ÖĞRENCİ GENÇLİK HAREKETİ VE ÖRGÜTLENMESİ – Orhan Dinçok
Çağdaş Yol, Sayı 1, Mart 1987
Geçen dönem ilk belirtileri görülen öğrenci hareketleri 86 sonbaharı ile yükselme eğilimine girdi. Bu noktada ortaya çıkan bazı problemleri incelemeliyiz.
Önce kısaca geçmişe bir göz atalım. 12 Mart öncesinin öğrenci hareketlerinde belli bir birlik havasını görüyoruz. Ama bu birlik bizce yetkin-modern bir önderliğin politikası sonucu sağlanmış değil. Henüz siyasi ayrışma döneminde olan hareketler tam bir kopuşma yaşamamışlardı. Kopuşmalar derinleştikçe 12 Mart muhtırasına yakın günlerde gençlik hareketinde de dağılmalar oluşuyordu. Ancak yine de DEV-GENÇ henüz bütün gençliği temsil eden yarı-efsanevi bir örgüt olma karakterini kaybetmemişti.
12 Mart karanlıklarında yaşananlar ve 14 Ekim 1973 seçimleri sonrasındaki 1-2 yılda gençlik hareketi, artık tam bir netlik arzeden politik kopuşmalara paralel olarak dağılmaya uğradı. İlk aşamada sağlanan birlikler kâğıttan şatolar gibi dağılıverdi. Sonrası 12 Eylül’e dek bir kaos gibiydi.1
Şimdi yeniden canlanan öğrenci hareketi bir dağılmaya uğramadı. İller düzeyinde ve Türkiye çapında ortak bir platform yaratma çabası var. Ama henüz çabalar sonuca ulaşamadan dağılma emareleri de görülmeye başladı. Birliği sağlamlaştırmak gerekiyor. İpuçlarını geçmişten bulup çıkarabiliriz.
Geçmişin genel rotası ne? En kaba hatlarıyla şu: Siyasi ayrılıklar henüz tam netleşmemişken veya mevcut farklı siyasi görüşler zayıfken birlik olunabiliyor. Ayrılıklar netleşince ve farklı görüşler nispi olarak güçlendikçe bir arada durmak imkânsızlaşıyor ve öğrenci hareketi atomlarına dek dağılıyor.
Öğrenci hareketi bu zeminden bir üst zemine sıçramak zorundadır. Geçmişte yaşanan deneyler yeterli kaynak oluşturuyor. Öğrenciler geçmiş öğrenci hareketlerinin yarattığı birikimleri gözbebekleri gibi korumak durumunda. Sadece korumak yetmez, bu birikimleri beceriyle ve bir kuyumcu hassaslığı ile değerlendirmek, yeni sentezleri uygulamak gerekir. Geçmişi kuru ajitasyon malzemesi olarak değil, geleceğe projektör tutarsak doğru tutuma girmiş oluruz.
Rotanın yanlışlığı siyasi amatörlükten ileri geliyor. 60’larda burjuva ve küçük burjuva sosyalizmlerinin şekillenmesi, proletarya sosyalizminin yeniden doğma durumuna düşmesi genç kadroları siyasi önderlik ve öğrenci hareketi önderliğini aynı anda birlikte yürütmek zorunda bıraktı. Zorunluydu. O günler güzeldi ve coşku doluydu. Cesaret ve enerjiyle işe başlayan öğrenci önderleri ipin ucunu çekmede zerre tereddüt etmediler. İyi ettiler. Sonuçta kendilerini siyasi önder olarak buldular. Ama konumuz bu değil. Bağımsız bir alan olarak öğrenci hareketi özellikle siyasi ayrılıkların netleşmesinin hızlandığı 69-70 yılında geriye düştü.
Modern ve kalıcı hareketler/örgütlenmeler program-tüzük-taktik birliğine ulaşmış güçlü siyasi yapılar tarafından sağlam bir mücadele zemini üstüne oturtularak oluşturulabilir. Mart öncesi henüz siyasi yapıların kendileri oluşma sürecindeydi, başarılamadı. Yılgınlık nedir bilmeyen coşku dolu anti-emperyalist mücadele geleneği bırakıldı.
Karanlık Mart günleri ve 14 Ekim sonrası siyasi hareketlerin ayrışması netleşti. On yıllardır bir potada farklı nüanslar olarak bir arada bulunan sosyalist hareket 60’ların sonlarında yığınsallaşıp sokaklara dökülünce nüanslar netleşti. Olumlu bir gelişimdi. İşçi sınıfı genel olarak sosyalizmle değil, kendi sosyalizmiyle tanışmak. Bunun için önce diğer sosyalizmlerden ayrışmak sonra ayrışmayı netleştirmek gerekiyor. Bu sürecin önünde durmak gericilik ve işçi sınıfına “siz genel olarak sosyalizmin gevezeliğini yapın, iktidar gibi sorunlardan uzak durun” demenin utangaçcası oluyor.
Netleşen siyasetler başlangıç aşamasında yeterince ustalıkla davranamadılar. Örgütlenmenin en temel prensipleri göstermelik “güç” peşindeki siyasetlerce altüst edilebildi. Kaos ortamı buradan kaynaklandı. Faşist saldırılara karşı yiğitçe ve doğru bir tutum takınabilen öğrenciler birbirlerinin yüzünü göremez, görse de yüz çevirir oldu. Güçlü bir proleter siyasi önderliğin olamayışı mevcut küçük burjuva inatlaşmalarının sınıf mücadelesinin yükselmesine paralel olarak artmasını doğurdu. Artan görevlerin baskısı, kimilerini düzleştirdi. Yük ağır geliyordu.
Eylül öncesi dönemin sonlarında hareket tüm olumsuzluklarına rağmen modern örgütlenme biçimlerini ucundan yakalayabildi. Ancak sonucuna ulaşamadı. Deneyleri değerlendirmek zorunluluk.
27 Mayıs öncesi olayları öğrenci gençlik hareketi açısından çocukluk olarak değerlendirirsek, 60’lar buluğ çağına denk düşer. 12 Eylül öncesi ise gençlik dönemi oluyor. Şimdi coşku, enerji ve mücadele geleneğinden santim gerilemeden olgunca davranılması gerekiyor.
***
Şimdi iki farklı kitlesel gençlik örgütlenmesi biçimini belirtmek istiyoruz. Sosyalist Gençlik Örgütlenmesi (SGÖ) ve Demokratik Kitle Örgütlenmesi (D.K.Ö.).
Siyasetler bir amacı gerçekleştirmek için oluşur. Amaç, toplum hayatını değiştirmek türünden bir amaçsa, güçle ulaşılabilir. Gücün temel unsurlarından birini geniş kitle desteği oluşturuyor. Her siyasi görüş şüphesiz gençlik içinde taraftar bulma çabasına girecektir. Gençlik toplumun en dinamik ve yeniliğe açık olan bir sosyal grubu olma özelliğini içinde barındırdığından yeni şeyler söyleyen ve geleceği temsil eden sosyalistler gençlik içinde aktifçe çalışmak zorundalar. Bu çalışmaların sonucunda o siyasi görüşü benimseyen bir genç ne olacaktır? Tecrübesizdir ve sınıf mücadelesinin ağır yükünü kaldırıp kaldıramayacağı belli değildir. Örgütçü diliyle konuşacak olursak, bir parti üyesi veya siyasi kadro değildir. Sadece bir sempatizandır. O ve onun gibi toplanan sempatizan gençlerin siyasi gelişimi ve mücadele enerjisinin değerlendirilmesi en iyi bir örgütlenme içinde yapılabilir. Bu, Sosyalist Gençlik Örgütlenmesi’dir.
S.G.Ö. partinin veya siyasetin amacını benimseyen gençlerin örgütüdür. Siyasetle yığın arasındaki önemli bağlantı kayışlarından biri olacaktır. Herhangi bir gençlik kesimini değil, bütün gençlik kesimlerini içinde barındırabilir. İşçi-köylü-öğrenci gençlerin ortak siyasi amaçlar doğrultusunda bir araya geldikleri mesleki niteliği olmayan bir örgütlenmedir. Daha doğrusu siyasi niteliği ağır basan, belirleyici olan parti-dışı bir örgütlenme biçimidir. Kitlesel niteliği ve meslekî niteliği ikinci derecede önemli. Kitlesel olabilir, eğer siyasi hattı doğru taktikler koyabilirse. Barındırdığı kesimlerle ilgili mesleki mücadele de verebilir, ama bu anda bile mücadelenin siyasi karakterini göze batırır, siyasetinin politik hattının ve genel, amacının o meslekî sorunla ilgili çözümünün propagandasına ağırlık verecektir.
S.G.Ö. partizan bir örgütlenmedir. Yani örgütsel bağımsızlığı vardır, ama siyasi olarak bağımlıdır ve sorumludur. Bu tür örgütlenmeler sosyal-demokrat veya sağcı partiler için de geçerlidir. Onlar da farklı amaçlarla farklı niteliklerde gençlik örgütlenmeleri yaparlar. 12 Eylül’den önce bu parti gençlik kollan biçiminde idi. Şimdi o yasak. Keza siyasi amaçlı dernek kurmak da yasak. Gençliği sosyalizm amacıyla eğitecek bir dernek yasal olarak kurulamıyor. Ama bu bizi ilgilendirmiyor. Burada meselenin teorik izahı ile yetinme durumundayız. Hayat zengindir. Çözümler üretebilir, üretecektir.
S.G.Ö., doğrultusunda 12 Eylül öncesinde ilk davranışlar gösterildiğinde hemen “bölücülük” suçlamaları ortaya atılmıştır. S.G.Ö.’ne bölücü damgasını vurmak, gerçek hayatın karşısında idealist/ütopik birlik hayalleri koyanların boşa çabası oldu.
Toplumda sadece işçi sınıfı değil, diğer bazı sınıflarda (orta ve küçük burjuvalar) sosyalizmin üstünlüğünden ve ülkedeki gelişmelerden etkilenerek kurtuluşlarını sosyalizmde arayabiliyorlar. Sosyalizm içinde bu gelişmeye bağlı olarak burjuva ve küçük burjuva sosyalizmleri ve bunların nüansları oluşabiliyor.
Bugünkü yayın ortamımızda sosyalizmi savunan dergilere bakalım. “Alınteri”, “Gün “, “Görüş” dergileri burjuva sosyalizmini savunuyorlar. Bu dergiler orta tabakadan aydınlar, küçük sanayiciler, traktörlü çiftçiler… vb.’den kurtuluşlarını sosyalizmde olduğunu görenlerinin sözcülüğünü yapıyorlar. İşçi sınıfı içinde sendikacılar zümresi, ustabaşılar, postabaşılar içinde yer tutuyorlar. Tekel dışı burjuvalar ve orta tabakalardan bazıları ile aristokrat işçilerinin sosyalizme yönelmesi olumlu. Ama bir yere kadar. İşçi sınıfı sosyalizmine gölge düşürmeye başladıkları an engel oluyorlar. Temel taktik hatlar, Ekonomizm/Reformizm olarak şekilleniyor. Normal. Toplumdaki gelişmelerden hoşnutsuzlar ve kopuşma yolundalar, ama sıradan bir işçiye veya topraksız köylüye nazaran nispi yerleşmişlikleri de var. İleri giderlerse bazı şeyler kaybedebilirler. Hoşnutsuzluklarının reformlarla düzeltilmesini istiyorlar. Günümüzde bu reformların yapılması için SHP kuyrukçuluğu yapıyorlar. Eskiden CHP kuyrukçuluğu yaparlardı.
Bu görüşler gençlik içinde de taraftar bulabiliyor. “Yarın” dergisi o gençlerin sözcülüğünü üstlenmiş vaziyette. Bu gençlerin kendi görüşlerini dile getirmeleri veya bu doğrultuda bağımsız örgütlenmeye gitmeleri “bölücülük” müdür? Bizce hayır. Gençlik zaten bölünmüştür. O bölüklerden biri de burjuva sosyalizmidir, tutarlıysa bağımsız zeminini oluşturacaktır.
İşçi sınıfıyla kaynaşma yanlısı olan gençlerde kendilerine bir sözcü bulur, yoksa yaratır. Ve Yarın dergisi ile bir seri polemiğe girerek işçi sınıfı sosyalizminin gençlik içinde güçlenmesi için uğraş verir. Bu “bölücülük ” müdür? Hayır. Toplumdaki sınıf mücadelesi her toplumsal kesim içinde olduğu gibi gençlik içinde de bölünme yaratmıştır. Bu bölüklerden kendi geleceğini işçi sınıfının geleceği ile bütünleştirme yanlısı olanlar elbette kendi seslerini bağımsızca dile getirme hakkına sahiptir. Bu bağımsız örgütlenme biçiminde de olabilir ve sadece hak değil tutarlı olmanın gereğidir.
D.K.Ö. ise farklı nitelikte bir örgütlenme.2 S.G.Ö.’de amaç partinin amacıyla aynıdır. D.K.Ö.’nde kendine özgü belirlenmiş hedeflere yönelik birliklerdir. Şüphesiz bu hedeflerin sosyalizm hedefiyle çatışmamasına tersine uyum halinde olmasına dikkat etmek gerekiyor. Reformizm tehlikesi de özellikle böyle hassas noktalarda fırsat kolluyor.
İşçi sınıfı hedefine yürürken diğer sınıf ve tabakalardan destek olmak durumunda. Hatta belli yerlere kadar destek değil birlikte gitmek gerekiyor. D.K.Ö. bir yönüyle bu birlikte gidişin örgütlenişi, birlikte gidenlerin ortak mücadele zeminlerinden biri oluyor. Farklı sınıf ve tabakalardan farklı özlemleri olan insanlar demokratik hedefler doğrultusunda mücadele için D.K.Ö.’de bir araya geliyorlar. Eğer mesleki nitelikte bir D.K.Ö. ise mesleki sorunları doğrultusunda genel demokratik harekete bağlı, temel hedefe yönelişi güçlendirici mücadeleye giriyorlar. Meslekî nitelikte olmayabilir de. İnsan Hakları Derneği insanın insan olmasından ileri gelen haklarının baskıyla yok edilmesine karşı demokrat kitlenin direnişini temsil ediyor.
D.K.Ö. amacından ve yapısının karakterinden dolayı S.G.Ö.’den çok daha geniş kitleyi seferber etmeyi amaçlamalı. Bunun başarılabilmesi D.K.Ö.’nün işleyiş mekanizması ile yakından ilgili. Mekanizma iyi işlediği takdirde geniş yığınlar tepkilerini ortaklaşa dile getirebilir, güç oranında daha fazla başarılar kazanılabilir ve sömürü/baskıya karşı yığınların, en geniş yığınların ortak mücadelesi sosyalizmin genel davasına büyük kazançlar sağlar.
***
Bu bölümde bir D.K.Ö. olan Demokratik Öğrenci Örgütlenmesi’nin (D.Ö.Ö.) zeminiyle ilgili görüşlerimizi anlatacağız.
Tekrar edelim. 12 Eylül öncesinde öğrenci hareketi 12 Mart öncesindeki DEV-GENÇ türünden veya öğretmenlerin T.Ö.S./T.Ö.B.-DER türünden bir ortak örgütlenmeyi başaramadı. Bu özünde siyasi amatörlüktür. Öğrencilerin 12 Eylül öncesindeki aktif siyasi bölünmüşlüğün böyle bir birliği kaçınılmazca engellediği savına katılmıyoruz. Çünkü, öğrenci hareketinin birliği kesinlikle siyasi farklılıkların saklanması veya üstünün örtülmesi anlamına gelmiyor. Peki, ne anlama geliyor? Küçük burjuva sosyalizminin farklı görüşlere karşı öfkeli ve saman alevi türünden taşkınlıklarının frenlenmesi anlamına geliyor. Burjuva sosyalizminin kitleye tepeden bakan bürokrat havasının ve gençliği asker gibi kullanma eğilimlerinin yıkılması anlamına geliyor. Ve bunlar nasihatle, yazmakla olmaz. Doğru ve kitleselmiş pratik önderliğin cesaretli atılımı gerekiyor.
Şark kurnazlığı ile “güçlü” örgütler yaratma sevdasından, köylü öfkesinden, burjuva bürokratlık veya Makyevelizminden vazgeçilmesini isteyemiyoruz. Biliyoruz, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Tilkinin kurnazlıktan vazgeçeceğini umacak kadar saf değiliz. Ama işçi sınıfıyla kaynaşmayı hedeflemiş öğrencileri bu türden sapkınlıklara karşı uyarmak ve gençlik içindeki böylesi eğilimlerin geleneksel hakimiyetinin kırılmasına yardımcı olmak gerekiyor. Ve ancak modern örgütlenmenin hakimiyetinin kurulmasıyla geleneksel sapkınlıkların asgariye inmesi sağlanabilir.
S.G.Ö. ve D.Ö.Ö. arasındaki farkın bilinçlere yerleşmesi gerekiyor. Her görüş doğrudan kendi görüşündeki gençleri S.G.Ö.’nde toplayabilir ve bu örgütlenmenin pratiği ile kendi görüşünün gençlik içindeki egemenliğini sağlamaya çalışabilir. Ancak D.Ö.Ö. farklı karakterde bir örgütlenme.
Kimseden D.Ö.Ö.’nin içine girerken paltosunu askıya asar gibi siyasi görüşünü kapı önüne bırakması istenemez. İsteyenler açık siyasetten ürken uzlaşmacı reformistler olacaktır. Herkes kendi görüşünün kazandırdığı perspektif doğrultusunda olaylara yaklaşacaktır. Sorun bunu hayatın zenginliği ile kaynaştırabilme esnekliğinde yatıyor. A görüşündeki şahıs eğer B fakültesinin yöneticisi ise B fakültesindeki anti-faşist anti-emperyalist tüm kitleyi hangi görüşten olursa olsun yönetmeyi becerebilmelidir. Böylesi başarılı bir yönetiş onun siyasi görüşüne zarar vermeyeceği gibi tersine kitleler içinde saygınlığını artıracaktır.
Anlaşılmış olmalı. O yönetici kendi siyasi görüşünden kopuşmuyor, sadece önceden üzerinde anlaşılan -ki anlaşıldığına göre siyasi görüşüne uygun geliyor olmalıdır- bir platformu canlı tutabilme, yönelebilme, genişletebilme yoluyla siyasi görüşünün otoritesinin kitlelere yaygınlaşmasına yardımcı oluyor. Bu kimi dar/düz kafalara fazla karışık/zengin gelebilir, oysa yapılması gereken işte tam da bu noktadan sonra başlıyor. Beraber olmak bir an önce üstten atılması gereken bir yük olarak değil, en geniş anti-faşist anti-emperyalist kitleyi seferber edecek kaldıraç olarak görülmeli. Yeter ki beraber olunacak ortak platform yaratılabilsin.
Platform, anti-faşist anti-emperyalist temelde, öğrencilerin akademik-demokratik taleplerini savunmak, baskıları protesto etmek, açığa çıkarmaktır.
“Bütün öğrencileri katabilmek” gibi pratik hiçbir değeri olmayan bahanelerle daha geri ve apolitik zeminlere yönelenler aslında 6 yıldır kulaklara fısıldanan, beyinlere şırınga edilen depolitizasyon ilacının tesiri altındadır. Ve bir yönüyle de Türkiye gençliğinin geleneğini kavrayamadıklarını itiraf ediyorlar. Türkiye, Fransa veya Almanya değil.
Türkiye gençliğinin bir geleneği vardır: Jön Türklük! Anti-emperyalizm özellikle yurtsever olmak anlamıyla bu geleneğin en önemli öğelerinden biri. Tutarlı bir anti-emperyalizmin anti-tekelcilikle olabileceğini anlatma görevken anti-emperyalizmden vazgeçmek, gericiliktir. Ve Türkiye gençliği 60’lardan bu yana faşizme karşı aktif mücadele içinde anti-faşist olma geleneğini hazmetti.
Böylesi gelenekler keyfi kalem çiziktirmelerle yok edilemezler. Edeceğini sanan, ne derin aldanış içinde olduğunu pratikte anlayacaktır. Evet, daha geriye yönelenlerin yolu çıkmaz. “Tüm kitleyi kucaklamak” sevdasında olan böyleleri sonuçta kendileri öğrenci kitlesinden soyutlanmış olacaktır.
Geleneğe sahip çıkmak gerekir. O öğrenci hareketinin şerefidir, gururudur. Geleneğe ne kadar sıkı sahip çıkılırsa öğrenci kitleriyle o oranda daha fazla kaynaşılacağı inancındayız. Elbette geniş yığınlar gündeme girince anti-faşist ve anti-emperyalist olmaktan herkes farklı farklı anlamlar çıkaracaktır, ama bunlar mücadele içinde çözülecek sorunlardır.
***
Platform nasıl işleyecek? Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz ama anlaşılan yeniden öğrenmek gerekiyor. Demokratik Merkeziyetçilik denenmiş ve dünya çapında nice başarılı örgütlenmelerin sinir sistemi olabilmiş canlı işleyiş biçimi. Yeter ki öğrenciler demokratik merkeziyetçilik adına amatörce tutumlara girmesin. Artık böylesi amatörlüklerin haklılık payı yok. Ustalık gerekiyor. Geçmişte yaşananlar öğrencilere gereken birikimi sağlamıştır.
Elbette öğrenci dernekleri siyasi parti veya örgüt değil. Ama bu demokratik merkeziyetçiliğin ilkelerinden şu veya bu oranda taviz verilmesini gerektirmiyor. Sorun uygulama esnekliğinde yatıyor. Elle tutulup gözle görünen bir şey olmadığından belki zor ama bu becerinin kazanılması gerekir.
“Parti değil, derneğiz” gerekçesiyle demokratik merkeziyetçiliğin özünden taviz bir araya gelmenin zeminini yok eder. Ne için bir araya geliniyor? Ortak platformdaki amaçlar uğruna mücadele etmek için. Demokratik merkeziyetçilikten söz gel i mi “isteyenin alınan kararlara uymaması” gibi bir taviz verildiğini düşünelim. “İsteyen” -somut pratikte çoğunlukla muhalefet- pratiğe katılmadıktan sonra niçin tartıştık, niçin karar aldık? Sohbet birliğinden değil mücadele birliğinden yana olanlar, platformun ortak saptanan amacına samimice inanıp kazanımlar elde etmekten yana olanlar, böylesi bir tavize yanaşmayacaklardır. Ancak 6 yıllık sürecin kışkırttığı pasifizm -mücadele kaçaklığı- ve bireycilik -bencillik anlamında- dalgalarının baskısı altında olanlar böyle bir tavizi savunabilirler.
Demokratik merkeziyetçilik ortak platformda gönüllüce anlaştıktan sonra, anlaşılan platformun karakterine uygun şekilde uygulanabilir. Esneklik ve beceri gerekiyor.
Demokratik Merkeziyetçiliğin öğrenci derneklerinde uygulanma biçimi ile ilgili olarak “Çözüm” dergisinin 1. sayısında bulunan “Acil Görev: Derneklerde İlkeli Birlik” başlıklı yazının “D.K.Ö.’lerde örgüt anlayışı” başlıklı bölümünde kısaca anlatılmış.3 Bir de biz yazalım. Farklı görüşlerin varlığını kabul etmek ve onlara esnek yaklaşmak gerekir. Sadece bu yetmez. Kararlar alınırken farklı görüşlerin serbestçe görüşlerini dile getirebilme özgürlüğü sağlanmalı. Ve önemlisi, çoğunluğu sağlayanlar kararlar alınırken D.Ö.Ö.’nin tüm kitlesinin nabzını elinde tutabilmeli. En geride olanın hızına uymak gerekir demiyoruz. O, başka yerde gerekiyor. Ancak, bağımsız bir alan olarak öğrenci hareketini yönetmek isteyen, öğrencilerin ruh halini her an elinde tutabilmeli. En geridekinin bilinciyle davranılamaz. O zaman bir adım ileri gitmek imkânsızlaşır. En ileridekinin bilinci ise, öğrenci hareketi o bilince göre davranmaya yöneltilirse öncü öğrencilerin öğrenci kitlesiyle bağları kopar. O kopuşma gerekiyor ama başka ve daha üst platformlarda. Demokratik öğrenci hareketinin öğrenci kitlesinin en geniş yığınlarıyla yürütüldüğü takdirde başarılı olabileceğini düşünüyoruz.
Dipnotlar
(1) 12 Eylül öncesi hareket hakkında eleştiri yazmak çok zor. Kalem epey zorlanarak gidiyor. Tepkici bir tavır olduğu belli. Neye karşı? Yılgınlığın ve tasfiyeciliğin bütün eleştiri kusmukları bu yönde ve tiksinti uyandırıyor. Ama tepkiyle ve tiksintiyle davranamayız. Yolda yürüyeceksek geçmişe sımsıkı sahip çıkmalıyız, ama bu zaafları aşma cesaretinden yoksun olmak anlamına gelmez. Aşmak gerekiyor.
(2) Şunu belirtmek isteriz: S.G.Ö. ve D.K.Ö. arasında aşılmaz sınırlar yok. S.G.Ö. özünde özel amaçlı bir D.K.Ö. oluyor. Biz meselenin anlaşılabilmesi için ayrımı netleştirdik.
(3) Söz konusu yazının “D.K.Ö.’lerde çalışma tarzı” başlıklı bölümüne katılmıyoruz.