,

DEVRİM İÇİNDE YENİ DEVRİM – Ayşe Tansever

Yol, Sayı 15, Kasım-Aralık 2008

Venezuela Ulusal İşçi Birliği (UNT) yöneticilerinden Stalin Perez Borges gibi birçok sendika liderine ve diğer işçi temsilcilerine göre ülkede “devrim içinde yeni bir devrim” yapıldı. Venezuela’da “tarihi bir değişiklik” yaşandı. Bu yaşanan ile “ülke politik haritası değişti” deniliyor. Artık hükümet ile işçiler yeniden birleştiler ve yeni bir devrimci süreç başladı.

Eğer bu değerlendirmeler doğru ise işçiler ile hükümetin birleşmesi Venezuela 21.yy sosyalizmi için önemli bir adımdır. 2 Aralık 2007 tarihinde yapılan önemli anayasa değişikliği önerilerinin %1 oy farkı ile reddi sonunda Chaves politikalarının ileri bir adım atmış olduğu söylenebilir.

Yeni devrim denilen olay Ternium Sidor Çelik işletmelerinin millileştirilmesidir. Sidor çalışanları 16 aya yakın süredir Sidor yöneticileri ile anlaşmazlık içindeydiler. Ücretlerine zam, yeni bir iş anlaşması imzalanması, yeni iş koşulları getirilmesi için mücadele veriyorlardı. Grevler, sık sık iş durdurmalar, iş yeri işgalleri yapıyorlar, üstlerine saldıran Ulusal Muhafızlar ve bölge polisi ile göz yaşartıcı bomba eşliğinde plastik mermili çatışma yapıyorlardı. İşçiler Chaves’in Sidor’u millileştirmesini istiyorlardı.

16 ay sonunda işçiler kazandılar ve Chaves Sidor’un millileştirilmesini onayladı, işçilerin taleplerini kabul etti. İşte işçilerin “devrim içinde yeni devrim” dedikleri olay budur. Peki neden? Şimdiye kadar Chaves birçok sektörde millileştirmeler yaptı. Ülke açısından bu yeni bir şey değildir. Ayrıca yenilerinin yapılacağı da biliniyordu. Öyleyse, neden Sidor millileştirmesi “devrim içinde yeni bir devrim” olarak görülmektedir?

Latin Amerika Açısından

Olayın yeni bir devrim olması ilk önce uluslararası ilişkiler açısından ele alınabilir.

Ternium Sidor 1997 yılında yani Chaves iktidara gelmeden bir yıl önce bir devlet işletmesi iken özelleştirilir. Sidor, And bölgesinin en büyük çelik fabrikasıdır. Ternium şirketin %100 hissesine 2,3 milyar dolar verme teklifini yapar ama 1.535 milyar dolara %60 hisseyi alır. Ternium özünde Arjantin sermayeli bir şirkettir. %20 hisse ortaklaşa Meksika ve Brezilya finans gruplarınındır. Geri kalan %20 hisse ise Venezuela Hükümeti’nde kalmıştır. Bu devlet hissesi de özünde Venezuela sermaye çıkarlarının denetimindedir.

İşte bu sermaye temeli Sidor’u şimdiye kadar millileştirilen şirketler içinde bir ilk yapar. İlk kez Chaves bir Latin Amerika ülkesi şirketini millileştirmektedir. Şimdiye kadar millileştirmeler genelde ABD ve AB ülke şirketlerini etkiledi. Batı finans-kapital güçleri hedef alındı. Ancak Sidor bir Latin Amerika ülkesi, Arjantin finans- kapitalinin malıydı ve onun çıkarları hedef alınmış oldu.

Chaves anti-emperyalist, ya da anti-ABD saldırılar yaparken kendisine Latin Amerika ittifakı kurmaya çalışıyor. Bunu çeşitli şekillerde yapıyor. Bir en sol ülkeler olan Küba, Bolivya, Ekvator ve Nikaragua ile sosyalist öz taşıyan ALBA içinde sıkı bir kader birliği yapıyor. Diğer yanda bölgenin daha sağda olan Brezilya, Arjantin hatta Kolombiya gibi bölgenin İsrail’i olan ülkeleri ile ticari, kültürel, finansal, askeri vs. ilişkiler kuruyor. Latin Amerika’da ABD güçlerine karşı bir işbirliği sağlamaya çalışıyor. Bölgenin AB’si olmaya soyunan Mercusor içine girip bu ülkelerle dayanışma içine girmeye çalışıyor. Mercusor ülkelerinde halen daha finans-kapital iktidarlar koltuktadır. Böyle bir durumda Sidor sermayesine saldırmak şimdiye kadar yürütülen dış politik hattı riske atmak demektir.

Latin Amerika finans-kapitali bu saldırıyı nasıl karşılayacaktır? Arjantin Hükümeti kendi sermaye çıkarını savunmaya kalkacak mıdır? Ya Meksika ve Brezilya Hükümet’leri ne diyecekler, nasıl bir tavır alacaklardır? Nasıl savunacaklardır? Chaves Hükümeti’ne ne diyeceklerdir? Şimdiye kadar yapılan ikili anlaşmalar sekteye vurulabilir mi? Sidor millileştirmesinin astarı yüzünden pahalı olabilir mi? Yani Sidor millileştirmesi Latin Amerika’da Chaves’in yürüttüğü Latin Amerika politikalarının bir denek taşıdır. Acaba nasıl bir güçler dengesi vardır? İşte Sidor bir anlamda bu sorulara yanıt verecek bir millileştirme olacaktır.

Sidor yöneticileri sürekli olarak Arjantin ülke ileri gelenleri ile temas içine girerler. Arjantin lideri Bayan Kirschner’in Sidor yöneticileri ile temas kurmaktan kaçındığı gözlenir ve sonunda açıklama gelir. “İki ülke açısından da ilişkilerinin bozulması çok şey kaybetmek anlamına gelecektir.” denilir. Arjantin Devlet Başkanı Venezuela’ya ittifak içinde olduklarını söyledikten sonra ekler: “Hiç kimsenin yapmadığı bir dönemde Arjantin’e yardım etti. Chaves olmasaydı son iki yıldır Arjantin’in 5 milyar dolarlık borcunu kim alırdı. O olmasaydı Arjantin 2001 yılında başlayan finans krizinin yarattığı ekonomik sorunlarla boğuşuyor olacaktı.”

“Dahası enerji açığı olan Arjantin’in çok yakıta ihtiyacı vardır ve Chaves çok iyi koşullarda petrolü et ve gemilerle takas etmeyi kabul etmiştir. (Takes Two to Tango: Why Washington Can’t Win in South America. Nikolas Kozloff, 28 Nisan, Venezuelanalysis.com)

Arjantin Hükümeti Sidor çıkarları uğruna ülkenin diğer çıkarlarını riske atmayacaklarını açıkladı. Ülkenin Venezuela ile yaptığı ticari ve dostluk ilişkileri bozulmayacaktır. Arjantin Hükümeti de genel ülke çıkarları çerçevesinde finans-kapitalinin çıkarına karşı bir girişimde bulunmayacağını açıklamıştır. Meksika Hükümeti her ne kadar ülke payı az da olsa bu iş konusunda Chaves ile temas kurulacağını, elden gelenin yapılacağını söylerler.

Arjantin Hükümeti’nin bu kararının başka bir nedeni daha vardır. Bilindiği gibi 1990 yıllarında Menem Hükümeti korkunç hızla neoliberal politikalar uygulayıp ülkenin kaldırım taşlarına kadar her şeyini özelleştirmesi sonucunda ülke 2001 yılında iflas etti. Noeliberal politikaların Batı’nın tam bir sömürü aracı olduğu bu iflasla tüm dünyaya ilan edilmiş oldu. Neredeyse tüm fabrikalar kapılarını kapattı. Herkes işsiz kaldı. Ve bu Latin Amerika ülkesinde fabrika işgalleri başladı. Yüzlerce fabrika, üstünde çalışan işçilerce işgal edilip işletilmeye başlandı. İşçiler için yeni bir ufuk açıldı. Fabrika yönetimi konusunda deneyler edinmeye, kendi yönettikleri fabrikalardan ekmeklerini kazanmaya başladılar. Daha sonra işgaller başka ülkelere ve de Venezuela’ya yayıldı.

Chaves’e işçiler büyük baskı yaptılar. Venezuela’da da patron boykotu nedeniyle kapanan fabrikaların işçilere verilmesi gündeme geldi. O dönemde de işçiler millileştirmeler için çok baskı yaptılar. Çeşitli uygulamalar başladı. Ortak yönetimler kuruldu. Kimi fabrika-işçi-devlet, kimi yerlerde patron-işçi, kimi yerde patron-devlet-işçi yönetimi uygulamaları başladı. Ancak Venezuela deneylerinin hemen hepsi başarısızlık ve olumsuzlukla sonuçlandı. Ancak Chaves bu girişimleri hep destekledi. Arjantin’de günümüzde 250’nin üstünde işgal edilmiş fabrika vardır. Chaves Hükümeti bu fabrikalara özel yardımda bulundu. Onların ürettiği malların alınmasına öncelik tanıdı. Ayrıca Venezuela dünyada ilk kez İşçi Yönetimindeki Fabrikalar Latin Amerika Zirvesini toplandı. Bu fabrikalarda çalışan işçiler bir araya gelip deneylerini paylaştılar. Chaves bu olaylara duyduğu saygıyı ve verdiği önemi birçok şekilde kanıtlamış oldu.

Chaves’in 21. yy Sosyalizmi yolu tüm Latin Amerika yoksul halkları arasında hayranlık ve merak ile izlenmektedir. Onun işgal edilmiş fabrika işçilerine gösterdiği dostluk hatırlardadır. Bu durumda Arjantin Hükümeti’nin Sidor millileştirmesine karşı kendi finans-kapitalini koruması Arjantin yoksul kesimlerinin öfkesini de kabartabilirdi. Arjantin Hükümeti’nin Sidor millileştirmesine karşı tavır alamamasının altında böyle bir güç dengesi de yatmaktadır.

Chaves politikaları dış ilişkilerde de sağlam temellerle Latin Amerika’da gelişmektedir. Tepeden bölge sermayesi başka çıkarlarla bağlanırken alttan yoksul halkların sempati, dostluk, dayanışma ağı kuruluyor. Sonuçta Chaves bir yandan tepeden Latin Amerika burjuva iktidarları ile ittifaklar kurup onları kendine bağlarken öte yandan alttan işçi ve yoksul halkları da destekleyerek örgütlemektedir. Emperyalist Batı güçleri de 3. Dünya Ülkelerini çeşitli finans ve ekonomik “yardım” ya da kredilerle bağlamıyorlar mı? Daha sonra da kültürleri ile bu ağı beslemiyorlar mı?

Ancak arada büyük fark vardır. Chaves Batı’nın yaptığı gibi kredileri ve yardımları belirli çıkar ipleri ile bağlamıyor. Karşılıklı, sosyalist çıkar ilişkileri ile örmeğe çalışıyor. Başka ülkenin çıkarı çiğnenmiyor. Karşılıklı kalkınma yararlanma ilkesi benimseniyor. Ve bu politikanın meyveleri alınıyor. Daha önce ExxonMobil hisselerinin millileştirmesi ile Venezuela’ya öfkeli olan Batı bu konuda sesini bile çıkarmadı. Eğer bir şey yapabileceğine inansa çoktan mangalda kül bırakmazdı. Ama şimdi böyle şeylerin mümkün olduğu kadar kamuoyundan uzak yapılmasını istiyor. Çünkü millileştirme lafının dünyaya sarmasında ölümünü görüyor. Ne yazık ki biz geriye dönülen bu yolda daha gidiciyiz. Özelleştirmelerin bizi getireceği iflas noktasına henüz gelmedik. Ama yakınlaştığı zillerini artık giderek daha güçlü duyuyoruz.

Sonuçta Sidor millileştirmesi Venezuela ve Latin Amerika ilişkileri açısından gerçekten bir devrim içinde devrim sayılabilir. Venezuela işçi sınıfı çıkarı Latin Amerika burjuva sermaye çıkarına bir saldırıdan başarı ile çıkmıştır.

Pazarlık Kriterleri

Chaves, Sidor’u millileştirme kararına imza attı. Venezuela mahkemeleri Sidor’un “kamu malı” olduğunu onayladı. Bu durumda eğer Sidor yöneticileri ile anlaşma sağlanamazsa yasal olarak Chaves Sidor’a tazminat da ödemeden el koyabilir. Yani iç yasalar açısından Chaves’in elini bağlayacak herhangi bir şey kalmadı. Ama Chaves adil davranılmak için elinden geleni yapacak. Pazarlıkların hiç şüphesiz başka baskı ve dengeler içinde geçeceğine şüphe yoktur.

İşin maddi kısmı da kanımızca önemlidir. Bu kısımda adil bir şekilde yapılmalı, Venezuela istediği kadar zengin olsun, finans-kapital güçlerine bir kuruş daha fazla verilmemelidir. Ellerindeki sermaye zaten yoksul halkların alın terleri değil midir? Onlara verilecek para ile ne kadar yoksul insanın karnı doyurulabilir, tedavisi eğitimi sağlanabilir? Chaves güçlerinin de bu konuyu böyle değerlendirdiklerine şüphe yoktur.

Ayrıca daha birçok millileştirme yapılacağı düşünülürse Sidor’da yapılacak pazarlık bundan sonra yapılacaklara da örnek teşkil edecektir. Ne kadar az verilirse yoksul halkların o kadar çıkarınadır. Şimdilik dünya güçler dengesi tazminatlı millileştirmelere olanak tanıyor. Günümüz güçler dengesi henüz finans-kapital gücünü tanımayı gerektiriyor. Petrol zengini olan Venezuela şimdilik böyle bir fiyat ödeyebilir ama başka bir süreçte işçiler fabrika yönetimini kovabilirler. Arjantin ve bir ölçüde Brezilya’da bu konu büyük bir mücadele konusudur. Bu nedenle biz millileştirmede pazarlık kriterlerine kısaca değinmeyi uygun görüyoruz.

Sidor Grubu, fabrikadaki hissesinin değerini 3,6 milyar dolar olarak görüyor. Şirketi 1,5 milyar dolara aldığını hatırlayalım, demek ki geçen 11 yıllık süre içinde hisse değerinin 2 kata çıktığını savunuyorlar. Ama Venezuela Madenler ve Temel Endüstriler Bakanı ise ödemenin 800 milyon dolardan daha fazla olamayacağını söylüyor, yoksa ilga ederiz diyor. Şirket istediklerinin içinde “fırsat maliyeti” olduğunu savunuyor ve diyor ki “Biz buna eş değerde bir fabrika alacak olsak bu kadar ödemek durumundayız.”

Venezuela Hükümeti ise kendi tezlerini öne sürüyor. Bir kez şirketin çevreye verdiği zararın tazmin edilemeyecek kadar yüksek olduğunu söylüyorlar. Ayrıca şirketin önemli borçları olduğunu, sonra yığınla muhasebe ve hesap sahtekârlığı yaptığını iddia ediyorlar. Ayrıca aylardır işçilerle bir anlaşma imzalamamanın yarattığı zararlara işaret ediyorlar. Çünkü Hükümet millileştirmeyi kabul ettiğini söylerken işçi taleplerini de tamamen kabul ettiğini açıklıyordu. Bu durumda eskiye yönelik ödemeler de yapılacaktır. Bütün bunları da şirket hesabına yazmak doğru olsa gerektir.

İşçi kesimi ise başka tezlerle geliyor. Bir kere şirket özelleştirilirken yatırım yapılacağı söylenmiş ama bir kuruş yatırmamıştır. Aynı bizde ve çoğu ülke özelleştirmelerinde olduğu gibi. Ayrıca şirket alınırken 12.000 işçi çalışıyormuş. Yani bu kadar insanın karnı doyuyormuş şimdi ise 4000’nin biraz üstünde işçi çalışıyor. Yani 8000 işçi çıkarılmış. Bu işlerin bir kısmı küçük ve orta boy işyerlerine kontratla veriliyor. Çıkarılan işçilerin yapacaklarını da şimdi çalışan işçiler üstlenmiş. Demek ki bu işçilerin çalışma koşulları artmış. Yani sömürü çok artmış. İşçiler yarı köle koşullarında çalıştıklarını savunuyorlar. Bunun yıpranma payı olarak kendilerine verilmesini talep ediyorlar. Oysa fabrika özelleştiğinden beri işçilere beş kuruşluk bir zam vermemiş. İşçiler eğer bunlar da hesaplanırsa şirketin üstüne para vermesi gerekecek diyorlar. Ayrıca yapılan vergi kaçırma gibi sahtekârlıklara işaret edilerek bir suç duyurusunda bulunuyorlar ve şirketin hesaplarının gözden geçirilmesini talep ediyorlar.

Pazarlık konusu, yukarıdaki kriterler açısından bakıldığında çok ilginçtir. Yani pazar ekonomisi yasalarına göre değerlendirme yapan bir finans-kapital tarafı vardır. Tamamen kapitalist hesaplara göre para istemektedir. Karşı taraf ise sosyalist ilkeleri sıralamakta ve ona göre tazminat verme niyetini sergilemektedir. Zaten işin özü bu değil midir? Pazarlık bu açıdan düşünülürse sosyalizm yoluna çıkmış bir ülkenin kriterleri ile kapitalist azar sermaye kriterleri dövüşecektir. Bu açıdan da pazarlık umarız “devrim içinde yeni bir devrim” sıfatını kazanacaktır.

İşçi Cephesi

Sidor’un millileştirilmesi birçok nedenle Venezuela işçileri açısından “devrim içinde bir devrim” ya da “tarihi değişiklik”tir.

Bilindiği gibi Marksizm’e göre sosyalizm, işçi sınıfının üretim araçları üzerinde hâkimiyeti demektir. Devrim, işçi sınıfının görevi olarak düşünülür. Ancak neoliberalizmin yarattığı yıkım ve yoksulluk içinde işçi sınıfı neredeyse burjuva sınıfı haline gelmiştir. İşçiler arkalarında gördükleri yoksullar yığını karşısında hallerine şükretmeye başlamışlar, bir anlamda “bencilleşmişler” ve tarihi görevlerine kayıtsız kalan davranışlar içine girmişlerdir.

Venezuela devrimi buna bir örnektir. Venezuela devrimi özünde yoksul halklar ya da barrio denilen gecekondu halkının genel olarak örgütsüz devrimi olarak gerçekleşmiştir. Biz buna 3. Dönem diyoruz. Chaves iktidara geldiğinden beri bu kesimleri örgütlemeye çalışıyor. İşçi sınıfı zaten neoliberal politik uygulamalarla sayıca azalmıştır. Toplam nüfus içinde köylüler ile birlikte payları %30’dur. Chaves darbesi sırasında ayrıca gerici bir işlev görmüşler, O’nu devirmeye çalışan finans-kapital cephesinin aldığı boykot kararını uygulayarak gerici bir davranış göstermişlerdir. Her ne kadar tüm işçiler katılmasa bile birçoğu Chaves darbesi sırasında etkin bir destek vermemişlerdir. Ve bu hala daha devam etmektedir. Ya da konumuz olan Sidor millileştirilmesine kadar.

Venezuela işçileri sanki tarihi görevlerini yerine getirmemenin acısını çekerken bir yanda da Chaves’e 21. yy Sosyalizmi’nin kendileri olmadan kurulamayacağı mesajını vermeye çalışmışlardır. Arada denemeler olmuştur. Çeşitli ortak yönetimler denenmiştir ama açıkçası işçi sınıfı deyim yerindeyse “naz” yapmayı sürdürmüş, Chaves’de aslında gözünü bu sınıftan bir an olsun ayırmamış, onları kazanmanın yollarını aramıştır. Ancak işçi sınıfı sadece kendi maddi çıkarlarını düşünen bir sınıf görünümünden kurtulamamıştır. Tam olarak devrime inanç göstermemiş, bir o yana bir bu yana yalpalamıştır.

Ünlü sol yazar James Petras işçilerin durumunu son yazısında şöyle değerlendiriyor.

“Chavesciler örgütsel varlıklarını sağlık klinikleri, sübvanse edilmiş yiyecek dükkânları ve marketleri ayrıca eğitim programları ile güçlendirdiler. Sağ ise ‘saygın’ üniversite ve özel yüksek okullardaki konumlarını sağlamlaştırdılar. İki taraf da daha az politik, bazen dini inançları güçlü düşük gelir düzeyli kayıt dışı işçiler ve yüksek ücretli sendikalı işçilerin önemli kesimlerinin güvenini kazanmak için yarıştılar. İki taraf da acil gelir konularına yoğunlaştılar.” (Venezuela: Demokrasi, Sosyalizm ve Emperyalizm, 18 Nisan 2008 Globalresearch. ca sayfa. 12)

Aslında işçi sendikaları bu ikircikli ve kararsız tavrı pek güzel sergilemektedir. Örgütlü işçiler genel olarak Neoliberal Venezuela İşçileri Konfederasyonu CTV ve Chaves iktidarı aldıktan sonra kurulan Ulusal İşçi Birliği UNT içinde örgütlüdürler. Ancak aradan bunca zaman geçmesine rağmen UNT yani Chaves döneminde kurulan sendika bile devrimci bir işlev göremedi. Son iki yıldır seçimlerini yapıp bir başkan bile seçemediler. 21 tane ulusal koordinatörün olduğu paramparça, çok başlı, içinde çeşitli fraksiyonlar barındıran bir durumda varlık gösteremedi.

UNT bu durumda tabanını da genişletemedi. Kayıt dışı işçileri bir türlü örgütleyemedi çünkü açık bir strateji belirleyemedi. Chaves politikalarını ya sağdan ya da soldan eleştirmeye devam ettiler. Sol kanat sosyalizm yolunda bir 3. Dönem’e girildiği değerlendirmesini yapmadan Chaves’i popülist olmakla, anti-emperyalist retorik kullanmakla ve Latin Amerika burjuvazisi ile ittifak yapmakla suçladı. Çin, Rusya, Brezilya, İran gibi ülkelerle işbirliğini bu ülke burjuvaları ile işbirliği olarak suçladılar.

Chaves’i sürekli olarak tüm ulusal üretimi millileştirmeye zorlayıp fabrikaları işçi yönetimine vermesi için baskı yapıyorlardı. Arada güven sağlamak için birçok şey denendi. “2005 1 Mayıs kutlamalarında UNT sendikası 1 milyon işçi ile ‘Devrim Ortak Yönetimdir’, ‘Venezuela İşçileri Bolivar Sosyalizmini Kuruyor’, ‘Fabrikalar Kapatılsın, Fabrikalar İşgal Edilsin ve İşçiler Yönetsin’ sloganları ile yürüdüler. Ülke çapında kapanmış 800 fabrika işgal edilmek için sıra beklemeye başladı.” … “Ancak 3 yıl sonra sadece bir avuç fabrika işgal edilebildi, birçok işgal edilen önemli fabrikada işçi ortak yönetimleri kaldırıldı ve hiçbir başarı elde edilemedi. ”  (Venezuela’s Labor Movement at the Crossroads Kiraz Janicke ve Federico Fuentes. Venezuelanalysis.com 20 Nisan 2008)

Yeni kurulacak Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’ne girilip girilmemesi uzun tartışmalara neden oldu. Sosyalizm’de sendikaların görevi uzun uzun tartışıldı. Sonra UNT’nin önde gelen isimlerinden Stalin Perez Borges girmeye karar verdi. Chaves, UNT’nin daha en başta CTV içinden kopup kurulmasını sağlayan ve UNT içinde bir grup olan Bolivar Sosyalist İşçi Gücü (FSBT) lideri Jose Ramon Rivero’yu İşçi Bakanı yaptı. Amacı UNT’yi bu şekilde taçlandırmaktı. Ancak Rivero’nun bakan olması işleri daha da karıştırdı. Yeni İşçi Bakanı Chaves’in istediği doğrultuda işçileri toparlayamadığı gibi aksine Chaves politikalarından uzaklaştırdı. Belki de 2 Aralık 2007 referandum yenilgisinin işçiler kısmının sorumlusu bu bakanlıktı. Ama olayların bu öngörüyü doğrulaması gerekiyordu.

Bir yıldan fazla süren Sidor direnişi sanki bu karışık durumu çözücü bir işlev görmüştür. En azından şimdi söylenen budur. Sidor direnişi ve sonunda millileştirme bu sendikal karmaşaya, parçalanmaya bir son getirmiş denmektedir. Bu nasıl oldu?

Olayların Gücü

Sidor direnişi sırasında olaylar kızışınca Chaves, İşçi Bakanı Jose Ramon Rivero’yu olayları çözmek için yolladı. Ancak işçiler bakanın işverenden yana tavır olduğu görüşünü dile getirdiler. Gerçekten de Rivero, işçileri sürekli olarak Sidor yönetiminin önerilerini kabul etmeye zorladı. Bunu kabul etmeyen işçilerin üstüne Ulusal Muhafızları ve işbirliği içinde olduğu eyalet valisinin yerel polisi ile saldırdı. Göz yaşartıcı bombalar kullanıldı. Hatta lastik kurşunlar işçileri yaraladı. Panzerlerle işçilerin bloke ettiği fabrika girişi kırılmaya çalışıldı. İşçiler ve hükümet arası iyice gerildi. Ama işçiler bir adım geri atmadılar ve önerilerinde direndiler.

İşçiler tabanlarını da genişletip destek kazanamadılar. Fabrikada 4000’in üstünde sözleşmeli işçi çalışıyordu. 8000 civarında da kontratlı işçi. “Öte yandan küçük ve orta boyutlu Sidor İşletme İttifakı sürekli bu uzlaşmazlıktan hoşnutsuzluk dile getirdi ama kendileri taraf tutmadılar. İttifak bu iş kolunda üretimi durdurmayı kaldırabilecek finansal güç olmadığını söyledi.” (Venezuelan Vice-President Meets with Steel Union Following Contract Rejection, James Suggett, Venezuelanalysis.com 8 Nisan 2008) Yani işçiler gerçekten direnişleri ve haklı talepleri konusunda yalnız bırakıldılar. Ne İşçi Bakanı, ne vali ne de küçük ve orta işletmelerden kendilerine destek geldi.

İşçiler sonuçta olaya kabaca şöyle bakmaya başladılar. “Chaves zaten Latin Amerika burjuvazisi ile işbirliği içindedir. Onlara rağmen Sidor’u millileştiremez. Çıkarını zedeler. Öte yandan Sidor’daki %20 hisse Venezuela sermaye çevrelerinin otlandığı bir yerdir. İşçi Bakanı onların çıkarlarını temsil etmektedir. Chaves bunlara da zaten dokunmaz. Chaves, içinde sol görünen ve çürümüş bürokrasiye dokunmayacaktır. İşte Chaves’in 21. yy sosyalizmi yolunda oluşu sadece işçileri aldatmak için bir laftır.”

Nisan sonunda Chaves olaya müdahale ederek Sidor’un millileştirileceğini ve işçilerin tüm taleplerinin kabul edileceğini açıklayarak birçok şeye açıklık getirmiş oldu. En baştaki bölümde dile getirdiğimiz gibi bu millileştirme Chaves’in hiç de Latin Amerika burjuvazisinin çıkarlarını koruma yanlısı olmadığı, sadece güçler dengesini omuzlarında hissettiği gerçeğini ortaya koydu. Bu bağlamda Chaves kanadı işçilerini koruma yolunda olduğu, onlara güvendiğini göstermiş oldu. UNT ve sendikal hareket içindeki birçok şüpheyi silmiş oldu.

İkinci olarak Chaves İşçi Bakanı’nı ve onunla işbirliği yapan eyalet valisini görevden aldı. Böylece Chavesci kisvesi altında iktidar katmanlarına sıçramış gerici güçlerle kararlı bir şekilde savaşacağının sinyallerini de vermiş oldu.

“Sidor zaferi ile işçi hareketi elektriklendi. Chaves yanlısı kamp içinde sağ kanat taraftarları ile devrimi daha da derinleştirmek isteyenler arasındaki mücadeleyi yansıtan Rivero’nun Sidor uzlaşmazlığındaki kötü rolü nedeniyle olduğu kadar, Chaves yanlısı UNT’yi parçalayıp yeni bir federasyon kurması nedeniyle İşçi Bakanlığı’ndan alınması da başka bir devrimdir.” (Venezuelan Steel Nationalisation Marks New Revolution Within Revolution, Green Left Weekly 22 Nisan 2008)

1 Mayıs günü işçilerle yeni Sidor anlaşmasını imzalarken Chaves şunları söylüyordu. “İşçiler, hükümet ve sendika bir bütün olarak millileştirilmiş şirketleri sosyalist işletme haline getirme ortak yükümlülüğünü taşımalıdırlar.” Aynı şekilde UNT liderlerinden olan Stalin Perez Borges de olayları şöyle yorumladı. “Politik harita değişti. Devrimci süreç için hükümet, işçilerle yeniden birleşti. Sidor direnişinin örgütçülerinden olan Birleşik Çelik Endüstri İşçileri Birliği lideri Melendez ise “İşçiler bedenleri ve ruhlarıyla kendilerini çelik fabrikasını sosyalizm yolunda devrimin öncüsü yapmaya artık adayacaklardır.” dedi. “Millileştirme, işçilerin 21. yy Sosyalizmi rüyaları doğrultusunda bir adımdır.” (Venezuelan Steel Company to be Nationalized in Wake of Labor Conflict James Suggett 10 Nisan 2008 Venezuelanalysis.com)

“Sidor işçilerinin çoğunluğu üretimde ve sosyal hizmetlerde herhangi bir uluslararası, ulusal ya da devlet kapitalist şirketin sağlayabileceğinden çok büyük bir artış gösterme ateşi ile yanıp tutuşuyorlar. Onların bu kutlamaları arasında işçiler üretim sürecini ikiye katlama yeteneğine sahip olduklarını kanıtladılar.” diye konuşuyor Stalin Perez Borges (ay. New Revolution)

“Daha temel olanı, Sidor mücadelesi sırf ekonomik kazanç talep etmeme isteğini yükseltti. İşçilerin kafasına dövüş gerekçesi olarak yapısal değişikliklere yol açacak daha stratejik ve önemli politik amaçlar olabileceği fikrini soktu.”

“İşçiler çok güçlü bir çokuluslu şirketten denetimin alınabileceği, ayrıca bu şirketi işçilerin başarı ile yönetebileceği olasılığını gördüler. Onlar hükümetin gidiş yolunu hatta bazı yanlış politikalara ilişkin olarak Chaves’in kendisini değiştirilebileceğini anladılar.” (ay. Revolution in Revo)

Stalin Perez ve diğer sendikacılar çok ateşli konuşuyor. Umarız Sidor millileştirmesi söylendiği gibi işçilerde devrimci bir coşku yaratmış olsun. Bu bize biraz eski Sovyetlerde yaşanan Stehenov Hareketi’ni hatırlattı. Zaman gösterecek. Bundan sonra gerici sağ güçler ve Chaves güçlerinin arasındaki ülke dengesi 2 Aralık referandumu dengesinden çıkar. Devrimci güçler bir adım ileri geçerler ve Kasım seçimlerde bu durum kendisini gösterir.

İkinci Dönem Millileştirmeler

Hiç şüphe yoktur ki millileştirme 2 Aralık %1’lik yenilgisinden çıkarılan dersler ışığında yapılmıştır. Bu millileştirmeyi sadece işçilerin baskısı olarak yorumlamak kanımızca yanlış olacaktır. Bizim kanımızca, Chaves işçi sınıfının kendisini göstermesini bekliyordu. İşçi sınıfının sinyal vermesini bekliyordu. Ayrıca yukarıda da değindiğimiz gibi, belirli güçler dengesini kolluyordu. Çünkü aslında millileştirme kendi başına tekil bir olay değildir.

2 Aralık 2007 referandumu Chaves politikalarındaki bazı eksikliklere ışık tutmuştu. Barrio halkları bedava sağlık, eğitim ve ayrıcalıklı ya da sübvansiyonlu gıda maddeleri ve gelirlerine yapılan zamlarla yaşam koşullarının iyileşmesinden memnundular ama bunlar yetmiyordu. Ayrıca bir kesimin yaşam koşullarının düzelmesi, alım güçlerinin artması ülke içinde tüketim maddelerine talebi arttırdı. Sağ güçler de bu talep karşısında verimi arttırmak, yeni yatırımlar yapmak yerine enflasyonu kışkırtıcı fiyat artışlarına gidiyorlardı. Ya da yatırım yerine dışarıdan mal alımını ya da yapay kıtlık yapmayı hızlandırıyorlardı. Chaves politikaları bu çarpıklıkları önleme yeteneğini gösteremedi.

“Sağ kanat, 5 yıllık dönemde sürekli çift rakamlı büyümeye rağmen Venezuela’yı şiddet kullanarak ve yatırımdan kaçınarak kutuplaştırdı. Bu temel çelişki neredeyse tamamen bankacılık, finans, dağıtım, manifaktür, taşımacılık ve hizmet sektöründeki büyük kapitalist denetimin karşısında hükümetin gaz-petrol, elektrik, çelik, çimento ve sosyal hizmet sektöründeki denetim ‘sosyalist projesinin’ gerçekliğinin doğurduğu çelişkiyi yansıtır. Nisan 2008 içinde Chaves 27 şeker plantasyonunu, gıda dağıtım ağını, et paketleme zinciri kadar temel çimento ve çelik işletmesini kamu denetimine alarak ekonomik güç dengesini çalışan kesimlerden yana değiştirme temel saldırısını yaptı.” (Petras, adı geçen eser)

Chaves, referandum öncesi ekonomik verilerden yola çıkarak Sidor’un millileştirilmesinin gerekliliğini zaten biliyordu. Her keresinde ikinci bir millileştirme dalgasından söz ediyordu. Sidor öncesi de CEMEX çelik tesislerini millileştirmişti. Ancak bunları yaparken dürtülerin olmasını beklemek kanımızca kaçınılmazdır. Yani aynı petrol ve gaz şirketinin millileştirilmesi gibi, her olay belirli şeylerin sonucu olmalıdır. Halkların temel ihtiyaçlarının, stratejik sektörlerin, kar peşinde koşan özel sektörün elinde olması doğru değildir. Elektrik ve haberleşme böyle sektörlerdir. Ancak ülke refahı artıp, eğitim düzeyi yükseldikten sonra diğer sektörlerin millileştirilmesi kaçınılmazdır. Madem sağ güçler haksız kazanç elde etmek için yapay kıtlık yaratıyorlar öyleyse gıda dağıtım alanı, et paketleme zinciri, şeker işleme tesisleri millileştirilmelidir. Yaşanan olaylar bunların ne kadar doğru olduğunu halka göstermeli ve karşı tarafa propaganda malzemesi verilmemelidir. Halklar böyle olaylarla ayrıca çok çabuk bilinçlenirler. Ayrıca halk güçlerinin bunların işletilmesini becerecek olgunluğa gelmesi de önemlidir. Devrimin meyvelerine sahip olmanın önemini ancak böyle öğreneceklerdir. Yıkılan sosyalizm insanı, ne yazık ki kazançlarına sahip çıkmayı, bunların önemini anlayamadı. Değerlerine sahip çıkamadı.

Yiyecek malzemeleri en temel halk ihtiyaçları. Konut da öyle. Venezuela Hükümeti yılda 40.000 konut yapma hedefini 100.000’e çıkardı. Bunlar çimento ve çelik demek. Zaten bu şirketlerin millileştirilmesi gerekliliği sırada olmalıdır. İşçiler eğer buna hazır olduklarını kanıtlıyorlarsa neden olmasın. Yani sonuçta iki taraf da bir şeylerde uzlaşmışlardır. İşçiler devrime katılma aşkına gelmiş, patron zulmünü yaşamış ve Chaves de bu çıkardıkları dersler ışığında onları desteklemiş, onlardan yana tavır koymuştur.

Bu olumlu gelişmenin ülkedeki diğer sektörlere de yayılmasının işaretleri vardır. Yine Petras’tan aktaralım:

“Bu karşılıklı güçlendirilmiş destek diyalektiği, sektörler arası sendika liderleri ve taşımacılık, metalürji, gıda işleme ve benzer sektör militanlarının toplantılar yapmalarına yol açtı. Sendikaların örgütlü desteğinin artmasına karşılık olarak Chaves bankaların ve gıda sektöründeki diğer işleme ve dağıtım ağının da millileştirilmesi ufkunu ortaya attı. Sendika liderlerinin birleşmesi, canlılığı, sekter ve kişisel bölünmelerin üstesinden gelmeleri, kayıt dışı ve örgütsüz işçilere yönelmeleri ile çok şey değişecektir.” (Petras ay.)

Hangi gerekçelerle olursa olsun, kimlerin değişmesi ile olursa olsun, gene de Sidor deneyi Venezuela 21. yy Sosyalizmi’ne gerçekten bir ivme kazandırabilir. İşçilerin desteği elbette çok şey değiştirecektir. Ve anlaşıldığı kadarıyla millileştirmeler artık giderek yaygınlaşıp tüm ülke ekonomisini içine alacak bir konuma gelecektir. Ülke içinde sınıflar çatışmasının bu süreçte daha da artacağını tahmin etmek zor olmasa gerektir. Sorun, iç dengenin dışarıdan yapılacak müdahalelerle bozulmayacak bir güce erişmiş olmasında yatar. İşçilerin beklenen ve olumlu katılımı bu açıdan çok önemlidir. Onlar önlerinde henüz dümdüz bir yol olmadığının bilincinde olmalılar. Fabrikalarında verdikleri direnişten aldıkları derslerle, ülke güçler dengesini kendilerinden yana daha da sağlamlaştırma yeni mücadelesine hazır olmaları gerekmektedir.