,

EVO MORALES’İN ISLA DEL SOL’DEKİ TARİHİ KONUŞMASI – Çeviren: Ayşe Tansever

Yol, Temmuz 2013

Çeviren Notu:  Evo Morales’in bu konuşmasını, 21. Yüzyıl Sosyalizmi programına bir katkı sağladığını düşündüğümüz için yayınlıyoruz. Metnin Türkçe’de çeşitli versiyonları yayınlanmıştır. Burada yayınlanan metin, Richard Fidler’in Life on the Left dergisi ve boliviarising.org sitesinde yer alan İspanyolcadan İngilizceye çevirisinin çevirisidir.

Richard Fidler çevirisinin başına olayı anlatan bir giriş bölümü de koymuş. Bu bölümde, 21 Aralık 2012 günü Güneş Adası da kısaca anlatıyor. Konuşmanın anlaşılması açısından bu girişi de çevirmeyi uygun gördük.

 Giriş

2012 yılının 21 Aralık günü güney yarımküredeki yaz dönümü, birçok yerli halk açısından olağan dışıdır. Çünkü Maya takvimine göre orada ve dünyanın her yerinde bir çağ kapanmış ve yeni bir çağ başlamıştır. Efsaneye göre eski çağ ya da Macha (Zamansızlık) olarak bilinen kara dönem, Kristof Kolomb’un, daha sonra Amerika olarak adlandıracağı, topraklara adım atması ile başlar.  Sonraki çağ (Pachakuti), yavaş yavaş açlık, hastalık ve savaşların ortadan kalktığı, insanlık ve doğa arasında bir harmoninin kurulduğu bir çağ olacaktır.

Bolivya hükümeti bu olayı Titikaka adında güzel göldeki Isla del Sol’da (Güneş Adası) görkemli bir kutlama düzenleyerek kutladı. Güney Amerika’nın bu en büyük tatlı su gölü yaklaşık 4.000 metre yükseklikte Bolivya ve Peru arasındaki sınırı oluşturur. İnka efsanesine göre güneş burada doğmuştur.

Bolivya Dışişleri Bakanlığı, bir Aymara şair, ayrıca yerli ve campesino (köylü) hareketi içinde uzun süre aktivist olarak çalışmış bakan David Choquehuanca liderliğinde, olayı duyurmak için bir web sitesi kurdu. Bu sitede yerli tarih ve efsanelerin yanı sıra, turistik bilgiler içeren makaleler de yayınlandı. 21 Aralık öncesindeki günlerde, hükümet hem Isla del Sol’da, hem de bu sitede iklim değişikliği, gıda krizi ve kapitalizm gibi konularda 13 farklı kamu forumları düzenledi.

Etkinlikler, çoğunluğu Güney Amerika’dan (tabii ki!) olmak üzere beş kıtadan 40 yerli grup ve çok sayıda “gringo” (yerel olmayan) turist çekti. Ayrıca devlet başkanları, elçiler ve diğer yetkililer, dış ülkelerden de az sayıda yetkili katıldı. Birçok açıdan oldukça görkemli bir gösteri oldu.

Bolivya Başkanı Evo Morales’in festivale katılımı en görkemli an oldu. Morales 21 Aralık günü yüzyıllardır Titikaka Gölü sularında avlanan yerli halk sanatçıları tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş teknelere benzeyen büyük bir balsa salı ile festivale geldi.  Kutsal alevi yaktıktan sonra, Morales hükümetinin felsefesini on emir şeklinde bir Manifesto ile sunduğu bir saate yakın süren bir konuşma yaparak kalabalığa seslendi. Konuşma küresel krizin ekonomik, ekolojik, kurumsal, kültürel, etik ve manevi olarak çok boyutlu olduğunu, ayrıca sermayenin dünya ölçüsünde saldırısını ve kapitalist sistemin doğa ve her şeyi metalaştırmasını yererek hükümetinin “Living Well” kommuniter sosyalizmini inşa etme hedeflerini açıkladı.

Morales’in mesajı yabancı medya tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmesine rağmen Bolivya’da ve daha az miktarda Güney Amerika’da çok sayıda eleştiri ve yorum aldı. Aşağıda bu konuşmaya benim çevirimin arkasından, bu eleştirilerin bir kısmına atıfta bulunarak kendi eleştirilerimi yapacağım. İlk önce Evo Morales’in konuşması aşağıdadır. Konuşmanın birçok versiyonu olmasına rağmen ben onun konuşmasını İspanyolcadan çevirdim. Bu metnin Morales’in okuduğu metin gibi gözükmektedir. Notlar bana aittir.

***

Kapitalizme Karşı Durmak ve Yaşam Kültürü Oluşturmak İçin On Emir

Kardeşlerim, Abya Yala’lı[1], Amerika, Avrupa, Afrika ve Asya’lı kardeşlerim! Isla del Sol adasında bizleri bir araya getiren bu devasa kalabalık karşısındaki şaşkınlığımı belirtmek istiyorum.

Bolivya başkan yardımcısı Álvaro García Linera’ya; Nikaragua Başkan yardımcısı Moisés Omar Halleslevens Acevedo’ya; Venezüella Haberleşme ve Enformasyon bakanı Ernesto Villegas ve gene Venezüella’nın Latin Amerika ve Karayipler bakan yardımcısı Verónica Guerrero ve Kuzey Amerika bakanı Claudia Salerno’ya; Küba Kültür Bakanı Rafael Bernal Alemany’ya; Bolivya’nın Amerika, Asya ve Avrupa’dan tüm bakanları ve büyükelçilerine, selamlarımı iletiyorum. Hoş geldiniz.

Aynı zamanda bu 21 Aralık konusunu tartışan ve politik ekonomik, çevre, Toprak Ana konusunda çok derin düşüncelerini belirten tüm sosyal hareketlere, onların liderleri kadın ve erkeklere ve çeşitli sektörlerin örgüt yöneticilerine selamlarımı yolluyorum. Onlar eşitlik ve sosyal adalet konusunda sürmekte olan tartışmalara katkılarda bulunuyorlar.

Bugün hepimiz, Pachakuti yani değişim döneminde bir aradayız.

Isla del Sol, Yeni Bir Zamanın Başlangıcı 

Bugün, yani 21Aralık 2012 günü, Peru ve Bolivya arasında paylaştığımız Kutsal Titikaka gölündeki Isla del Sol adasından, bazılarının dediği gibi dünyanın sonunu beklediğimizi değil tekrar birleştiğimizi haykırmak istiyoruz. Dünyanın sonu asla gelmeyecek. Biz burada dünya halklarına bu yeni şafak vaktinde bir umut ışığı vermek için toplandık.

Bin yıl önce Güneş Zamanı Isla del Sol’da başladı. Tahuantinsuyo’yu kuran, Manço Kapac ve Mama Ocllo doğdu. [2] İşte bu yüzden bu ada zamanın ve güneş çocuklarının tarihinin başladığı adadır. Ama daha sonra yabancı işgalciler ile birlikte karanlık geldi. Hırslarından cesaret bularak kıtamız Abya Yala’ya geldiler, burada yaşayan yerli halkları kulları yaptılar. İşte bu karanlık, acı, üzüntü zamanıydı, Willka çocuklarının [3]  zamansızlık zamanıydı.

Bugün, Tahuantinsuyo’ya hayat veren bu adadan, artık bu karanlık ve zamansızlık çağını kapatıyor, yeni bir ışık zamanını, Pachakuti çağını açıyoruz.

Dünya halkları, toplumsal hareketler, aşağılanmış ayrımcılığa uğramış insanlar aynı Pacha, Pachakuti zamanlarında olduğu gibi artık yeniden örgütleniyor, harekete geçiyor, yeni bilinç kazanıp tekrar ayaklanıyorlar. 

Bu nedenle kardeşlerim, bu büyük eşsiz tarihi olay, Pacha’ı elde etmek için harekete geçen Guatemala, Meksika, Ekvator ve dünyanın diğer ülkelerindeki kardeşlerimiz için büyük bir sürprizdir.

Bu sabah, kardeşim başkan yardımcısı Alvaro Garcia ve kardeşim Dışişleri bakanı David Choquehuanca ile birlikte hem Kanada hem de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Kuzey Amerika yerli halklarının bu yaz gündönümüne olan umutlarını belirtmek için seferber oldukları haberini aldık. [4]

Kardeşlerim: Dünyamızın hemen hemen her köşesi kendini iklim, finans, gıda, kurumsal, kültürel, etnik ve manevi kriz olarak gösteren dünya çapında çok sayıda krizle karşı karşıyadır. Bu kriz bize kapitalizmin ve dizginsiz tüketimin son günleri içinde olduğunu gösteriyor; yani insanoğlunun Toprak Ana’dan daha üstün olduğunu iddia eden ve onu kendi vahşi, acımasız, hâkimiyet objesi haline dönüştüren bir toplum modelinin sonundayız.

Kapitalizmin ideologları kapitalist sistem krizine aşağıdaki çözümleri getiriyorlar:

Bir yandan, daha fazla kapitalizm, daha fazla özelleştirme, daha fazla metalaşma, daha fazla tüketim, doğal kaynakların daha irrasyonel ve vahşi sömürüsü ile birlikte şirketler ve özel kârın daha fazla korunmasını savunuyorlar.

Öte yandan, daha az sosyal hak, daha az halk sağlığı, daha az kamusal ve parasız eğitim ve insan haklarının daha az korunması çözümdür deniyor.

Bugün gelişmiş ülke halkları ve toplumları pazarın yarattığı kapitalist krizi acı acı yaşıyorlar. Kapitalist hükümetler bankaları kurtarmanın, şirketleri kurtarmanın, insanları kurtarmaktan daha önemli olduğunu düşünüyorlar. Kapitalist sistemde bankaların öncelikli ekonomik hakları var ve birinci sınıf vatandaşlığın tadını çıkarıyorlar ve bu nedenle bankaların insan hayatından daha değerli olduğunu söyleyebiliriz. Bu dizginsiz kapitalizmde bireyler ve insanlar kardeş değildirler, vatandaş değildirler, insan değildirler. Bireyler ve halklar borçlarını ödeyemeyenler, borç alanlar, kiracılar ve müşterilerdir yani kısacası insanların parası yoksa onlar bir hiçtirler.

Biz yeşil renk krallığında yaşıyoruz. Dolar gibi yeşil para politikaları, dolar gibi yeşil kalkınma politikaları, dolar gibi yeşil konut politikaları, dolar gibi yeşil kalkınma ve çevre politikaları. Bu nedenle kapitalist sistem yeni kriz dalgası ile karşı karşıya kalınca onun ideologları yeşil ekonomi ya da yeşil kapitalizm dedikleri sözde doğayı özelleştirmeden yana oldular.

Ancak, pazar, liberalizm, özelleştirme reçeteleri sadece yoksulluk, dışlama, açlık ve kenara itilme doğurur.

Dizginsiz kapitalizmin dünyaya bıraktığı görüntüler tehdit saçıyor.  

(a) Dünyada 850 milyon aç insan, 30 yıl öncesinden yaklaşık 200 milyon daha fazla.

(b) Dünya en yoksullarının yaşam beklentisi aynı 1977 yılındaki gibi 44 yıldır.

(c) Yaklaşık 1,3 milyar insan yoksulluk koşullarında yaşamaktadır.

(d) Dünyada 230 milyon işsiz vardır, 30 yıl öncesinden 40 milyon daha fazladır.

(e) Son olarak, gelişmiş ülkeler yılda 700 milyon ton yiyeceği sokağa atıyorlar. Bu rakam Afrika Sahrası yıllık üretiminin üç katıdır.

Kapitalist küresel krizin yapısal nedenleri arasında şunlar sayılabilir: 

(a) Zenginliğin bir avuç ülke ve ayrıcalıklı küçük bir sosyal gurubun elinde birikip yoğunlaşması;

(b) Sermayenin en hızlı ve en büyük kâr getiren meta ve kaynakların üretimi ve pazarlamasında yoğunlaşması;

(c) Daha fazla şeye sahip olmak daha iyi yaşamaktır anlayışı ile üretilenlerin aşırı ve çok miktarlarda tüketiminin kışkırtılması;

(d) Sermayeyi zenginleştirmek uğruna çevre kirliliğine yol açacak tek kullanımlık ürünlerin çok miktarlarda üretimi;

(e) Yenilenebilir ve yenilenemez doğal kaynakların büyük çevre kirliliğine rağmen aşırı çıkarımı ve kullanımı;

(f) Sermayenin çabuk ve cömert kâr amacıyla finansal vurgunculukta yoğunlaşması;

(g) Bilgi ve teknolojinin en zengin ve en güçlü sosyal gurupların elinde yoğunlaşması;

(h) Özellikle de gelişmekte olan ülkelerde devletin bağımsızlığının ve ekonominin altını kazacak olan finans, ticaret ve çıkarım faaliyetlerinin arttırılması, doğal kaynaklar ve onların kazanımlarının tekelleştirilmesi;

(i) Devletin görevinin bir düzenleyici seviyesine indirilmesi ve ‘yabancı yatırımcılar her sorunu çözer’ mitosu ile onların halkların mülklerinin yöneticisi yapılması, yani devletin ve halkların onların zayıf kulları haline gelmesi.

Dünya kardeşlerim,

Kapitalizm savurgan, tüketici, dışlayıcı, kullaştırıcı, gösteriş ve sefalet üreten bir uygarlık yarattı. Bu acilen değiştirmek zorunda olduğumuz bir yaşam, üretim ve tüketim modelidir.

Gezegenimiz ve insanlık ciddi olarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ormanlar tehlikede, biyo-çeşitlilik tehlikede, nehirler ve okyanuslar tehlikede, dünyamız tehlikededir. Toprak Anamız ve üzerinde yaşayan çok güzel insan topluluğu, bu iklim krizi nedeniyle tehlike altındadır.

Bu iklim krizinin nedeni zenginliğin birkaç ülke ve küçük sosyal grupların elinde birikimi ve yoğunlaşması ile doğrudan bağlantılıdır. Ayrıca daha iyi bir yaşam demek, daha fazla, aşırı ve pahalı tüketmek demektir anlayışı da buna yol açıyor. Sermayeyi zenginleştirmek için tek kullanımlık metaların üretimi çevreyi kirletiyor. Ayrıca yenilenebilir ve yenilenmez doğal kaynakların aşırı tüketiminin çevreye büyük zararları vardır.

Kardeşlerim,

Bolivya Çokuluslu Devleti, dünya halklarının haykırışını tekrarlıyor ve gezegenimize karşı ahlaki bir yükümlülük içinde olduğumuzu kabul ederek insanlığın Toprak Ana ile uyum ve bütünlük içinde olması gerekliliğini savunuyor.

Gezegenimizin geleceği çok hayati bir noktada duruyor. Yoksulluğun yok edilmesi, refahın dağıtımı ve yeniden dağıtımı, doğa ile bir uyum ve denge içinde yaşamak için sosyal, maddi ve manevi koşulların yaratılması ve güçlendirilmesi doğrultusunda tutulacak yol konusunda uzlaşma sorumluluğu hem bilinçlerimizde duruyor, hem de yapabileceğimiz şeyler vardır.

Zengin ve sanayileşmiş ülkeler doğa ile uyum içinde zenginliğin ve refahın sosyalleşmesini arttırmaya hizmet etmelidir. Aynı şekilde yoksul ve gelişmekte olan ülkeler de ellerindeki küçük zenginliği dağıtmalıdırlar. Varlıklı olanın varlıksız üzerinde tahakküm kurduğu sistemde birikim ve gösteriş sürdükçe, hırs ve bencillik son bulmadıkça insanlığın bir geleceği yoktur. Bilgi, zenginlik, insanlık ve doğaya saygıda birbirimizi tamamlamalı, paylaşmalıyız.

21 Aralık Pachakuti’nin başlangıcı, yani dünyanın yeni bir yaşam kültürüne uyanışı demektir. Dizginsiz kapitalizmin sonunun başlangıcıdır. Kötü kullanma ile insanlık ve doğa arasındaki şiddet döneminden, yeni bir döneme, yani insanlığın Toprak Ana ile bir bütünlük oluşturduğu ve herkesin her şeyin evren ile uyum, denge ve birlik içinde yaşadığı yeni bir döneme girildi.

Yüzyıllardır yaşayan toplumlar için, gezegenimizde tellür-kozmik değişikliklerin yaşanacağı günlerdeyiz. Ölüm, açlık, adaletsizlik kültürünün artık sonuna gelindiği kehaneti vardır. Dünyada süre giden birçok şey bitecek ve çok derin değişiklikler başlayacaktır.

Aynı şekilde, bu yeni dönem, monarşiler, hiyerarşiler, oligarşiler, pazar ve sermaye anarşilerinin sonunun başlangıcı olmalıdır.

Pachakuti başladı. Titikaka gölündeki Isla del Sol adasında bizlerle bir araya gelen herkes, birer Gökkuşağı Savaşçısı, İyi Yaşam Savaşçısı ve bu dünyanın isyancılarıdır.

Bu bağlamda,  kapitalizme karşı durmak ve yeni bir yaşam kültürü oluşturmak için on emir önermemize izin verin.

1. Politika Alanında:

Demokrasi ve siyaseti yoksulu güçlendirici ve halklara hizmet götürücü şekilde yeniden kurun.

Dünya bir politik sistem krizi yaşıyor. Çünkü artık halkları temsil etmeyen, seçkinlere hizmet eden, dışlayıcı, oligarşik yapıda, bir avuç insanın cebini doldurmaya yönelik iktidarlar kuruluyor. Sözde demokrasiler, doğal kaynakları uluslararası şirketlere peşkeş çekmenin bahanesidir. Bu sahte demokrasilerde siyaset, hizmet verme değil, kar aracı olmuştur. Dünya halklarının taleplerine yanıt vermeyen, eskimiş hükümet biçimleri hala varlığını sürdürüyor. Demokrasileri yeniden kurmalıyız. Politikacıların, yoksulun hizmetinde bir militan olmak yerine, aristokrat sınıftan geldiği sömürge demokrasisi istemiyoruz.

Eğer bir demokrasi yoksulu, kenarda duranı güçlendirmiyorsa, en ihtiyacı olanların acil ihtiyaçlarını başta gelen görev olarak ele almıyorsa geçerli değildir. Birkaç kişinin zengin olduğu, çoğunluğun yoksullaştığı demokrasi, demokrasi değildir.

Demokrasiyi yeniden kurmak, devleti yeniden kurmak, cumhuriyeti yeniden kurmak, politikayı yeniden yapılandırmak en başta aşağıdakileri yerine getirmekle sağlanır:

1. Hiyerarşi, monarşi, oligarşi, pazar ve sermaye anarşisinin her türden biçiminin ortadan kalktığı bir politik sistem yeniden kurulmalıdır. Demokrasi pazarın değil halkların iktidarı olmalıdır.

2. Seçkinler ve azınlıkların çıkarlarına hizmet veren temsili demokrasinin ötesine geçip, ne çoğunluk ne de azınlıkların olmadığı, kararların oy birliği ile alındığı, oyların değil mantığın öne çıktığı komünal demokrasilere geçilmelidir.

3. Politik çalışmanın yaşama verilen tam ve sürekli bir hizmet olduğu fikrini yaygınlaştıralım. Bu toplumlara etnik, insancıl ve ahlaki bağlılık göstermektir. Yalan söylemeye, çalmaya, tembellik ve dalkavukluk etmeye karşı atalarımızdan gelen ahlaki ilkelerin tekrar canlandırılmasıdır.

4. Vatanı sanki bir iş yeri gibi kullanmak, ona hizmet etmek değildir. Politikacılar devletin yasal ve ekonomik kurumlarını kendi özel ve kişisel çıkarları için kullanamazlar.

5. Sosyal ve toplumsal örgütler aracılığıyla insanlar politik iktidarı ellerine almalı ve çok uluslu devletin yeni biçimlerini kurmalılar ki, böylece mandar obedeciendo (halk hareketlerinin taleplerine uyarak onlara liderlik etmek) çerçevesinde kendi kendilerini yönetebilsinler.

2. Sosyal Hayatta:

İnsan ihtiyaçlarının metalaşması yerine daha çok sosyal hak ve insan hakkı

Adaletsiz gelir dağılımı, temel hizmetlerden ayrımcı ve eşitsiz yararlanma sonucu günümüz dünyasında zengin ve yoksul arasında süre giden farklılık, insanın aşağılandığı çok çirkin bir gerçeklik. Sermaye ve Pazar, eşitsizlik ve yoksulluğa bir çözüm değildir. Bunlar sadece hizmetleri özelleştirir ve ihtiyaçlardan kâr devşirir. Özellikle su gibi temel hizmetlerin özelleştirilmesi konusunda çok trajik şeyler yaşadık.

Bu ciddi sosyal eşitsizliklerin üstesinden gelmek için diğerlerinin yanı sıra, aşağıdaki şeyleri yerine getirmelidir:

1. Dünyamızın dört bir yanındaki insanların su, elektrik, haberleşme ve sağlık gibi temel ihtiyaçlarının uluslararası yasalarla ve tüm ülkelerin ulusal standardı olarak tanınması zorunluluktur.

2. Özellikle su, yeryüzündeki tüm canlıların yaşaması için doğrudan öneme sahip olduğundan temel insan hakkı olmalıdır. Su, tüm üretim sürecini harekete geçiren temel öğedir.

3. Temel hizmetlerin bir insan hakkı olduğunu kabul etmenin yanında, bu hizmetlerin millileştirilmesi ile işe başlamalıyız. Çünkü özel mülkiyetçiler yaşam için temel olan bu hizmetlerden halkın çoğunluğunun yararlanmasını sağlamıyorlar. Çoğunluğun ulaşamayacağı bir ekonomik değer biçiyorlar.

4. Daha çok ekonomik kaynak devletin elinde birikmek zorundadır. Bu zenginliğin bölgeler ve insanlar arasında en çok ihtiyacı olan ve en savunmasız olanlara dağıtım mekanizmaları yaratılmalıdır. Ancak böylece önümüzdeki birkaç yıl içinde ekonomik zenginliği demokratik hale getirerek, dünyadaki sosyal, maddi ve ahlaki yoksulluğu ortadan kaldırabiliriz.

5. Ne materyalist ne de tüketici olan, dayanışma ve uyum içinde tüm dünya insanlarının büyük bir ailenin parçası olduğu, derin devrimci ahlakla gelişmiş bir İyi Yaşam ve daha iyi yaşama arayışına kendini adamış tutarlı, yeni, bütün bir insanın oluşumunu geliştirmek gereklidir.

6. İlaç endüstrisinin uluslararası tekelini sona erdirip, atalarımızdan kalan doğal tıbbı bilgi ve uygulamaları yeniden güçlendirmeliyiz.

3. Kültürel ve Manevi Yaşamda:

Halklarımızı ve kültürümüzü bağımsızlaştırmalı ve iyi yaşam için komünal sosyalizm kurulmalıdır.

Kardeşlerim,

Biz her şeyin küreselleştiği ve homojenleştirildiği, kültürel kimliklerin geçmişin çöplüğüne atıldığı, unutturulmaya çalışıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Tarih ve atlarımızdan kalan kültürler, ekonomi ve politikalar bir kenara atılıyor ve onların verdiği manevi kültürel enerji ve güç küçümseniyor. Bu dünyamızı insanlıktan çıkardı; manevi, kültürel kaynaklarımız aşağılandı. Oysa kapitalizmin vahşetine karşı gerekli olan gücümüzü bunlardan alacağız. O nedenle:

1. Irkçılık, faşizm ve her türden ayrımcılıktan kendimizi bağımsızlaştıralım.

2. Kendimizi lüks, bencillik, açgözlülük, metalaşma ve tüketicilikten bağımsızlaştıralım ve İyi Yaşam biçimini geliştirelim.

3. Toprak Ana’nın üstünde yaşayan tüm insanların ve toplumların bilincini güçlendirmek için dünyamızdaki eski kültürlerin bilgi ve yaşam anlayışlarını yeniden canlandıralım. Yaşamak ve saygıdeğer olmanın ne anlama geldiğini anlayalım. Biz hepimiz kardeşiz ve aynı Toprak Ana’dan besleniyoruz. Doğanın kendisine saygı duyalım. Tüm canlılar hayatın armoni ve dengesinin bir parçasıdır. Biz Toprak Ana’nın rahminden doğduk ve tekrar ona döneceğiz.

4. Eğer ki bir ülkede birden fazla kültür varsa o zaman sosyal, ekonomik, yasal ve kültürel çoğunluğa saygı duyan, çok uluslu devletlerin kuruluşunu hızlandırmak zorunluluktur.

4. Çevre ile İlgili Olarak:

Toprak Ana’nın haklarını korumak, iyi yaşamak ve “yeşil ekonominin” çevreyi sömürgeleştirmesine karşı duruş için:

Son yıllarda kapitalist sistemin ideologları bu toplum modelini kurtarmak için bir “yeşil ekonomi” yarattılar. Bu sadece yeşil kapitalizm için doğanın metalaştırılması demektir. Yeşil ekonomi ölüm ekonomisidir, çünkü doğayı kurtarma adına dünya insanlarının ölüm fermanıdır.  Bu nedenle biz yeşil ekonomiyi bir yeni çevre sömürgeciliği, yeşil kapitalizm olarak değerlendiriyoruz. Aynı şekilde gezegenimizin içinde bulunduğu iklim krizi, bizi çok yakından ilgilendirir, çünkü Toprak Ana üstünde yaşayan tüm insan toplulukları doğal afetlerin korkunç sonuçlarının tehdidi altındadır.

Bu durumu değiştirmek için dünya halkları aşağıdaki eylemleri desteklemelidir:

1. İklim krizine neden olmuş ülkelerin tarihsel sorumluluklarını yerine getirerek Güney halklarına iklim borcunu ödemelerini ve bağlayıcı uluslararası anlaşmalar çerçevesinde gaz emisyonunu azaltmalarını talep edelim.

2. Doğal kaynakların bitmesini önleyici eylemler ve politikalar uygulamalıyız. Yeryüzündeki yaşam Toprak Ana ve onun bileşenlerinin tutarlı bir yönetimi ile ancak devam edebilecektir. Gezegenimizin insanlar olmadan daha iyi yaşayacağını, ama insanların onsuz yaşayamayacaklarını aklımızdan çıkartmayalım.

3. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, dünyada uyum ve denge içinde yaşayabilmek için uluslararası anlaşmalar, yasalar ve tüm kanunlarda Toprak Ana haklarının evrensel olarak tanınması için mücadele yüzyılıdır.

4. Dünya ülkeleri Toprak Ana ve onun bileşenlerinin doğal süreci ve çevresel işlevlerinin metalaştırılmasına karşı kararlı ve aktif bir mücadeleyi yükseltmelidirler. Kutsal Toprak Anamızı pazarların öne çıkarttığı sahte hayallere satamayız. Halklar ve Toprak Ana ne şimdi ne de hiçbir zaman satılık olmayacaktır.

5. Doğal Kaynaklar İle İlgili Olarak:

Halkların tam gelişimi için doğal kaynaklar üzerindeki sömürgecilik ve yeni liberal politikalar egemenliğinden kurtulmak olmazsa olmaz koşuldur.

Doğal zenginlikler birçok ülkede ekonomik zenginliğin temel kaynağıdır. Ancak, çoğu ülkede bu servet uluslararası güçler tarafından özel ellerde ve halklar pahasına kendilerini zenginleştirmek için yağmalanmaktadır. Biz tüm ülkelere, doğal kaynaklarına ilişkin aşağıdaki eylemleri öneriyoruz:

1. Doğal kaynakların mülkiyetini tüm halkların çıkarına ve mutluluğuna yöneltmek için devlet denetimine alın.

2. Stratejik doğal kaynağı olan tüm ülkeler bunları millileştirmek sürecini hızlandırsın, çünkü ancak böyle bir millileştirme ile ekonomik sömürgecilik süreci durdurulabilir, devlet ekonomik kaynaklarla güçlenir ve halklarına temel hizmetleri daha iyi verebilirler.

3. Doğal kaynakların sanayileşme süreci, Toprak Ana’nın haklarının korunması ve saygıyı akıldan hiç çıkartmadan geliştirilsin.

6. Gıda Egemenliği İle İlgili Olarak:

İyi yaşamak için karnımızı nasıl doyuracağımızı bilelim, gıda bağımsızlığını ve insanların gıda hakkını geliştirelim.

Yiyecek güvenliği, dünya ölçüsünde gıda güvenliği ve insanın yiyecek hakkı çeşitli yaklaşım ve açılardan tartışılıyor. Gıda ve İyi Yaşam bireylerin temel hakkıdır. Bu nedenle devletler ve halklar bir dizi eylemleri yükseltmelidirler:

1. “İyi Yaşam için nasıl besleneceğimizi öğrenmeyi” örgütlemeli, besinlerin birer ilaç ve kültürel kimliğimizin parçası olduğu gerçeği ile toplumumuzun beslenme bilgisi ve üretici teknolojisini kurup geliştirmeliyiz.

2. Her ülkede aile tarımını destekleyerek ayrıca kır üreticisinin ekonomik, sosyal, kültürel, politik, üretici ve ekolojik sistemini güçlendirme yolu ile her ülkenin kendi kendini beslemesini sağlamaya çalışın.

3. İnsan sağlığına zararlı besinlerin pazarlanmasını denetlemeye önem vererek kötü beslenmenin etkilerinden insanları korumalıdır.

4. Gıda üretimi ve pazarlamasına dayalı finansal vurgunculuk cezalandırmalıdır.

7. Entegrasyon ve Uluslararası İlişkiler ile İlgili Olarak:

Müdahalecilik, yeni liberalizm ve sömürgeciliğe karşı Güney halklarının ittifakı

Atalarımız he zaman kültürlerle kaynaşık, ticaretle kaynaşık, dayanışma ile kaynaşık ve işbirliği ağı içinde yaşadılar. Bugün biz de destek, işbirliği ve dayanışma çerçevesinde yaşamı ve insanlığı güçlendirmek için halklar ve topluluklar, devletler ve hükümetler arasındaki kaynaşmayı inşa etmeli, güçlendirmeliyiz.

Ölüm ve savaş diplomasisi, metalaşma, özelleştirme, doğal kaynakların yağmalanması ile karşı karşıya olan Güney’de kendimizi güçlendirmek için kendi halklarımızın politikalarını kendimiz inşa etmeliyiz.

Güney, Kuzey güçlerinin itaatkâr ve köle piyonu değildir ve olamaz. Biz Kuzey güçlerinin ne endüstriyel-nükleer atık yeriyiz, ne de onların tükenmez hammadde kaynağıyız. Güney halk iktidarları, bağımsız ve vatansever iktidarlar, ticari, kültürel, teknolojik, ekonomik, finansal ve sosyal entegrasyon projeleri inşa ediyorlar. Güney halklarının, Kuzey halkları ile dayanışma halinde, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda kendisini güçlendirdiği bir dönemdeyiz.

Entegrasyon ancak güçlü devletlerin ve halkların, milliyetçi, vatansever ve sosyalist hükümetlerin politik kararlılığı ile gerçekleştirebilirler. Bölgesel güç ve entegrasyon projeleri ile güçlü Güney ittifakı kurulabilir.

Güneyin gücü onun bağımsızlığından, kalkınma hakkından, devlet ve halkların dayanışması ve desteğinde doğar. Güney gittikçe güçleniyor, bütünleşiyor. Bağımsızlık, vatanseverlik, milliyetçilik olmadan, devlet ve halkların sömürgecilik ve yeni liberal kölelik zincirlerini koparma arzusu gelişmeden güçlü bir Güney kurulamaz.

Güney-Güney bütünleşmesini başarmak için aşağıdaki eylemler teşvik edilmelidir:

1. Yaşam Anlaşmaları imzalayabilecek güçlü ittifaklar ve koalisyonlar kuralım. Güney kadar Kuzey halkları için ölüm anlaşması demek olan serbest ticaret anlaşmaları yerine bilgi, teknoloji ve mali kaynakların paylaşımı anlaşmalarına imza atmalıyız.

2. Güneyin devlet ve halkları arasında entegrasyon ve ortak kalkınma mekanizmaları inşa edilmelidir. Bunlar en başta bilgi, teknoloji, enerji, gıda üretimi, finans, sağlık ve eğitim alanlarını kapsamalıdır.

3. Kuzey halkları ile birlikte emperyalizmi yok etme ve Toprak Ana ile uyum içinde medeni iyi yaşam ufku geliştirilmelidir.

8. Bilgi ve Teknoloji ile İlgili Olarak:

Bilgi ve teknoloji, yoksulluk ve açlığı ortadan kaldırıp birlikte kalkınmanın temel araçlarıdır

Haberleşme, eğitim, temel hizmetler, sanayi ve enerji projeleri, hammaddenin işlenmesi ve gıda üretim araçlarının sağlanması yani kısacası ekonomilerimizin kalkınması için bilgi ve teknoloji temeldir. Günümüzde kalkınmış ülkeler teknolojilerini, patentler ve lisanslar ile kıskançça koruyorlar ve onları elde etmemizi engelliyorlar. Teknoloji istiyorsak onların teknoloji pazarlarına girmemiz gerekiyor. Dayanışma yok. Gelişmiş ülkelerle teknik yardımlaşma ve dayanışma mümkün değildir. Teknoloji üzerindeki tekel gelişmekte olan ülkeler üzerinde denetim sağlama aracıdır. Zengin gelişmiş ülkelerin uluslararası güçleri ve emperyalizm teknolojiyi paylaşmıyor, çünkü onları bizim üzerimizde hâkimiyet kurmak ve bir bağımlılık yaratmak için satıyorlar.

Bu nedenle her zamankinden daha fazla aşağıdaki eylemleri teşvik etmek zorunludur:

1. İyi Yaşamı kurmak ve Toprak Anamızı korumak için atalarımızın ve toplulukların bilgi, bilgelik, teknik ve teknolojileri ile modern bilimin pratiklerini ve teknolojilerini birleştirelim.

2. Kuzeyin uluslararası güçlerine teknik bağımlılığımızı kırmak için kendi öz bilgi ve tekniğimizi geliştirmeliyiz.

3. Kuzey’in uluslararası güçlerinin metalaşmış egoistliğine karşı Kuzey halkları ile birlikte Güney halkları ve devletlerinin dayanışma, işbirliği, birbirlerini tamamlamasını sağlayıp güçlendirelim.

9. Uluslararası Kurumsallık ile İlgili Olarak:

Toprak Ana, yoksullar ve halkların dünya kurumsallığını inşa etmeliyiz. Birleşmiş Milletler ve sermaye imparatorluğunun kurumlarının müdahaleciliğini ve yeni liberalizmini kabul etmiyoruz ve bunlara izin vermiyoruz.

Sömürgeci küresel kurumlar halkları kandırmak için tasarlanmıştır. Yenilenmiş Güvenlik Konseyi ile Birleşmiş Milletler ve NATO, ülkeleri işgal ediyor, halkları yok ediyor, katliamları yasalaştırıp yönlendiriyorlar. Ulusal güvenlik bahanesi ile insanların üstünde egemenlik sağlamak için askeri üsler ve savaş endüstrileri kurulmasını kabul edip, izin veremeyiz. En önemli şey halkların yaşamları ve Toprak Ana’nın güvenliğidir. Silah üretimi kapitalizmi zenginleştiren ve gezegenimizi tahrip eden bir ölüm sektörüdür.

Birleşmiş Milletler denen küresel kurumsal mekanizma halkların bağımsız kararını yok etmek için tasarlanmıştır. Burası bürokrasinin, sermaye ve emperyalizm hizmetinde çalıştığı kurumdur. Dünya halkları olarak bizler, bu uluslararası kuruluşların işgali ve müdahale hakkını kendilerinde görmelerini kabul etmiyoruz. BM’nin kabul edilir bir ahlakı yoktur. Biz dünya halkları olarak bu emperyalist bürokrat elit kurumu kabul etmiyoruz.

Özelleştirmeci yeşil ekonomi BM kazanlarında pişirildi ve biz bunu ölümün kara ekonomisi olarak görüyoruz. Özelleştirme ve müdahale reçeteleri hep buradan kök salıyor. BM zengin ve güçlü ülkelerin kurumu gibidir. Belki o nedenle EÜÖ yani Emperyalist Ülkeler Örgütü adı verilmelidir. Biz BM’yi istemiyoruz ve onu reddediyoruz.

Yeni liberal bürokrasi, yeşil ekonomi ve özelleştirme bürokrasisi, yapısal uyum politikalarını öneren bürokrasi, sermayeye hizmet edenler, tahakküm ve yoksulluğun ideologları, hepsi halkları ve kalkınmakta olan ülkeleri sömürgeleştirme inancı ile davranıyorlar. Onlar bizi aptal sanıyorlar ve reçetelerini uygulayalım istiyorlar.

İyi Yaşam amaçlı olarak yeni bir dünya halkları kurumu oluşturmak için şu aşağıdakileri geliştirmeliyiz:

1. Halklarımız ve ülkelerimizin bağımsız, saygın bir şekilde herhangi bir müdahaleye izin vermeden, herhangi bir dış askeri üs kurmadan yaşayacağı yasal koşulları ve kurumları inşa edelim.

2. Dünya Bankası, IMF gibi küresel finans kurumlarının, onların uydularının ve yeni-liberal tahakkümün aydınlarının ideolojik ve politik etkilerinden kendimizi kurtaralım ve İyi Yaşama yönelik politikalar tasarlayan ve öneren kendi kurumlarımızı kuralım.

Yoksullar Dünya Örgütünü, Adalet Dünya Örgütünü, Halkların Bağımsızlığı Dünya Örgütünü, Toprak Ana Dünya Örgütünü, Dünya Halkları Meclisi Örgütünü kuralım.

10. Finans Ekonomisi ile İlgili Olarak:

Ekonomik kalkınma pazar, sermaye ve kâr amaçlı olmamalıdır. Kalkınma insan mutluluğu ve Toprak Ana ile uyumlu bir denge olarak algılanmalıdır.

Kapitalizm yoksulluk, açlık ve sosyal adaletsizliği küreselleştirir. İnsan haklarını, sosyal, ekonomik ve kültürel hakları, çevreyi tahrip eder. Dizginsiz kapitalizm açlık ve yoksulluk yaratır. Küresel kapitalist finans sistemi sömürgeci ve emperyalisttir, güçlü ülkelerin gelişmekte olan ülke ve halklarını özelleştirmek, metalaştırmak ve kendi oligarşilerinin denetimine almak, sermayenin anarşik metalaşmasına tabi kılmak için kullandıkları bir silahtır.

Bu nedenle biz uluslararası finans sistemi ve onun uyduları IMF ve Dünya Bankasını benimsemiyor ve onu dağıtmak istiyoruz.

Bu nedenle dünya hükümetleri ve halklarını bu finans sömürgeciliği zincirlerini kırmaya çağırıyoruz, çünkü ancak ekonomik ve finansal bağımsızlık, kendi kaderimizi belirlememize ve bağımsız bir yol çizmemize izin verecektir.

Ekonomi ve finansın bağımsızlığı için aşağıdaki eylemleri önümüze koyuyoruz:

1. Eşitlik, ulusal bağımsızlık, ortak çıkarlar, doğa ile uyum, devletler ve halklar arasında işbirliği ilkelerine dayalı olan yeni bir uluslararası ekonomik ve finansal düzen kurmalıyız. Bu yeni düzen sürdürülemez üretim ve tüketim modelini değiştirmeli, zengin ve yoksul ayrıca kalkınmış ve kalkınmakta olan ülkeler arasındaki farkı büyük ölçüde azaltmaya yönelik olmalıdır.

2. Dünya Bankası ve IMF güçlerinin bağlayan kollarından özgür yeni küresel, bölgesel ve ulusal bir finans sistemi kurmalıyız. Yeni yapı ve yeni finansal düzen halkların kendisi tarafından ve onlar için olmalıdır.

3. Ulusal ve uluslararası düzeyde yeni bir yasal ve kurumsal yapı oluşturmak ve ayrıca yeni bir sistemle finans sektörünün gözetimi ve düzenlemesini yapmak gereklidir. Devletler ve halklar özel finansı denetlemelidir ve özel çıkarların ve finans yönetiminin sömürgeci köleliğine tabi olmamalıdırlar.

4. Yalnız bizi tehdit etmeye, varımızı yoğumuzu vermeye zorlayan, doğal kaynaklarımızı özelleştirmeye, halkların ve devletlerin bağımsızlığını tahrip etmeye yarayan Dış Borç denilen şeyin sömürge bağlarından kurtulmalıyız. Sömürgeci Dış Borç gelişmekte olan ülkeleri yoksullaştırma ve kalkınma kaynaklarını ellerinden almanın yoludur. Adil olmayan Dış Borçların iptal edilmesi çağrısı yapıyoruz. Eşitsizliğe son! Yoksulluğa son! Zenginliğin dağıtılma zamanıdır.

5. Gelişmekte olan ülkeler olarak kendi öz finans kaynaklarımızı yaratmalıyız. Dünyanın Yoksul ve Bağımsız Halklar Dünya Bankasını kurmalıyız: Kapitalist sömürgeci finans sisteminin koşullu yardımlar ve borç vermelerine güvenemeyiz. Birleşmeli, kaynaşmalıyız. Yani kendi bağımsız, halk çıkarlarından yana devlet finans sistemimizi kurmalıyız.

6. Kapitalizmin yücelttiği rekabet politikaları yerine İyi Yaşam ufku ile geliştirilmiş dayanışma, birbirini tamamlama, politikaları ile bölgesel pazarları inşa edip güçlendirmeliyiz.

Bizim İyi yaşam komünal Sosyalizm görüşümüz pazar değil haklar üzerine kuruludur. İnsanların, toplumların mutluluğunun tam gerçekleşmesine dayalıdır. İnsanların, devlet ve Toprak Ana’nın birbiri ile bağlanmış bir şekilde birbirini destekleyen mutluluğudur.

Yeniçağ emeğin iktidarı, mahallelerin iktidarı, insanların dayanışması, tüm canlıların birlikte iktidar olduğu bir çağdır. Böylece Toprak Ana ve İyi Yaşam Komünal Sosyalizmi kurulur.

Kardeşlerim: Yaşam ve İnsanlık için 10 emir anlamına gelen bu İsla del Sol adası manifestosunu dinleme sabrını gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. Bu manifesto tüm dünya insanlarının özgürlüğünü destekleyen Bolivar halklarının deneylerinden yola çıkmaktadır.

Kardeşlerim Abya Yala liderleri, Amerika ve Dünya halkları ve sosyal güçler olarak gezegenimizi, yaşamı ve insanlığı kurtarmak gibi büyük sorumluluklar taşıyoruz. Bu tarihi yaz dönümü, yani Pachakuti döneminin başladığı günde, burada bulunduğunuz için teşekkür ediyoruz.

Son olarak Isla del Sol adası yerli halklarına deneylerimizi paylaşma olanağı verdikleri için teşekkür ediyorum. Sosyal örgütler, silahlı kuvvetler, bakanlar, ulusal ve bölgesel liderlerimize de dünya halkları için bir umut olan bu mükemmel festivali düzenledikleri için teşekkür ediyorum.

Lütfen şunu hep birlikte söyleyelim:

Jallallla, dünya halkları!

Kausachun, dünya halkları!

Kavramlar

[1] Batı yarım küreye Bolivya yerlilerinin verdiği ad.

[2] Manco Kapac (ya da Capac) Cusco krallığının efsanevi ilk Sapa Inca’sıdır. Tanrı Inti Mama Ocllo’nun oğlu denir. Bazen de Manco Kapac’ın kızı ve karısı olarak anlatılır. İnka mitolojisinde verimlilik anası ve tanrıçasıdır.

[3] Wilka, Aymara yerli dilinde “büyüklük”, “zirve” anlamına gelir. Genel olarak yerli protesto liderlerine bu ad verilir. Pablo Varate Willka 1899 yerli ayaklanma lideriydi.

[4]Kanada Ottava’da Harper hükümetine karşı olan Idle No More hareketi 21 Aralık (kış gündönümü) günü açlık grevinde olan Attawapiskat lideri Theresa Spence’ye destek verdiğini açıkladı.