NİKARAGUA DEVRİMİ – Ayşe Tansever

Çağdaş Yol, Sayı 2, Temmuz 1987

İrangate skandalından sonra dünya ba­sınında Nikaragua’dan pek söz edilmiyor, ama ülkemizdeki devrimci güçler açısından Sandinista rejimi güncelliğini yitirmemiştir. Silahlı mücadele deneyi zenginliklerle doludur. Cepheleşme sorununun da üzerinde önemle durulmalıdır. Devrim öncesi cephelenişleri ülke içindeki güçler dengesini ve bunun önemini yansıtır. İktidar olduktan sonra da aynı cephe dünya güçler denge­sinin sırat köprüsünde mücadele verir. Ni­karagua Devrimi’ni incelemeyi bu sorunlara ışık tutması açısından önemli gördük.

Yazı 3 başlık altında toplanmıştır. Portekiz Sömürgeciliği ve ABD işgalinden sonra Somoza ve burjuvazinin serpilip geliş­mesini inceleyeceğiz. İkinci bölüm genel olarak Halk cephesindeki durumu, özellikle de FSLN (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi)’nin şekillenip örgütlenmesi ve devrim mücadelesinden çıkışını ele alacaktır. Son bölümde FSLN iktidarını anlamaya çalışa­cağız.

I. Bölüm

Somoza İktidarı ve Burjuvazi

19. yılda Nikaragua tarihi 2 politik görüş arasındaki savaş ve sürtüşmelerle doludur. Portekiz sömürgecilik döneminden kalma tutucular ile kuzey batıda yerleşik liberaller boyna iktidar kavgası yaparlar ama hep sömürge kalıntıları feodaller üstündür. Managua Gölü çevresinde oturanlar, altın ve esir ticareti yaparak geçinirlerdi. Kuzey’de oturan bir kesim de kahve ekip biçerek, hayvan besleyerek burjuvalaştılar ve libe­ralizm bayrağı altında iktidara geldiler. Yıl 1893. Nikaragua devrimcileri bu tarihi burjuva demokratik devrimi olarak kabul ederler. Burjuvazi iktidara geldiği dönemde ABD Panama Kanalı’nı açmaya başlar, böylece Nikaragua’da benzer bir kanal projesi rafa kaldırılmış olur. Nikaragua burjuvazisi buna kızar ve Başbakan Zelaya ne pahasına olursa olsun, gerekirse başka bir uluslararası güce kanalı açtıracağını söyler. ABD 1909’da Nikaragua’yı işgal eder ve ancak 1933’te gerisinde Somoza ve bizzat eğitti­ği Ulusal Muhafızları bırakarak ayrılır.

Sandinista Cephesi’ne adını veren Augusto Cesar Sandino, ABD’nin bu işgali­ne karşı direnen milliyetçi bir köylüdür. Meksika Devrimi’nden etkilenmiş, hatta devrimde dövüşmüş bir kahramandır. Marksizmle ilgisi yoktur. Somoza iktidar olunca silahını bırakır ve Somoza tarafın­dan öldürtülür.

Somoza ve iki oğlu Nikaragua’yı tam 46 yıl, her biri ABD’de eğitilen Ulusal Muha­fızların (UM) dillere destan zalimlikleri ile ülkeyi yönetirler. Somoza feodal bir top­rak ağasıdır. Büyük latifundiyalarında kahve yetiştirir, hayvan besler, bunları ABD’ye satarak geçinir. 1950 yılında kahveye yeni bir ürün, pamuk eklenir.

Pamuk küçük değil büyük topraklarda ekimi ve sermaye yatırımını gerektirdiğin­den, topraklar değerlenir ve küçük köylü iflas eder, kırda proleterleşme başlar. Ma­dalyonun öbür yüzü de kır burjuvalarının artmasıdır.

Nikaragua tarihinin dönüm noktaların­dan biri Küba Devrimi’dir. F. Castro ve Che tüm Orta ve Latin Amerika’da devrim ateşini yakmıştır ama emperyalizmde kendi dersini almıştır. 1960 yılından başlayarak ABD bölgede endüstrileşme faaliyetine gi­rişir. Güdümündeki rejimlere krediler açar. İlk önce en sadık uşağı Somoza ile İlerici İttifak kurulur ve kredi girmeye başlar. Ni­karagua’da endüstrileşme başlar.

Kalkınma herhangi bir plan veya prog­ramsız sadece Somoza’nın maddi çıkarla­rına göre yürütülür. Dış ticareti elinde tut­tuğundan ithal mallarından elde ettiği kâr­ların gitmemesine özen göstererek ülkeyi yeni bir bağımlılığın içine iter. Endüstrileş­mede hiçbir ülke çıkarı güdülmez, dışa da­yalı montaj sanayi biraz kurulur.

Kredileri denetlemek için bir banka ku­rar ve tamamen kendi kontrolüne alır. Baş­ta sözünü ettiğimiz iki aile ile sınırları tama­men belli bir şekilde ülke ekonomisi pay­laşılır. Türkiye’mize benzer bir şekilde tepeden inme, ABD güdümünde tekelci ka­pitalizm kurulur, ya da kurdurtulur.

Böylece Somoza 1960 sonrası 100’den fazla büyük arazi ve hayvan çiftliklerine 150’den fazla endüstri işletmesi ekler. Çi­mento, inşaat sektörü, birkaç metal çıka­rımı işine kredileri yatırır. Uçak ve deniz şir­ketleri kurar. TV ve 2 Radyo istasyonuna sahiptir. Kamu parası ile yaptırdığı ünlü Pa­sifik Demiryolu’nu da üstüne geçirir. Ka­dın ticareti ve kumar kontrolündedir. An­laştığı diğer ailelerin endüstri işletmelerinde paylan vardır ve bol bol haraç keser.

Sözünü ettiğimiz ailelerinden biri Chamorro’dur. Banco de Americano’nun sa­hibidirler. Tekstil, şeker fabrikaları, kesimhane ve inşaat firmaları vardır. Diğeri ise Collejos ailesidir, Banco Nicaraguense’nın sahibidirler. Gıda maddeleri satım Zin­ciri kurmuşlar, neredeyse tüm restoranların sahibidirler. İki ailenin doğrudan ABD ile ilişkileri vardır.

Bir süre sonra Honduras, El Salvador ile Orta Amerika Ortak Pazarı kurulur. Ser­maye, kendi çapında da olsa uluslararası pazara açılır. Gümrük duvarları kalkar, So­moza ve bu sermaye grupları dış ülkelere yatırım yaparlar. Bu dönemde Nikaragua %8’lik bir yıllık ortalama kalkınma hızı gös­terir. Montaj Sanayi ise % 12,5 büyümek­tedir (Nicaragua, First 5 Years, s.281-294). Bu rakam tüm Latin Amerika ortalamasın­dan daha yüksektir.

Sınıflar farklılaşması hızlanır. Pamuk nasıl kırda proleterleşmeyi arttırdıysa en­düstrileşme de küçük esnafı iflâsa sürükler ve kentlere savurur. Ama açılan iş imkânı bu kadar işsizi barındıracak kadar değildir, iş­sizlik başlar. 1950-1970 arası toprağından olan köylü % 1000’dir (Fire from The Mountains, Omar Caberas, s.226). Ayrıca toprakların pamuk ve birkaç ihraç tanın ürününe ayrılmış olması, köylünün yiye­ceği fasulye gibi gıda maddelerinin ekilmemesi demektir. Açlık başlar.

1970’lerle birlikte ekonomik çözümsüz­lük yavaş yavaş yükselir. Bunun en temel nedeni dünya piyasalarında pamuk, kah­ve vs. gibi tarım ürünlerindeki fiyat düşme­leridir. Öte yandan ithal edilen malların fiyatları da artmaya başlar. Nikaragua’nın bir daha kapanmayacak şekilde bütçesi açık vermeye başlar ve borçlan hızla artar. 1977’de 1,1 milyar dolar yani GSMH’nin %55’i olur.

Ekonomiyi çıkmaza sürükleyen başka nedenler de vardır. 1972 yılında başkent Managua’da bir deprem olur, arkasından yangın çıkar. Kentteki endüstrinin %80’i tahrip olur, Ertesi yıl sel tüm mahsulü alır götürür. 1974-75 kapitalizmin genel krizi ve bunun üçüncü dünya ülkelerine düşen payı Nikaragua’yı çok etkiler. Art arda ya­şanan bu olaylar ekonomiyi iyice sıkıştırır.

Ancak en önemlisi 1960’larda kurulan montaj sanayinin eskimesi ve yenilenme gerekliliğidir. Fakat yenilenememektedir. Neden? Bilindiği gibi sermaye çok korkak­tır. Ortalık güvenlikli olduğunda yatırım yapar. 1974 yılından başlayarak yükselen Sandinista Hareketi, anti-emperyalist, anti-Somoza çığlıkları burjuvaziyi korkut­maktadır. Sermaye yatırılmaz, kaçırılmaya başlar.

Somoza ya hareketi bastırmak ya da bu­na bir çare bulmalıdır. Somoza’nm Ulusal Muhafızları (UM) tüm zalimliklerine, bas­kılarına rağmen işe yaramamaktadırlar, olaylar yavaş yavaş kontrolden çıkmakta­dır. Burjuvazinin diğer bir çözümü Somoza’nın deveyi güdemeyince çekip gitmesi­dir. Somoza bunu kabul etmez Burjuvazi ikiye bölünür, Somozacılar ve Anti-Somozacılar.

Anti-Somozacılık halk muhalefetinin de bayrağıdır ama onlar aynı zamanda burju­vaziye de karşıdırlar. 1977’ten itibaren si­yaset sahnesinde burjuvazi ve halk güçleri arasında anlaşmanın bin bir hilesi yaşanır.

Öte yandan ABD’de durum nasıldır? İk­tidarda Reagan yoktur. Carter’ın politika­sı, bayrağı “insan haklarındır. ABD bu pa­rola ile yükselmeye başlayan muhalefetle­ri bastırma politikasını denemektedir. Somoza’nın dillere destan zalimlikleri onu bi­le biraz anti-Somozacı olmaya zorlamak­tadır. Onsuz bir iktidar arayışındadır. Managua’da bu dönemde sık sık ABD destekli sosyal-demokrat iktidar darbesinden söz edilir. Ama ABD bu işi Nikaragua’yı kay­bettikten sonra, ancak Filipinler’de başara­bilecektir.

Devrim için öngörülen birkaç koşuldan biri olgunlaşmıştır. Burjuvazi düzenini şim­diye kadar sürdürdüğü gibi sürdürememektedir, çözümsüzlük içindedir.

Ama bu devrim için yetmez. Devrimci­ler ne güçtedir? Örgütlülükleri ne durum­dadır? Devrim nasıl yapılacak ve nasıl şe­killenecektir? Şimdi bu sorulan yanıtlaya­lım.

II. Bölüm

FSLN (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve Devrim

Cephenin bizi ilgilendiren önemli özel­liklerine geçmeden önce Nikaragua’nın coğrafi ve sosyal bir iki özelliğine değine­lim. Bunlar devrim için belirleyici olmasa bile etkileyici faktörlerdir.

Nikaragua dünya esir ticaretine epey katkıda bulunduğundan olsa gerek dünya­nın nüfus yoğunluğu az sayılı ülkelerinden biridir. Yüz ölçümü yaklaşık Yunanistan kadar olmasına karşın, devrim öncesi 2,5 şimdi de 3 milyon insan yaşamaktadır. Ül­kenin doğusu birkaç yerli kabilenin dışın­da bomboştur. Kuzey tropik ormanlarla kaplıdır. Bunlar gerillalar için çok önemli sığmak imkânı demektir. Yeraltına itilen ço­ğu gerilla yıllarca burada sessiz soluksuz ya­şayabilir ve de yaşamıştır.

Orta Amerika halkları ortak dil Portekiz­ce konuşurlar. Genellikle kültürleri aynıdır. İlk önce Portekiz feodalizmi sonra ABD burjuvazisinin boyunduruğuna girmişlerdir, bu nedenle kültür ve ekonomik yapılanışları az çok birbirine benzer. Devrimci yapılanışları çok farklı değildir. Bu devrimciler için birer avantajdır. 1960’lardan beri sü­ren devrimci mücadelede kadroların çoğu defalarca dışarı kaçar, o bölgelerde müca­dele verirler. Böylece hem sığmak sağlar­lar hem de mücadelede bilenirler. Devrimci bilinç her yenilgiden dersini alıp yeni bir güçle ortaya çıkma olanağına sahiptir.

Küba Devrimi sonrası tüm Orta ve La­tin Amerika ülkelerinde gerilla savaşları başlar. Arkadaşının evinde Marksizmle ta­nışan üniversite öğrencisi Carlos Fonseca, şimdi içişleri bakanlığı yapan Tomas Borge ve birkaç arkadaşı ile 1961 yılında Houduras sınırında bir gerilla kampı kurar, birkaç gerillayı eğitir ve Ulusal Muhafızlara (UM) saldırırlar. Amaçları bu saldırı ile halkı Somoza’ya karşı ayaklandıracaklar, devi­rip ülkeyi ABD işgalinden kurtaracaklardır. Hayalleri 1964’te UM’ların çoğunu öldür­mesi ile son bulur. FSLN’nın sivil halktan kopuk fakoculuk dönemi biter. Fakoculuk FSLN’ye devrimin yapılabil­mesi için kentlerde, halk içinde örgütlenilmesinin gerektiğini öğretir. Henüz Marksizm’in sınıf tahlili derinleşmemiş, Lenin tanınmamaktadır. Carlos liberal görüş ağırlıklıdır. 1944 yılında kurulmuş ve kentte örgütlenme yapan Nikaragua Sosyalist Partisi (Leninist bn.) ile işbirliği yapılır. Bir yıl boyunca mahallelerde halkın su ve elek­trik gibi sorunları ile ilgilenilir, halk içinde örgütlenmeye çalışılır. Ama bu iş FSLN mi­litanlarının Che ile yanmış ateşine su serp­mez. Kentlerdeki mücadeleyi ekonomist bulurlar. Yasal sendika içinde çalışmak emperyalizmin bir oyalamacasıdır. Legal mücadele militanları karşı oldukları burju­va düzenine adapte etmektedir. İşçi sınıfı kendiliğinden devrimci değildir, ona öncü­lük etmek için silaha sarılmalı. Somoza ve UM’larının yenilebilirliği gösterilmelidir. So­nuçta tekrar kırlara dönerler. Ama bu kez fakoculuk için değil köylü içinde kırda ör­gütlenmek için.

İki yıl, 1966-68 arası buralarda çalışır­lar. Sonunda UM’lara saldırırlar. Örgütle­dikleri köylü hiç de sandıkları gibi onlarla bir davranıp silaha sarılmaz. FSLN yine ye­nilir. Çoğu militan öldürülür, geri kalanlar komşu ülkelere sığınırlar.

Bu yenilgiden sonra FSLN uzun bir ses­sizlik dönemine girer. Fakoculuk olmadı. Kentler zaten illegaliteye müsait değil. Kır­da köylü ayaklanmadı. Bu iş nasıl olacak­tır? 1969-74 yılları bu sorulara cevap ara­ma, teorik hazırlık dönemidir. Che dışın­da Mao, Ho Chi Min incelenir. Ama FSLN yaşadığı deneylerle epey bir yapı kazanmış­tır. O bir Sandinista örgütü olacaktır. Kü­ba türü gerillaların kendi eylemleri ile dev­rim koşulu yaratma taktiği reddedilir. Mao’nun kitleyi kırlardan harekete geçirip kentleri kuşatması ağırlık kazanır ama Maoist olmazlar, Sandinist olurlar. Nikaragua koşullarına özgü bir devrimci kişilik kazanacaklardır daha.

Peki, kır örgütlenmesi sırasında işlenen hata nedir? Neden köylü silaha sarılmamıştır? Bu soruya şöyle yanıt bulunur. Çünkü halk FSLN’nin ideolojisini anlamamıştır. Si­lahlı mücadeleyi halk bir hedef, bir strateji olarak görmüş, dağ yerine toprağını tercih etmiştir. Öyleyse FSLN’nin ideolojisi iyice belirlenmelidir. 1969 Programı yazılır. İk­tidara gelindiğinde neler yapılacağı anlatı­lır. Hemen belirtelim bu program iktidar­da uygulanandan daha soldadır. Ama ne­deni hiç şüphesiz FSLN’nin şimdi sağa kaymasından değil ayaklarının yere basmasın­da aranmalıdır.

Nikaragua’da devrim öyle bir iki yılın işi değil, uzun bir halk savaşından geçecektir denir. Böylece Uzun Halk Savaşı (UHS) stratejisi çizilir. Asıl düşman Somoza değil ABD emperyalizmidir. İstediğinde Somoza’yı atar, reformlar ve burjuva türü seçim­lerle halkı oyalar, aldatır. FSLN bu durum­da bir şey yapamaz, o nedenle uzun dö­nemli bir savaşa girilecektir, sosyalist olma­yan her türlü iktidara karşı dövüşülecektir. FSLN militanları halkı bu doğrultuda bi­linçlendirmeli, örgütlenmelidir. Nerede? Kentler bir militanın yakalanması ile tüm örgütün çökmesine yol açar, o nedenle tehlikelidirler. Kentler Somoza, UM ve bur­juva ideolojisinin kaleleridir. Kentlere giden yol kırlardan geçer. Öyleyse kırlar da örgütlenilecektir. Temel sorun da toprak re­formudur.

Yazımızın birinci bölümünden hatırlana­cağı gibi 1970 yılından beri ekonomi tökez­lemeye başlamış, sınıflar zıtlaşması yüksel­mektedir. FSLN’de gizli gizli teorik ve ör­gütlenme çalışmaları yapmaktadır. Yurt dı­şına kaçan liderler toparlanmıştır. 1974 yı­lında saldırı kararı alınır. Somoza’nın arka­daşının evindeki yılbaşı parti basılır. Yük­sek rütbeli tutsaklar karşılığı para alınır, bazı siyasi tutuktalar serbest bıraktırılır, radyo­dan FSLN manifestosu okutturulur, asga­ri işçi ücretlerinin yükseltilmesi kararı ka­bul ettirilir. Eylem başarılıdır.

Ama Somoza FSLN’nin örgütlendiğini öğrenmiş olur. Sıkıyönetim ilan edilir. FSLN ve UM arasında amansız bir savaş başlar. 10-15 kişilik gruplar halinde halkın silaha sarılması için öncü eylemler yapılır. 50 rejim yanlısı öldürülür. Ama UM’lar ge­rillaları savunmaya iterler ve dağlarda ku­şatırlar. Gerillalar ormanın derinliklerine kaçmayı belki başarırlar ama 2000’e yakın köylü öldürülür. Böylece FSLN’nin UHS teorisi şimdilik yenilmiştir.

FLSN’de Bölünme

Nikaragua devrimcileri için Küba Devri­mi hemen burunlarının dibinde öylesine so­mut bir ateştir ki, Somoza’nın UM’ları iste­dikleri kadar zalim olsunlar, istedikleri ka­dar FSLN’yi yensinler, bu Che’nin Fidel’in yaktığı ateşi asla söndüremeyecektir. Ye­ni dersler çıkararak, yeniden, yeniden saldıracaklardır.

FSLN’de kriz baş gösterir. Silahlı müca­delenin rolü, kente karşı kır örgütlenmesi, işçi sınıfı, köylülük potansiyeli tartışmaları başlar.

1) İlk tepki Doğu Almanya ve Şili’de eği­tim görmüş, canlı sosyalizmle tanışmış Jaime Wheelock’dan (şimdi tarım bakanı) gelir. Wheelock, Nikaragua’nın tarihini inceler, burjuvazinin gelişimini ve sınıf tahlilini yapar. Ona göre UHS’ciler (Uzun halk savaşçıları) çok sığ sınıf tahlili yapmış­tır, bu nedenle belki Marksist bile değiller­dir. Kırlarda tarım ihraç eden burjuva sını­fı ve UHS’cilerin sandığı gibi feodal yapılı küçük toprak sahibi değil kır proletaryası vardır. Kır proletaryası mevsimlik işçidir, göç eder. Bu nedenle örgütlü çalışmaya el vermez. Nikaragua’da 1960-70 arası en­düstri burjuvazisi ve proletarya doğmuştur, devrim bu proletarya öncülüğünde olacak­tır. UHS’cilerin dediği gibi, kırda örgütle­nip kentteki proletarya adına, onun için adım atılamaz. UHS’ciler maceracı, roman­tik, köksüz, küçük burjuvadırlar. Proletar­ya içinde örgütlenmek gerekir. Wheelock’un temsil ettiği eğilime bu nedenle Prole­tarya Eğilimi (PE) denir. UHS’ciler PE’cileri FSLN’den atarlar. PE’ciler devrime kadar fabrika ve ticari çiftliklerde örgütlenir­ler. İşçileri silahlı sendikal mücadeleye, sa­botajlara hazırlarlar. Devrimde kent halkı­nı harekete geçiren, birçok kitle eylemi or­taya koydular. İktidar sonrası FSLN’nin halk tabanı bu örgütlenmeden gelir.

2) Yıl 1976 olmuştur. Sosyo-ekonomik kriz iyice yükselmiştir. Devrimcilere düşen görev yükselmiştir ama bununla birlikte FSLN parçalanmaktadır. Neden? UHS çiz­gisinin yenilgisi başta PE, şimdi de ikinci bir kopuşmaya yol açar. Daniel Ortega’nın kardeşi Huberto Ortega -şimdi FSLN baş­kanı, Sandinista Halk Ordusu başko­mutanı- Ayaklanma Eğilimi (AE) ola­rak tanınacak olan tezini açıklar, iki kardeş merkez komitesi görevini gören Ulusal Di­rektörlükte olduklarından FSLN’nin mer­kezi görüşü Ayaklanma Eğilimi olarak ka­lacak, UHS’cılar kopacaktır. Yani FSLN şimdi 3’e ayrılmış, bölünmüş olur AE’ciler, UHS’ciler ve PE’ciler. Bu bölünmeler bizim ülkemizde de çok yaşandığından ve tartışıldığından Humberto’nun bu konudaki görüşlerini aktaralım. “ Bu Sandinist hareketin kendisinin büyümesinden doğdu ve bizzat hareketin gelişimi önder kadrodan ve örgütlenmeden daha radikal düzelme, kitle hareketini daha etkin yönlendirmeye yetenekli, Nikaragua silahlı mücadelesine doğru bir hat çizebilecek daha örgütlü öncülere gereksinim olduğunda ortaya çıktı. Bu gereksinimin farkındaydık ama daha yaşlı yoldaşlarımızın deneyimlerini özümsemeyi iç ve dış politik güçlerle uğraşmada, parti çalışmasın­da ve kitlerle uğraşmada daha deneyimli ve bunu hareketimize her gün daha çok ka­nlan genç insanların dinamizmi ile birleş­tirmeyi başaramıyorduk…

“Üç eğilimin liderleri devrimin bütün so­runlarıyla ilgileniyorlardı. Şunu söylemek istiyorum, bölünme sırasında, FSLN’nin verdiği değişik görevleri yürütmeye çalışan yoldaşlar, karşılaştıkları sorunlara çözüm bulamadıklarını anladılar -yukarıda sözünü ettiğim zorluk ve zayıflıklar nedeniyle- ken­dilerine ve bulundukları noktadaki işe çe­ki düzen vermeye ve içinde bulundukları birimdeki sorunlara çözümler aramaya baş­ladılar. Hatırlarsınız, acımasız bir baskı al­tında çalışıyorduk, ulusal düzeyde çalışmak imkânsızdı, herkes içinde bulunduğu ko­şulun belirlediği sınırlar içinde çalışıyordu. Dağlarda çalışan yoldaşlar, var olan koşul­lar doğrultusunda çalışmalarını sürdürdü­ler (UHS’ciler, bn.); üretim sektörü, öğren­ciler ile daha yakından ilgilenenler ve bi­limsel devrimci teoriyi tanıtanlar da çalış­malarını sürdürdüler (FE ve diğer sol siya­setler, bn.); temel alarak askeri çalışma ya­pan, ayaklanma isteyenler de hatlarını ko­rudular (AE bn.).

“Gerçekte, üç ayrı yapının çalışmaları tek bir mücadeleyi daha ileri götürüyor, tek bir politika doğuruyor, zafer için tek bir stra­tejiye doğru gelişiyordu.” (Sandinistalar Konuşuyor, Patfinder Press New York, Huberto Ortega ile bir söyleşi, s.81-82)

Anlaşılacağı gibi Ayaklanma Eğilimcileri (AE) genellikle askeri eylem yapan mili­tan kadrolardan oluşuyordu, ama dağa sı­ğınmış -Humberto Ortega’ya göre sinek av­layan- UHS’cılardan farklıydılar. Peki, H. Ortega’nın sosyal tabanı neydi?  “3. bir sosyal güç” vardır. Ona göre bunlar Nika­ragua gibi geri ülke kentlerinde yaşarlar. Bunların üretimle direkt ilişkisi yoktur. Ya­bancılaşmış, orta-küçük burjuvalar, aydın­lar, öğrenciler, asi gençlik, gecekondular­da yaşayanlardır. Marks için proletarya, Lenin için köylülük-proletarya ne ise Nika­ragua içinde bunlar o işi yaparlar. Emek ve sermaye arasındaki çelişki işyerinin dışın­da pazarı, mahalleyi, okulu, kiliseyi, her yeri sarmıştır. İşte bu kitle örgütlenmelidir. AE’ciler de bu tabakalar içinde örgütlen­me yaptılar.

Ayaklanma Teorisi

Hiç şüphesiz FSLN’ye devrimde öncülük eden ve onu devrime götüren Ayak­lanma Teorisidir. Buna göre halk ve diktatörlük arasındaki çelişkiler giderek art­maktadır. Bütün halk ve tabakaları sarmış­tır. Sosyo-ekonomik, politik her şey kriz­dedir. Burjuvazi bir çözümsüzlük içindedir. Geçer dengesi açısından da durum uygundur. Kıtanın herhangi bir ülkesindeki devrime ABD mutlak olarak müdahale eder, ama tüm kıtada giderek yükselen anti-emperyalist, anti-Amerikancı mücadele şim­di bu müdahaleyi biraz daha zorlaştırmak­tadır. Hatta şu anda ABD içindeki sosyal demokratların sesleri daha bir baskın çıkmaktadır. Dünya bir detant dönemindedir. O günkü güçler dengesi açısından bir dev­rime izin verecek koşullar olgundur. Dev­rim tutabilir ve diğer ülkelerden destek bu­labilir. Tüm bu nedenlerle hem ülke için­de hem ülke dışında koşullar devrimci güç­lerin saldırısına uygundur. Tüm devrimci, tüm ilerici güçler birleşmeli ve saldırmak, saldırmalıdırlar.

Somoza’ya karşı olan güçler içine bur­juvaziyi de alarak genişletilmelidir. Neden burjuvazi? Politik nedeni şudur: Burjuvazi halk hareketini başaramadığından, ekono­mideki tekelliği nedeniyle Somoza’ya kar­şıdır. Onu devirmek için her an ABD ile anlaşabilirler, hatta onu gitmeye razı ede­bilirler. O zaman burjuva tipi seçimler, bir­takım reformlar yapılır, halkın bilinci bulan­dırılır, devrimci mücadele uzun bir süre or­tadan silinir. Bu nedenle burjuvaziden önce davranmalı, halkın talepleri dayatılmalıdır. Halkta da bu potansiyel mevcuttur. Önemli olan bu potansiyeli devrimci öncülerin ön­derliğinin arkasına alabilmektir.

Atılan Taktik Adımlar ve Devrim

Bir yandan halkın huzursuzluğu devrimci bir zemine doğru çekilirken, diğer yandan burjuvazideki anti-Somozacı kabarış çatlatılmaya ve örgütlenmeye çalışılır. Burjuvazi ile ortaklık için Marksist Ortodoks, aşırı sol kızıl laflar bırakılmalıdır. Bu doğrultuda Mayıs 1977 direktifleri yayınlanır. Hemen burjuvazinin de kabul edebileceği bir prog­ram yapılmalıdır. Tüm sol, FSLN etrafın­da birleştirilmelidir. Eğer ki ABD bir mü­dahalede bulunursa Sosyalist Blok’tan yar­dım istenmelidir.

Atılan adımları ve devrime gidişi şimdi 2 bölümde inceleyebiliriz.

1. 1977 Ekim-1978 Ekim arası: Bur­juvazi ile ittifak dönemi

Huberto Ortega yazımızın birinci bölü­münde sözünü ettiğimiz iki ailenin parti ve temsilcileri, ayrıca Hıristiyan kilisesi ile bağ­lantı kurar. Bunlar ve burjuva aydınlardan oluşan 12 kişilik bir grup oluşturulur. Yal­nız iki tanesi FSLN’nin gizli üyesidir. Şöy­le bir plan yapılır. FSLN içeride UM’lere saldırılar düzenleyecek, güneyde Kostarika’dan saldırılacak, toprak alınacak ve 12’ler geçici devrim hükümeti ilan edecek­lerdir. Temmuz’da Somoza kalp krizi geçirir. Eylül’de ABD ve diğer ilerici güçlerin zoru ile sıkıyönetim kaldırılır, af ilan edilir. FSLN/AE Mayıs’tan beri ayaklanma için hazırlan m aktadır. Ekim’de saldırıya geçilir. Kuzeyde bir iki yerde UM’ler pusuya dü­şürülür, 15’i öldürülür. İki gün sonra gar­nizonlarına saldırılır. Kosta Rika’dan saldı­rıya geçilir, burada da UM’lerin garnizonu yakılır ama sonra kaçılır. Herhangi bir top­rak alınamaz. 12’ler hükümet kuramazlar, ama Somoza’yı istifaya çağırırlar. FSLN’nin giderek artan politik olgunluğundan ve kri­zin onlarsız çözülemeyeceğini açıklarlar. FSLN için bu büyük bir propagandadır. As­keri başarılar, başka garnizonlara saldın için cesaret verir. Ancak bu olaylarda kitle yok­tur. Halk olaylara katılmamıştır ama FSLN’nin Somoza ve UM’lerin yenilebileceği tezi, ayaklanma talebi yavaş yavaş yankı bulmaya başlamıştır. “Ekim ayından başlayarak politik ve askeri olarak sürekli büyüdük.” (ay, s.61)

Halkı harekete geçirecek olayı bizzat So­moza, burjuva muhalefet liderlerinin yakı­nı gazeteci P. Chamorra öldürterek ya­pacaktır. Burjuvazinin de desteği ile kent­lerde grevler başlar. Orada burada ayak­lanmalar olur, “…Bu kimsenin kestiremediği bir tepkiydi.” “…Bu katliamdan son­ra bütün güçleri ile (kitleler bn.) ortaya çık­tılar, potansiyellerini, kararlılıklarını, silah­lı mücadeleye karşı Sandinista özlemlerini netçe ortaya koydular.” (ay, s.62)

Halkın ayaklanışı burjuvaziyi hemen kor­kutur, geri çekilirler. Ama FSLN tam ter­sini yapacaktır. Şubat’ta iki kentin işgali ka­rarı alınır. Başka bölgelerde gerilla kamp­larına saldırılır. “Şubat operasyonları Ekim’den sonra üstündür”, “Sürekli vurduk, vur­duk.” “Artık sorun biriktirdiğimizi depola­mak değil onu tekrar üretmekti. O nokta­da kalırsak elimizdeki ile yetinmek zorunda kalacaktık ama başka bölgelere kayarsak kendimizi yeniden üretecektik.” (ay, s.63-4)

Kenar mahallelerde oturan Monimbö yerlileri aralarında kendiliğinden örgütlene­rek, plan yaparak ayaklanırlar. Somoza ile bir hafta dövüşülür ve yenilirler. “Bu tür tek tek ayaklanmalar düşmanın bütün gücü­nü o noktada yoğunlaştırmasına imkân ta­nıyordu.” “…Yani bu gerçekten halka bir ders olmuştu.” Öncüler ayaklanmanın bas­tırılacağını biliyordu ama “Monimböların kararı ayaklanmaya katılan tüm halkın mo­ralini yükseltti.” FSLN bu ayaklanmalara hazır mıydı? “Ayaklanma çağrısı yaptık. Olaylar, objektif koşullar dizisi öyle bir üs­tümüze geldiler ki daha iyi hazırlanamadık. Ayaklanmaları durduramazdık. Kitle hare­keti öncüsünün yönetme kapasitesini aştı. Bu kitle hareketine, bu çığa elbette karşı du­ramazdık. Aksine hareketi yönetebilmek için kendimizi önüne atmak onu yönlen­dirmek, mümkün olduğunca kanalize et­mek zorundaydık.” (ay, s.66)

“Başka bir değişme, Ekim’de öncü ör­nek oldu. Kitleler ilk defa örgütlü bir şekil­de Monimbö’da bunu izlediler. Öncüler bu örnek temelinde koşullar yarattılar ve kit­leler öncüden daha ileri davrandı, çünkü Somoza rejiminin sosyal krizi, ekonomik krizi ve politik krizi gibi bir dizi objektif ko­şullar hazırdı.” “Ama biz hep vurmak zo­rundaydık. Hedefe vurmak zordu. Vuru­yorduk ama gözünden nişanlayamıyorduk.” (ay, s.67)

Saray Saldırısı: Hedef neresiydi? Somoza’nın sarayı. “Büyük çaplı parti örgüt­lenmemiz yoktu, işçi sınıfı ve çalışan halk genelde iyi örgütlü değildi, politik açıdan kendimizi duyurmanın tek yolu silahtı. Bu yüzden biçim olarak askeri ama içerik ola­rak politik birçok eylem yaptık.” (ay, s.69) Öyleyse halka hedef silahla gösterilecekti. Tam o sıralarda ABD destekli bir karşı dev­rim dedikoduları ortalığı kaplar. Bunu en­gellemenin yolu da saraydır. Saldırı kararı verilir. Başarılı olunur. Tutsaklar karşılığı fidye alınır, radyodan FSLN açıklaması okutturulur. 60 kadar politik tutuklu ser­best bıraktırılır.

Sonuç nedir? Matagalpa’da öğrenciler kendiliklerinden UM’lere saldırırlar, kenti iş­gal ederler. Moraller iyece yükselir. Beş kent birden ayaklanır. Kuzey ve güneyden militanlar saldırıya geçerler. Köylüler kentlilerin yardımına gelirler.

Sınıflar savaşının bu yüksekliği burjuva­ziyi çok korkutur. ABD aracılığı ile masa­ya oturulur. Ama hiçbir sonuç alınamaz. Somoza istifa etmez. Burjuvazi Somoza’yı atacak yürekliği gösteremez. Burjuvazinin çözümsüzlüğü çok doğrudur. Halkı bile ar­kasına alıp bir şey yapamamaktadır. Öy­leyse sol daha güçlü vurmalıydı. Bu işi an­cak o yapabilecekti.

2) 1978 Ekim-Devrim 19 Temmuz 1979: FSLN’nin birleşmesi

Halkın morali yüksekti. Arada yenilgiler alınsa bile moralsizlik yaratmıyordu. Kırda, kentte, dağda birçok olay oluyordu ama tam bir koordinasyon yoktu. FSLN’nin üç eğilimi epey deney kazanmıştı. Tam bir za­fer için bu deneyimler birleştirilmen ve ye­niden saldırmalıydı.

Ekim-Mart arası bir yandan eğilimler ara­sındaki anlaşma, birleşme toplantıları ya­pılırken, diğer yandan orada burada UM’lere pusular düzenleniyor, garnizonlarına saldırılar yapılıyordu. Kesin zafere hazırlanılıyor, güç biriktiriliyordu. Kesin saldırı Mayıs’ta başladı ama Mart ayında Kuzey cephesi üç kenti aldı. Güney cephesi sal­dırıya geçti bir kenti aldı. Artık halk dene­yimli ve kin doluydu. Zafer istiyordu. Mili­tanlarla birlikte davranılıyordu.

“Kitle hareketi, düşmanın askeri gücü­nü birliklerimize karşı yoğunlaştırmasını en­gelliyor, öte yandan, birliklerin eylemleri onları buna zorluyordu. Bu da, kentteki kit­le hareketini kolaylaştırıyordu.” (ay, s.73) Düşman çaresiz kalmıştı. Özünde Somoza savaşı kaybetmişti, can çekişiyordu. Managua, başkent ayaklanır. Artık savaş üç cepheden, kırda, kentte sürer. “Düşmanın haberleşme olanakları, askeri birliklerin lo­jistik imkânı kesilmiş, her biri ayrı ayrı kal­mış, Somoza’nın üstesinden gelemeyece­ği bir savaş alanı haline dönmüştü ortalık.” (ay, s.75)

Humberto Ortega, FSLN’yi kesin zafe­re götüren şeyleri şöyle sıralıyor:

“Sandinista tek bir vücut olmadan; kit­lelerin desteklediği ayaklanma stratejisi ol­madan, kentlerdeki militan cepheleri ve ge­rilla cephesi arasındaki işbirliği olmadan, tüm cepheleri koordine edecek telsizler ol­madan, kitle hareketini yönlendirecek rad­yo yayını olmadan, vuruş gücü yüksek tek­nik ve askeri teçhizat olmadan, bu teçhi­zatı tanıtıp adam yetiştiren, talim yapan, cephe gerisi olmadan, Nikaragua’da 1977 Ekim’inden beri yaşanan zafer ve yenilgi­ler yaşanmadan, ulusal ve uluslararası dü­zeyde esnek, akıllı, olgun ittifak politikası olmaksızın devrimci bir zafer kazanılamaz­dı. Zafer tüm bunların bir birikimiydi.” (ay, s. 78)

“Sadece içerdeki gelişmelere bakarak kazanmak zor olurdu. İç kazanımların dı­şarıdaki güçlerle desteklenmesi gerektiği­ni anladık. Bunu sağlamanın tek yolu ulu­sal yeniden inşanın devrimci, demokra­tik milliyetçi programımızı açıklayıp esnek, olgun bir politika yürütmekti. Böylece dün­yanın dört bir yanından olgun, devrimci, ilerici güçlerin desteğini sağladık.” “Bunu başarmak için ülkenin gerçek sorunlarına cevap veren, herkesin doğru bulacağı çö­zümler Öneren bir program olması önem­lidir.” (ay, s. 79)

III. Bölüm

Sandinista İktidarı

Sandinista, FSLN nasıl bir iktidardır? Sol eleştiriler küçük burjuva, oportünist bulur. Sosyal demokratlara göre sosyal de­mokrattır. Reagan’a göre ise ikinci Küba’­dır, komünisttir, SSCB’nin uzantısıdır. Cephenin kuruluşundaki ideoloji, stratejik hat yer yer Reagan’a hak vermeyi gerekti­rir. Ama devrim öncesi Cephe’nin uzlaş­macı politikası, hatta bazı önde gelenlerin sosyal demokrat olduklarını, “Bizi emper­yalizm kızıla boyadı” demeleri kafalarda so­rular yaratmaktadır. FSLN özünde opor­tünist midir? Çağımızda sosyalist olduğu­nu söylemeyen bir devrim olamayacağı için mi öyledir? “Aynası iştir kişinin, lafına bakıl­maz” diyerek FSLN iktidarının yaptıklarını görelim. Ayrıca bilimsel teknik devrimin dünyamızı küçücük yaptığını, herhangi bir ülkenin güçler dengesindeki değişimin da­ha büyük dünya güçler dengesini etkiledi­ğini gözümüzden uzak tutmayalım.

Reformlar: FSLN iktidara gelir gelmez bir dizi önemli reformlar yapar. En başta Somoza’nın tüm mülklerine, topraklarına el konulur, bankası, sigortası, uçakları, de­niz ve demiryolları devletleştirilir. Diğer iki burjuva ailenin, ABD ve Kanada vs. özel bankaları üzerine kontroller konur. Maden­ler, ormanlar ve balıkçılık devletleştirilir. Üretimi arttırmak için köylüye küçük esnafa ve burjuvaziye ucuz krediler verilir. 2.1 mil­yar dolarlık dış borç -Somoza’nm bunu ce­bine indirdiği herkesçe bilindiği ve ödenmemesi için uygun ortam olduğu halde- üstlenilir. IMF ve diğer bankalarla masaya oturulur ve yeni taksitleme belirlenir. Halk baştan sona örgütlenmeye çalışılır. Sendi­kalar, köylü birlikleri, küçük esnaf ve mes­lek sahipleri dernekleri kurulur. Bunlar devlet yönetiminde temsil edilmeye başla­nırlar. İşçi ve köylüler için asgari ücret be­lirlenir, uygulaması devlet kontrolüne alı­nır. Sosyal güvenlik ve sağlık alanlarında en büyük başarılar sağlanır, herkes sigor­talanır. Bedava sağlık ve eğitim olanakları sağlanır. %70-80’lere varan cahillikle mü­cadeleye başlanır, okuma yazma kursları düzenlenir.

Gerçekleştirilen reformların FSLN’ye sosyal açıdan sağladığı çıkarlar tartışılmaz, ama ya ekonomi? Başka bir deyişle FSLN’­nin Somoza’nın mülklerini devletleştirerek, 1981-83 arası uyguladığı tarım reformu ile nasıl bir ekonomik güç kurmuştur? Rakam­larla bunu anlamaya çalışalım.

1. Tarım: Somoza’nın ve onunla işbirliği yapanların topraklarına el konulduğunda işlenebilir toprakların mülkiyet durumu, üzerinde çalışan işgücü ve toplam ülke üre­timindeki payları şöyledir: (Tablo 1)

Tablo 1

(% olarak) Devlet sek. Kapitalist sek. K.Çiftçi ve koop. Toplam
Toprak bölünüşü     23,2      62,9        13,9 100
İşgücü payı     12,0      38,1        49,9 100
Üretim içindeki pay     19,0      61,0        20,0 100
(Kaynak: Toprak reformu araştırma merkezi (1980) Managua)

Kabaca baktığımızda devlet sektörü top­rakların % 23,2’lik kısmına sahiptir ve % 12’lik tarım proleterini barındırmakta ve toplam ürünün % 19’unu üretmektedir. Somoza çiftlikleri son makinalarla işlen­mekte idi ve bu nedenle verim yüksektir. FSLN modern olmayanları yoksul köylü­lüğe dağıtmıştır ve kredi açmıştır. Böylece iki tür kooperatif bulunmaktadır.

Son gruptaki-küçük çiftçi ve kooperatif­ler bölümünde toprak mülkiyetinin toplam miktarı yüksektir, ama ürün payı düşüktür. Genellikle buralarda halk ihraç ürünü de­ğil, gıda maddeleri ekmektedir.

Şemanın orta sütununda orta ve büyük toprak sahipliği gelmektedir. Görüldüğü gibi toprak mülkiyetinin çoğunluğu bunların elindedir. Tarım üretiminin büyük bir kıs­mını ellerinde tutarlar, barındırdığı işçi mik­tarı ise açıklayıcı olmaktan uzaktır. Şöyle ki, buralarda mevsimlik iş vardır. Hasat za­manı Ocak-Nisan arası ortalama 80 gün çalışılır, sonra köylü, varsa kendi toprağı­na döner. Bu nedenle kapitalist sektörün mülkiyet biçimini biraz daha açmak yararlıdır. (Tablo 2)

TABLO 2

Topraktaki Sınıf Yapısı ve Ekonomik Faaliyet Gösteren Halk Yüzdesi
Rakamsal Yüzde
Büyük Üretici ( 380 Hektardan Fazla) 1100 0,4
Orta Çiftçi 38700 8,9
Küçük Çiftçi 54600 12,7
Yarı Proleter (en küçük çiftçi) 164800 38,3
Toprak Proleteri 32300 7,5
Sabit İşi Olmayan Toprak İşçisi 138000 32,1
Toplam 430000 100,0
(Kaynak: Nikaragua, Aufbruch in Abhangigkeiten, Nohca Edition 1982 s.46)

 Büyük ve orta çiftlikleri topladığımızda sayıları 39.800’dür. Toplam nüfus içinde­ki payı %9,3’dür. Buradan kalkarak, top­lam işlenen toprağın %62,9’una nüfusun bu % 9,3’ün sahip olduğunu söyleyebiliriz. Üretimin de % 61’ini ellerinde tutmak­tadırlar. Öte yandan küçük çiftçi ve prole­terler 389.700 kişidir ve toplam tarım iş gücündeki payları %90,7’dir. Bu rakam­dan küçük çiftçilerin az çok kendini geçindirebildiğini varsayarak çıkarırsak, kırda topraksız proleter sayısını kabaca elde ede­riz. 335.100 kişi, yani kır nüfusunun %78’i. Demek ki Somoza kırda %9,3’lük bir kır burjuvazisine karşı % 78’lik kır proleteri ya­ratmıştır. İşte FSLN’nin uyguladığı toprak politi­kasını bu rakamların ışığında değerlendire­lim. Somoza’nın son teknikle işlenen çift­likleri devlet çiftliği olmuştur. Diğerleri de bu % 78’lik kır proleterine dağıtılmıştır. Son olarak da toprak mülkiyeti sınırını kaldır­mıştır. Pasifik kıyısı yoğun olduğundan ufak bir sınırlama ile en fazla toprak mülkiyeti 700 hektar olabilecektir. Ama diğer bölgelerde işlemek koşulu ile sınır yoktur, böy­lece FSLN tarım üretimini arttırma amacı gütmektedir. Yoksul köylüye toprak dağıtmak bir so­run yaratmıştır. Şimdi kendi toprağında ça­lışan işçi, mevsimlik işçi olarak çalışmak is­tememekte, toprağından ayrılmamaktadır. 1983 yılında ürün zorlukla toplanabilmiş­tir. Bu nedenle mevsimlik işçi ücretleri yük­sek tutulmaya çalışılmaktadır, ama bu da kır burjuvazisinde tepkiler uyandırır. Kır burjuvazisi baştan beri FSLN’ye cep­he almış, hatta düzenledikleri bir karşı devrim ortaya çıkarılmıştır. Sonra ekonomik olarak FSLN’yi sıkıştırmaya çalıştılar ve top­rakları ekmemeye başladılar Bunun üze­rine FSLN işlenmeyen topraklara el konulabilme kararnamesini çıkarttı ve tek tek büyük çiftçilerle kotalar imzaladı. Ne kadar ürün elde edecekleri ve bunların fiyatları belirlendi.

2- Endüstri: Nikaragua endüstrisi tamamen montaj sanayidir. Devrim sonrası Somoza’nın işletmeleri devletleştirildi. Ülke­den kaçanlarınkine de sonra el konuldu. Bunlar büyük tepkilere yol açtı. Şimdi endüstrideki mülkiyet durumunu görelim. (Tablo 3)

TABLO 3

İşletme 1980 1981
Çoğunluğu devlet kontrolü 29 31
Azınlığı devlet kontrolü 20 18
% 100 özel sermaye 51 51
(Kaynak: Nicaragua, The First Five Years, ABD, s. 288)

Devrim öncesinde Somoza’nın işletme oranı %50 olarak tahmin ediliyordu, bu %30 olarak ortaya çıktı. Tabloda açıkça gö­rülür. Azınlığı devlet kontrolünde olanla­rın sayısı belki az değildir, ama yılların kur­du burjuvalar bunları kendi çıkarları doğ­rultusunda kullanmayı becerirler. Ayrıca toplam içindeki payları %51’dir. Yani eko­nomide burjuvaların oldukça büyük bir pa­yı vardır.

FSLN için ikinci bir dezavantaj, kontrolündeki işletmelerin sektörel dağınıklığıdır. Hiçbir plan ve programa izin vermez. Ay­rıca FSLN elindekileri bile gerektiği gibi değerlendirememektedir. Bu alanda eğitim görmüş, işten anlar elemanı yoktur. Var olan potansiyeli bile tam olarak değerlen­dirme sıkıntısı çekmektedir. Araştırmaya gi­den bir ABD’li uzman şöyle diyor: “Sandinista devlet sektörüne sahip, ama kontrolüne sahip değil.”

FSLN ülkedeki üretim ilişkilerini yarı fe­odal olarak değerlendirir. Sosyalizme geç­mek için ilk önce kapitalist üretim ilişkileri canlandırılacaktır. Burjuvaziye kredi ve dü­şük kurdan döviz garantisi sağladı. Ücret­lerin yükselmesi belki kâr oranını düşürdü, işçiler daha fazla söz sahibi oldular, ama halkın alım gücü de yükseldi. Döviz yok­luğu ithal ürünleri azalttı ve piyasayı bur­juva açısından çekici kıldı. Ücretlerden dü­şen kâr oranı fazla satış ile telafi edilmiş ol­du. Tüm bu avantajlarına karşın burjuva­zi, ekonominin çok gereksinim duyduğu yatırımları yapmamaktadır. Hatta elindeki dövizleri yurt dışına kaçırmaktadır. Peki, iç savaş bittiği ve iç pazar açıldığı halde bur­juvazi neden yatırım yapmamaktadır?

FSLN’nin ekonomi politikası karma eko­nomi içinde devlet sektörü giderek büyü­mektedir. Devletin gücü artmaktadır ve ar­tacaktır. Burjuvazinin ise iktidarda söz hak­kı yoktur. Sermaye şimdi bu nedenle ken­dini güvende hissetmemektedir. Bir burju­vanın sözlerini aktaralım. “Sandinista bize şöyle diyor. Dediğimi yap! İstediğim süre­ce üret. İstediğimde seni boğazlayacağım. Kölem ol. Senden kurtulacağım güne ka­dar dediğimi yap… Eğer onlar düşmezse özel sektör ölmeye mahkumdur.” (ay, s. 178) Burjuvazi uygulanan ekonomi po­litikada ölümünü görmektedir. Neden ya­tırım yapsın. Yatırım yapmak için iktidar­da söz sahibi olmak istemektedir. Bunun yolu ise eğer karşı bir devrim yapamaya­caksa seçimlerden geçer. İşte burjuvazi elindeki ekonomik gücü bu doğrultuda kullanmakta, FSLN’ye sürekli baskı yapmak­ta, onu zor durumda bırakmaya çalışmak­tadır. 1984 yılında seçim için iyice dayattı ve istediği oldu.

Sanırız Nikaragua’da tarım ve endüstri­nin durumunu kabaca gördükten sonra şimdi Sandinista iktidarının uyguladığı sosyo-ekonomik politikayı değerlendirmek da­ha kolay olacaktır. Nikaragua ekonomisi dışarıya ihraç ettiği birkaç kalem tarım ürü­nü ile elde ettiği döviz üstüne inşa edilmiş montaj sanayi üstünde durur. Bu açıdan tarımda uygulanan politika ürünleri arttır­maktır. Bunun bir yolu kentli proletarya­nın tarıma modern tarım aletleri vermesinden geçer. Ama ağır sanayinin yokluğu Sandinista’nın elini kolunu bu açıdan kır burjuvazisine bağlar. O nedenle kırdaki modern üretim yapan işletmelere dokunul­madan tüm toprakların eldeki kır proletar­yası ile olduğunca işlenebileceği bir politika güdülür.

Endüstride de durum farklı değildir. Devrimden beri bir yandan ağır sanayinin temelleri kurulmaya çalışılırken, diğer yan­dan kentteki burjuvazinin üretimi sürdür­mesi için desteklemeler yapılmaktadır. Bir ileri üretim ilişkisi olan sosyalizme geçmek için Sandinista denetiminde kapitalist üre­time henüz ihtiyaç vardır. Burjuvazinin sı­nırını tarım bakanı J. Wheelock şöyle çizi­yor: “…sadece üreten, iktidarsız burjuva­zi, kendi üretim araçlarının sömürüsü ile sı­nırlı kalan, bir iktidar aracı olarak hükmet­mek için değil, yaşamak için üreten burjuvazi.” (ay, s. 175) Ama burjuvazi kendisi­ne duyulan bu gereksinimden yararlana­rak sınırlarını yırtmanın bin bir dümenini yapmaktadır.

En büyük destekçisi iliğinden bağlı oldu­ğu ABD’dir. FSLN ne zaman içerde bur­juvazinin canını yaksa, hemen Reagan ba­ğırır. Reagan ne zaman bağırsa, içerdeki ortağı kabadayılanır. İş lafta kalsa yine iyi. Bugün aynı Afganistan’daki gibi “ilan edil­memiş bir savaş” sürmektedir. Nikaragua askeri, politik, ekonomik bir abluka altın­dadır. Kara, deniz ve hava sınırlarında 365 gün ABD askeri tatbikat yapar. İşgal plan­ları hazır, bekler. Etrafı ABD üsleriyle çev­rilidir. Kontra-gerillalar beslenir, eğitilir. Ni­karagua topraklarına saldırırlar. Sınır boy­larındaki köylülerin tarlaları yakılır. 100.000’ın üstünde köylü buralardan gö­çe mecbur edildi. İçeride sürekli sabotajlar yapılır. Demiryolu, köprüler, depolar uçurulur. Birçok alan savaş bölgesi ilan edil­miştir ve sivillerin girmesi tehlikelidir. ABD’nin işgal tehdidi bir gün bile FSLN’yi rahat bırakmaz. Amaç FSLN’yi pes ettirmektir.

Bu iç ve dış baskılara FSLN pes etmez. Ama ekonomisine büyük bir yüktür. Za­ten çok kıt olan gelir, kalkınma yoluna de­ğil, savunmaya harcanır. Devlet bütçesinin % 30-35’i, hatta daha büyük bir kısmı bu­na gider. Çalışabilir, üretim gücünün bü­yük bir kısmı silahaltında, endüstrinin çark­ları bu askeri beslemek, giydirmek zorun­dadır. Zaten Emperyalizmin şimdiki takti­ği de budur. Madem FSLN’yi kendi dümen suyuna sokamıyor, öyleyse ne pahasına olursa olsun onu, hedefinden alıkoymak, gelişimi engellemeli, devrimi çürütmelidir. Emperyalizmin tehdidi ve baskıları Nika­ragua’nın Sosyalist Ülkelerle ilişki kurup bunları her geçen gün geliştirmesini kaçı­nılmaz yapar. SSCB yardımı ile ağır sana­yi ve enerji tesisleri kurulur. Madenler iş­letilir. Balıkçılık geliştirilir. Küba, Bulgaris­tan, Çekoslovakya ve Doğu Almanya ile ortak projeler yürütülür. Alt yapı tesisleri hızla geliştirilmeye çalışılır. Karşılıklı ticaret ve yardımlar artmaktadır.

Özetlersek, FSLN iktidarı bugün bıçak sırtı gibi keskin bir güçler dengesi üstünde durmaktadır. Hedeflediği sosyalizme var­mak için geçeceği kapitalist yol onu engel­lemek için var gücünle uğraşmaktadır. Bir. İtalyan’ın dediği gibi, “Sandinista iktidarı kapitalizmin parası ile kurulan ilk sosyalist ülke olacak” mıdır? Sorunun yanıtı hiç şüp­hesiz dünya güçler dengesinin gerdiği ip­teki cambazlığına bağlıdır.