satın alınarak devlet ve işçiler tarafından işletilmesi prensibine dayanmaktaydı. Bu tür işletmelere öncelikle devlet, sendikaların ve işçilerin hazırladığı bir plan çerçevesinde, satın almak üzere talip olması ve işyeri sahiplerinin satmaya razı olmaları üzerine normal fiyatla devlet tarafından satın alınması öngörülmekteydi. Programın mantığı açısından bu konu ayrı bir öneme sahip. Emperyalizm MVR iktidarını Venezüella’da Sovyet tipi bir komünizmi uygulamaya koymakla suçluyordu, tıpkı Sovyet iktidarı gibi işletmelere el koyma hazırlığı içinde olduğu propagandası ile anti-komünizm körükleniyordu. Sovyet iktidarının devrildiği bir süreçte bu tür propagandanın gücü de oldukça yüksekti.
İşin aslına bakıldığında MVR ve Chavez’in komünist bir programa sahip olmadığı gün gibi açıktı, bir nevi halkçı-devrimci çizgiye sahiptiler. Üstelik Sovyet iktidarının çökmesi ile doğrudan emperyalizmi ve sermayeyi hedef alan bir programın günümüz dünyasında çabucak izole olacağının da bilincindeydiler, tıpkı Zapatistaların yaptığı gibi, doğrudan sosyalizme açılmak yerine, sosyalizme hazırlık sayılabilecek ara bir aşamanın gerekli olduğunu el yordamı ile bulmuşlardı. Üstelik içinde yaşadıkları dünyada Sovyet deneyinin analiz edilip yeni bir sosyalizme varan düşüncelerin henüz gün yüzüne çıkmadığını biliyorlardı.
Bu son derece pragmatik çerçevede kendilerine has bir deneme yoluna çıktılar. Şartlarca buna uygundu, devletin kontrolünde o An petrol çıkarımı sayesinde, devlet kasasında para vardı, dolaylı veya dolaysız zorla işletmelere el koyma yerine, satın alma fazlaca kurbağa ürkütmeyecekti ve emperyalist propagandayı tersine çevirebilecekti.
Ve ‘Cogestion’
Aralık 2004 seçimlerine kadar bir iki işletmede denenen bu model, önce Haziran 2005’te Chavez tarafından büyük bir proje olarak lanse edildi, Chavez sadece retorik anlamda ‘21. yüzyılın sosyalizmi’nden bahsetmiyordu, ama aynı zamanda somut bir adım atıyordu, ülke çapında binden fazla işletmenin ‘cogestion’ projesi ile özel mülkiyetten geri alınmasının amaçlandığını ilan ediyordu.
‘Cogestion’ fikri bir anlamda belli tesadüflerin sonucu ortaya çıkmıştı. İlk olarak büyük bir kağıt fabrikasının sahiplerinin, işletmeyi kapatma kararı alması üzerine işyerinde örgütlü sendika işletmenin kapatılmasına karşı eylemlere girişti. Venezüella kağıt ihtiyacının büyük bir bölümünü üreten Venapal işyerinin sahipleri 2002 yılında Chavez’e karşı yapılan darbe girişiminde y er aldılar. Aynı zamanda ABD kağıt tekeli Smurfit’in de ortağı olan işveren bu başarısız darbe girişiminin ardından, bir yandan da ulusal ekonomiyi sabote etme amacı ile işyerini kapatıp komşu ülke Kolombiya’daki Smurfit’e ait işyerine üretimi kaydırmaya girişti.
Ancak bu plan işyerindeki güçlü sendikal örgütlenmenin direnci ile karşılaştı ve işçiler işyerinde makinaların sökülüp nakledilmek istenmesine karşı üretimi kontrolleri altına aldılar. Bunun üzerine Temmuz 2003’te işveren resmen işyerini kapattığını ilan etti ve işçilerin buna cevabı işyerini işgal oldu. 80 günlük işgal sonucu işveren sendika ile bir anlaşma yapmaya mecbur kaldı. Devlet işyerinin modernleştirilmesi için 5 milyon dolar yardım edecek, buna karşılık işyerinde çalışan 400 işçinin kuracağı bir kooperatif işyerinin ortağı olacaktı.
Bu sıra dışı anlaşma işyerindeki sendikal örgütlenmenin lideri E. Pena tarafından formüle edilmişti, işçilerin uzun tartışmaları sonucu ortaya çıkan önerilerden kaynaklanıyordu. Chavez iktidarı öncesi silahlı gerilla mücadelesi yürüten bir komutan olan Pena, bu kez kapitalizme karşı sendika silahım kullanmak üzere Venapal’de işbaşı yapmıştı. Öneri bir anlamda işçi -gerilla yaratıcılığı- yapkınlığının adeta bir sentezi olmuştu.
Ancak bu model hemen hayata geçirilemedi, işveren anlaşmaya uyma yerine Eylül’de yeniden işyerini kapatmaya girişti ve işçiler bir kez daha işyerini işgal ettiler. Son olarak Aralık 2004’te işverenin iflas kararı çıkartması üzerine işçiler sendika aracılığı ile işyerine devletin el koymasını talep ettiler.
2000 Anayasası ve 5. Cumhuriyet
Öneri 2000 yılında yürürlüğe giren Anayasa’nın 104. maddesinde yer alan, ‘üretimi yapmayan veya yeterince üretken olmayan ülke ekonomisi için önemli olan işletmelere devletin el koymasını’ belirlemeye dayanılarak hükümete sunulmuştu. Hükümet başvuruyu inceleyerek Venapal’i Ocak 2005’te ‘sosyalleştirmeye’ karar verdi. Buna göre işyeri işverenden satın alınarak %51 hissesi devlete, %49 hissesi işçilere ait olan yeni kurulan bir ‘firmaya’ Invepal’e devredildi.
2000 Anayasası’nda yer alan bu maddenin nasıl uygulanacağı konusunda başka bir yasal belirleme olmaması bu tür gelişmeler için hem belli imkanları hem de zorlukları beraberinde getirmekteydi. Invepal benzeri şu anda 27 ayrı işyerinde ‘sosyalleştirme’ yapılmış durumda, aşağıda da göreceğimiz gibi bu ‘sosyalleştirmelerin’ her birinin kendine göre özellikleri ve uygulamaları var. Bu duruma son vermek için Venezüella Sendikalar Birliği UNT geçen yıl içinde bir yasa önerisi hazırlayarak bunu meclise sundu, Aralık’ta seçilen meclisin bu yasayı bu yıl içinde görüşerek yürürlüğe koyması bekleniyor.
2000 Anayasası aslında pek çok alanda toplumsal hareketlere önemli olanaklar sunuyor, esas olarak Anayasa’nın hazırlanmasının da mantığı bu, toplumu bir anda değiştirmek yerine, bu değişikliği sağlayacak kurumlaşmanın, toplumsal altyapının hazırlanması. Adeta Zapatistaların, sosyalizmi değil, ama ona olanak tanıyacak bir ortamın yaratılması için mücadele ediyoruz demelerine atıfta bulunan bir mantık, toplumsal değişimin önünü açacak bir bakış açısı.
Toplumu Ekim Devrimi gibi bir vuruşta değiştirmek yerine adım adım değişimi öngördüğünden elbette reformcu bir çizgide, ama sorun bu reformların kapitalizme mi yamanacağı yoksa daha üst düzeyde bir toplumsal değişim için bir ortam mı yaratacağı. Günümüzde kapitalizmin her türlü değişimin önünü tıkadığı, toplumsal kireçlenmeye yol açtığı tezlerinden hareket edersek, bu tür değişim projelerinin önemsenmesi sonuçlarına varabiliriz.
Bu nedenle Chavez yeni Anayasa ile 5. Cumhuriyeti kurduklarını söylüyor, zaten partisinin ismi de bu mantığın ürünü MVR, yani 5. Cumhuriyet Hareketi. Yeni Anayasa’nın bu mantığını Chavez’in icraatlarında görmek mümkün, özellikle devletin görevi o- lan alanlarda, halk inisiyatifini öne çıkaran yeni kurumlar yaratılarak, devlet tedrici olarak devre dışına çıkarılmak istenmekte, buna en güzel örnek ‘Mission Robinson’ projesi. Mahalle ve köy gibi yerleşim birimlerinde açılan merkezlerin, buralarda onaranlara eğitim, imkanları sunması biçiminde tanımlanacak olan bu proje, o bölgede oturanların inisiyatifine bırakılmakta, devlet bir anlamda bu hizmetlerin gerçekleşmesi için bir çerçeve getirmekte, çerçevenin içinin doldurulması halka bırakılmakta. Bu merkezleri kullananlar kendilerine göre okuma yazma öğrenmeden tiyatro yapmaya kadar neler yapılacağını kendileri kararlaştırmakta ve kendileri yapmakta.
‘Mission Robinson’ projesinin 2003 yılı başında lanse edilmesinin ardından çeşitli alanlarda 20’ye yakın benzer proje hayata geçirildi. Projeler doğrudan devlet başkanı yardımcısının kontrolü altında, gerekli imkanları yaratmak için bürokrasi dışında alışılmadık yöntemler kullanılması bütün projelerde dikkati çekiyor. Bazen ordunun, bazen PDVSA petrol şirketinin imkanları doğrudan bu projelere sunuluyor. (Ekte bu projelerin belli başlıları ve kısa bir açıklamaları yer alıyor.)
Bu tanımın en ideal durum olduğu, projenin gerçekleştirilmesinde pek çok handikapların ortaya çıktığını belirtmek gerekir, ‘evdeki hesap pazara uymuyor’, ama ‘yukarıda emirle’ veya ‘pazarın kör kuralları’ ile işleyen mekanizmaların yanında inisiyatife yer tanıyan yeni bir mekanizma yaratılmaya çalışılıyor. Bu yeni bir toplumsal yapılanmanın ilk adımları olabilir mi sorusuna bugün bir yanıt vermek mümkün değil, ama deneniyor, bir çıkış yolu bulunmaya çalışılıyor. Bir teorik altyapısı bile olmayan bu gelişme en azından incelenmeyi hak ediyor. Kuşkusuz bu inceleme yapılırken daha önce benzer deneyimleri yaşamış ülkelerin deneyleri gözden uzak tutulmamalı, hemen belirtmekte yarar var, oralarda bu deneyler başarılı olmadı, burada da başarılı olmaz gibi kestirmeden değerlendirmelerden de kaçınmak gerekli.
Model Arayışı
Bu tür bir model arayışım belli zorlamalarla bugüne kadarki toplumsal değişim projelerinde bulmak mümkün. Gramsci’nin sivil toplum projesinden Alman sendika hareketinin ‘işyeri yönetimine işçilerin katılması’ projesine kadar pek çok deneyin izlerini, ‘Bolivar Devriminde’ görmek mümkün. Ama onların sürekli dikkati çektikleri, evrensel bir deney olmadıkları, tamamen Venezüella şartlarına denk düşen bir toplumsal değişim projesi içinde oldukları.
Bunun belli başlı iki nedeni var; öncelikle dünyada ki konjenktürel durum Chavez iktidarının elini kolunu bağlıyor. Bugünlerde Chavez tüm ‘soğukluklara’ rağmen ABD’ye petrol ve doğalgaz satışına devam edeceklerini vurgulamaya özen gösteriyor, hem de daha önceki iktidarlar döneminde yapılan anlaşmalar çerçevesinde ABD lehine satış şartlarını da değiştirmeden. Chavez’in Bush ve ABD aleyhine söyledikleri sözde kaldığı müddetçe finans kapital ekonomik çıkarlarına doğrudan bir saldırı yapıldığını düşünmüyor ve Venezüella’ya yönelik ciddi bir saldırıyı düşünmüyor, muhalefeti kışkırtıp gözdağı vermekle yetiniyor.
Asıl neden ise daha köklü, toplumsal değişim için elde ne bir somut proje, ne de bunun teorik altyapısı bulunuyor. Toplumsal bir proje için gerekli insan malzemesi ve toplumsal örgütlülük konusunda Venezüella toplumu tam ‘geri kalmış bir ülke’. Pragmatik bir düşünce ile toplumu değiştirmek için gerekli ön şartların yaratılması öne çıkıyor.
Bu nedenle devlet bürokrasisini ‘yıkmak’ için çaba göstermek yerini, onu kendi halinde çürümeye bırakıp, bu mekanizmanın yapabileceklerini yukarıda belirtilen proje ve benzerlerine devretmekte bu pragmatik bir düşüncenin sonucu. Ama bütün bunların belli bir plan içerisinde yapıldığının da düşünülmemesi gerekli, zorunluluk dayandıkça çözüm aranıp bulunuyor.
Venezüella’yı ilginç kılan da, deneye başarı ile sonuçlanma şansı tanıyan da tam bu durum, ‘çözüm bulunması’. Bu çözümü mümkün kılan ise şu durumda ‘petrol gelirleri’: Hemen belirtmek gerekir ki şimdiye kadar hiç bir toplumsal değişim projesi böylesine bir avantaja sahip olmadı, şimdilik bu avantaj diğer tüm dezavantajları nötralize ediyor. Bu durum devam eder mi, bu yolla bir toplumsal değişim projesi başarıya ulaşır mı sorularına cevap aramayı ‘dar kafalılara’ bırakarak gelişimi izlemek, gerekli olduğunda destek sunmak doğru yol olsa gerek.
Yeni Sendikal Hareket: UNT
2003 yılı Nisan’ında yeni sendikal federasyon UNT kumlana kadar Venezüella’da sendikal hareket tipik Üçüncü Dünya sarı sendikacılığı durumunda idi. Bir yanda uluslararası sermaye, bir yandan da gerici devlet mekanizması ile el ele işçi sınıfının her türlü hak arama mücadelesini sönümlendirmek. Bu tarihe kadar en büyük sendikal federasyon olan GTV tüm sendikalı işçilerin %90’ını bünyesinde bulundururken diğer 3 sendikal federasyon herhangi bir pratik rol oynamamaktaydı.
Chavez’in seçilmesinin ardından CTV işverenlerle birlikte yeni iktidarın ülkeyi ekonomik bir felakete sürükleyeceğini savunmaya başladı. Sendikal bürokrasi, Chavez ile bir değişimin başlayacağını ve bununda, eninde sonunda kendilerini vuracağını sezmişlerdi. Nitekim Chavez taraftarlarının oluşturmaya başladıkları ‘Bolivar Çemberleri’ de giderek artan bir biçimde işyerlerinde kendilerini hissettirmeye başladılar. Sendika ile iktidar arasındaki sürtüşme Aralık 2002 ile Ocak 2003’te yapılan 63 günlük ‘genel grev’ ile en üst noktasına vardı.
Aslında grev denilen eylemin bir lokavt olduğu biliniyor, işveren sendikası ile CTV ortaklaşa bu ‘eylemi’ örgütlediler, amaç seçimle gelen devlet başkanım tıpkı Ailende gibi bir ‘ayaklanma’ ile devirmekti. İşverenler işyerlerini kapatarak üretimi durdurdular ve ülkede tam bir ekonomik karmaşa yarattılar. Eylemin can alıcı noktası devletin petrol şirketi PDVSA’nın muhalefet yanlısı idarecilerinin petrol çıkarımını durdurması oldu.
Bu kritik noktada Chavez yönetimin iki güçlü yani ortaya çıktı, ilki kitlelerin yaratıcı devrimciliğine güven, İkincisi radikal karar alma cesareti. Petrol şirketinde çalışan bir grup işçinin önerisi ile hükümet bir kararla, tüm idarecilerin sözleşmelerini feshetti ve yönetimi üretimi başlatmak için işçilere devretti. Kısa bir sürede ekonominin can damarı olan petrol çıkarımının yeniden başlaması kararın ne kadar doğru olduğunu gösterdi.
Bu radikal çıkış sendikal alandaki gerekli değişiminde önünü açtı, sendikalardaki makamlarına yapışmış bürokratlar tabandaki bu değişime karşı tüm yasal ve yasadışı olanakları kullanarak bu süreci engellemek istiyorlardı, bu alanda uğraş zaman kaybı anlamına geliyordu ve aynı zamanda toplumsal değişim sürecinin önü açılmıştı, süreç ancak bir radikal kararla sürdürülebilirdi.
60’lı yıllarda kurulan CTV, sosyal demokrat bir çizgiyi savunan Accion Democratica (AC) partisine yakınlığı ile biliniyor, ancak soğuk savaş döneminin bir devamı olarak AC ‘sol’ bir çizgiden çoktan uzaklaşmıştı, CTV de onun izinden gidiyordu. Türk-İş’in başına gelenler onunda kaderi oldu, uluslararası anti-komünist çizgideki sendikal hareketin uzantısı haline geldiler. Chavez iktidara geldikten sonra, sendika temsilcilerinin doğrudan işçiler tarafından seçilmesini öngören bir yasa çıkarıldı, ancak ‘kırk yıllık kurt’ sendikacılar ‘sandıktan çıkmayı da’ başarma ‘becerisini de’ gösterdiler.
Nisan 2003’te kurulan yeni sendikal federasyon UNT bu sürecin sonucu olarak ortaya çıktı. Kısa zamanda tüm ülke ve işkollarında örgütlenen UNT şu anda sendikalı işçilerin dörtte üçünü bünyesinde toplamayı başardı. Yeni sendikal federasyonun yapısına bu süreç damgasını vurmuş durumda, tüm süreci belirleyen yerel birimler, merkez sadece sendikal politikayı belirlemekle yetiniyor, geçici bir tüzüğe sahip olan federasyon bugünlerde iki konuda karar almak üzere kongre hazırlıkları yapıyor. İlki nasıl bir tüzük ve örgütlenme, İkincisi işçilerin işyeri yönetimine katılması veya işyerini yönetmesini düzenleyen ‘Cogestion’ yasa önerisinin işçiler tarafından tartışılıp son şekline kavuşturulması.
UNT ‘Çizgisi’
Bankaların ve dış ticaretin ‘devletleştirilmesinden’ işçilerin üretimde söz ve karar hakkı olmasına kadar geniş bir yelpazede devrimci sendikacılığın tüm programatik taleplerini ilke edinen UNT’nin çizgisi bu anlamda net. Sorun bu çizginin hayata geçirilmesi, başka bir deyişle bunun önündeki engeller. Chavez iktidarı bu çizginin önünde engel olmaktan çok yol açıcı bir işlev görüyor, engel ise bizzat sendikanın kendisi. Her şeyden önce bu programı hayata geçirecek bir işçi önderliği ve örgütlenmesi henüz ortada yok.
Başka bir sorun ise, UNT içindeki sendikaların ve sendikacıların karakteri. UNT içinde şu anda üç ayrı kesim bulunuyor, ilk bakışta önde görünenler ‘Bolivar Çemberleri’ içindeki Chavez taraftarları. Toplumsal değişimin öncüleri ve emperyalist saldırılara karşı ‘Bolivar Devriminin’ savunucuları olan bu kesim canla başla programı hayata geçirme mücadelesi veriyor. Küçümsenmeyecek bir perspektifleri, tecrübeleri ve taraftarları var. Tek eksikleri ‘kadro’. Ayrıca kendi içlerinde sendikal politika konusunda da tam bir birlik sağlayabilmiş değiller.
Öte yandan CTV’den ayrılarak UNT’ye katılan önemli miktarda sendika ve sendikacı var. Bunlar içinde gerçekten ‘Bolivar Devrimini’ savunanlar var, ama aynı zamanda kendi durumunu, iktidar olanın yanma geçerek korumak isteyenler de. Bürokrasi içinde pişmiş bu kesim, sendikal örgütlenme deneyi olmayan değişim yanlıları için tam bir ‘fren’ işlevi görmek durumunda. Bu iki kesim arasında yer alan bir dizi ‘komünist’, ‘anarşist’, ‘troçkist’ sendika ve sendikacılar var. Mantık gereği genel olarak Chavez taraftarları ile birlikte hareket eden bu kesim, zaman zaman onlara ters de düşüyor. Örneğin işçilerin yönetime katılması konusunda UNT’nin tutumunun yeterince ‘devrimci’ olmadığını savunuyorlar. Bu tavır bir yer kadar ‘anlayışla’ karşılanabilir, ama en son Aralık seçimlerinde gerici muhalefet partilerinin peşine takılıp ‘seçimleri boykot’ ‘devrimci taktiğini’ atanları anlamak pek mümkün olmasa gerek.
Bolivar Çemberleri
1999 yılında başkan Chavez’in önerisi doğrultusunda parlamento tarafından kabul edilen bir kanunla Venezüella’daki sosyal değişimin önemli bir temel taşı olan Bolivar Çemberleri’nin (BC) yasal altyapısı oluşturuldu. Bunu takiben 2001 yılında bu halk örgütlenmesi hayata geçirildi. Esas olarak yerleşim bölgelerinde oluşturulan bu komiteler, yerleşim bölgelerine ilişkin her sorunun tartışılıp, bunlara çözüm aranması, çözümlerin hayata geçirilmesi veya ortaya çıkan önerilerin yetkili makamlara ulaştırılmasını amaçlıyor. Kuruluşunu takiben Chavez iktidarına yönelik başlayan bir dizi saldırıları aynı zamanda kendine yönelik olarak da gören BC’ler ilk dönemde adeta birer savunma komiteleri olarak işlediler.
Kısa zamanda yaygınlaşan bu komitelerin sayısı bugüne kadar 200.000’e ulaşmış durumda, BC’lere katılan insanların sayısının da 2.200.000 civarında olduğu belirtiliyor. 25 milyonun yaşadığı bir ülke için küçümsenmeyecek bir sayı. Politik partilerden farklı olarak dikey bir hiyerarşi yerine yatay bir koordinasyon mantığı ile çalışan bu komitelere Venezüella vatandaşı olmayanlar da katılıyor, bu belirleme önemli, çünkü ülkede yaşayan göçmenlerin sayısı 6 milyonu geçmiş durumda.
Yerel komite toplantıları esas olarak haftada bir sefer yapılmakta, katılım sayısı gündemdeki sorunlara göre önemli oranda değişmekte. Toplantıya katılanlar aldıkları kararları sözlü olarak çevrelerine iletmekte, muhatapları ile bire bir görüşmektedirler. 2005 yılında birbiri ardından yapılan Chavez’in görevden alınması referandumu, yerel seçimler ve genel seçimlerde BC’ler birer seçim bürosuna dönüştüler. Emperyalist saldırıların yoğunlaşması üzerine geçen yaz aylarında halkı silahlandırma planlarını açıklayan Chavez iktidarı öncelikle BC üyelerinin silahlandırılmasını öngörmekteydi.
Açıklamanın ardından bir BC yetkilisi, ‘Nasıl Küba halkı Domuzlar Körfezi’nde ABD ordusunu püskürttüyse, biz de ülkeye yapılacak bir saldırıyı aynı şekilde karşılarız’ diyerek bu komitelere verdikleri değeri dile getirmişti.
Kıtasal ‘Bolivar Devrimi’
Güney Amerika’da sömürgeciliğe karşı ilk mücadele bayrağı açanların başında olan Simon Bolivar’dan ismini alan Bolivar devrimciliği kendi içinde pek çok radikal öğeyi barındıran bir kavram, ama sonuç olarak anti-kapitalist değil anti-sömürgeci karakteri ön planda. Günümüzde bu devrimciliğin öne çıkan iki önemli özelliği önem taşımakta. Her şeyden önce Bolivar devrimcileri kendi kurtuluşlarını bir tek yaşadıkları ülke ile sınırlamıyorlar, Güney Amerika kıtasının tümden kurtuluşu onlar için önemli. Bu nedenle değişik ülkelerdeki mücadeleler arasında önemli bir uluslararası dayanışma söz konusu. Mantığı gereği uluslararası mücadele vermesi gereken ama özellikle bugünlerde bunu çoğu kez sözden hayata geçiremeyen işçi sınıfı için güzel bir örnek Bolivar devrimcilerinin kıtasal dayanışması. Bu dayanışmanın tarihsel boyutu ayrıca incelenmeye değer bir konu.
Bolivar devrimciliğinin diğer dikkate değer noktası ‘taban yönetiminin’ sürekli ön plana çıkarılması. Simon Bolivar’dan Jose Marti’ye tüm Latin Amerika devrimci önderlerinde bu düşüncenin varlığı bir tesadüf olmasa gerek. Sömürgeci işgale karşı yerli halkın sürekli belirleyici rol oynadığı dikkate alındığında, bu toplumun komünal gelenekleri, ‘kolektif aksiyon’ güçleri bu vurgulamanın kaynağı gibi görülüyor. Gerçekten de Chavez’in güç aldığı ‘barrios’larda (gecekondu mahalleleri) esas olarak yerli halkın yaşadığı ve toplumsal değişim noktalarının buralarda başladığı bize bazı ipuçlarını vermekte.
Chavez iktidarının giderek bu iki konuda daha ileri noktalara varmış olması, dünyadaki güçler dengesini emperyalizmim aleyhine çevirmeye aday. Emperyalizmin yaratmak istediği dikensiz gül bahçesinde tek diken olarak duran Castro’nun Küba’sı yanında Chavez dikeni yeşerdi, şimdi onu Morales takip ediyor. Irak batağına saplanmış ABD emperyalizmi bu dikenlere nefretle bakıyor, ama elini uzatma gücü kalmamış durumda. Tekrar bu gücü kazanır mı, elini uzattığında bu dikenleri ayıklayabilir mi sorularını bir yana bırakalım, Bolivar devrimcilerini anlayalım ve dayanışmayı yükseltelim.
Ekler:
1)UNT Başkanı M. Maspero ile görüşme
UNT’nin diğer sendikalardan farkı nedir?
UNT bir değişim süreci içinde kuruldu, bu anlamda diğer sendikalardan biraz farklı bir konumda, ama UNT diğer sendikalar gibi işçi hakları mücadelesini esas almaktadır. Bizim özel konumumuz esas olarak Bolivar Hareketi içinden çıkmış olmamız. UNT içinde elbette ki sadece Bolivar Hareketi taraftarları yok, her tür görüşten sendikalar federasyon içinde yer almakta. Politik olarak Bolivar Devrimini savunmaktayız, çünkü işçi hakları bu devrimle genişleyecek ve garanti altına alınacak. Üstelik Bolivar Devrimi taban demokrasisi, katılımcı anlayış çerçevesinde işçilere üretim sürecinde söz ve karar hakkı imkanını gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Bu da her sendikal hareketin temel taleplerinde biri.
UNT bu prensibi nasıl harekete geçiriyor?
Her şeyden önce sendikal yapının demokratikleştirilmesi önemli, şu an hazırlanmakta olan tüzük bu yıl yapılacak kongrede kabul edildikten sonra, sendika yönetimi eskiden farklı olarak demokratik bir ortamda belirlenecek.
Başkan Chavez’in belirttiği gibi ülkede bir dizi fabrika, işyeri terkedilmiş, bunları tespit edip hükümete bu işyerlerini işçilerin yönetime katılacak şekilde yeniden faaliyete geçmesini öneriyoruz. Bugüne kadarki deneylerde bunun değişik biçimlerde gerçekleştirilebileceğini gördük. Cogestion modeli esas olarak işçilerin bir işletmenin yönetimini üstlenmesi prensibine dayanıyor. Bir işyerinin %49 hissesinin işçilere devredilmesi %51’inin devlete ait olması, yönetiminin de devlet ile işçilerin olmasıdır. Bazı yerlerde işçiler kendi üretim kooperatiflerini kurarak işletmenin tamamına sahip olmaktadırlar. Öte yandan hükümet üretim yapmakta zorlanan işyerlerine çağrıda bulunarak bu modeli işveren/işçi kapsamında hayata geçirmeyi, buna karşılık işyerine uygun koşullarda devlet tarafından kredi verilmesini önerdi. Bazı işyerleri bu çağrıya olumlu yanıt vermiş bulunuyor.
Bu süreçte sendika nasıl bir rol oynuyor?
Gerek işçiler gerekse de sendika çalışmayan işyerlerinin yeniden nasıl çalışılır hale geleceğini birlikte tartışıyorlar. Ortaya çıkan sonuçlar bir rapor halinde sendika tarafından hükümete iletiliyor. Hükümetin bu önerileri kabul etmesi halinde sendika işçilerle birlikte işyerinin yeniden üretime geçmesi için gereken işlemleri hayata geçirmeye başlıyor. Bu süreci takiben işyerindeki çalışma koşullarının denetimi gene sendika tarafından gerçekleştiriliyor.
UNT’nin diğer ülke sendikaları ile ilişkisi ne düzeyde?
UNT prensipleri içinde uluslararası dayanışma önemli bir yere sahip, yeni kurulan bir federasyon olarak henüz bu alanda ilişkilerimizi geliştiremedik. İlk elde ILO nezdinde Venezüella’nın bir tek CTV tarafından temsil edilmek istenmesine karşı mücadele verdik, ILO UNT’yi muhatap olarak kabul etti. Uluslararası düzeyde pek çok sendika ile iyi ilişkiler kurdukça UNT’nin Uluslararası Hür Sendikalar Konfederasyonu’na üyelik için başvurusu konusunu bu yıl yapacağımız kongre karara bağlayacak, ama özellikle işkolları düzeyindeki uluslararası sendikal birliklere katılma talebimiz var.
Başlangıçta UNT’nin uluslararası planda tanınmasına karşı gösterilen direnç kırıldı, uluslararası planda UNT ister istemez Venezüella sendikal hareketinin temsilcisi olarak görülmekte.
2)‘Mision’lar
‘Bolivar Devrimi’nin’ en tipik oluşumları olan bu kurumlar, belirtildiği gibi ‘paralel bir devlet’ yaratma anlayışının örnekleri. Bunlardan belli başlıları şunlar;
Misión Barrio Adentro
http.//www.barrioadentro.gov.ve
Genel sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak durumda olan halk kesimlerine bu hizmeti sunmayı amaçlar. Kendi büroları ve hastanelerinde çalışacak doktorlara toplum içinde teşvik amacı ile kolaylıklar sağlar.
Misión Robinson
http://www.misionrobinson.gov.ve
Ülkenin her yanında okuma yazma bilmeyen vatandaşlara, özgürlüklerini kullanma imkanı kazanmaları için, ordu kanalı ile bu eğitimi götüren bir kurumdur. Bolivar devriminin ‘çocukları’ devlet ve silahlı kuvvetlerle birlikte halkı aydınlatma misyonunu bu araçla sağlamayı amaç edinmişlerdir.
Misión Sucre
http://www.misionsucre.gov.ve
Bolivar iktidarının, yüksek eğitim imkanlarını yaygınlaştırmak amacı ile başlattığı bu proje ile orta eğitimini tamamlayan gençlere, yüksek eğitime hazırlık ve yüksek eğitim yerine geçecek bir ara eğitim imkanı sunmayı amaçlamaktadır.
Misión Piar
Kırsal alanda tarımın desteklenmesi ve organik tarım için gerekli bilgi ve imkanların bu işletmelere kazandırılmasını amaçlayan bu proje Enerji Bakanlığı tarafından doğrudan desteklenmektedir.
Misión Guaicaipuro
Çevre Bakanlığı tarafından desteklenen bu proje ile yerli halkın yerleşim bölgelerini korumak ve gelişimini teşvik etme amacım taşımaktadır.
Misión Miranda
Coğrafi alanların gelişimini yönlendirmek, bakımım sağlamak amacı ile ordu ile işbirliği içinde çalışan bir projedir.
Misión Robinson II
http://www.misionrobinson.gov.ve
Eğitim amaçlı ilk projenin bir devamı olarak, televizyon, video gibi araçları da kullanarak ilk programa kaplanları daha üst bir eğitim seviyesine ulaştırmayı amaçlayan bu proje, matematik, dil, tarih coğrafya gibi alanlarda 15 kişilik gruplar halinde öğrenimi gerçekleştirmektedir.
Misión Ribas
http://www.misionribas.gov.ve
Eğitim düzeyini artırmak için çeşitli teknik araçları hazırlayıp yaymayı amaçlayan bu proje tüm Venezüella halkının genel kültür düzeyini yükseltmeyi amaçlamaktadır.
Misión Mercal
http://www.mercal.gov.ve
Halkın temel gıda ihtiyaçlarını uygun koşullarda sağlamayı amaçlayan bu proje, kooperatifleşme esasına dayanmaktadır. Bir yandan mevcut imkanları daha elverişli hale getirme bir yandan da yeni imkanlar yaratma amaçlı bu proje halk içinde kısa zamanda yaygınlaşıp, Bolivar devriminin temel taşlarından biri olmuştur. Venezüella halkının yarısından fazlası bu üretim ve tüketim kooperatiflerinin hizmetlerinden yararlanmaktadır.
Misión Identidad
Her vatandaşın bir kimliği olması gerektiği temel düşüncesinden yola çıkarak, kimlik edinme önündeki bürokratik engelleri ortadan kaldıran bir projedir. Proje öncesi, evlenme, çocukların kaydı gibi konular için aylarca bekleyen halk şimdi bunu bir iki dakika içinde halletmektedir. Özellikle göçmenler için bu hizmet büyük bir kolaylık oluşturmuştur.
Misión Vuelvan Caras
Esas olarak yoksullukla mücadele için yoksullara somut iş ve eğitim imkanları yaratma bu projenin amacıdır, Yoksulluğu bir sosyal felaket olarak kabul eden Venezüella hükümeti, sosyoekonomik modelin, mevcut imkanların devrimci bir yaratıcılıkla değiştirilerek bu felaketin sona erdirileceğini savunmaktadır.