SOSYALİZMİ KAVRAMA SORUNU VE TEODEM EYLEMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ – Selma GÜLBAHAR
Çağdaş Yol, Sayı 7, Mayıs 89
Dünyayı kavramaya başlamamızdan itibaren, gözlerimizin çevresinde yavaş yavaş bir sınır oluşturulmaya başlanır. Neden, niçin nasıl sorularının yanıtları hazırdır ve bilinçlerimize işlenir. Çocukken sorulan bir sürü soru artık anlamsızlaşır ve gereksizleşir. Sobanın neden sıcak olduğunu ve insanın canını yaktığını biliyoruzdur artık. Ve neden boyun eğdiğimizi neden kurullara başkaldırmamamız gerektiğini de. Dünyayı çocuğun bakış açısıyla yani kuralsız ve sınırsız sorgulamamız çoktan sona ermiştir. Her şey doğaldır ve değişmez kabul edilir. Birazcık umut bırakılır yine de payımıza.
Dünyayı kavrama sorununda bir başka bilimle tanışma sürecimize de bir göz atalım. Doğal saydığımız ama boyun eğme zorunu sürekli sorgulamamızla başlayan bir süreçtir bu. Düzenin tüm kural ve ilişkileri tekrardan masaya yatırılır. Öncesinden öğretilen pek çok olgu yeni bir bakış açısıyla sorgulanır. Gözlerimizin etrafında oluşturulan sınır parçalanmaya başlamıştır artık. Yepyeni bir dünyaya açarız gözlerimizi. Bu bilimsel kavrayış işçi sınıfının bilimi yani sosyalizmdir. Bu kez nedenler niçinler yanıtlarıyla yeni bir yapı oluşturmuştur. Ancak bizim bu yazıda ağırlıkla değineceğimiz bu oluşturulan yeni düşünce yapısının geçmişinden ne kadar kopuşabildiği ve alternatifini yaratabildiği sorunudur.
Bu tartışmaya çok genel bir anahtarla girelim. Sosyalizmin saptadığı temel ezilme ve sömürülme yapılanmaları üç başlık altında toplanır. Ulusal, sınıfsal ve cinsel. Uzun mücadele tarihi ulusal ve sınıfsal ezilmişliğe ve sömürüye başkaldırının tarihidir. Cinsel ezilmişlik ve sömürülmeye karşı ise bu mücadele tarihinde çok az pay ayrılabilir. Bunun pek çok nedeni var. Ancak bunları tek tek sorgulamadan bu yazı kapsamında Sosyalist İnsanın hatalarına değineceğiz ağırlıkta.
Öncelikle bu hatanın ana noktasına şunu oturtmak gerek. Sosyalizmi ve sosyalizm mücadelesini son derece zavallılaştırma ve darlaştırma eğilimi. Sosyalizmi salt sınıfsal çelişki, sınıfsal çelişkiyi de işçi-patron kavgasına indiren son derece kısır bir anlayışın sorgulanması sorunu var karşımızda. Sosyalizm insanca yaşamın kurallılığını ve gerçekleştirme yollarını bilinci çıkarmıştır. İnsanın yaşamının her alanına karşılık gelen çözümleri vardır. Ustanın dediği gibi ‘insana dair her şey ilgilendirir’ bu bilimi. Bu noktadan hareket etmeyen ve eski alışkanlıkların devamında ısrarlı olan insanlarımız, kadın sorununu yani cinsel ezilmişlik sorununu tartışmak ve düşünmek zahmetine girmiyorlar. Sihirli değneğimiz olan devrim her türlü sorun gibi bu sorunu da çözecektir nasıl olsa. Cinsler arasındaki çelişki, bu çelişkiden elde edilen sömürü ve hangi kanallara aktığı sorunu da güme gidiyor böylece.
Olaya biraz daha mantıklıca yaklaştıklarını düşünen bir başka gruba değineceğiz şimdi. Bu grup, kadın sorununun mutlaka tartışılması ve çözülmesi için ayrı bir alanın açılmasından yana. Ancak her türlü sorun gibi bu sorun da politik örgütlenmeler içinde yani işçi sınıfının partisi içinde döğüştürmelidir kendini diye hemen ekleniyor arkasından. Bağımsız bir kadın örgütlenmesine kesinlikle karşıdırlar ve tek bir sözcük var dillerde BÖLÜCÜLÜK. Bu insanlara 2. Enternasyonal içinde toplanan Uluslararası Kadın Kurultayı’nı anımsatmakta yarar görüyoruz. Kadın sorununun özgüllüğünü görünüşte kavramanın bir sonucu olarak örgütlenme sorunu böyle çözümleniyor. Ancak gerek kadın sorununun kapsamı ve yaşanan çelişkinin boyutu gerekse şimdiye kadar doğru bulduğumuz kadın hareketleri bu görüşün tam karşısında davranmıştır. Öğrenciler, gençlik, çevreciler vs. olarak uzatabileceğimiz bir liste var. Bu gruplar var olan sistemden bir şekilde zarara uğrayan ve uzlaşmaları mümkün olmayan gruplar. Reformist gölgelenmeleri bir tarafa bırakırsak son tahlilde burjuvaziyle uzlaşamayan bu grupların örgütlenme biçimleri bağımsızdır. Bunların hiçbir zaman bölücülükle nitelendirildikleri görülmemiştir. Ancak kadın sorunu oldu mu konu özellikle erkek arkadaşların tam bir işveren düşünüşüyle olaya yaklaştıklarını ve kadın sorunun bu tür bağımsız örgütlenmelerinden ürktüklerini görüyoruz. Sorunu ‘Kadınlar Cumhuriyetinin’ kurulması boyutuna taşıyanlar da var.
Kapitalist düzen her alanda son derece sistemli bir mekanizmayla sömürü çarklarını işletiyor. Bu alanların tümünde işçi sınıfı partisinin dışında bağımsız örgütlenmelerin yaratılması bölücülük değil aksine zorunluluktur. Bağımsızlık kavramının altını nasıl doldurduğumuz önemlidir. Hangi alanda olursa olsun bağımsız örgütlenmesini yaratan ve döğüştüren tüm yapıların sosyalizm perspektifiyle olayı kavraması ve mücadele etmesi en temel savımızdır. Dolayısıyla bağımsızlık var olan sistemin tüm kurum ve kuruluşlarından, ideolojik yapılanmasından bağımsızlıktır. Ancak işçi sınıfının bilimine bağımlılıktır. Bu yapılar içinde yer alan sosyalist düşüncenin taşıyıcısı insanlar yapının oluşumu ve mücadelesini bu kanala akıtmanın sorumluluğunu duyacaklardır.
Ayrı mı birleşik mi sorununa yaklaşımda bir olguya daha değinmek gerek. Faşizmi salt faşizm, emperyalizmi salt emperyalizm olarak ve ustaların yapıtlarından papağanvari tartışmaktan vazgeçmek zorundayız. Bize gerekli olan sistemin tüm yapılanmalarının kitleyle kurduğu her türlü bağı sorgulamaktır. Yani faşizmin kadına ya da kültüre getirdiği alternatif de önemlidir bizim için ve bu tartışmalar bizleri başarıya götürecek sonuçları verir. Bu dar tartışma zeminlerinden çıkılmadığı sürece başta kadın sorunu olmak üzere diğer alanlarda sistemin gücünü ve yaygınlığını kavramak sonuç olarak nasıl ve ne şekilde mücadele edeceğini önermek güçtür. Eğer kadın sorunu konusunda örgütlenmesinden mücadele hattına kadar öneri geliştirmek isteyenler varsa onlara önerimiz kadın sorununu öncelikle araştırsınlar. Kapitalist sistem içindeki yapılanmasını taradıklarında ulaştıkları nokta bu kez bizden farklı olmayacaktır. Bundan dolayı önce tartışılan alanı bilince çıkarma sorumluluğunu yüklüyoruz insanlara.
Kadın sorununun bağımsız örgütlenmesini kabul eden bir başka anlayışın zaaflarına geldiğimizde bu kez çok daha çapraşık bir durumla karşılaşıyoruz. Bu örgütlenmenin alanı ve kapsadığı kitlelerle olan bağları ve en önemlisi mücadele hattı konusunda bilinç kaymaları gündeme geliyor. Bunu bir örnekle somutlamakta yarar var. Demokratik Kadın Derneği kısa süre önce Teodem adlı firmanın satış mağazasında oluşturulan bir vitrine karşı protesto eylemi gerçekleştirdi. Öncelikle eylem biçimi olarak ülkemizde ilk kez denenen bir yöntemdi. Bunda en büyük pay hiç kuşkusuz 12 Eylül sonrasının eylem biçimleri yaratmadaki düşünce üretimleridir. Ancak önemli olan eylemin içeriğiydi. Tartışmaları bu eylemin içeriği başlattı. Vitrin kadını tamamen aşağılayan ve küçülten bir düşüncenin somutlanmasıydı. Kadın at gibi arabaya koşulmuş erkek arabada ve koşum takımları ile kadını idare ediyor. Ne olur ne olmaz diye de bir diğer kadın arabanın yanına bağlanmış, yedek olarak korunuyor. Cansız mankenlerce aslında çok canlı bir atmosfer yaratmış dekoratör. Bu sistemin kadına bakışını son derece çarpıcı bir görüntüyle oluşturmuş. DKD bu eylemiyle öncelikle kamuya açık bir alanda kadının böylesine küçültülmesine karşı çıkmış diğer yandan Teodem Firması özelinde kadına bakış açısına karşı itirazlarını yükseltmiştir. Her şeyin bir bütün olduğunu ve bütüne bağlı parçaların ayrı ayrı önem taşıdığını biliyoruz. Bu eylem de genel bütünlük içinde küçük bir parça, hatta ayrıntı. Ancak bütünden parçayı göremeyenler hemen çığlıklarını yükselttiler; “bu Feministçe bir eylem, DKD nereye gidiyor?” gibi yaklaşımlar gündeme geldi. Tekrar hatırlatmak gerek DKD bir kadın derneği. Yapacağı her türlü eylem öncelikle kadının bu sistem içerisindeki sömürüsüne ve ezilmişliğine karşı çıkmak ve daha köklü çözümlerin bilince çıkarılması için ajitasyon ve propagandanın yapılmasını gerçekleştirmek sorumluluğu var. Eylem her yönüyle bu karşı çıkışıp bir simgesi. Öncelikle bu sistemde kadına yüklenen kimliğe bir itiraz var. Bu itirazın yanında olmak varken burjuvazinin ağzıyla olayı kınama ne kadar sosyalistçe bir tavır merak ediyoruz.
Olayı karikatürize ettiğimizde şöyle bir şema ortaya çıkıyor. Diyelim ki arabaya koşulan işçi, arabayı süren de patron olsa idi ve yine vitrin protesto edilseydi sanırım aynı suçlamalar olmayacaktı. Çünkü işçi sınıfının sorunu resmi kabul görmüş ve bu alandaki mücadeleler genelleşmiştir. Ancak kadın sorunu doğru bir zeminde ilk kez tartışılmaya başlanmış ve bu tartışmalar süreç içinde ürünlerini ortaya çıkarmıştır. Bu kadına dair yapılan her eylemi ve yönelişi sorgusuz sualsiz feministçe bulma zaaflarını bu geçiş döneminin sancılarına yüklüyor ve pratikte değişeceğini umuyoruz. Bu eksiklik sadece erkeklerde değil kadınlarda da önemli bir sorundur. Kadın sorunu küçümsenir ve ikinci plana itilirken başka alanlardaki mücadeleler çok daha coşkulu ve iyi niyetli karşılanır. Bizzat kadınlarda bu ikinci plandaki sorunla uğraşmaktan hele hele direk içinde yer alıp bu düşünceyi eylemlerle pratiğe çıkarmaktan çekinirler, kadın sorunu üzerinde gerek düşünce üretmeyi gerekse mücadele etmeyi ön plana alan kadınlarımız bu sorunu aşmada itici güç olacaklardır.
12 Eylül’ün arkasından geçmiş dönemlerin sorgulanması kadın sorunu üzerindeki daha önceki hataları ve eksikleri de gündeme getirdi. DKD bu sorgulamaların ve eksikliklerin saptanması ve doğru teorinin ortaya çıkarılmasıyla oluşturulmuş bir kadın derneği. Geçmişe yönelik eleştirilerin yanı sıra bugün hâlâ yaşanan eksiklik ve hatalar da bu derneğin mücadelesinin kapsamı içinde. Kadının kurtuluşunun mücadelesi taşıyıcısı kadın olsun erkek olsun tüm bu yanlış yapılanmalara karşı amansız bir mücadeleyi de kendiliğinden içeriyor. Sosyalist tanımlaması içinde kendine yer alan erkeklerin burada ayrı bir önemi var. Başından beri özetlemeye çalıştığımız bu düşünceler ağırlıkta sosyalist erkekler tarafından savunuluyor. Öyle ise bu insanların özelliklerine biraz değinelim.
Feodal düşüncelerle sosyalist düşünceleri uzlaştırmaya çalışan karma bir anlayışın oluşturduğu sosyalist erkek tipine girmek gerek öncelikle. Kadın bu tip için hâlâ ataerkil yapının çerçevesinde ele alınır ve kabul edilir. Yeri evdir kadının, ancak erkeğin toplum içinde yüklendiği yeni misyon, bu erkeğin çevresindeki kadınlara da yeni bir alanı yaratır. Bu kez kadın sosyalist erkeğin mücadelesinde yardımcı bir öğeye dönüştürülür. Ev işleri ya da çalışma yaşamı kadının bu görevinin parçalarıdır. Tek başına ya da kendi kimliği ile değil bu yardımcı göreviyle sosyalizm mücadelesinde yerini alır kadın. Evi geçindirir, çocuk büyütür, cezaevi kapılarında sıra bekler vs. Bu kadının çok şey bilmesine ve bu alanda kendi üretkenliğini dayatmasına gerek yoktur. Birileri onun adına da mücadele ediyordur zaten, kadın erkek el ele bu mücadelede gereksiz bir slogana dönüşür. İnsanın en önemli özelliği yaratıcılığıdır. Kadının ev ekonomisi içindeki yeri yaratıcılıktan uzak yeniden üretim sürecidir. Bu süreç bilinci törpüleyen sağlıklı düşünmeye olanak tanımayan ve insanı tamamen yabancılaştıran bir süreçtir. Sosyalist erkeğimizin bu konumda bıraktığı kadına açıkça haksızlık yaptığı gözümüzün önüne geliyor herhalde. Üretimden koparılan hele hele mücadele içindeki üretimden iyice eli eteği çekilen kadına tüm sosyalist yapılanmalar bu bakış açısıyla haksızlık yapıyorlar.
Mücadele içerisinde kadın erkek herkesin dağılımı başka bir sorun. Yukarıda açıklamaya çalıştığımız hatalı kavrayışla karıştırılmaması gerek. İşbölümü mutlaka gerekli? Ancak eğer iş bölümü egemen düşünce anlayışından kopuşmadan oluşturulmuş bir düşünce sisteminin ürünü ise buna karşı duracağız. Nitekim kadının mücadele içindeki sorununda egemen düşüncenin hâlâ taşıyıcı olan erkeklerin açtıkları yaralar ortadadır. İşçi sınıfının partisini oluşturan bireylerin kadın ya da erkek olma durumlarından kaynaklanan sorunları bitmiştir. Bu genel bir doğru. Ama hâlâ kadın bu mücadelede hak ettiği yere çekilmiyorsa ya da bu alandaki vereceği mücadele kapitalizmin kadına değer gördüğü alanlarla sınırlı ise, bütün yapıyı tartışmak zorundayız. Değişim önce kafalarda başlar. Ve kendini dünyayı değiştirmeye aday görenlerin kafalardaki bu değişikliğe açık olmaları zorunludur.
Kadın sorununun özgüllüğü ve çelişkilerin boyutu kadınların erkeklerin yer almadığı bir örgütlenmede çalışmalarını gündeme getirmiştir. Ancak küçük burjuva sosyalistlerimiz bunu bir türlü kavrayamamakta, kadının ve erkeğin birlikte kadın sorunu için örgütlenmesi zorunluluğunda diretmektedirler. Olayı karikatürize ettiğimizde işçi sendikasında işverenlerin yer almasını istemekte aynı zemine düşen bu anlayış da sosyalist erkeğimizin yine bir başka eksikliği. Egemen güçlere karşı mücadelenin yükselmeyişini şöyle kavrar bu anlayış: İnsanlar bu sistemin kendilerini nasıl ezdiğini ve sömürdüğünü bilmiyorlar. Biri bunu onlara anlatınca insanlar gerçeği görecek ve mücadeleye girecektirler. Hayır, olay hiç de böyle değil. Anlatmak olayın başlangıcı ama esas önemli olan arkasından gelecekler. Çok sıradan bir gecekondu ailesinde kadının sorununu nasıl kavrayacağı ve nasıl mücadele edeceği konusunda pratik adımların atılması en önemli nokta. Henüz erkekle aynı mekanı paylaşmaktan ürken kadının bir erkekle bu sorunu tartışacağına ve birlikte mücadeleye gireceğine inanmak büyük yanılgıdır. Ya da çelişkiyi direk yaşamayan, kadın olmaktan dolayı bu toplumdaki sistemli baskıyı ve sömürüyü yaşamayan erkeğin bu soruna nasıl ne kadar duyarlı olacağını da düşünmek gerek.
Kadın sorunu özgün bir sorundur ve beraberinde hem ayrı örgütlenmeyi hem de erkeğin yer almadığı bir örgütlenmeyi gerektirir diyoruz. Bu erkeklerin bu alanla ilgili her türlü desteğini ve düşünce üretimini yok saymak anlamına gelmiyor. Kadın sorunu kendi alanı için de sosyalist bir karayışla sorunları inceler bu temelden hareketle cins ezilmişliğini kadın erkek arası çelişkiden çıkarak kapitalist sistemin sömürü odaklarından birinin açıklanmasına vardırır. Mücadele sistem içinde teşhir ve değişimleri hedeflerken, yeni bir sistemin sosyalizmin inşası bu sorunun biteceğinin garantisi değildir. Aksine bu sistem içinde de kadının yeniden yapılanmaya katılması ve kendi sorunlarının çözümlerini üretmesi demektir. Ve kadın sorununu bilince çıkartacak ve doğru bir rotada ilerletecek olan işçi sınıfının partisinin bu alanı kapsayan programı olacaktır diyoruz. Bu program sosyalist insanlarca döğüştürülecek ve kitlelere yayılacaktır.
Diğer bir nokta da yeni insan tipinin bütün boyutuyla yaratılması sürecini sağlıklı şekilde kavramaktır. Dünyayı değiştirme bilinci ile yola çıkanların eski düşünce yapısının bütün gerici yönlerini reddetmeleri ve yeni düşünceyi bu mantıkla örmeleri zorunludur. Çocuğun dünyayı kavramasından başlamıştı yazı. Yeni düşünceyi kavramada çocukça bir naviteye gereksinim duyuyoruz. Yeni insanı yakalarken bu tüm eski kalıpları parçalamak ve yerine yenilerini koymak gibi zorlu bir süreci gündeme getirir. Kadın sorunu konusunda yapılacak en ufak çabanın bu kafalardaki değişimin ne kadar başarıldığıyla doğru orantısına dikkat çekmek istiyoruz. Sağlıklı ve üretken tartışmalar için erkeklerin ve hâlâ bu egemen ideolojiden yakasını koparamamış kadınların değişim için kendilerini biraz zorlamalarını istiyoruz. Yeni toplum yeni insanla yaratılacak. Ve yeni insanın hatasız olması başarımızın anahtarı.