,

ALTIN TAHTA OTURMUŞ DİLENCİ – Ayşe Tansever

Yol, Sayı 15, Kasım-Aralık 2008

Bolivya, 2005 yılı sonunda yapılan seçimlerde Eva Morales’in kazanıp devlet başkanı seçilmesinden sonra dünya gündemine oturdu. Eva Morales dünya tarihinde yerli halkın başa geçmiş ilk devlet başkanıydı. Yüzyıllardır sömürülen yerli halklar ilk kez devlet başkanı koltuğuna kendilerinden birini oturtabildiler. Ayrıca Morales’in devrimci olarak iktidara gelmesi ile Latin Amerika’da bir ülke daha yeni liberal politikaları reddedip sol ya da halktan yana bir yola çıkıyordu.

Morales iktidara geldiğinden bu yana çok karışık iki yıl yaşandı. Petrol ve gaz üzerinde millileştirmeler ve toprak reformu yapıldı. Ancak asıl olarak iki yıldır yeni Anayasa üzerinde çalışılıyor. Sonuçta bir taslak kabul edildi ve önümüzdeki günlerde bu taslak halk oylamasına sunulacak. Ancak bunlar yapılırken çok sayıda olay yaşandı. Onlarca insan öldü, yüzlerce protesto düzenlendi, binlerce toplantı yapıldı, on binlerce dilekçe verildi. Ülkenin zengin eyaletleri bağımsızlık ilan edeceklerini açıkladılar, merkezi hükümete başkaldırdılar, silahlandılar, saldırıya geçtiler, vs.

Bolivya, “ikili iktidar” tezine çok zengin deneyler sunan bir ülkedir. Morales iktidara gelene kadar sol halk güçleri muhalefette idiler ve gerici iktidara karşı her gün sokaklara dökülüyorlardı. Ve beş yıl gibi bir sürede ayaklanarak üç devlet başkanını alaşağı ettiler. Morales ile de iktidar oldular. Ancak bu kez sağ güçler muhalefette. Şimdi onlar sokak gösterileri düzenliyor ve sol iktidarı zorluyorlar. Yani ikili iktidar süreci bu kez halk güçlerinin iktidarda olması ile devam ediyor. Bolivya’da yaşanan bu ikili iktidar sürecinin devrimci harekete öğreteceği çok dersler vardır. Ayrıca devrimci süreç açısından yol göstericidir.

Venezuela’dan Farklar

Biliyoruz ki Venezuela’da da böyle bir devrimci süreç yaşıyor. Hugo Chaves, Eva Morales’e destek veriyor. Hatta Bush ve şürekâsına göre Chaves, Morales’i iktidar yapmak için ülke iç işlerine karışıyor, Morales’i paraya boğuyor, Batı’ya başkaldırmaya kışkırtıyor. Yoksa Morales’in iktidar olması olanaksız denmeye çalışılıyor. Böyle bir propaganda ile Morales lekelenmek, gücü küçültülmek isteniyor. Morales ise Chaves’in yardımının, kullandığı helikopterin benzin parası ile uluslarası anlaşmalarda tutulan avukat parasından öteye gitmediğini söyler. Bunlar olası yardımı kesmeye yönelik birer karalamadır. Morales kendi gücü ile ayakta durmaya çalışmaktadır. Ayrıca bu lafları edenler kendi yandaşlarını iktidarda tutmak için sanki bin bir hile yapmazmış, ellerinden gelen her türden zor ve yasa dışı olayları kullanmazmış gibi yüzsüzce bunları söylerler. Ayrıca ah keşke Chaves maddi manevi destek vererek kendinden yana birini ayakta tutma başarısını gösterebilse. Ne güzel o zaman parası ve gücü olan Chaves birçok Latin Amerika ülkesinde devrim ateşini yakıverirdi. Ama ne yazık ki devrim ihraç etmek yeni liberal politika ihraç etmek kadar basit değil.

Bolivya’da yaşananları yakından inceleyince iki ülke devrimci sürecinde, çıkılan hedeflerde farklılıklar olduğunu görürüz. Bunlar aslında devrimci hareket sürecindeki zenginliklerin birer göstergesidir.

İlk olarak Bolivya devrimci hareketinin gelişimi Venezuela’dan çok farklı özellikler taşır. Bolivya bir yerli halklar ülkesidir. Yerli halk deyince bir toprak parçası üstünde tarihler boyu oturmuş insanlar akla gelir. Bolivya’da bu halklar Kızılderili halklardır. Karamsı derisi olan, siyah düz saçlı, tıknaz, kısa boylu insanlar Bolivya’ya yaklaşık 500 yıl önce İspanyol sömürgeciliği zamanında gelmeye başlamış sömürgeci Avrupa insanından farklıdır. Ancak Avrupa orijinli beyaz tenli insanlar da yüzyıllardır burada yaşadıklarından Bolivyalı sayılmak durumundadırlar. Ama işte Morales ve onun temsil ettiği halkın yerli olması Kızılderili olmakla farklılık taşır.

9.6 milyon nüfuslu Bolivya halkının 2/3’ü işte bu yerlilerden oluşur. Genellikle ülkenin dağlık Batı bölgesine yerleşmişlerdir. Melez denilen beyaz kesim ise Doğu bölgesinde daha düzlük topraklarda yaşarlar. Ancak elbette karışma yaşanmıştır. Bazı bölgeler yoğun olarak bir tür insan barındırsa da birbirleriyle iç içedirler. Melez denen bir Bolivyalı halk yaratılmıştır.

Evet, Bolivya yerli, Kızılderili bir halk olmakla Venezuela devriminden farklıdır. Çeşitli özellik ve zenginlikler taşır. En başta yerli halklar (Kızılderili halklara bundan sonra yerli halklar demeyi uygun görüyoruz.) hala kabile özelliklerini korurlar. Bunca yıllık kapitalizm onları asimile etmekte çok başarılı olmamıştır ya da bu özelliği ile sömürmek daha işine gelmiştir. Yerli halklar feodal bir yapı tanımamışlardır. Daha eşitlikçi, daha birbirlerini kollayan, komünal yaşantı içindedirler. Kendilerine göre bir ahlak anlayışları ve adaletleri vardır. Eva Morales, yerli halkların Batı toplumlarında günümüzde unutulmaya yüz tutan insanca değerlerin taşıyıcısı olduklarına inanmaktadır. Yerli halkların kendilerine göre komün özellikleri çerçevesinde bir örgütlenme biçimi vardır.

Hatta Morales’in sağ kolu Başbakan Alvaro Garcia Linera, Marksizm’in Kızılderili ideolojisi ile kaynaştırılıp günümüz koşullarında hata ve eksikliklerinin düzeltileceği İndiomarksizm’den söz etmektedir. Chaves’in başdanışmanlarından Kübalı Harnecker’in günümüz halk iktidar organlarının nasıl olacağı üstüne yaptığı değerli araştırmasında, yerli Kızılderili halkların komün geleneği incelenmektedir. Sonuçta Chaves’in Bolivya’yı etkilemesi bir yana, tam tersine ona bir örnek olarak baktığını söylemek yanlış olmaz.

Bolivya’nın Venezuela devriminden ikinci farkı daha sıkı örgütlü bir halk olmasıdır. Bu konuya aşağıda daha ayrıntılı değineceğiz. Nasıl bir örgütlülük içinde olduklarını verdikleri direniş mücadelesinde göreceğiz. Chaves kurduğu halk örgütlenmeleri yoluyla değil devrimci olduğu için halkların oyunu alarak iktidar oldu. İktidar olalı beri sosyalizm yoluna çıkmak için devrimci halk örgüt eksikliğinin sıkıntısını yaşıyor. Bariolardaki (gecekondu mahalleleri) yoksul halkları tepeden örgütlemeye çalışıyor. Bolivar Çemberlerinden, mahalli örgütlenmelere, şimdi de konseylere kadar biçimler deniyor.

Oysa Bolivya’ya da devrim yıllardır yerli halkların verdiği örgütlü mücadelenin bir sonucu olarak gerçekleşti. “Morales ve MAS (Morales’in partisi Sosyalizme Doğru Hareket’in İspanyolca baş harflerinden bn.) 2003 ve 2005 ayaklanmalarının düzenleyicisi olmadı, aksine onun peşine takıldı. (Ama) seçimler alanında Morales ve MAS heterojen hareketlerin ulusal ifadesinde tek etkin araç hizmeti gördü.” (Bolivya’s Ongoing Revolutions’dan aktaran Adolfo Gilly, boliviarising.com 2007/11) Yazarların dile getirdiği gibi yaşanan ayaklanmalarda MAS öncülük etmekten çok kuyrukçuluk yapıyordu. Morales bir halk ayaklanmasının partisi haline sonradan geldi. Bu özellik Bolivya devrimini daha sağlam temelli ve kendinden emin yapacaktır. Bolivya devrimi halkların bilinçlenmesini, adım adım devrim yoluna girmesini sağlayacaktır.

Üçüncü önemli farklılık Bolivya, Venezuela kadar zengin bir ülke değildir. Belki yazımızın başlığına ters düşer gibiyiz ancak şu anda Bolivya’nın Venezuela’nın sahip olduğu petrol gibi büyük bir geliri yoktur. Ülke petrol, gaz, çeşitli madenler zengini ama ya bir kısmı yılladır tüketilmiş ya da henüz çıkarılmıyor, işletilmiyor. Hiçbir sanayi yok. Latin Amerika’nın en yoksul ülkesi. Zengin Batı güçleri karşısında yoksul bir halk iktidarının zengin bir halk iktidarından daha zor ayakta duracağı açıktır. ABD’nin onsuz yapamayacağı Venezuela’daki petrol gibi bir ürünü yok. Tersinden Bolivya’nın ihracatının birinci hedefi ABD’dir. Venezuela ABD’yi nasıl tehdit edebiliyorsa ABD de Bolivya’yı aynı şekilde tehdit edip “Malını almıyorum!” diyebilir. Halk örgütlenmesi ve direnişinde sağlam Bolivya, elindeki kozlar açısından yoksuldur. O nedenle Bolivya ABD’nin öfkesini üstüne çekmekten kaçınabilir. Korkusuzca adımlar atamaz. Yoksulluğu onun elini ayağını bağlar. İktidarda devrim adımlarını atarken çok temkinli olmak zorundadır. Ayrıca Bolivya’nın zenginliği doğal kaynaklar ile önemli tarım ürünü soya ülkenin doğusunda bulunmaktadır. Morales iktidara geçeli beri de bu zengin eyaletler cumhuriyetten ayrılmak, otonomi olmak istiyorlar. Bu da EM-GL yi daha temkinli olmaya zorluyor. Bush ve şürekâsı belki de yukarıdaki nedenlerle Bolivya’yı “zayıf halka” olarak görürler.

EM-GL çıktıkları yolu Chaves gibi 21. yy sosyalizmi olarak adlandırmıyor. Morales bu yola sömürgecilikten kurtulmak (decolonilization) diyor. Yani şimdiye kadar çıkarılan anayasalar hep ülkenin sömürgeleştirilmesinin yasaları olmuş. Şimdi ise geriye dönüş başlıyor. Devletin, dışa ve çok uluslu şirketlerle bağlarının ya da onlar çıkarına her şeyin yasal olmasından terse dönüşün başlaması. İlk önce bu işlem yapılacak. Önce siyasi ekonomik yapı devlet güdümüne alınacak ve ancak bu sağlandıktan sonra sosyalizm yolunda adım atılacaktır. Yani yeni liberal politikalar ile başlayan süreç terse döndürülüp her şey devlet ve kamu güdümüne alındıktan sonra ancak halk çıkarlarının savunulduğu başka bir anayasa ile bu işe soyunulacaktır. Bu süreç atlatılmadan doğrudan sosyalizm yoluna sıçramak birçok açıdan sakıncalı olabilecektir.

Morales, halklarının “iyi yaşamak” istediğini söyledikten sonra bu “iyi yaşama”nın Batı anlamında olmadığını, yerli halkların kimliklerinin tanınması, insan olarak kabul edilmeleri anlamına geldiğini sürekli vurguluyor. Yerli halklar şimdiye kadar aslında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir zamanlar yaşandığı gibi apartheid (G.Afrika hükümetince uygulanan, Avrupalıların başkalarından ayrılması sistemi) koşullarda yaşamışlar. Bunun insanlarda yarattığı tüm ezikliklerden kurtulma yoluna girilecek. Venezuela ise 21. yy sosyalizmi yolunda ilerlediğini her an dile getiriyor. Belki ekonomi ve yasalar açısından bakarsak bir farkları yok. Venezuela’da da karma ekonomi var, aynen referandum ile oylanacak olan yeni Bolivya Anayasası’nda olduğu gibi. Ancak söylev olarak böyle bir hedef belirleme ve söylem yok.

Ancak bu söylemleri ile de elbette sosyalizm ufkundan uzaklaşmış olmuyorlar. Kendilerine destek veren halk örgütlenmeleri içinde aşağıda göreceğimiz gibi elbette sosyalizm hedefli işçi sendikaları ve örgütlenmeleri vardır. Morales’i iktidara taşıyan partisinin adı Sosyalizme Doğru Hareket MAS (İngilizce karşılığının baş harfleri ile Movement Towards Socialism) bile özünde hedeflenen yolun ne olduğunu söylüyor. Garcia Linera kendisi sosyalist bir aydındır. Ancak eleştirir. “…Bolivya savunucularının yorumladığı şekilde Marksizm yerli halkların çoğunluğunun kaygılarına yanıt vermekten uzak kaldı. …Marksizm için ne Kızılderililer ne de mahalle örgütlenmeleri vardı. Bolivya gerçeğini açıklamada bir araç olarak klasik Marksist düşüncenin en zengin damarlarından biri tıkanmış ve reddedilmişti.” diye savunur. (İndianismo ve Marxism: İki devrimci mantığın uzlaşmazlığı, Boliviarising Internet sitesi) Marksizm’in Kızılderililer gibi yerli halkların kurtuluşu gibi bir sorunu almamasını ve bu zenginliği sadece bir kültürel zenginlik olarak görmesinin bu halkların sosyalist olmaması ile bağlantısına işaret etmektedir.

Aşırı solcular bütün bu süreci görmeyerek EM-GL uygulamalarını yeriyorlar. Halk hareketini bastırmakla suçluyorlar. Ancak diğeri biraz uçmak ve gerçekten sonuçlarının ne olacağı bilinemeyen ama birçok açıdan kumar oynamak anlamına gelecek sol uçkunluk yoluna çıkmak olacaktır. Chaves bile Anayasa değişikliğinin kabul edilmemesi üzerine biraz hızlı gittiklerini kabul etmedi mi? Petrol zenginliği Chaves’e daha rahat davranma alanı veriyor ama yoksul Bolivya’nın kumar oynayıp yanlış yapma lüksü olamaz. Daha temkinli gitmek zorundadır. Yazımızın ileriki bölümlerinde ülke içindeki ve dışındaki güçler dengesini ele alınca bu konu daha iyi anlaşılacaktır düşüncesindeyiz.

İki ülke arasında devrimci güçler açısından çok önemli bir fark daha vardır. O da Venezuela’da devrim yoluna çıkan güçlerin %80’i “bario” denilen kent varoşlarında yaşayan yoksul halklardır. Oysa Bolivya’da Morales’i iktidara getiren köylüler, koka üreticileri, maden işçileri, işsiz madenciler, mahalle örgütlenmeleri, kadın örgütlenmeleri gibi sayısız heterojen örgütlenmelerdir.  Yerli halklar her ne kadar madenlerde çalışarak işçileşse bile daha sonraları bunların bitmesi ile tekrar kırlara taşınmış köylülüğe dönmüşlerdir. Unutmamak gerekir ki köylü nüfusun hala daha bir parça toprak edinmek ve hayatını kurtarmak gibi küçük mülkiyet ufku vardır. Ayrıca gen teknolojisinin mutasyonlu üretimine tepki olarak biyolojik tarım tekrar değer kazandı. Tarımda küçük üretici kendi ayakları üzerinde durabilecek konuma girme yolunda. O nedenle tarımda küçük toprak mülkiyetinin geleceği konusu yeniden sosyalizmin gözden geçirmesi gereken bir olgudur. MAS liderlerinin sosyalizm derken dikkatli olmaları çok önemlidir.

Anlatmaya çalıştığımız gibi Bolivya devrimi Venezuela devriminden farklılıklar taşır. Ancak ikisi de Küba ile birlikte ALBA pazarında buluşurlar. İçlerinde Nikaragua ve Ekvator gibi birkaç ülkeyi daha aldılar. ALBA bilindiği gibi devletlerarasında sosyalist ilişki ilkesi ile kurulmuştur. Herkes kendi ihtiyacına göre alır ve verebileceğini verir. Bu ilişkilerin uçlarında kapitalist uluslarası ilişkilerde olduğu gibi ipler yoktur. Karşı ülkeyi zora sokmak, onu sömürmek, kendi çıkarını dayatma gibi özellikler yoktur. Her ne kadar ayrı özellikler taşısalar da bu iki ülke sosyalist bir hedefe doğru adım atma niyetini taşımaktadır.

Morales Öncesi Halk Hareketleri

Morales’in partisi MAS 1996 yıllarında kurulur. Ancak Bolivya devrimci halk hareketinin başlaması daha eskilere dayanır. Bolivya Nisan 1952’de bir halk devrimi yaşar. “İsyan edenler başkent La Paz’ı alır. Orduyu dağıtır. Devlet başkanını indirir, Bolivya’nın temel endüstrisi olan madenleri millileştirir, tarım reformu ilan eden mestizo (melezlerden bn) bir hükümet kurarlar. Bu iktidar yıllarca birlikte yaşayacakları silahlı milisleri ve mahalle radyo istasyonları olan madenciler, işçiler ve köylü birliklerinden oluşan paralel bir iktidar kurar.  Elbette madenciler, işçiler ve köylüler Kızılderili’dirler ve meclislerdeki tartışmalarda, kutlamalarda ve evlerinde kendi yerli dillerini kullanırlar.” (Bolivia’s Ongoing Revolutions a.y.) Aslında bu, “cogovernment” denilen işçi ve iktidar güçleriyle ortak bir yönetim şeklidir.

Bu dönem tahmin edileceği gibi uzun sürmez. “İşçi kontrolü, sosyal hareketler ve devlet arasında iktidar paylaşım düzenlemesidir. Devrimci Bolivian Worker Central (COB, Bolivya İşçi Merkezi) petrol, madencilik, taşımacılık, emek gibi çeşitli bakanlıklara temsilcilikler atamaya yetkilidir. Devlet denetiminde olan her bir madendeki sıradan işçiler yönetim kurulunda ‘sesi ve oy hakkı olan’ bir denetleyici seçtiler. Bu yönetim kurulu madenlerdeki yaşama günlük düzenlemeler getirmede kararlar alırdı. Reformist iktidar partisi Ulusal Devrimci Hareket (MNR) 1956 yılında IMF’nin istikrar paketindeki koşulları kabul edince işçi hareketleri bu düzenlemeyi terk etti…” (A Movement Towards or Beyond ‘Statism’ Susan Spronk Mart-Nisan 2007 boliviarising.com)

Yavaş yavaş bu haklar çeşitli askeri diktatörlüklerle birçok biçimlerde ya işçi ve madencilerin elinden alınır ya da tahmin edilebileceği gibi başka kılıklarla işlevsiz hale getirilir. 1980’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinde askeri diktatörlükler kendilerini eskitirler ve her ülkede sivil iktidarlar başa oturur. Halklara yeni bir “umut” vaat ederler: yeni liberal politikalar. Bu politikalar ile her şeyin özelleştirilmesi başlar ve devlet ekonomiden elini ayağını çeker.

Bolivya tahmin edilebileceği gibi yeni liberal politikaların “örnek ülkesi” yapılır.

Fakat bir korku da vardır. Askeri diktatörlükler ömrünü tamamlamıştır ancak yeni liberal politikaların halkları yoksullaştırıp öfkeyi kabartmasının üstesinden nasıl gelinecektir? Özelleştirmeleri yapacak olan çok uluslu şirketlerin baş savunucusu ABD bu işi savunmalıdır. Peki, ABD hangi gerekçe ile söz konusu ülkelere girecek ve halk hareketlerini bastıracaktır? İşte şimdinin uluslararası terörizminin ilk uygulaması olan “uyuşturucu ile mücadele” politikası ortaya çıkar. ABD çeşitli ülkelere üstler ve askerler yerleştirir. Yeni yasalar çıkarttırır.

“Örnek ülke” Bolivya’da özelleştirmelere tepkiler 1992 yılında gelmeye başlar. Halk güçleri ve iktidar arasında birçok savaş yaşanır. Yüzlerce insan ölür. Bunların en önemlileri 2000 yılındaki Cochabamba su savaşı, 2003 ve 2005 yıllarındaki gaz savaşlarıdır. Her defasında başkent kuşatılır. Zaten Bolivya beyaz sarayı olan hükümet konağının diğer bir adı “yanık saraydır”. Her ayaklanma ile halklar sarayı şurasından burasından yakıp yıkmışlardır. Sonraları artık her keresinde tamir edip boyanmasından vazgeçilir ve sıradan bir renkle boyanıp bırakılır. Nasılsa gene yakılmayacak mıdır?

İnsanın en temel ihtiyaçlarından olan su kaynakları, her eve su getirmek vaatleri ile Bechtel şirketine satılır. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra hiçbir yatırım yapılmadığı halde su fiyatlarına %300 zam yapılır. Halklar ayaklanır. “Su bizim!” sloganları ile sokaklara dökülürler. Başkent La Paz kuşatılır. Devlet başkanı iktidardan alınır. İşte 2000 yılında yaşanan bu devrime Su Savaşı denir. Doğal kaynakların millileştirilmesi vaadi ile bir yeni devlet başkanı gelir. Ama her şey eskisi gibi olur. 2003 yılında bu kez petrol ve gaz fiyatlarına zam gelir. Yoksul halkların bu zammı karşılamasına imkân yoktur. Gene ayaklanırlar. Başkenti kuşatırlar. Bu da tarihe Gaz Savaşları olacak geçecektir.

“2003 Ekim ayı ortalarında çoğu yerli Kızılderili 800.000 işçi, köylü, göçmen ve küçük esnafın yaşadığı bir kent olan El Alto’da ayaklanma birkaç gündür sürüyordu. El Altolu isyancılar La Paz girişini denetimleri altına almışlar, başkente yakıt girmesini engelliyorlardı. Kuşatılmış olan hükümet bu çemberi kırmanın yolunu sürekli ateş açan bir askeri konvoy eşliğinde kente gaz tankerleri sokmakta buldu. Düzinelerce insan öldü”

“El Altolular ölülerini topladılar, evlerinde ve kiliselerinde ayinler yaptılar ve ‘Yeter!’ diye bağırdılar. Erkekli kadınlı, genç yaşlı var güçleriyle tren vagonlarını raylardan indirdiler, köprülerden aşağıya yuvarladılar ve böylece birkaç metre aşağıdaki yolda arabaları bloke ederek cemseler dolusu askerin gaz yolunu açmasını engellemiş oldular. ‘Yeter!’ buradan kimse geçemez. ”

“Ertesi gün yüzlerce binlerce yerli halk başkent La Paz’ı kuşatmak için tepelerden aşağıya doğru inmeye başladı. Vadinin öte ucundan ise ucu bucağı görülmez sayıda Kızılderili sıraları yukarı doğru tırmanıyordu. Hepsinin amacı aynıydı: başkenti almak ve kanlı katil Gonzalo Sanches de Lozada rejimini alaşağı etmek. Artık La Paz orta sınıfları El Altoluların (başkent yakınındaki varoş mahallesinin adı. bn) taleplerini destekliyorlar ve hükümetin ateşkes ilan etmesini istiyorlardı. Artık ordu ateş etmeye cesaret edemedi. Hükümet düştü ve Gonzalo Sanches de Lozada Amerika Birleşik Devletlerine uçtu.” (Spirit of Revolt: Bolivia’s Horizons: internet boliviarising.com Adolfo Gilly)

Halk ayaklanmalarına Bolivya’da savaş deniyor. Bunun gerçekten bir savaş olduğunun anlaşılması ve hareketliliğin boyutunu anlatmak açısından bu anlatımları aktarmayı uygun gördük. Sağdan yeni bir isim, yine millileştirme vaatleri ve yeni bir devlet başkanı. Aradan bir yıl geçtikten sonra yine eski tas eski hamam. Bu kez 2005 Gaz Savaşları yaşanır. Ama artık halklar derslerini almışlardır. Kendi içlerinden bir başkan seçmeleri gerektiğini anlarlar. İşte 2005 yılı sonunda yapılan seçimlerde

Eva Morales oyların %54’ünü alarak ilk seçimle devlet başkanı olan Kızılderili devlet başkanı unvanını alır.

İkili İktidar Organları ya da Sosyal Örgütlenmeler

Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı gibi Bolivya’da uzun yıllardır ikili iktidar yaşanmaktadır. Başta zengin eski Avrupa sömürgeciliğinin torunlarının torunlarından oluşan iktidar ve aşağıda Kızılderili halklardan oluşan halklar. Sürekli bir git gel. 2000 yılından sonraki 5 yıl içinde 3 kez devlet başkanı halk güçleri tarafından alaşağı ediliyor. Niyetler ne olursa olsun iktidar yapısının değiştirilmesi başarılamamıştır. Radikal bir biçimde devlet yapısını değiştirmek ve halklardan yana bir devlet kurmaya ancak Morales tarafından girişilecektir.

Şimdi bu hareketleri biraz daha yakından görelim. Morales’in devlet başkanlığı yanında liderliğini yaptığı koka yetiştiricileri sendikaları bu hareketlerin içinde çok önemli bir yer tutar.

Yeni liberal politikalar sonucu işsiz kalanlar kendilerini gene kırlarda buldular. Koka yetiştirmekten başka yapılabilecek şey kalmamıştır. Ayrıca koka yetiştirmek Ant Dağları insanının kimliği gibidir. Ona saldırmak bu insanların ruhuna saldırı gibidir.

“Chapare’da tekrar çiftçi olan madencilerin beraberlerinde örgütlenme geleneklerini ve de politik görüşlerini getirdiklerini belirtmek önemlidir. Koka yetiştirici aileler günlük hayatlarında önemli bir rol oynayacak olan sendikalar içinde örgütlendiler. Bu sendikalar devletin gerçekte bulunamadığı alanlarda toprak dağıtımı, uzlaşmazlıkların çözülmesi, kolektif iş dağılımı (yolların bakımı, okul inşası) gibi konulara müdahale ettiler. Sendikalar aynı zamanda Başkan Ronald Reagan baskısı ile koka kurutma stratejisinin uygulayıcısı Paz Estenssoro hükümetine karşı koka yetiştiricilerinin (cocaleros) direnişini 1986 yılından itibaren örgütlediler. Aynı politika 2003 yılında katil Lozada hükümetine kadar sürekli sürdürüldü. Chapare koka yetiştiricileri altı ayrı sendika içinde örgütlendiler. Baskı ve koka kurutulmasının baskısına karşı aralarındaki bölünmelerin üstesinden gelmeleri, daha iyi işbirliği yapmaları ve orduya karşı öz savunmalarını daha iyi örgütlemeleri gerekiyordu. Ayrıca ana Bolivya köylü birliği federasyonu CSUTCB (bazı cocalerosları da kapsar) 1988 yılından başlayarak sendikaların politik organlarının da kurulmasını talep edip durdu. Hükümet düzeyinde politik değişiklik yaptıramadıklarını görünce sendikacılar seçimlere katılarak parlamentoda ve diğer iktidar organlarında temsil edilebilmek için kendi politik kollarını kurmak zorunda oldukları kararına vardılar. Diğer önemli tarih Kristof Kolumbus’un başlattığı sömürgeciliğin 500. yılının anıldığı 1992’dir. Bu olay Kızılderili Halklar Meclisinin 12 Ekim 1992 yılında kurulmasına yani yerli köylü halklar hareketinin politik bir kimliğe bürünmesine yol açtı.” (Bolivia: Breakthroughs on common goods and constitutional reform. Eric Toussaint 30 Ocak 2008 boliviarising.com)

Bolivya kırları örgütlüdür. Yıllardır örgütlüdür. Bu onların Kızılderili geleneğidir. Ayrıca sonuçta da sırf örgütlülüğün yetmediği ve siyasi bir yapı oluşturmanın şart olduğu ortaya çıkmıştır.

Diğer çok önemli örgütlenmelerden biri de mahalle örgütlenmeleridir (juntas de vecinos). Bunların doğum yeri başkent La Paz yanındaki, El Alto kasabasıdır. Mahalle örgütlenmeleri de madenci geleneği, sendikalizm ve radikal hareketlerden etkilenmişlerdir.

Mahalle örgütlenmeleri 2003-2005 Gaz Savaşlarının baş örgütçüsüdür. Juntas de Vecinos’lar FEJUVE isimli bir federasyon altında birleşmişlerdir. Doğal gaza yapılan zam karşısında millileştirme talebi ile iki kez devlet başkanını ülkeden kaçırtan işte bu örgütlenmelerdir.

“FEJUVE ve ittifak güçleri El Alto’nun gaz depolama tesislerine barikatlar kurarak, La Paz’a giden yolları tamamen kapatarak, yoğun sivil grevler yaparak, hükümeti ve ulusal ekonomiyi felç eden uzun dönemli bir kıtlık dönemi yarattılar.”

“El Alto juntaları yani mahalli örgütlenmelerinin geçmişi 1957 yıllarına gider. O zamanlar yeni kentleşmiş göçmenlerin temel ihtiyaçlarını karşılamak için kuruldular ve sonra da 1979’a FEJUVE federasyonu halinde birleştiler.”

“Tarihsel olarak juntalar çeşitli görevler üstlendiler. Bazıları şunlardır:”

“Öz yardım- juntalar yoluyla eski madenciler campesinoslar ellerindeki varı yoğu (madencilerin emeklilik fonları dahil) toprak almak, teknik sorunları çözmek için birleştirdiler. Okullar, parklar ve sağlık gibi temel hizmetlerin verildiği bakım yerleri kurdular. Böylece buralarda yaşayanlar neredeyse mahallelerini ve çevrelerini kendi başlarına inşa ettiler.”

“Düzenlemeler- Bu mahallelerde ev alımı ve satımı gibi işleri juntalar düzenlediler. Mahalle uzlaşmazlıklarında aracılık yaptılar, mahalle adaletini (hizmet yasaklamasından linç etmeye kadar) kurdular. Birçok açılardan juntalar mahalle mini hükümeti gibidir, çoğunlukla ortada olmayan devletin işlevini görürler.”

“Protestolar- Juntaların kendilerinin veremediği ya da inşa edemediği hizmetleri belediyelerden istemek için mahalle sakinlerini harekete geçirme geleneği uzun zamandır vardır. 2001 yılında El Alto Halk Üniversitesi’nin kurulması mücadelesinin baş aktörü FEJUVE idi. 2003 yılında FEJUVE belediyenin bina ve inşaat vergisi almasına başarılı bir şekilde karşı koydu. 2005’de FEJUVE özelleştirilmiş su şirketinin atılması kampanyasının baş yürütücüsü oldu. Bu rolüyle FEJUVE geleneksel politik parti yapısı dışında devleti daha yükümlü yapar biçimde mahalle sakinleri ve devlet arasında bir aracılık yapar.”

“Juntalar 1994 yılında iyice güçlendiler…”

“Bugün El Alto’da 600 e yakın mahalle konseyi vardır. Kentin 9 bölgesinde coğrafi konumlarına göre örgütlenmişlerdir ve kent ölçüsünde FEJUVE olarak birleşmişlerdir. Uruguaylı araştırmacı Raul Zibechi’ye göre mahalle bazında temel birimin en az 200 üyesi olmak zorundadır. Seçilerek gelen yönetim komitesi düzenli olarak toplanır ve ayda ya da 15 günde bir genel mahalle meclisini toplar. Bir liderin seçilebilmesi için en az iki yıl o bölgede ikamet ediyor olması gerekir. Tüccar, nakliye işçisi, emlakçı, ya da politik parti lideri bunlara yönetici olamaz. Hain ya da diktatörlerle işbirliği yapmış biri de olamaz.” (Communty Organizing and Rebellion: Neighborhood Councils in El Alto, Bolivia, Emily Achtenberg, boliviarising.com)

Juntaların protestoları nasıl örgütledikleri, katılanların hakları, katılmayanların cezalandırılması, demokrasi anlayışları, kolektif yapıları, gelenekleri vs ile çok ilginç güçlü örgütlenmelerdir. Ayrıca juntaların içinde başka örgütlenmeler de vardır. Örneğin işportacılar da kendi aralarında örgütlenmişlerdir. Çoğunluğu kadınlardan oluşan bu örgütler belediye ile olan uzlaşmazlıklarda çok önemli işlevler görürler ve kent içinde kendilerine bir mekân yaratmak için mücadele verirler.

Yeni liberal politikalar ile özelleştirilen şirketler telefon, havayolları, demir yolları, madenler, doğal gazdır. Burada garip olan bir şey var. Herhangi bir fabrika millileştirmesini görmüyoruz. Görmüyoruz çünkü yok. Morales devlet başkanı olduktan sonraki konuşmalarından birinde şöyle diyor:

“Doğal kaynaklarımızı millileştirmeli ve yeni bir ekonomik sistem kurmalıyız… İster doğal gazımız, ister petrol, ister minerallerimiz ya da ormanlarımız olsun millileştirmek için millileştirmek yapmayacağız, onları sanayi yapmalıyız. 6 Ağustos 1825’den beri nasıl oluyor da doğal kaynaklarımız ülkemizde işlenmiyor? Neden sırf doğal kaynak ihraç ediyoruz? Daha ne kadar süre Bolivya doğal kaynak ihraç etmeye devam edecek? Cumhuriyetimiz boyunca gelip giden hükümetler nasıl olur da kendi ülkelerini düşünmezler? İnanması zor ve bu kabul edilemez.” (Bolivia: Breakthroughs on Common Goods and Constitutional Reform, Eric Toussaint 30 Ocak 2008)

İnanılası gibi değildir ama ülkede maden dışında sanayi yoktur. O nedenle de işçi yoktur. İşçi olanlar sadece madenler üstüde çalışan işçilerdir. Bu işçiler de Devrimci Bolivya İşçi Merkezi (COB) içinde örgütlenmişlerdir. Ancak maden bir sanayi üstünde çalışan işçilerden farklılıklar taşır. Madenler çıkarıla çıkarıla biter. Ayrıca dünya maden fiyatları çok inişli çıkışlıdır. Bu gibi nedenlerle maden işçileri özünde çok yoksul ve çok kötü koşullarda çalışırlar.

1952 yılındaki millileştirme sonrası madenler CONİBOL olarak Bolivya Maden Şirketi altında toplanır ve işçileri memur statüsüne kavuşurlar, düzenli bir maaş ve tazminatlar alırlar. Ancak düşük dünya fiyatları bazı madenlerin özelleştirilmesine yol açınca, bunlar da kooperatifler altında birleşirler. Burada çalışan işçilerin durumu çok kötüdür. Bir gün içinde yaptıkları işe göre ücret alırlar. Kooperatiflerin işletimi kimi işçilere özel haklar vermektedir. Ve bu iki grup arasında kışkırtmalar sonucu çatışmalar çıkar. Son çatışmada 17 kişi öldü ve Morales devreye girip CONİBOL yöneticisini görevden aldı. Kooperatiflerde çok kötü durumda çalışanların çıkarı millileştirmeden yanadır ama üstünde çöreklenmiş işçi ağaları buna karşıdırlar ve millileştirmelere karşı durular. Morales’i desteklemezler.

Öte yandan bir başka sorun daha vardır. 1952 yılında kurulan işçi ve hükümet ortak yönetimi cogoverntment (ortak hükümet) birçok sorunlarla doluydu. En önemlilerinden bir tanesi “işçi hükümeti olmayan devletin yatırımlar konusunda karar almasında işçilerin bir etki gücü yoktu. Yıllar boyunca MNR devlet maden şirketi COMİBOL karlarını petrol arama çalışmalarına yatırdı. Bu da yavaş yavaş madenleri parasız bıraktı. Günümüzde petrol ve gazın yeniden millileştirilmesi taleplerinde halklar madencilerin özverilerini hatırlıyorlar ve genellikle Bolivya mirası olarak kabul edilenler üzerinde bir ‘sosyal denetim’ isteğini dile getiriyorlar…”  (ay)

“Günümüz sosyal hareketleri bu deneylerden dersler çıkarttılar. Geçmişin yanlışlıklarını tekrar etmemenin yollarını arıyorlar. Cochabamba su savaşları üzerine yazdığı harika kitapta sendikacı militan Oscar Olivera geçmiş millileştirme deneylerinden çıkarılan dersleri anlatıyor. Seçenekler ararken sosyal hareketlerin sosyal, ekonomik ve politik örgütlenmeler aracılığı ile ‘özel mülkiyetin iki biçimine de -çokuluslu şirketlerin özel mülkiyeti ve devletin özel mülkiyeti- nasıl karşı durulacağının yollarını bulmaları gerektiğini savunuyor. Bu halkların, sıradan halkların, başkalarının emeğinden geçinmeyen insanların kolektifleri, komünel değerlerin mülkiyetini, kullanımını ve denetimini ellerine alma sorunudur. (Beyond Statism)”

“Oliver’in bu cümlesi kolektif mülkiyet ve halk iktidarına dayalı ‘değişik bir devlet’ yaratmak isteyen Bolivya sosyal hareketleri içindeki radikal akıma değinmektedir. Coordinadora’yı içine alan Bolivya sol unsurlar MAS’ı ciddi şekilde eleştirmektedirler. Bu açıdan MAS ‘aşağıdan’ bir sosyalist projeden çok MNR’nin devletçiliğini andıran bir proje peşindedir. (Beyond Statism)”

Bu bölümü şöyle toparlamak mümkündür. İşçiler devrimci zeminde durarak elbette Morales’in iktidara gelmesine destek vermişler ve tüm ayaklanmalara katılmışlardır ancak yürütülecek politikalar konusunda tam bir birlik içinde olduklarını söylemek yanlış olacaktır. İlk millileştirme döneminden çıkarılan dersler nedeniyle mi, yoksa işçi ağaları denilebilecek kooperatifler üstüne çöreklenmiş işçilerin çıkarlarına halel geleceği içindir mi bilinmez, işçi sınıfı içinde iki yönden, Morales’i hem sağ hem de sol bularak eleştiriler yapılmaktadır. Bu da onların kafalarının ikili iktidar döneminin bu safhasında karışık olduğunun işaretidir.

Morales Dönemi Deneyleri

Morales iktidar olduktan sonra önünde duran sorunları başbakanı Garcia Linera şöyle dile getiriyor: “yerli halklar için politik haklar ve ulusal gelirin dağılımında eşitlik.” Bu iki görevi aynı anda yapmanın çok fazla zorluk yarattığını, belki de hiçbir ülkede böyle bir arada yaşanmadığını söylüyor. Sonra ekliyor “ daha imtiyazlı sektörler modernlik ve elde ettikleri bazı kazanımlar nedeniyle kendilerini politik eşitliği kabul etmek zorunda hissediyorlar ama gelirlerin yeniden dağılımı sorunu ayrı. Yalnız iktidardaki konumlarına alıştıklarından değil aynı zamanda ailelerinin ismi ile kamu kaynaklarından pay almaya alıştıklarından bu guruplarda büyük direnç doğuruyor…” (Bolivia: Coming to Termes with Diversity, Laura Carlsen Alvaro Garcia Linera ile röportaj. Boliviarising.com)

Halk sınıflarının iktidarı almasıyla iktidar olma sorunu bitmiyor, bu kez iktidardan düşen zengin burjuva sınıf eski haklarını savunmak için var güçleriyle büyük bir direniş sergiliyor. Ayrıca onların yıllardır birikmiş iktidar deneyi var ve de anayasa değişmeden bildikleri kurallar içinde oyun oynanıyor.

Politik eşitlik sorunu Anayasa yeniden yazılıp değiştirilerek yapılacaktır. Yerli halklara yıllardır verilmeyen hakları verilecektir. Bu süreç çok sancılı yaşanır, yaşanıyor. Kim yazacaktır Anayasayı? Çeşitli halk hareketlerinin yazmasını isterler. Eğer bu ülkede birlikte yaşanacaksa karşı taraftan da güçlerin olması gerektiği düşüncesindedir Morales. Bu karar bazı sol hareketleri elbette kızdırır ve yazma sırasında çıkan olaylardan Morales’i sorumlu görür, halk hareketini oyalamak hatta bastırmak istemekle suçlarlar. Anayasa mecliste var olan partilerden kurulan bir komisyon tarafından hazırlanmaya başlar. Bütün bu tartışmalar aylar alır.

Mart 2006 yılında komisyon göreve başlar. Bu kez anayasa maddelerinin nasıl kabul edileceği tartışmaları başlar. Morales yandaşları oy çokluğu derken muhalefet güçleri her bir madde için tek tek 2/3 çoğunluğu dayatırlar. Yalnız bunlar ayları alır. Muhalefet anayasa yazılımını mümkün oldukça uzatmak, hatta yazdırmamak derdindedir. Zaman onlardan yana işleyecektir.

Bunda başarılı olurlar. Haziran 2006’da komisyon yazıma başlar. Önlerine 6 ay ile bir yıl arası süreç koyarlar. Gerici burjuva unsurlar ellerinden gelen tüm pislikleri yapar. Oynamadıkları oyun kalmaz. Komisyonu çalışmaz hale getirirler. Her yöntem, her adım tartışması günler alır. Meclisi terk ederler. Katılanların katılımını önlemeye çalışırlar. Üyeleri tehdit ederler. Kimisini döverler, öldürürler. Çamurlar atarlar. Açılan kirli bohçalarla tartışmaları saptırırlar. Bazılarını satın alırlar.

Bu arada bölgelerinde direniş hazırlıklarına başlarlar. En başta faşist özlü bir gençlik örgütü kurulur. Silahlandırılır. Dayak, tehdit işleri, sokaklarda kaos yaratmak, Molotof kokteylleri atmak, yerlileri dövmek gibi sokak işlerini bu faşist genç örgütlenmeler yapar. Öz savunma, toprak savunması altında silahlı paramiliter güçler kurulur. Kolombiya’dan bu konularda uzman getirtirler. Anayasa hakkında yalan dolan antipropaganda yaparak sıradan bazı insanları kendi yanlarına çekerler. Onlar da mahalle örgütlenmeleri kurmaya çalışırlar. Bu halkları arada sokaklara dökerler. Aynı halk hareketlerinin yaptığı gibi sokaklarda direnişler örgütlerler. Hatta bulundukları bölgelerde genel bir grev bile yapmaya kalktılar. Ama yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Çünkü grev kendi ceplerine dokunacaktı. O nedenle grev ilan etmelerine rağmen bir eyalet valisi kendine ait işletmede kapalı kapılar arkasında işçileri çalıştırdı. Ve bunlar birer skandal oldu. Bazı sıradan insanların uyanmasına yol açtı. Faşist gençliğin yaptıklarını gören halktan bazı kesimler meseleyi anlamaya başladı. Maskeleri düştü.

Bu durumda ne yapılmalıdır? Sosyal, kültürel devrim diyen, zor kullanmaktan yana olmayan Morales hükümeti ne yapacaktır? Kendilerine yapıldığı gibi polis ve ordu ile bunların üstüne ateş mi açmalı, öldürmeli midir? Hayır, onlar da örgütlü halkı sokaklara dökerler. Yani gericiliğin örgütlediği halklar sokaklara döküldüğünde ilerici yerli halk örgütlenmeleri de sokaklara dökülür ve anayasa maddelerinden yana gösteriler yaparlar. Paramiliter örgütlenmelere karşı yerli halk milis güçleri kurulur. Anayasa hazırlama süreci böyle çalkantılı, çok karışık bir dönemde geçer.

Bir yıllık süre dolar ama taslak bitmez. Bir 6 ay daha, 14 Aralık 2007 ortasına uzatılır. Morales kararlılığını “ölsem de kalsam da bu anayasa yazılacak!” diyerek gösterir. Bu tarih yaklaştıkça gerici güçler iyice işi azıtırlar. Olmadık gündemlerle işi engellemeye, halkta çatlaklar yaratmaya çalışırlar. Örneğin teneke madenlerinde işçileri birbirlerine düşürürler. Başkentin La Paz’dan La Sucre kentine taşınması için apayrı bir kampanya ile ortalığı karıştırırlar. 60 yaş üstü hiçbir geliri olmayanlara bağlanan emekli aylığı konusuna bencil itirazlar getirirler. Ama bütün bunların altında olan ve daha önemlisi merkezi hükümetten ayrılma tehditleridir. Ülke yeraltı ve üstü zenginliğinin 2/3 ünü sağlayan Santa Cruz, Pando, Beni ve Tarija eyaletleri bu anayasa taslağının kabulü durumunda merkez Bolivya hükümetinden ayrılacaklarını, otonomi ilan edecekleri tehdidini savururlar. Bu gerçekten hem Morales iktidarı hem de yoksul yerli halklar açısından çok önemli bir olaydır. Değerlerin onların ellerine geçmesi bir yana bu bir iç savaş ortamı hazırlamaktır. Bu durumda ABD’nin bu gerici eyaletleri korumak bahanesi ile işin içine bizzat girebileceği, bölgeye asker gönderebileceği tartışılmaya başlar.

Komisyon bu kez taslağı zamanında hazırlamak zorundadır. Başka şık yoktur. Onlarda harıl harıl çalışırlar. Gerici güçler komisyon toplantı salonunu basarlar. Ancak daha önceden haber alan üyeler başka bir kentteki askeri garnizona taşınıp çalışmalarını günlerce dışarı çıkmadan orada tamamladılar. Sonunda taslağın 411 maddesinden 410 tanesi 2/3 oy çoğunluğu ile kabul edildi. 2/3 çoğunluk sağlanamayan tek madde, toprak reformu maddesi ise ayrıca halk referandumuna sunulma kararı ile iş bitirildi.

Ayrılıkçı eyalet valileri televizyona çıkıp anayasa taslağını bir şov edası ile çöpe attılar. Halkı kışkırtmak için ekonomik boykot çağrısı yaptılar. Tüketim mallarını pazardan çekme kararı aldılar. Ekonomide karışıklık yaratacaklardı. Kandırdıkları taraftarları sokaklara döküldü. Faşist gençler kenti yakmaya başladılar. Molotoflarla saldırdılar. Meclistekiler kaçtılar. Polis kurşun kullanmak zorunda kaldı. Santa Cruz başta olmak üzere 4 zengin eyalet valisi ayrılma tehditlerini yeniledi. Merkeze eyalet gelirlerini vermeyeceklerini açıkladılar. Santa Cruz kendi polis örgütlenmesini, eğitim sistemini kurup, kimlik kartını basacağını söyledi. İsyanlarını son noktasına getirdiler.

Morales taraftarları, yerli halklar da sokaklara dökülüp taslaktan yana tavırlarını koydular. Bu doğrultuda konuşmalar yapıldı. Ayrılıkçı kentlerdeki yerli halklar da harekete geçtiler. Köylü federasyonu “kentleri kuşatırız!” tehdidinde bulundular. “Eğer otonomi ilan ederlerse topraklarına el koyarız!” dediler. Ayrılıkçı kentlerde yerli halklar kent merkezinde taslağa karşı açlık grevine başlayanlara saldırma kararı aldılar. Ellerinde sopalarla halk birbirine düşüyordu ki Morales müdahale etti ve yandaşlarını geri çekti.

Anayasa Taslak Maddeleri

Anayasa tartışmalarının vardığı son durağı değerlendirmeden önce anlaşmazlık nedenlerini daha iyi kavramak için öne çıkan bazı önemli maddelere değinmeliyiz.

Başta da söyledik, taslak sosyalist değildir. İkili iktidarlar sürecinde halklar başa geçince ilk iş yeni liberal süreci tersine döndürmeye başlamak oluyor. Venezuela’da olduğu gibi Bolivya ve Ekvator’da da böyle bir süreç başlıyor. Yani anti-liberal bir yol tutulur, devletin sosyo-ekonomik alandaki görevleri arttırılır. Buradan da karma ekonomik bir model çıkar. Yer altı zenginlikleri ve doğal kaynaklar millileştirilecektir. Ama özel mülkiyete ve ticaret yapılmasına izin verilmektedir. Yabancı özel yatırımcılara ekonomik faaliyette haklar tanınacaktır ama hiçbir şekilde normal karların üstünde kar elde etmelerine, aşırı birikim yapmalarına, tekelleşmelerine izin verilmeyecektir. Özel mülkiyet ve faaliyetlerin bir sınırı vardır. “…kolektif çıkarlar özel çıkarların üstündedir.” Hiçbir özel çıkar ve faaliyet kamu çıkarlarını zedeleyici olamaz denilerek globalleşmeyle başlayan serbest pazarın baş tacı edilmesine son verilir.

Su için savaşlar yaşamış bir ülkede su gibi insan yaşamının temel maddelerinin özelleştirilmesinin yasaklanması doğaldır. “Suyun özelleştirilmesi, ticari anlaşmalara konulması yasak getirilmesinin ötesine geçerek temel hizmetlerin, enerji şirketlerinin ve sosyal güvenliğin üstünden elde edilecek kar’a denetim getirir.”

Devlet ekonomideki gücünü arttırıcı önlemler alırken aynı zamanda kooperatifler, belediye işletmeleri ya da kırda organik üretim yapanları destekleyecektir. Tekellerin ekonomik gücü sınırlandırılırken insan hakları, küçük üretici çıkarları korunacaktır.

Anayasa taslağının diğerlerinden en büyük farkı yerli halklara tanınan haklardır. Bunları sadece seçme seçilme hakkı olarak anlamamak gerekir. Bu haklar zaten 1952 Nisan devriminde alınmıştır ama çeşitli şekillerde pratiğe uygulanmasının önündeki engeller kaldırılır.

“Anayasa Bolivya’da sömürgecilik öncesinden beri gelen 36 farklı yerli halk olduğunu kabul eder ve onların ‘iyi yaşam’ ilkesini devletin temeli yapar ve yerli halk kültürü, deneyleri ve haklarını sürekli olarak koruyup geliştirmenin önemini vurgular. Yerli haklara kolektif toprak hakkı, kendi haberleşme ağlarının kurulması, entelektüel mülkiyetleri ve geleneklerden gelen bilgilerinin korunması, doğal kaynakların kullanılmasında ciddi danışma ve bunların üstünde tam denetim hakkını garanti eder.”

“…Böylece eğitimin interkültürel ve intrakültürel olması, sağlığa geleneksel tıbbi araştırmalar ve desteğin sağlanması, üniversitelerin yerli halk dillerini destekleyip geliştirmesi sağlanacaktır ve belki de en önemlisi her bölge bundan böyle en az bir yerli dili resmi dil olarak kabul etmek zorundadır.” (Bölünmüş Bolivya’da Anayasal değişiklik, Nick Burton, 21 Ocak 2008 Transnational Institude)

Yerli halkların dilleri, kültürleri, geleneksel bilgilerinin hepsinin birer değer olarak kullanılıp geliştirilmesi hakkı çok kapsamlıdır. Örneğin yerli hakların koka bitkisi bu konunun içine girmektedir. Morales bu ve bunun gibi Batının şimdiye kadar duymadığı ama besin değeri çok fazla meyve ve tarım ürünlerinin geliştirilmesinin ve bunların sanayi içinde kullanılmasının (örneğin yoğurt) ülke ekonomisine büyük katkısı olacağını savunur.

Bolivya’da yerli haklara böyle haklar tanınması ile ülkenin plurinational olacağı kabul edilmiş olur. Yani çok uluslu bir ülke. Her bir yerli halk kendi otonom alanlarını kurabilecektir. Plurinational ile şu anlatılmaktadır. “Çoğulculuk anlayışı ile ülkede bir birleşik devlet anlayışı içinde çeşitli politik, ekonomik, yasal, kültürel ve dil sistemleri olabilir. Temsili, katılımcı ve komüniter gibi çeşitli demokratik sistemleri de tanımaktadır. En başta bölge ve eyalet düzeylerinde olduğu gibi belediye ve mahalle bazında da otonomiler olabilir. Bu tercih içinde yaşayanlar kendi yasalarını koyabilirler, kendi kurallarını uygulayabilirler ve anayasada taçlandırılan temel haklara saygılı olarak kültürel değerlerini ve kendilerine özgü ilkelerini savunabilirler.”(a.y.)

Bu, yıllardır burjuva değer anlayışı, kültürü ve yönetim biçimi altında ezilmiş hakların dünya sahnesine eşit bir şekilde çıkmasıdır. Bu değerler kalsın ama bizim kendi değerlerimiz ve yaşam biçimlerimizin de eşit hoşgörü ve kabul görmesi lazım denmektedir. Kızılderili insanlar atalarından gelen yasaları, gelenekleri ve kültürlerini burjuva yasal düzeni içinde kullanabilme, ona göre yaşama hakkını bu anayasa ile taçlandırmak istiyorlar. Bu maddeye göre, her hangi bir eyalet içinde, bir mahallede yaşayan yerli halk “ben otonomum” diyebilecektir. Benim yasalarım bunlar, dilim bu kültürüm bu, ben toprağı böyle ekerim diyebilecektir. Ya da ben bu hukuksal anlayışa göre yaşamak istiyorum deyip burjuva mahkemeler yerine kendi yerli kabile geleneğinin kurallarına göre yargılanmayı isteyecek, ona göre bir yargı sistemi oluşturabilecektir.

Bunun, birleşik devlet içinde uygulamasının doğuracağı sorunlar bir yana ülkenin parçalanması, idare edilemez bir duruma gelmesi, her şeyin karmakarışık olması sorunu doğabilir. Ancak ayrılıkçı eyaletlerin karşı çıktığı üç ana maddeden bir tanesi budur. Onlar yerlilere haklar verilmesine belki bir şey diyemiyorlar ama ülkenin mahalle ve belediyeler bazında otonomlaşmasına karşılar. Ülke parçalanacak diyorlar ama asıl altında yatan böyle bir otonomide kendi burjuva sosyo-ekonomik yapılarının zarar göreceğidir. Bu kadar özgürlüğü, kültürel zenginliği burjuva demokrasiler kaldıramazlar. Burjuva özgürlüğü sadece burjuvalara özgürlük tanır. Yerli halkların özgürlüğünü, onun kendi geleneksel anlayışındaki zenginlikleri burjuva yasalar taşıyamazlar.

Anayasa toprak reformundan da söz ediyor. Sosyal çıkar için kullanılmayan yani işlenmeyen topraklar devlet eliyle alınacak ve yoksul köylüye dağıtılacaktır. Eğer işleniyorsa, istediği kadar büyük olsun dokunmayacağız diyor Morales. Sadece bu madde komisyonda 2/3 çoğunluk sağlayamadığı için ayrı olarak zaten referanduma sokuluyor. Zengin eyaletlerde büyük latifundalar vardır. Üstünde soya fasulyesi yetiştirilmektedir. Ülkenin ihraç edilen temel tarım ürünüdür. Toprak beyleri buna karşı durmaktadırlar.

Tabii bununla birlikte madenlerin, gaz ve petrolün devlet denetimine alınması maddesi de vardır. Ayrılıkçı eyaletlerin karşı olduğu ve belki de tüm patırtıyı kopartma baş nedeni bu maddedir. Devlet denetimine alınması onları karlarından edecektir.

Anayasa’da ayrıca, devlet başkanı dahil, seçilen memurların geri çağırılabilme maddesi var. Seçmenler belirli sayıda imzayı topladıkları takdirde hizmetlerinden memnun olmadıkları memuru geri çağırabilecekler.

Sonuçta yeni önerilen anayasanın temel maddeleri kabaca böyledir.

Atılan Son Adımlar

Taslak mecliste kabul edildikten sonra ortalık iyice karıştı. Anayasa hazırlama süresinde 4 eyalet valisi ve sağ güçler 2005 seçim yenilgisinden sonra girdikleri moral bozukluktan çıkıp, karşı dövüş örgütlenmeleri ve taktikleri oluşturup, yandaşları ile bağlantılar kurdular. Devrik eski devlet başkanını ABD’de ziyaret edip oradan gelecek destek noktalarını belirlediler. Kendilerini toparladılar. Olgunlaşmış, elinde silahları olan, dış destekleri belirlenmiş bir muhalefet haline evrimleştiler. Aslında her bir ayrılıkçı eyaletin çıkarı farklı olmasına karşı Morales karşısında tek vücut gibi durmaya çalışıyorlar.

Aslında bu ayrılıkçı dört eyalette vali ve çevresindeki insanlar finans, medya, banka, maden ve latifundalar üzerindeki bir avuç insandırlar. Ama kendi çıkarını başkalarının da çıkarı gibi göstererek halktan bir kesimi etraflarında örgütlediler. Bunlar orta burjuva guruplardır. Morales’in bazı politikaları işlerine yaramakta, bazıları ise yaramamaktadır. O nedenle bir o tarafa bir bu tarafa sallanırlar. Yerli halkları sokaklarda görünce düzenlerinin bozulmasından korktular ve barış sağlar umudu ile Morales’e oy verdiler. Olaylar durulmayıp bu kez zengin kesimler sokaklara dökülünce onların saflarına geçtiler. Ama zaman içinde onların yanlışlıklarını, faşist gençlik örgütü kurduklarını ve bu örgüt faaliyetlerinin küçük mülklerine zarar verdiğini görünce gene Morales yanına geçtiler. Eyaletlerin merkezden ayrılmasına destek vermiyorlar. Ayrılmaya karşı Morales’i destekliyorlar. Anayasa taslağı sırasında da 2/3 oy çoğunluğu onların yardımı ile geçirilebildi. Yoksa Morales’in mecliste bu çoğunluğu yok. Ayrıca Morales güçleri de zaman içinde yanlışlıklarından dersler çıkarıp git gelli orta burjuva kesimleri kendi yanlarına kazanmasını öğrendiler.

Herkesin gözü ordudadır. Bu çalkantılı döneme müdahale eder mi? Ordu üst düzey görevlileri de tahmin edileceği gibi sağ güçlerle kaynaşmıştır. Çeşitli yerlerde generallerin de hisseleri vardır. Sağ, ordunun darbe yapmasını zorlayıp duruyor. Ordu böyle darbe yapmaktan yana görünmüyor. Neden acaba? Ordu savaşları iyi bilir, güçler dengesini mutlaka görmektedir. Bir zamanlar kurşun sıktıklarının nasıl katlanarak karşısında kalabalıklaştığını görmüştür. O kurşun sıktıkları şimdi iktidar koltuğundadır. Bir kesim her gün yoksulluktan ölürken ufak bir kesimin zenginliklerine zenginlik katması ömür boyu süremez.

Ordu aslında çaresizdir. Morales’e darbe yapsa ne kadar bastırabilecektir. Giderek büyüdüklerini ordu stratejik öngörüsü ile görmektedir. Ordu, tabanındaki hoşnutsuzluğun farkındadır. Ordu parçalanabilir. Sağ güçler ABD destek verse ne yapabilecektir? Her yerde yenilen ABD ne kadar bir güçtür? Ayrıca onun ülkeye girmesi ortaya bambaşka bir tablo çıkarır. Bölge güçler dengesi hiç de ABD’den yana değildir. Sağ ayrılıkçı güçler basın yayınları, yaygaraları ile ancak bazı tavizler koparabilirler ama ilelebet yenip iktidarda duramazlar. Morales ve yerli yoksul halk yığınları gerçeğini kabul edip gelir dağılımını dengeli hale getirmek en uygun yol olmalıdır. Ordu büyük bir olasılıkla bu gerçeklikleri görüp darbe yapmayı kendi çıkarları açısından uygun görmemektedir.

Morales bu durumda ne yapabilir? Karşısındaki muhalefet ile nasıl bir mücadele sürdürmelidir? Kendilerine kurşunlar sıkılıyordu. Şimdi kurşun sıkma emrini verme sırası ona mı geçmiştir. Kurşun ile bir yerlere varılmıyor. Halk iktidarı başka türlü iktidar olmalıdır. Sokaklarda iken iktidar masaya çağırılmıyor muydu? Morales uzlaşma yolunu seçer. Gene barış dalı uzatır. Bir halk iktidarına yakışan bu olsa gerektir. Morales dış elçilikleri muhalefet ile arasında bir toplantı düzenlemeye çağırır. Avrupa elçileri buna olumlu bakarlar. Danimarka elçiliği yeni yıl içinde bir toplantı düzenler.

Bolivya 9 eyaletten oluşur. Bunun 3 tanesi kesin Morales çizgisindedir. Diğer 6 eyaletin 4 tanesi zenginliklerin bulunduğu eyaletlerdir ve ayrılıkçıdırlar. Bunların içindeki Sacra Cruz başı çekse bile her konuda uyum içinde değillerdir. Aynı kararlılıkta değiller, aralarında çıkar farklılıkları vardır. Örneğin önümüzdeki günler Santa Cruz eyalet içinde ayrılık referandumu ile sınırları içindeki halklara ayrılmayı isteyip istemediklerini soracak ama yandaşı 3 eyalet henüz böyle bir karar açıklamasında bulunmadılar. Morales güçlerinin bunları bölmesi ve güçlerini azaltması mümkündür. Geriye kalan iki tanesi ise tam sallanırlar. Masaya oturma bu anlamda Morales’in işine yarayacak bir unsur olsa gerek.

Masa öncesi Morales emin olmak ister ve güvenlik referandumu yapacağını açıklar. Halklar yürüttüğü politikalardan memnun mudur? Bunu soracak. Eğer başa geçerken aldığı %54 oyu gene alırsa o zaman başkanlığa devam edecek. Eğer alamazsa istifa edeceğini açıkladı. Ama aynı referandumda diğer 6 eyalet valisi de oylanacak. Eğer onlar da başa geçerken aldıkları oyların gerisinde kalırlarsa istifa etmeleri istenecek. Demokrasi ise işte demokrasi. Chaves de son oylamayı çok az bir farkla kaybetse de kabul etmedi mi? Halk iktidarları böyle olmalı, halkın desteği ile gitmelidirler. Yoksa sol uçkunluk ile kesip biçerek bir yerlere varılmıyor. Morales’in durumu şu anda kritiktir.

Bu yıl referandum yılı olacak. Anayasa taslağının halk oylamasına sunulmasından sonra yeniden seçimler yapılacak. Yani halklar sandıklarda konuşacak.

Yabancı elçiliklerin aracılığı ile taraflar toplandı. Toplantı TV aracılığı ile halka gösterildi. İlk önce Morales iki yıllık dönemi içinde yaptıklarını, başarıları eksiklikleri uzun bir konuşma ile anlattı. Sonra tartışmalar başladı. En önemli konu ayrılıkçı eyaletlerin neden ayrılmak istedikleri üzerinde yoğunlaştı.

Merkezi hükümete fon akıtmak istemediklerini, doğal kaynaklar ve soya satımından elde edilen gelirleri yol, köprü gibi, altyapı tesisleri yapmada kullanacaklarını açıkladılar. Yani kendi bölgelerinin zenginleştirecekler geri kalan yoksul bölgelere kaynak aktarmayacaklar. Morales onlardan alacağı kaynaklarla neler yapacaklarını açıkladı. Ayrılıkçı eyaletler saygınlık maaşı denilen 60 yaş üstündekilere bağlanan aidata para verilmesine karşı olduklarını açıkladılar. Bu ilginçtir. Bolivya yerlileri için yaşlılar çok saygındır. Onların yoksulluğu yerli halk için kara bir lekedir. Ayrılıkçı eyaletler kendi bölgelerindeki yaşlıların bu fondan alacağı paranın çok düşük olduğunu, fazla verip az aldıklarını söylüyorlar. Onun yerine biz 9000 konut yapacağız dediler.

Televizyonda yayınlanan bu toplantı ayrılıkçı eyaletlerin ne kadar bencil olduğunu, nasıl sadece kendilerini düşündüklerini göstermekle birlikte halk kitleleri için büyük bir eğitim oldu. Halk verilen sözleri canlı dinledi. Bu olaylar aslında çok önemlidir. Anayasa taslağı hazırlanma sırasında halklar çok aktiftiler. Her maddenin oylamasını yakından izlediler. Her bir tartışılan madde konusunda fikirlerini dile getirdiler. Önerilerini komisyona yazdılar. Yalnız kadın federasyonları binlerce öneri getiren dilekçeler sundu. Tartışmaları etkilemek için sürekli hareket halinde idiler. Onaylamadıkları durum olduğunda sokaklara döküldüler. Muhalefetin söylediğine kızdıklarında gene sokaklara döküldüler. Muhalefet sokağa döküldüğünde Morales’e destek vermek için onlar da sokaklara çıktılar.

Bu hareketliliğin neler sağladığını Green Left’ten yazar Federico Fuentes, Garcia Linera’dan şöyle aktarıyor: “Eski iktidar güçlerini yıpratmak kolay değil, çok sorunlu ve halk yığınları bunun bilincinde olmalı. Değişim sürecinin devamlılığını savunmanın en iyi yolu bu değişimi demokratik hareketlilik ile sürekli desteklemektir ancak böylece bu eski elitlerin tarihine son verilebilir.” (Bolivia Needs Our Solidarity, Federico Fuentes, Green Left, 18 Eylül 2007)

Alıntı yaptığımız derginin yazarı Federico Fuentes devam ediyor:

“Kitlelerin demokratik hareketliliği ve halkların örgütlenmesi, hareketler arasında birlik sağlamada ve sağın provokasyonlarını önlemede temel oluşturur. Eski Bolivya düzenine dönmek istemeyen sömürülen, bastırılan kitleler arasında bir karışıklığa, şiddetli reaksiyonlara yol açmaya yönelik öfke yaratmak sağın stratejisidir.”

“Hükümet ve sosyal hareketler tüm Bolivya için değişiklik ve gerçek istikrarı sağlamaya yönelik tek güç olduklarını göstermelidirler.” (ay Bolivia Needs Our Solidarity, Federico Fuentes, Green Left)

Bunlar halkların gelişmesi için büyük eğitimdir. Halklara hiç de kuzu gibi anayasa geçirilmiyor. Ne olduğu bilinerek halkın kendi katıldığı, belki de bu nedenle yazdığı bir anayasa şimdi referanduma gidecek. Televizyonda gösterilen pazarlık masası da eğitici bir işleve sahip oldu. Bir de Morales hükümetinin talep ettiği şeffaflık gerçekleşiyor. Yeni liberal politikacılar şeffaflıktan söz ederler ama bu devletin hesaplarını şirketlere açması anlamındadır. Buradaki şeffaflık devletin ve eyaletlerin gelirleri ve yaptıklarının şeffaflığıdır. Halklar görsün öğrensin diye. Özünde bu bile Morales hükümetinin zafer hanesine yazılmalıdır.

Uzlaşma toplantısında önemli kararlar alınır. Buna göre yeni bir komisyon kurulacak. Komisyon eyalet bütçesinden yapılan kesintileri, devletin ekonomideki rolünü yeniden gözden geçirecek. Böylece anayasanın bazı maddeleri bir daha ele alınacak. Ayrılıkçı eyaletlerin istediği değişiklikler yeniden tartışılacak. Otonomi biçimi, ulusal birlik, demokrasi sorunu ve sosyal değişim konuları bunlar arasında.

Bu Morales için geri adım mıdır? Bir anlamda öyle ama diğer anlamda da ayrılıkçı eyaletler anayasa değişikliğin kabul etmiş oluyorlar. Hiçbir anayasanın mükemmel olarak çıkmadığı, sürekli bir değişim gerektirdiği düşünülürse bunda pek korkacak bir şey olmasa gerek. Muhalefet güçleri de anayasaya muhalefet alanlarını daha açık dile getirmiş, arkalarına gizlendikleri konuların halk bilinçlerinde daha çok şekillenmesi yolu açılmış olacaktır. Zaten anayasada oldukça sorun vardır. Birbiriyle çelişen, uygulamada zorluklar yaratacak maddeler vardır. Belki bunlardan ayıklanmış olacaktır. Ama bütün bunlara rağmen Mayıs ayı başında taslak halk oylamasına sunulacaktır. Elbette ayrılıkçı eyaletler yeni engellemelere başvurmazlarsa.

Özünde ayrılıkçıların korkularının temeli, şimdiki politik güçleri ve finansal kaynaklarını kaybetme korkusudur. Başbakan Garcia Linera bu konuyla ilgili şunları söylüyor. “İmtiyazlı sınıflar için çözüm, geleceği tek bir yıl değil 10, 20 ya da 30 hatta 50 yıl perspektifinden görmektir. Bu stratejik bakış açısı edinilebilirse ancak o zaman gelirin yeniden dağıtımı sürecinde bir araya gelinebilir…” (Bolivia: Coming to Terms with Diversity, Laura Carlsen Alvaro Garcia Linera ile söyleşiyor, boliviarising.com.) Ayrılıkçılar, eğer kısa çıkarları açısından değil daha uzun perspektiften düşünürlerse ancak ortak bir noktada birleşilebilir diyerek sol bir perspektif koymuş olur. Sonuçta değişikliği kabul etmek sağ ayrılıkçı günlerin de gelecek çıkarınadır.

Dış Güçler Dengesi

Bolivya’da anayasanın yeniden yazılması, maddelerin tartışılması, bu süreç içinde yaşananları ülke içi kadar dışı güçler dengesi de etkiler. Morales attığı ve atacağı tüm ekonomik politik adımları atarken iç muhalif güçlerin arkasındaki dış güçler ile de bir şekilde denge kurmaya çalıştı.

Morales yerli Kızılderili halkların haklarını savunan anayasayı çıkarırken içten gelecek muhalefet sesine karşı Birleşmiş Milletleri yanına almaya çalıştı. BM’lerin yerli halkların haklarını bu kurumda geçirilmesi mücadelesini başarıyla verdi. 12 Eylül 2007 yılında ABD, Kanada, Avustralya gibi birkaç ülkenin muhalefetine karşı Yerli halklar beyannamesi kabul edildi. Aynı insan hakları ya da kadın hakları gibi artık yerli halklarında hakları BM güvencesi altındadır. Kristof Kolomb’un ABD kıtasına çıktığı 12 Ekim günü yerli halklar günüdür. Deklarasyonun 46 maddesi var. Bunlara göre yerli haklara kendi politik, sosyal, ekonomik, yasal kültürel kurumlarını koruma hakkı tanınıyor. Bu konularda ülkelerinde tam katılım hakkı, kendi kaderlerini belirleme hakkı tanınmış oluyor. Latin Amerika kıtasında 50 milyon, tüm dünyada ise 370 milyon yerli halk olduğu düşünülüyor. Böylece Bolivya dünya yerli halklarına büyük bir hizmet yapmış oluyor. BM’in kabul ettiği bu hakka karşı Bolivya ayrılıkçı güçlerinin patırtı gürültü çıkarmasının önü kesilmiş oldu. Ellerinden böyle bir koz alındı. Yani şimdi kendi eyaletleri içinde yerli halklar biz şunu istiyoruz diye bir dilekte bulunduklarında eyaletlerin bunu vermemesi BM kararlarını ihlal anlamına gelecektir. Bu doğrultudaki savaş uluslararası hukuk açısından yasaldır. Şimdiye kadar Batı güçleri insan hakları vs diye 3. dünya ülkelerine baskı yaptılar. Bu konuda biraz iş tersine dönebilir. Yerli halklar savunması ile onlar BM üyelerine baskı yapabilirler.

Morales önemli bir kararın daha BM’de savunuculuğuna soyundu. Çokuluslu Şirketler 3. Dünya Ülkelerinin sömürdükleri doğal kaynaklarını ve yarattıkları çevre kirliliğini tazmin etmelidirler. Şimdilik adını pek duymadığımız 3. Dünya Ülkeleri ve merkezler arasındaki savaşta güçler dengesi yoksul ülkeler geçtikçe önemli hale gelebilecek bir maddedir.

İkinci önemli konu millileştirmelerdir. Millileştirme denince, yabancı şirketlerin elindeki ulusal değerlerin Bolivya hükümetinin güdümüne devredilmesi ve mal varlıklarına el konulması anlaşılıyor ancak bunu yapmak kolay bir iş değildir. Bolivya kendi dar imkânları ile petrol ve gazını çıkartmak, yeni aramalar yapmak, çıkanları işletmek, işlettiklerini pazarlamak gibi devasa bir işin altından devlet olarak kalkma gücüne sahip değildir. Venezuela bile bunca gücüne zenginliğine rağmen bunu kendi başına yapamıyor. Hala dev petrol şirketlerine baş eğmek zorunda kalıyor.

Gaz, petrol ve diğer yer altı zenginlikleri üstüne çöreklenmiş şirketlerin çoğu ABD ve Batı kaynaklı. Bolivya’nın en büyük ticaret ilişkisi ABD iledir. İki ülke arasında imzalanmış tercihli ticaret anlaşması var. Millileştirme derken ABD tekellerine verilen zarar onu kızdırıp anlaşmayı iptal etse soya fasulyeleri ve binlerce yerli halkın ekmek parası el örgüleri satılmayacak. Hatta bu yerli güçler her ne kadar millileştirme diye sokaklara dökülse de “aman aramız ABD ile açılmasın, bu malları satamazsak aç kalırız” diye endişe duyuyorlar. Yani ABD nasırına basarken dikkatli olacaksın. Pazarın bir yandan kapanmasına karşı önlem alacaksın.

Ancak Morales devlet koltuğuna bu sorunu çözmekle yükümlü olarak oturmuştur. İlk önce denetimin 1 Mayıs 2006 tarihinde ele alınacağı 3 ay önceden bildirildi. O tarihe kadar gaz ve petrol üzerideki şirketlerin hükümet ile yeni, daha insaflı anlaşma yapmaları istendi. Çeşitli sorunlarla bu az çok sağlandı. Şirketlerin aldıkları karlardan ödedikleri vergi ve gümrük vs miktarı arttırıldı. Bu rakam 2005’deki 300 milyon dolardan şimdi 2 milyar dolara çıkarıldı.

ABD tehditlerini savurdu ama Chaves, Küba ve Nikaragua hemen soya fasulyesini dünya fiyatlarından almaya hazır olduklarını açıkladılar. ABD’nin Bolivyalı “yandaşlarını” korumak için askeri müdahale edebileceği söylentileri çıktı. Chaves o ünlü pazar sohbetine yanına Morales’i alarak çıktı ve Bush’u tehdit etti: “Eğer Latin Amerika’ya girerseniz 1, 2, 3, 5, 10 Vietnam ile dövüşmek zorunda kalırsınız.”

Morales Batı petrol ve gaz şirketlerine “yavaştan” saldırırken, Brezilya petrol ve gaz şirketine tavizler vermek zorunda kaldı. Komşusu Brezilya ve az çok sosyal demokrat olan Lula ile anlaşmak, hem de onları kendine bağlamak birçok açıdan daha mantıklı bir politika olacaktır. Ayrılıkçı eyaletler isyan bayrağını çekince Lula arabuluculuk yapabileceklerini söyledi. Yani ayrılıkçıların destek gücü yavaş yavaş ABD saflarından Latin Amerika burjuvalarının saflarına doğru çekilmiş oldu. Morales Arjantin’den Brezilya ve oradan Şili’ye kadar uzanacak büyük Latin Amerika boru hattına doğal gaz verme anlaşmasını imzalayarak biraz da Chaves’in kuzey güney petrol hattı projesine ters bile düşmüş oldu. Bunun karşılığında Brezilya petrol şirketleri, ayrılıkçı eyaletleri otonomi ilan etmekten vazgeçirecekleri sözünü verdiler. Açıkçası Bolivya iktidarının gücü şimdilik ancak ABD ve Batı Finans Kapital güçlerinden Latin Amerika Finans Kapital güçlerine doğru kaymak olabiliyor.

Chaves ve Küba Bolivya’nın nasıl bir baskı altında ve çaresiz olduğunu görüyor olmalılar. Onlar Morales’in en sıkı ilişki içinde olduğu tam destek güçleridir. Amerika Serbest Anlaşması gibi sömürüye dayalı kapitalist anlaşma modeli yerine, karşılıkçı çıkar ilişkisine bağlı, sosyalist uluslararası ilişkiye örnek ALBA’nın temel ülkeleridir. Aralarındaki dostluktan öte çıkar birliğine hiç şüphe yok ve ancak bunu yapabiliyorlar.

Bolivya, başta değindik, Su Savaşları yaşadı. Uluslararası Brechel şirketi ile ve de İtalya telekomünikasyon şirketi ile davalı. Ülkeler arasındaki yatırım uzlaşmazlıklarına Dünya Bankası bünyesinde Uluslararası Yatırım Uzlaşmazlıklarını Çözme Merkezi (ICSID) bakıyor. Bir ülkeye yatırım yapılacağında bu kurumun arabuluculuğunu kabul etmek önemli bir kıstas. Bolivya bu kurumdan çekildiğini açıkladı. Dünya’da bu kurumdan çekilen ilk devlettir. Venezuela, Arjantin gibi ülkeler de hep çekileceklerini açıklıyorlar. Böylece ayrılıkçı güçlerin elinden bir savunma silahını daha almış oldu. Bundan sonra Bolivya’ya yatırım yapacak şirketler biliyorlar ki bir uzlaşmazlık durumunda karşılarında Bolivya hükümeti ile pazarlık edecekler. Buna rağmen ülkeye yatırım yapmak isteyen ülkeler ve şirketler var. Yani uluslararası güvenlik koşulu olarak öne sürülen Dünya Bankası ile bu anlaşma içinde olmak da kendini eskitmiştir.

Morales uluslararası zeminde Batı güçlerinin kendi ayrılıkçı eyaletlerinin bağlarını kopararak başka önemli adımlar attı. ABD’nin uyuşturucu ile mücadele anlaşmasını tanımıyor. Uyuşturucu mafyası ile mücadeleyi ve bu maddenin kokain haline dönüştürülmesi ile savaşı en ciddi şekilde sürdürmeye devam etmeyi taahhüt etse bile ülkesinde koka yetiştirilmesini bu maddenin çeşitli şekillerde sanayi haline getirilmesini destekleyecektir. Böyle olunca da ABD’nin uyuşturucu mücadelesi bahanesi ile ülkeye kurduğu üstler ve Amerikan askeri okulu kapatılır. IMF ile bağlar koparılır. Yeni stand-by anlaşmazı imzalanmaz. Bir numaralı uluslararası finans kurumundan böylece çıkılmış olur. Bolivya dünya finans kurumlarının baskı ve yaptırımlarından bir şekilde kurtulmuş olmaktadır.

Morales İktidarının Halklara Sağladığı Kazanımlar

Bölge güçler dengesi içinde uluslararası planda emperyalist zeminden kaymasına karşılık Bolivya ülke genelinde yoksul halklarının yaşam koşullarını geliştirici birçok işler yapmıştır. Kısaca bunlara değinmekte yararlar vardır.

Yani şimdiye kadar işlenenlerin denetimi ulusal şirketin eline geçerken, üstünden alınan vergiler arttırıldı. Ancak var olan rezervler yani henüz işletilmeyenler millileştirilmiştir. Bundan sonra hiçbir şirkete satılamayacağı garantisi anayasa ile yasalaşmaktadır. Teneke madenleri ve demir yolları, telekomünikasyon şirketi millileştirildi. Elektrik şirketi ise yeniden millileştirilmeye çalışılıyor. Devlet memuru maaşlarına ufak bir zam yapıldı. Ancak öğretmen maaşları artırıldı: %10. Parlamenter maaşları %50 düşürüldü.  Ulusal değer olarak kabul edilen yaşlılar eğer 60 yaşın üstünde iseler emekli maaşı almaya hak kazandılar. Şimdi 676 bin insan 200 Bolivar aylık alıyor.

Genelde Latin Amerika ülkelerinde eğitim, yani okula gitmek bir ayrıcalıktır. Yeni liberal politikaların ilk uygulandığı ülkeler olarak bedava eğitimin devlet sorumluluğundan çıkarılması burada korkunç bir olaydır. Veliler çocuklarını herhangi bir okula kaydedebilmek için yetkililere kul köle olurlar. Rüşvetler verirler. Morales eğitim seferberliği başlattı. Küba’dan gelen öğretmenler yepyeni bir yöntem ile okuma yazma seferberliği başlattılar. Ama öğrencilerin okula gelmek için maddi sıkıntıları var. Defter kalem almaları hatta karınlarını doyurmaları bir sorun. O nedenle çeşitli önemler almak zorunda kalındı. Bunlardan biri belki de dünya da ilk olarak yaşanıyor. Her okul yaşındaki çocuğa, aynı emeklilik maaşı gibi eğitim araç gereci almaları için aylık para verilmeye başlandı. Morales “sıfır kötü beslenme” kampanyası başlattı. Bundan yaşlılar, çocuklar ve yoksullar faydalanacak. Okullarda her çocuğa günde en az 250 gram süt içirilecek. Yakın zamanda bunu 500 grama çıkartmayı hedefliyorlar. Proteince zengin ülke meyvesi quinoa ve portakaldan yoğurt yapan sanayi tesisleri kurulacak.

Sağlık sorununa gelince, durumu anlatmaya sanırız gerek yoktur. Morales döneminde 2. dereceden (yani tam teşekküllü olmayan) 40 hastane açıldı. Ayrıca 11 göz sağlık merkezi kuruldu. 150 bin insana bedava göz ameliyatı yapıldı. 380 bin sel kurbanı tedavi edildi. Gene söylemeye gerek yok, bu hizmet Küba’dan gelen 2000 doktor yardımı ile veriliyor. Sağlık bedava ilan edildi.

Morales hükümeti 2007 yılında sosyal ve sağlık konularına yaptığı katkılar nedeniyle İtalya’daki bir araştırma kurumundan özel ödül aldı.

Kadın hakları, onlara uygulanan şiddetle mücadele anayasa maddesi ile garanti altına alınıyor. Kabinede 5 kadın var. Morales kadınların sosyal ve ekonomik konulara daha duyarlı olmaları nedeniyle bu işleri daha iyi yaptıkları düşüncesinde.

Bir toprak reformu yasalaştı ama uygulamasında büyük başarı sağlandığı söylenemez. Özel mülkiyet yasası temel engel olarak duruyor. Ufak bir başarı sağlandı. Ama bu konuda asıl referandum sonrası radikal adımlar atılmaya başlanabilecek.

Bütün bu başarıların matematiksel dökümünü söyle özetlemek mümkündür. Ülke Morales döneminde büyümesini %4,2 olarak sürdürdü. Kişi başına gelir 1.100 dolar. Bizim ülkemizden yüksek ama yoksul halkların durumu daha kötü. Demek ki gelir dağılım adaletsizliği korkunç. Morales bunu biraz değiştirebildi. Bolivya bütçesi fazlalık veriyor yani ithalatı bizim gibi ihracatından fazla değil.

Morales döneminde kamu yatırımları yapılmış. Zaten Morales ülkenin acilen sanayileşmesi gerektiğini söylüyor. 2005 yılında 500 milyon olan yatırım 2007 yılında 1,3 milyar olarak gerçekleşmiş.