NİKARAGUA DEVRİMİ – Ayşe Tansever
Çağdaş Yol, Sayı 2, Temmuz 1987
İrangate skandalından sonra dünya basınında Nikaragua’dan pek söz edilmiyor, ama ülkemizdeki devrimci güçler açısından Sandinista rejimi güncelliğini yitirmemiştir. Silahlı mücadele deneyi zenginliklerle doludur. Cepheleşme sorununun da üzerinde önemle durulmalıdır. Devrim öncesi cephelenişleri ülke içindeki güçler dengesini ve bunun önemini yansıtır. İktidar olduktan sonra da aynı cephe dünya güçler dengesinin sırat köprüsünde mücadele verir. Nikaragua Devrimi’ni incelemeyi bu sorunlara ışık tutması açısından önemli gördük.
Yazı 3 başlık altında toplanmıştır. Portekiz Sömürgeciliği ve ABD işgalinden sonra Somoza ve burjuvazinin serpilip gelişmesini inceleyeceğiz. İkinci bölüm genel olarak Halk cephesindeki durumu, özellikle de FSLN (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi)’nin şekillenip örgütlenmesi ve devrim mücadelesinden çıkışını ele alacaktır. Son bölümde FSLN iktidarını anlamaya çalışacağız.
I. Bölüm
Somoza İktidarı ve Burjuvazi
19. yılda Nikaragua tarihi 2 politik görüş arasındaki savaş ve sürtüşmelerle doludur. Portekiz sömürgecilik döneminden kalma tutucular ile kuzey batıda yerleşik liberaller boyna iktidar kavgası yaparlar ama hep sömürge kalıntıları feodaller üstündür. Managua Gölü çevresinde oturanlar, altın ve esir ticareti yaparak geçinirlerdi. Kuzey’de oturan bir kesim de kahve ekip biçerek, hayvan besleyerek burjuvalaştılar ve liberalizm bayrağı altında iktidara geldiler. Yıl 1893. Nikaragua devrimcileri bu tarihi burjuva demokratik devrimi olarak kabul ederler. Burjuvazi iktidara geldiği dönemde ABD Panama Kanalı’nı açmaya başlar, böylece Nikaragua’da benzer bir kanal projesi rafa kaldırılmış olur. Nikaragua burjuvazisi buna kızar ve Başbakan Zelaya ne pahasına olursa olsun, gerekirse başka bir uluslararası güce kanalı açtıracağını söyler. ABD 1909’da Nikaragua’yı işgal eder ve ancak 1933’te gerisinde Somoza ve bizzat eğittiği Ulusal Muhafızları bırakarak ayrılır.
Sandinista Cephesi’ne adını veren Augusto Cesar Sandino, ABD’nin bu işgaline karşı direnen milliyetçi bir köylüdür. Meksika Devrimi’nden etkilenmiş, hatta devrimde dövüşmüş bir kahramandır. Marksizmle ilgisi yoktur. Somoza iktidar olunca silahını bırakır ve Somoza tarafından öldürtülür.
Somoza ve iki oğlu Nikaragua’yı tam 46 yıl, her biri ABD’de eğitilen Ulusal Muhafızların (UM) dillere destan zalimlikleri ile ülkeyi yönetirler. Somoza feodal bir toprak ağasıdır. Büyük latifundiyalarında kahve yetiştirir, hayvan besler, bunları ABD’ye satarak geçinir. 1950 yılında kahveye yeni bir ürün, pamuk eklenir.
Pamuk küçük değil büyük topraklarda ekimi ve sermaye yatırımını gerektirdiğinden, topraklar değerlenir ve küçük köylü iflas eder, kırda proleterleşme başlar. Madalyonun öbür yüzü de kır burjuvalarının artmasıdır.
Nikaragua tarihinin dönüm noktalarından biri Küba Devrimi’dir. F. Castro ve Che tüm Orta ve Latin Amerika’da devrim ateşini yakmıştır ama emperyalizmde kendi dersini almıştır. 1960 yılından başlayarak ABD bölgede endüstrileşme faaliyetine girişir. Güdümündeki rejimlere krediler açar. İlk önce en sadık uşağı Somoza ile İlerici İttifak kurulur ve kredi girmeye başlar. Nikaragua’da endüstrileşme başlar.
Kalkınma herhangi bir plan veya programsız sadece Somoza’nın maddi çıkarlarına göre yürütülür. Dış ticareti elinde tuttuğundan ithal mallarından elde ettiği kârların gitmemesine özen göstererek ülkeyi yeni bir bağımlılığın içine iter. Endüstrileşmede hiçbir ülke çıkarı güdülmez, dışa dayalı montaj sanayi biraz kurulur.
Kredileri denetlemek için bir banka kurar ve tamamen kendi kontrolüne alır. Başta sözünü ettiğimiz iki aile ile sınırları tamamen belli bir şekilde ülke ekonomisi paylaşılır. Türkiye’mize benzer bir şekilde tepeden inme, ABD güdümünde tekelci kapitalizm kurulur, ya da kurdurtulur.
Böylece Somoza 1960 sonrası 100’den fazla büyük arazi ve hayvan çiftliklerine 150’den fazla endüstri işletmesi ekler. Çimento, inşaat sektörü, birkaç metal çıkarımı işine kredileri yatırır. Uçak ve deniz şirketleri kurar. TV ve 2 Radyo istasyonuna sahiptir. Kamu parası ile yaptırdığı ünlü Pasifik Demiryolu’nu da üstüne geçirir. Kadın ticareti ve kumar kontrolündedir. Anlaştığı diğer ailelerin endüstri işletmelerinde paylan vardır ve bol bol haraç keser.
Sözünü ettiğimiz ailelerinden biri Chamorro’dur. Banco de Americano’nun sahibidirler. Tekstil, şeker fabrikaları, kesimhane ve inşaat firmaları vardır. Diğeri ise Collejos ailesidir, Banco Nicaraguense’nın sahibidirler. Gıda maddeleri satım Zinciri kurmuşlar, neredeyse tüm restoranların sahibidirler. İki ailenin doğrudan ABD ile ilişkileri vardır.
Bir süre sonra Honduras, El Salvador ile Orta Amerika Ortak Pazarı kurulur. Sermaye, kendi çapında da olsa uluslararası pazara açılır. Gümrük duvarları kalkar, Somoza ve bu sermaye grupları dış ülkelere yatırım yaparlar. Bu dönemde Nikaragua %8’lik bir yıllık ortalama kalkınma hızı gösterir. Montaj Sanayi ise % 12,5 büyümektedir (Nicaragua, First 5 Years, s.281-294). Bu rakam tüm Latin Amerika ortalamasından daha yüksektir.
Sınıflar farklılaşması hızlanır. Pamuk nasıl kırda proleterleşmeyi arttırdıysa endüstrileşme de küçük esnafı iflâsa sürükler ve kentlere savurur. Ama açılan iş imkânı bu kadar işsizi barındıracak kadar değildir, işsizlik başlar. 1950-1970 arası toprağından olan köylü % 1000’dir (Fire from The Mountains, Omar Caberas, s.226). Ayrıca toprakların pamuk ve birkaç ihraç tanın ürününe ayrılmış olması, köylünün yiyeceği fasulye gibi gıda maddelerinin ekilmemesi demektir. Açlık başlar.
1970’lerle birlikte ekonomik çözümsüzlük yavaş yavaş yükselir. Bunun en temel nedeni dünya piyasalarında pamuk, kahve vs. gibi tarım ürünlerindeki fiyat düşmeleridir. Öte yandan ithal edilen malların fiyatları da artmaya başlar. Nikaragua’nın bir daha kapanmayacak şekilde bütçesi açık vermeye başlar ve borçlan hızla artar. 1977’de 1,1 milyar dolar yani GSMH’nin %55’i olur.
Ekonomiyi çıkmaza sürükleyen başka nedenler de vardır. 1972 yılında başkent Managua’da bir deprem olur, arkasından yangın çıkar. Kentteki endüstrinin %80’i tahrip olur, Ertesi yıl sel tüm mahsulü alır götürür. 1974-75 kapitalizmin genel krizi ve bunun üçüncü dünya ülkelerine düşen payı Nikaragua’yı çok etkiler. Art arda yaşanan bu olaylar ekonomiyi iyice sıkıştırır.
Ancak en önemlisi 1960’larda kurulan montaj sanayinin eskimesi ve yenilenme gerekliliğidir. Fakat yenilenememektedir. Neden? Bilindiği gibi sermaye çok korkaktır. Ortalık güvenlikli olduğunda yatırım yapar. 1974 yılından başlayarak yükselen Sandinista Hareketi, anti-emperyalist, anti-Somoza çığlıkları burjuvaziyi korkutmaktadır. Sermaye yatırılmaz, kaçırılmaya başlar.
Somoza ya hareketi bastırmak ya da buna bir çare bulmalıdır. Somoza’nm Ulusal Muhafızları (UM) tüm zalimliklerine, baskılarına rağmen işe yaramamaktadırlar, olaylar yavaş yavaş kontrolden çıkmaktadır. Burjuvazinin diğer bir çözümü Somoza’nın deveyi güdemeyince çekip gitmesidir. Somoza bunu kabul etmez Burjuvazi ikiye bölünür, Somozacılar ve Anti-Somozacılar.
Anti-Somozacılık halk muhalefetinin de bayrağıdır ama onlar aynı zamanda burjuvaziye de karşıdırlar. 1977’ten itibaren siyaset sahnesinde burjuvazi ve halk güçleri arasında anlaşmanın bin bir hilesi yaşanır.
Öte yandan ABD’de durum nasıldır? İktidarda Reagan yoktur. Carter’ın politikası, bayrağı “insan haklarındır. ABD bu parola ile yükselmeye başlayan muhalefetleri bastırma politikasını denemektedir. Somoza’nın dillere destan zalimlikleri onu bile biraz anti-Somozacı olmaya zorlamaktadır. Onsuz bir iktidar arayışındadır. Managua’da bu dönemde sık sık ABD destekli sosyal-demokrat iktidar darbesinden söz edilir. Ama ABD bu işi Nikaragua’yı kaybettikten sonra, ancak Filipinler’de başarabilecektir.
Devrim için öngörülen birkaç koşuldan biri olgunlaşmıştır. Burjuvazi düzenini şimdiye kadar sürdürdüğü gibi sürdürememektedir, çözümsüzlük içindedir.
Ama bu devrim için yetmez. Devrimciler ne güçtedir? Örgütlülükleri ne durumdadır? Devrim nasıl yapılacak ve nasıl şekillenecektir? Şimdi bu sorulan yanıtlayalım.
II. Bölüm
FSLN (Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve Devrim
Cephenin bizi ilgilendiren önemli özelliklerine geçmeden önce Nikaragua’nın coğrafi ve sosyal bir iki özelliğine değinelim. Bunlar devrim için belirleyici olmasa bile etkileyici faktörlerdir.
Nikaragua dünya esir ticaretine epey katkıda bulunduğundan olsa gerek dünyanın nüfus yoğunluğu az sayılı ülkelerinden biridir. Yüz ölçümü yaklaşık Yunanistan kadar olmasına karşın, devrim öncesi 2,5 şimdi de 3 milyon insan yaşamaktadır. Ülkenin doğusu birkaç yerli kabilenin dışında bomboştur. Kuzey tropik ormanlarla kaplıdır. Bunlar gerillalar için çok önemli sığmak imkânı demektir. Yeraltına itilen çoğu gerilla yıllarca burada sessiz soluksuz yaşayabilir ve de yaşamıştır.
Orta Amerika halkları ortak dil Portekizce konuşurlar. Genellikle kültürleri aynıdır. İlk önce Portekiz feodalizmi sonra ABD burjuvazisinin boyunduruğuna girmişlerdir, bu nedenle kültür ve ekonomik yapılanışları az çok birbirine benzer. Devrimci yapılanışları çok farklı değildir. Bu devrimciler için birer avantajdır. 1960’lardan beri süren devrimci mücadelede kadroların çoğu defalarca dışarı kaçar, o bölgelerde mücadele verirler. Böylece hem sığmak sağlarlar hem de mücadelede bilenirler. Devrimci bilinç her yenilgiden dersini alıp yeni bir güçle ortaya çıkma olanağına sahiptir.
Küba Devrimi sonrası tüm Orta ve Latin Amerika ülkelerinde gerilla savaşları başlar. Arkadaşının evinde Marksizmle tanışan üniversite öğrencisi Carlos Fonseca, şimdi içişleri bakanlığı yapan Tomas Borge ve birkaç arkadaşı ile 1961 yılında Houduras sınırında bir gerilla kampı kurar, birkaç gerillayı eğitir ve Ulusal Muhafızlara (UM) saldırırlar. Amaçları bu saldırı ile halkı Somoza’ya karşı ayaklandıracaklar, devirip ülkeyi ABD işgalinden kurtaracaklardır. Hayalleri 1964’te UM’ların çoğunu öldürmesi ile son bulur. FSLN’nın sivil halktan kopuk fakoculuk dönemi biter. Fakoculuk FSLN’ye devrimin yapılabilmesi için kentlerde, halk içinde örgütlenilmesinin gerektiğini öğretir. Henüz Marksizm’in sınıf tahlili derinleşmemiş, Lenin tanınmamaktadır. Carlos liberal görüş ağırlıklıdır. 1944 yılında kurulmuş ve kentte örgütlenme yapan Nikaragua Sosyalist Partisi (Leninist bn.) ile işbirliği yapılır. Bir yıl boyunca mahallelerde halkın su ve elektrik gibi sorunları ile ilgilenilir, halk içinde örgütlenmeye çalışılır. Ama bu iş FSLN militanlarının Che ile yanmış ateşine su serpmez. Kentlerdeki mücadeleyi ekonomist bulurlar. Yasal sendika içinde çalışmak emperyalizmin bir oyalamacasıdır. Legal mücadele militanları karşı oldukları burjuva düzenine adapte etmektedir. İşçi sınıfı kendiliğinden devrimci değildir, ona öncülük etmek için silaha sarılmalı. Somoza ve UM’larının yenilebilirliği gösterilmelidir. Sonuçta tekrar kırlara dönerler. Ama bu kez fakoculuk için değil köylü içinde kırda örgütlenmek için.
İki yıl, 1966-68 arası buralarda çalışırlar. Sonunda UM’lara saldırırlar. Örgütledikleri köylü hiç de sandıkları gibi onlarla bir davranıp silaha sarılmaz. FSLN yine yenilir. Çoğu militan öldürülür, geri kalanlar komşu ülkelere sığınırlar.
Bu yenilgiden sonra FSLN uzun bir sessizlik dönemine girer. Fakoculuk olmadı. Kentler zaten illegaliteye müsait değil. Kırda köylü ayaklanmadı. Bu iş nasıl olacaktır? 1969-74 yılları bu sorulara cevap arama, teorik hazırlık dönemidir. Che dışında Mao, Ho Chi Min incelenir. Ama FSLN yaşadığı deneylerle epey bir yapı kazanmıştır. O bir Sandinista örgütü olacaktır. Küba türü gerillaların kendi eylemleri ile devrim koşulu yaratma taktiği reddedilir. Mao’nun kitleyi kırlardan harekete geçirip kentleri kuşatması ağırlık kazanır ama Maoist olmazlar, Sandinist olurlar. Nikaragua koşullarına özgü bir devrimci kişilik kazanacaklardır daha.
Peki, kır örgütlenmesi sırasında işlenen hata nedir? Neden köylü silaha sarılmamıştır? Bu soruya şöyle yanıt bulunur. Çünkü halk FSLN’nin ideolojisini anlamamıştır. Silahlı mücadeleyi halk bir hedef, bir strateji olarak görmüş, dağ yerine toprağını tercih etmiştir. Öyleyse FSLN’nin ideolojisi iyice belirlenmelidir. 1969 Programı yazılır. İktidara gelindiğinde neler yapılacağı anlatılır. Hemen belirtelim bu program iktidarda uygulanandan daha soldadır. Ama nedeni hiç şüphesiz FSLN’nin şimdi sağa kaymasından değil ayaklarının yere basmasında aranmalıdır.
Nikaragua’da devrim öyle bir iki yılın işi değil, uzun bir halk savaşından geçecektir denir. Böylece Uzun Halk Savaşı (UHS) stratejisi çizilir. Asıl düşman Somoza değil ABD emperyalizmidir. İstediğinde Somoza’yı atar, reformlar ve burjuva türü seçimlerle halkı oyalar, aldatır. FSLN bu durumda bir şey yapamaz, o nedenle uzun dönemli bir savaşa girilecektir, sosyalist olmayan her türlü iktidara karşı dövüşülecektir. FSLN militanları halkı bu doğrultuda bilinçlendirmeli, örgütlenmelidir. Nerede? Kentler bir militanın yakalanması ile tüm örgütün çökmesine yol açar, o nedenle tehlikelidirler. Kentler Somoza, UM ve burjuva ideolojisinin kaleleridir. Kentlere giden yol kırlardan geçer. Öyleyse kırlar da örgütlenilecektir. Temel sorun da toprak reformudur.
Yazımızın birinci bölümünden hatırlanacağı gibi 1970 yılından beri ekonomi tökezlemeye başlamış, sınıflar zıtlaşması yükselmektedir. FSLN’de gizli gizli teorik ve örgütlenme çalışmaları yapmaktadır. Yurt dışına kaçan liderler toparlanmıştır. 1974 yılında saldırı kararı alınır. Somoza’nın arkadaşının evindeki yılbaşı parti basılır. Yüksek rütbeli tutsaklar karşılığı para alınır, bazı siyasi tutuktalar serbest bıraktırılır, radyodan FSLN manifestosu okutturulur, asgari işçi ücretlerinin yükseltilmesi kararı kabul ettirilir. Eylem başarılıdır.
Ama Somoza FSLN’nin örgütlendiğini öğrenmiş olur. Sıkıyönetim ilan edilir. FSLN ve UM arasında amansız bir savaş başlar. 10-15 kişilik gruplar halinde halkın silaha sarılması için öncü eylemler yapılır. 50 rejim yanlısı öldürülür. Ama UM’lar gerillaları savunmaya iterler ve dağlarda kuşatırlar. Gerillalar ormanın derinliklerine kaçmayı belki başarırlar ama 2000’e yakın köylü öldürülür. Böylece FSLN’nin UHS teorisi şimdilik yenilmiştir.
FLSN’de Bölünme
Nikaragua devrimcileri için Küba Devrimi hemen burunlarının dibinde öylesine somut bir ateştir ki, Somoza’nın UM’ları istedikleri kadar zalim olsunlar, istedikleri kadar FSLN’yi yensinler, bu Che’nin Fidel’in yaktığı ateşi asla söndüremeyecektir. Yeni dersler çıkararak, yeniden, yeniden saldıracaklardır.
FSLN’de kriz baş gösterir. Silahlı mücadelenin rolü, kente karşı kır örgütlenmesi, işçi sınıfı, köylülük potansiyeli tartışmaları başlar.
1) İlk tepki Doğu Almanya ve Şili’de eğitim görmüş, canlı sosyalizmle tanışmış Jaime Wheelock’dan (şimdi tarım bakanı) gelir. Wheelock, Nikaragua’nın tarihini inceler, burjuvazinin gelişimini ve sınıf tahlilini yapar. Ona göre UHS’ciler (Uzun halk savaşçıları) çok sığ sınıf tahlili yapmıştır, bu nedenle belki Marksist bile değillerdir. Kırlarda tarım ihraç eden burjuva sınıfı ve UHS’cilerin sandığı gibi feodal yapılı küçük toprak sahibi değil kır proletaryası vardır. Kır proletaryası mevsimlik işçidir, göç eder. Bu nedenle örgütlü çalışmaya el vermez. Nikaragua’da 1960-70 arası endüstri burjuvazisi ve proletarya doğmuştur, devrim bu proletarya öncülüğünde olacaktır. UHS’cilerin dediği gibi, kırda örgütlenip kentteki proletarya adına, onun için adım atılamaz. UHS’ciler maceracı, romantik, köksüz, küçük burjuvadırlar. Proletarya içinde örgütlenmek gerekir. Wheelock’un temsil ettiği eğilime bu nedenle Proletarya Eğilimi (PE) denir. UHS’ciler PE’cileri FSLN’den atarlar. PE’ciler devrime kadar fabrika ve ticari çiftliklerde örgütlenirler. İşçileri silahlı sendikal mücadeleye, sabotajlara hazırlarlar. Devrimde kent halkını harekete geçiren, birçok kitle eylemi ortaya koydular. İktidar sonrası FSLN’nin halk tabanı bu örgütlenmeden gelir.
2) Yıl 1976 olmuştur. Sosyo-ekonomik kriz iyice yükselmiştir. Devrimcilere düşen görev yükselmiştir ama bununla birlikte FSLN parçalanmaktadır. Neden? UHS çizgisinin yenilgisi başta PE, şimdi de ikinci bir kopuşmaya yol açar. Daniel Ortega’nın kardeşi Huberto Ortega -şimdi FSLN başkanı, Sandinista Halk Ordusu başkomutanı- Ayaklanma Eğilimi (AE) olarak tanınacak olan tezini açıklar, iki kardeş merkez komitesi görevini gören Ulusal Direktörlükte olduklarından FSLN’nin merkezi görüşü Ayaklanma Eğilimi olarak kalacak, UHS’cılar kopacaktır. Yani FSLN şimdi 3’e ayrılmış, bölünmüş olur AE’ciler, UHS’ciler ve PE’ciler. Bu bölünmeler bizim ülkemizde de çok yaşandığından ve tartışıldığından Humberto’nun bu konudaki görüşlerini aktaralım. “ Bu Sandinist hareketin kendisinin büyümesinden doğdu ve bizzat hareketin gelişimi önder kadrodan ve örgütlenmeden daha radikal düzelme, kitle hareketini daha etkin yönlendirmeye yetenekli, Nikaragua silahlı mücadelesine doğru bir hat çizebilecek daha örgütlü öncülere gereksinim olduğunda ortaya çıktı. Bu gereksinimin farkındaydık ama daha yaşlı yoldaşlarımızın deneyimlerini özümsemeyi iç ve dış politik güçlerle uğraşmada, parti çalışmasında ve kitlerle uğraşmada daha deneyimli ve bunu hareketimize her gün daha çok kanlan genç insanların dinamizmi ile birleştirmeyi başaramıyorduk…
“Üç eğilimin liderleri devrimin bütün sorunlarıyla ilgileniyorlardı. Şunu söylemek istiyorum, bölünme sırasında, FSLN’nin verdiği değişik görevleri yürütmeye çalışan yoldaşlar, karşılaştıkları sorunlara çözüm bulamadıklarını anladılar -yukarıda sözünü ettiğim zorluk ve zayıflıklar nedeniyle- kendilerine ve bulundukları noktadaki işe çeki düzen vermeye ve içinde bulundukları birimdeki sorunlara çözümler aramaya başladılar. Hatırlarsınız, acımasız bir baskı altında çalışıyorduk, ulusal düzeyde çalışmak imkânsızdı, herkes içinde bulunduğu koşulun belirlediği sınırlar içinde çalışıyordu. Dağlarda çalışan yoldaşlar, var olan koşullar doğrultusunda çalışmalarını sürdürdüler (UHS’ciler, bn.); üretim sektörü, öğrenciler ile daha yakından ilgilenenler ve bilimsel devrimci teoriyi tanıtanlar da çalışmalarını sürdürdüler (FE ve diğer sol siyasetler, bn.); temel alarak askeri çalışma yapan, ayaklanma isteyenler de hatlarını korudular (AE bn.).
“Gerçekte, üç ayrı yapının çalışmaları tek bir mücadeleyi daha ileri götürüyor, tek bir politika doğuruyor, zafer için tek bir stratejiye doğru gelişiyordu.” (Sandinistalar Konuşuyor, Patfinder Press New York, Huberto Ortega ile bir söyleşi, s.81-82)
Anlaşılacağı gibi Ayaklanma Eğilimcileri (AE) genellikle askeri eylem yapan militan kadrolardan oluşuyordu, ama dağa sığınmış -Humberto Ortega’ya göre sinek avlayan- UHS’cılardan farklıydılar. Peki, H. Ortega’nın sosyal tabanı neydi? “3. bir sosyal güç” vardır. Ona göre bunlar Nikaragua gibi geri ülke kentlerinde yaşarlar. Bunların üretimle direkt ilişkisi yoktur. Yabancılaşmış, orta-küçük burjuvalar, aydınlar, öğrenciler, asi gençlik, gecekondularda yaşayanlardır. Marks için proletarya, Lenin için köylülük-proletarya ne ise Nikaragua içinde bunlar o işi yaparlar. Emek ve sermaye arasındaki çelişki işyerinin dışında pazarı, mahalleyi, okulu, kiliseyi, her yeri sarmıştır. İşte bu kitle örgütlenmelidir. AE’ciler de bu tabakalar içinde örgütlenme yaptılar.
Ayaklanma Teorisi
Hiç şüphesiz FSLN’ye devrimde öncülük eden ve onu devrime götüren Ayaklanma Teorisidir. Buna göre halk ve diktatörlük arasındaki çelişkiler giderek artmaktadır. Bütün halk ve tabakaları sarmıştır. Sosyo-ekonomik, politik her şey krizdedir. Burjuvazi bir çözümsüzlük içindedir. Geçer dengesi açısından da durum uygundur. Kıtanın herhangi bir ülkesindeki devrime ABD mutlak olarak müdahale eder, ama tüm kıtada giderek yükselen anti-emperyalist, anti-Amerikancı mücadele şimdi bu müdahaleyi biraz daha zorlaştırmaktadır. Hatta şu anda ABD içindeki sosyal demokratların sesleri daha bir baskın çıkmaktadır. Dünya bir detant dönemindedir. O günkü güçler dengesi açısından bir devrime izin verecek koşullar olgundur. Devrim tutabilir ve diğer ülkelerden destek bulabilir. Tüm bu nedenlerle hem ülke içinde hem ülke dışında koşullar devrimci güçlerin saldırısına uygundur. Tüm devrimci, tüm ilerici güçler birleşmeli ve saldırmak, saldırmalıdırlar.
Somoza’ya karşı olan güçler içine burjuvaziyi de alarak genişletilmelidir. Neden burjuvazi? Politik nedeni şudur: Burjuvazi halk hareketini başaramadığından, ekonomideki tekelliği nedeniyle Somoza’ya karşıdır. Onu devirmek için her an ABD ile anlaşabilirler, hatta onu gitmeye razı edebilirler. O zaman burjuva tipi seçimler, birtakım reformlar yapılır, halkın bilinci bulandırılır, devrimci mücadele uzun bir süre ortadan silinir. Bu nedenle burjuvaziden önce davranmalı, halkın talepleri dayatılmalıdır. Halkta da bu potansiyel mevcuttur. Önemli olan bu potansiyeli devrimci öncülerin önderliğinin arkasına alabilmektir.
Atılan Taktik Adımlar ve Devrim
Bir yandan halkın huzursuzluğu devrimci bir zemine doğru çekilirken, diğer yandan burjuvazideki anti-Somozacı kabarış çatlatılmaya ve örgütlenmeye çalışılır. Burjuvazi ile ortaklık için Marksist Ortodoks, aşırı sol kızıl laflar bırakılmalıdır. Bu doğrultuda Mayıs 1977 direktifleri yayınlanır. Hemen burjuvazinin de kabul edebileceği bir program yapılmalıdır. Tüm sol, FSLN etrafında birleştirilmelidir. Eğer ki ABD bir müdahalede bulunursa Sosyalist Blok’tan yardım istenmelidir.
Atılan adımları ve devrime gidişi şimdi 2 bölümde inceleyebiliriz.
1. 1977 Ekim-1978 Ekim arası: Burjuvazi ile ittifak dönemi
Huberto Ortega yazımızın birinci bölümünde sözünü ettiğimiz iki ailenin parti ve temsilcileri, ayrıca Hıristiyan kilisesi ile bağlantı kurar. Bunlar ve burjuva aydınlardan oluşan 12 kişilik bir grup oluşturulur. Yalnız iki tanesi FSLN’nin gizli üyesidir. Şöyle bir plan yapılır. FSLN içeride UM’lere saldırılar düzenleyecek, güneyde Kostarika’dan saldırılacak, toprak alınacak ve 12’ler geçici devrim hükümeti ilan edeceklerdir. Temmuz’da Somoza kalp krizi geçirir. Eylül’de ABD ve diğer ilerici güçlerin zoru ile sıkıyönetim kaldırılır, af ilan edilir. FSLN/AE Mayıs’tan beri ayaklanma için hazırlan m aktadır. Ekim’de saldırıya geçilir. Kuzeyde bir iki yerde UM’ler pusuya düşürülür, 15’i öldürülür. İki gün sonra garnizonlarına saldırılır. Kosta Rika’dan saldırıya geçilir, burada da UM’lerin garnizonu yakılır ama sonra kaçılır. Herhangi bir toprak alınamaz. 12’ler hükümet kuramazlar, ama Somoza’yı istifaya çağırırlar. FSLN’nin giderek artan politik olgunluğundan ve krizin onlarsız çözülemeyeceğini açıklarlar. FSLN için bu büyük bir propagandadır. Askeri başarılar, başka garnizonlara saldın için cesaret verir. Ancak bu olaylarda kitle yoktur. Halk olaylara katılmamıştır ama FSLN’nin Somoza ve UM’lerin yenilebileceği tezi, ayaklanma talebi yavaş yavaş yankı bulmaya başlamıştır. “Ekim ayından başlayarak politik ve askeri olarak sürekli büyüdük.” (ay, s.61)
Halkı harekete geçirecek olayı bizzat Somoza, burjuva muhalefet liderlerinin yakını gazeteci P. Chamorra öldürterek yapacaktır. Burjuvazinin de desteği ile kentlerde grevler başlar. Orada burada ayaklanmalar olur, “…Bu kimsenin kestiremediği bir tepkiydi.” “…Bu katliamdan sonra bütün güçleri ile (kitleler bn.) ortaya çıktılar, potansiyellerini, kararlılıklarını, silahlı mücadeleye karşı Sandinista özlemlerini netçe ortaya koydular.” (ay, s.62)
Halkın ayaklanışı burjuvaziyi hemen korkutur, geri çekilirler. Ama FSLN tam tersini yapacaktır. Şubat’ta iki kentin işgali kararı alınır. Başka bölgelerde gerilla kamplarına saldırılır. “Şubat operasyonları Ekim’den sonra üstündür”, “Sürekli vurduk, vurduk.” “Artık sorun biriktirdiğimizi depolamak değil onu tekrar üretmekti. O noktada kalırsak elimizdeki ile yetinmek zorunda kalacaktık ama başka bölgelere kayarsak kendimizi yeniden üretecektik.” (ay, s.63-4)
Kenar mahallelerde oturan Monimbö yerlileri aralarında kendiliğinden örgütlenerek, plan yaparak ayaklanırlar. Somoza ile bir hafta dövüşülür ve yenilirler. “Bu tür tek tek ayaklanmalar düşmanın bütün gücünü o noktada yoğunlaştırmasına imkân tanıyordu.” “…Yani bu gerçekten halka bir ders olmuştu.” Öncüler ayaklanmanın bastırılacağını biliyordu ama “Monimböların kararı ayaklanmaya katılan tüm halkın moralini yükseltti.” FSLN bu ayaklanmalara hazır mıydı? “Ayaklanma çağrısı yaptık. Olaylar, objektif koşullar dizisi öyle bir üstümüze geldiler ki daha iyi hazırlanamadık. Ayaklanmaları durduramazdık. Kitle hareketi öncüsünün yönetme kapasitesini aştı. Bu kitle hareketine, bu çığa elbette karşı duramazdık. Aksine hareketi yönetebilmek için kendimizi önüne atmak onu yönlendirmek, mümkün olduğunca kanalize etmek zorundaydık.” (ay, s.66)
“Başka bir değişme, Ekim’de öncü örnek oldu. Kitleler ilk defa örgütlü bir şekilde Monimbö’da bunu izlediler. Öncüler bu örnek temelinde koşullar yarattılar ve kitleler öncüden daha ileri davrandı, çünkü Somoza rejiminin sosyal krizi, ekonomik krizi ve politik krizi gibi bir dizi objektif koşullar hazırdı.” “Ama biz hep vurmak zorundaydık. Hedefe vurmak zordu. Vuruyorduk ama gözünden nişanlayamıyorduk.” (ay, s.67)
Saray Saldırısı: Hedef neresiydi? Somoza’nın sarayı. “Büyük çaplı parti örgütlenmemiz yoktu, işçi sınıfı ve çalışan halk genelde iyi örgütlü değildi, politik açıdan kendimizi duyurmanın tek yolu silahtı. Bu yüzden biçim olarak askeri ama içerik olarak politik birçok eylem yaptık.” (ay, s.69) Öyleyse halka hedef silahla gösterilecekti. Tam o sıralarda ABD destekli bir karşı devrim dedikoduları ortalığı kaplar. Bunu engellemenin yolu da saraydır. Saldırı kararı verilir. Başarılı olunur. Tutsaklar karşılığı fidye alınır, radyodan FSLN açıklaması okutturulur. 60 kadar politik tutuklu serbest bıraktırılır.
Sonuç nedir? Matagalpa’da öğrenciler kendiliklerinden UM’lere saldırırlar, kenti işgal ederler. Moraller iyece yükselir. Beş kent birden ayaklanır. Kuzey ve güneyden militanlar saldırıya geçerler. Köylüler kentlilerin yardımına gelirler.
Sınıflar savaşının bu yüksekliği burjuvaziyi çok korkutur. ABD aracılığı ile masaya oturulur. Ama hiçbir sonuç alınamaz. Somoza istifa etmez. Burjuvazi Somoza’yı atacak yürekliği gösteremez. Burjuvazinin çözümsüzlüğü çok doğrudur. Halkı bile arkasına alıp bir şey yapamamaktadır. Öyleyse sol daha güçlü vurmalıydı. Bu işi ancak o yapabilecekti.
2) 1978 Ekim-Devrim 19 Temmuz 1979: FSLN’nin birleşmesi
Halkın morali yüksekti. Arada yenilgiler alınsa bile moralsizlik yaratmıyordu. Kırda, kentte, dağda birçok olay oluyordu ama tam bir koordinasyon yoktu. FSLN’nin üç eğilimi epey deney kazanmıştı. Tam bir zafer için bu deneyimler birleştirilmen ve yeniden saldırmalıydı.
Ekim-Mart arası bir yandan eğilimler arasındaki anlaşma, birleşme toplantıları yapılırken, diğer yandan orada burada UM’lere pusular düzenleniyor, garnizonlarına saldırılar yapılıyordu. Kesin zafere hazırlanılıyor, güç biriktiriliyordu. Kesin saldırı Mayıs’ta başladı ama Mart ayında Kuzey cephesi üç kenti aldı. Güney cephesi saldırıya geçti bir kenti aldı. Artık halk deneyimli ve kin doluydu. Zafer istiyordu. Militanlarla birlikte davranılıyordu.
“Kitle hareketi, düşmanın askeri gücünü birliklerimize karşı yoğunlaştırmasını engelliyor, öte yandan, birliklerin eylemleri onları buna zorluyordu. Bu da, kentteki kitle hareketini kolaylaştırıyordu.” (ay, s.73) Düşman çaresiz kalmıştı. Özünde Somoza savaşı kaybetmişti, can çekişiyordu. Managua, başkent ayaklanır. Artık savaş üç cepheden, kırda, kentte sürer. “Düşmanın haberleşme olanakları, askeri birliklerin lojistik imkânı kesilmiş, her biri ayrı ayrı kalmış, Somoza’nın üstesinden gelemeyeceği bir savaş alanı haline dönmüştü ortalık.” (ay, s.75)
Humberto Ortega, FSLN’yi kesin zafere götüren şeyleri şöyle sıralıyor:
“Sandinista tek bir vücut olmadan; kitlelerin desteklediği ayaklanma stratejisi olmadan, kentlerdeki militan cepheleri ve gerilla cephesi arasındaki işbirliği olmadan, tüm cepheleri koordine edecek telsizler olmadan, kitle hareketini yönlendirecek radyo yayını olmadan, vuruş gücü yüksek teknik ve askeri teçhizat olmadan, bu teçhizatı tanıtıp adam yetiştiren, talim yapan, cephe gerisi olmadan, Nikaragua’da 1977 Ekim’inden beri yaşanan zafer ve yenilgiler yaşanmadan, ulusal ve uluslararası düzeyde esnek, akıllı, olgun ittifak politikası olmaksızın devrimci bir zafer kazanılamazdı. Zafer tüm bunların bir birikimiydi.” (ay, s. 78)
“Sadece içerdeki gelişmelere bakarak kazanmak zor olurdu. İç kazanımların dışarıdaki güçlerle desteklenmesi gerektiğini anladık. Bunu sağlamanın tek yolu ulusal yeniden inşanın devrimci, demokratik milliyetçi programımızı açıklayıp esnek, olgun bir politika yürütmekti. Böylece dünyanın dört bir yanından olgun, devrimci, ilerici güçlerin desteğini sağladık.” “Bunu başarmak için ülkenin gerçek sorunlarına cevap veren, herkesin doğru bulacağı çözümler Öneren bir program olması önemlidir.” (ay, s. 79)
III. Bölüm
Sandinista İktidarı
Sandinista, FSLN nasıl bir iktidardır? Sol eleştiriler küçük burjuva, oportünist bulur. Sosyal demokratlara göre sosyal demokrattır. Reagan’a göre ise ikinci Küba’dır, komünisttir, SSCB’nin uzantısıdır. Cephenin kuruluşundaki ideoloji, stratejik hat yer yer Reagan’a hak vermeyi gerektirir. Ama devrim öncesi Cephe’nin uzlaşmacı politikası, hatta bazı önde gelenlerin sosyal demokrat olduklarını, “Bizi emperyalizm kızıla boyadı” demeleri kafalarda sorular yaratmaktadır. FSLN özünde oportünist midir? Çağımızda sosyalist olduğunu söylemeyen bir devrim olamayacağı için mi öyledir? “Aynası iştir kişinin, lafına bakılmaz” diyerek FSLN iktidarının yaptıklarını görelim. Ayrıca bilimsel teknik devrimin dünyamızı küçücük yaptığını, herhangi bir ülkenin güçler dengesindeki değişimin daha büyük dünya güçler dengesini etkilediğini gözümüzden uzak tutmayalım.
Reformlar: FSLN iktidara gelir gelmez bir dizi önemli reformlar yapar. En başta Somoza’nın tüm mülklerine, topraklarına el konulur, bankası, sigortası, uçakları, deniz ve demiryolları devletleştirilir. Diğer iki burjuva ailenin, ABD ve Kanada vs. özel bankaları üzerine kontroller konur. Madenler, ormanlar ve balıkçılık devletleştirilir. Üretimi arttırmak için köylüye küçük esnafa ve burjuvaziye ucuz krediler verilir. 2.1 milyar dolarlık dış borç -Somoza’nm bunu cebine indirdiği herkesçe bilindiği ve ödenmemesi için uygun ortam olduğu halde- üstlenilir. IMF ve diğer bankalarla masaya oturulur ve yeni taksitleme belirlenir. Halk baştan sona örgütlenmeye çalışılır. Sendikalar, köylü birlikleri, küçük esnaf ve meslek sahipleri dernekleri kurulur. Bunlar devlet yönetiminde temsil edilmeye başlanırlar. İşçi ve köylüler için asgari ücret belirlenir, uygulaması devlet kontrolüne alınır. Sosyal güvenlik ve sağlık alanlarında en büyük başarılar sağlanır, herkes sigortalanır. Bedava sağlık ve eğitim olanakları sağlanır. %70-80’lere varan cahillikle mücadeleye başlanır, okuma yazma kursları düzenlenir.
Gerçekleştirilen reformların FSLN’ye sosyal açıdan sağladığı çıkarlar tartışılmaz, ama ya ekonomi? Başka bir deyişle FSLN’nin Somoza’nın mülklerini devletleştirerek, 1981-83 arası uyguladığı tarım reformu ile nasıl bir ekonomik güç kurmuştur? Rakamlarla bunu anlamaya çalışalım.
1. Tarım: Somoza’nın ve onunla işbirliği yapanların topraklarına el konulduğunda işlenebilir toprakların mülkiyet durumu, üzerinde çalışan işgücü ve toplam ülke üretimindeki payları şöyledir: (Tablo 1)
Tablo 1
(% olarak) | Devlet sek. | Kapitalist sek. | K.Çiftçi ve koop. | Toplam |
Toprak bölünüşü | 23,2 | 62,9 | 13,9 | 100 |
İşgücü payı | 12,0 | 38,1 | 49,9 | 100 |
Üretim içindeki pay | 19,0 | 61,0 | 20,0 | 100 |
(Kaynak: Toprak reformu araştırma merkezi (1980) Managua) |
Kabaca baktığımızda devlet sektörü toprakların % 23,2’lik kısmına sahiptir ve % 12’lik tarım proleterini barındırmakta ve toplam ürünün % 19’unu üretmektedir. Somoza çiftlikleri son makinalarla işlenmekte idi ve bu nedenle verim yüksektir. FSLN modern olmayanları yoksul köylülüğe dağıtmıştır ve kredi açmıştır. Böylece iki tür kooperatif bulunmaktadır.
Son gruptaki-küçük çiftçi ve kooperatifler bölümünde toprak mülkiyetinin toplam miktarı yüksektir, ama ürün payı düşüktür. Genellikle buralarda halk ihraç ürünü değil, gıda maddeleri ekmektedir.
Şemanın orta sütununda orta ve büyük toprak sahipliği gelmektedir. Görüldüğü gibi toprak mülkiyetinin çoğunluğu bunların elindedir. Tarım üretiminin büyük bir kısmını ellerinde tutarlar, barındırdığı işçi miktarı ise açıklayıcı olmaktan uzaktır. Şöyle ki, buralarda mevsimlik iş vardır. Hasat zamanı Ocak-Nisan arası ortalama 80 gün çalışılır, sonra köylü, varsa kendi toprağına döner. Bu nedenle kapitalist sektörün mülkiyet biçimini biraz daha açmak yararlıdır. (Tablo 2)
TABLO 2
Topraktaki Sınıf Yapısı ve Ekonomik Faaliyet Gösteren Halk Yüzdesi | ||
Rakamsal | Yüzde | |
Büyük Üretici ( 380 Hektardan Fazla) | 1100 | 0,4 |
Orta Çiftçi | 38700 | 8,9 |
Küçük Çiftçi | 54600 | 12,7 |
Yarı Proleter (en küçük çiftçi) | 164800 | 38,3 |
Toprak Proleteri | 32300 | 7,5 |
Sabit İşi Olmayan Toprak İşçisi | 138000 | 32,1 |
Toplam | 430000 | 100,0 |
(Kaynak: Nikaragua, Aufbruch in Abhangigkeiten, Nohca Edition 1982 s.46) |
Büyük ve orta çiftlikleri topladığımızda sayıları 39.800’dür. Toplam nüfus içindeki payı %9,3’dür. Buradan kalkarak, toplam işlenen toprağın %62,9’una nüfusun bu % 9,3’ün sahip olduğunu söyleyebiliriz. Üretimin de % 61’ini ellerinde tutmaktadırlar. Öte yandan küçük çiftçi ve proleterler 389.700 kişidir ve toplam tarım iş gücündeki payları %90,7’dir. Bu rakamdan küçük çiftçilerin az çok kendini geçindirebildiğini varsayarak çıkarırsak, kırda topraksız proleter sayısını kabaca elde ederiz. 335.100 kişi, yani kır nüfusunun %78’i. Demek ki Somoza kırda %9,3’lük bir kır burjuvazisine karşı % 78’lik kır proleteri yaratmıştır. İşte FSLN’nin uyguladığı toprak politikasını bu rakamların ışığında değerlendirelim. Somoza’nın son teknikle işlenen çiftlikleri devlet çiftliği olmuştur. Diğerleri de bu % 78’lik kır proleterine dağıtılmıştır. Son olarak da toprak mülkiyeti sınırını kaldırmıştır. Pasifik kıyısı yoğun olduğundan ufak bir sınırlama ile en fazla toprak mülkiyeti 700 hektar olabilecektir. Ama diğer bölgelerde işlemek koşulu ile sınır yoktur, böylece FSLN tarım üretimini arttırma amacı gütmektedir. Yoksul köylüye toprak dağıtmak bir sorun yaratmıştır. Şimdi kendi toprağında çalışan işçi, mevsimlik işçi olarak çalışmak istememekte, toprağından ayrılmamaktadır. 1983 yılında ürün zorlukla toplanabilmiştir. Bu nedenle mevsimlik işçi ücretleri yüksek tutulmaya çalışılmaktadır, ama bu da kır burjuvazisinde tepkiler uyandırır. Kır burjuvazisi baştan beri FSLN’ye cephe almış, hatta düzenledikleri bir karşı devrim ortaya çıkarılmıştır. Sonra ekonomik olarak FSLN’yi sıkıştırmaya çalıştılar ve toprakları ekmemeye başladılar Bunun üzerine FSLN işlenmeyen topraklara el konulabilme kararnamesini çıkarttı ve tek tek büyük çiftçilerle kotalar imzaladı. Ne kadar ürün elde edecekleri ve bunların fiyatları belirlendi.
2- Endüstri: Nikaragua endüstrisi tamamen montaj sanayidir. Devrim sonrası Somoza’nın işletmeleri devletleştirildi. Ülkeden kaçanlarınkine de sonra el konuldu. Bunlar büyük tepkilere yol açtı. Şimdi endüstrideki mülkiyet durumunu görelim. (Tablo 3)
TABLO 3
İşletme | 1980 | 1981 |
Çoğunluğu devlet kontrolü | 29 | 31 |
Azınlığı devlet kontrolü | 20 | 18 |
% 100 özel sermaye | 51 | 51 |
(Kaynak: Nicaragua, The First Five Years, ABD, s. 288) |
Devrim öncesinde Somoza’nın işletme oranı %50 olarak tahmin ediliyordu, bu %30 olarak ortaya çıktı. Tabloda açıkça görülür. Azınlığı devlet kontrolünde olanların sayısı belki az değildir, ama yılların kurdu burjuvalar bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı becerirler. Ayrıca toplam içindeki payları %51’dir. Yani ekonomide burjuvaların oldukça büyük bir payı vardır.
FSLN için ikinci bir dezavantaj, kontrolündeki işletmelerin sektörel dağınıklığıdır. Hiçbir plan ve programa izin vermez. Ayrıca FSLN elindekileri bile gerektiği gibi değerlendirememektedir. Bu alanda eğitim görmüş, işten anlar elemanı yoktur. Var olan potansiyeli bile tam olarak değerlendirme sıkıntısı çekmektedir. Araştırmaya giden bir ABD’li uzman şöyle diyor: “Sandinista devlet sektörüne sahip, ama kontrolüne sahip değil.”
FSLN ülkedeki üretim ilişkilerini yarı feodal olarak değerlendirir. Sosyalizme geçmek için ilk önce kapitalist üretim ilişkileri canlandırılacaktır. Burjuvaziye kredi ve düşük kurdan döviz garantisi sağladı. Ücretlerin yükselmesi belki kâr oranını düşürdü, işçiler daha fazla söz sahibi oldular, ama halkın alım gücü de yükseldi. Döviz yokluğu ithal ürünleri azalttı ve piyasayı burjuva açısından çekici kıldı. Ücretlerden düşen kâr oranı fazla satış ile telafi edilmiş oldu. Tüm bu avantajlarına karşın burjuvazi, ekonominin çok gereksinim duyduğu yatırımları yapmamaktadır. Hatta elindeki dövizleri yurt dışına kaçırmaktadır. Peki, iç savaş bittiği ve iç pazar açıldığı halde burjuvazi neden yatırım yapmamaktadır?
FSLN’nin ekonomi politikası karma ekonomi içinde devlet sektörü giderek büyümektedir. Devletin gücü artmaktadır ve artacaktır. Burjuvazinin ise iktidarda söz hakkı yoktur. Sermaye şimdi bu nedenle kendini güvende hissetmemektedir. Bir burjuvanın sözlerini aktaralım. “Sandinista bize şöyle diyor. Dediğimi yap! İstediğim sürece üret. İstediğimde seni boğazlayacağım. Kölem ol. Senden kurtulacağım güne kadar dediğimi yap… Eğer onlar düşmezse özel sektör ölmeye mahkumdur.” (ay, s. 178) Burjuvazi uygulanan ekonomi politikada ölümünü görmektedir. Neden yatırım yapsın. Yatırım yapmak için iktidarda söz sahibi olmak istemektedir. Bunun yolu ise eğer karşı bir devrim yapamayacaksa seçimlerden geçer. İşte burjuvazi elindeki ekonomik gücü bu doğrultuda kullanmakta, FSLN’ye sürekli baskı yapmakta, onu zor durumda bırakmaya çalışmaktadır. 1984 yılında seçim için iyice dayattı ve istediği oldu.
Sanırız Nikaragua’da tarım ve endüstrinin durumunu kabaca gördükten sonra şimdi Sandinista iktidarının uyguladığı sosyo-ekonomik politikayı değerlendirmek daha kolay olacaktır. Nikaragua ekonomisi dışarıya ihraç ettiği birkaç kalem tarım ürünü ile elde ettiği döviz üstüne inşa edilmiş montaj sanayi üstünde durur. Bu açıdan tarımda uygulanan politika ürünleri arttırmaktır. Bunun bir yolu kentli proletaryanın tarıma modern tarım aletleri vermesinden geçer. Ama ağır sanayinin yokluğu Sandinista’nın elini kolunu bu açıdan kır burjuvazisine bağlar. O nedenle kırdaki modern üretim yapan işletmelere dokunulmadan tüm toprakların eldeki kır proletaryası ile olduğunca işlenebileceği bir politika güdülür.
Endüstride de durum farklı değildir. Devrimden beri bir yandan ağır sanayinin temelleri kurulmaya çalışılırken, diğer yandan kentteki burjuvazinin üretimi sürdürmesi için desteklemeler yapılmaktadır. Bir ileri üretim ilişkisi olan sosyalizme geçmek için Sandinista denetiminde kapitalist üretime henüz ihtiyaç vardır. Burjuvazinin sınırını tarım bakanı J. Wheelock şöyle çiziyor: “…sadece üreten, iktidarsız burjuvazi, kendi üretim araçlarının sömürüsü ile sınırlı kalan, bir iktidar aracı olarak hükmetmek için değil, yaşamak için üreten burjuvazi.” (ay, s. 175) Ama burjuvazi kendisine duyulan bu gereksinimden yararlanarak sınırlarını yırtmanın bin bir dümenini yapmaktadır.
En büyük destekçisi iliğinden bağlı olduğu ABD’dir. FSLN ne zaman içerde burjuvazinin canını yaksa, hemen Reagan bağırır. Reagan ne zaman bağırsa, içerdeki ortağı kabadayılanır. İş lafta kalsa yine iyi. Bugün aynı Afganistan’daki gibi “ilan edilmemiş bir savaş” sürmektedir. Nikaragua askeri, politik, ekonomik bir abluka altındadır. Kara, deniz ve hava sınırlarında 365 gün ABD askeri tatbikat yapar. İşgal planları hazır, bekler. Etrafı ABD üsleriyle çevrilidir. Kontra-gerillalar beslenir, eğitilir. Nikaragua topraklarına saldırırlar. Sınır boylarındaki köylülerin tarlaları yakılır. 100.000’ın üstünde köylü buralardan göçe mecbur edildi. İçeride sürekli sabotajlar yapılır. Demiryolu, köprüler, depolar uçurulur. Birçok alan savaş bölgesi ilan edilmiştir ve sivillerin girmesi tehlikelidir. ABD’nin işgal tehdidi bir gün bile FSLN’yi rahat bırakmaz. Amaç FSLN’yi pes ettirmektir.
Bu iç ve dış baskılara FSLN pes etmez. Ama ekonomisine büyük bir yüktür. Zaten çok kıt olan gelir, kalkınma yoluna değil, savunmaya harcanır. Devlet bütçesinin % 30-35’i, hatta daha büyük bir kısmı buna gider. Çalışabilir, üretim gücünün büyük bir kısmı silahaltında, endüstrinin çarkları bu askeri beslemek, giydirmek zorundadır. Zaten Emperyalizmin şimdiki taktiği de budur. Madem FSLN’yi kendi dümen suyuna sokamıyor, öyleyse ne pahasına olursa olsun onu, hedefinden alıkoymak, gelişimi engellemeli, devrimi çürütmelidir. Emperyalizmin tehdidi ve baskıları Nikaragua’nın Sosyalist Ülkelerle ilişki kurup bunları her geçen gün geliştirmesini kaçınılmaz yapar. SSCB yardımı ile ağır sanayi ve enerji tesisleri kurulur. Madenler işletilir. Balıkçılık geliştirilir. Küba, Bulgaristan, Çekoslovakya ve Doğu Almanya ile ortak projeler yürütülür. Alt yapı tesisleri hızla geliştirilmeye çalışılır. Karşılıklı ticaret ve yardımlar artmaktadır.
Özetlersek, FSLN iktidarı bugün bıçak sırtı gibi keskin bir güçler dengesi üstünde durmaktadır. Hedeflediği sosyalizme varmak için geçeceği kapitalist yol onu engellemek için var gücünle uğraşmaktadır. Bir. İtalyan’ın dediği gibi, “Sandinista iktidarı kapitalizmin parası ile kurulan ilk sosyalist ülke olacak” mıdır? Sorunun yanıtı hiç şüphesiz dünya güçler dengesinin gerdiği ipteki cambazlığına bağlıdır.