Toplumsal Hareketlerden, Hareketteki ‘Diğer’ Toplumlara * Raúl Zibechi

1. Bölüm

Günümüz Latin Amerika sosyal hareketlerinin durumunu incelemek için, 2005’de Bolivya’daki ikinci gaz savaşı ve Evo Morales’in seçim zaferi ile sona eren bir önceki mücadele dönemindeki temel halk mücadelelerini gözden geçirmeliyiz.

Temel mücadeleler haritası seçim senaryolarında sağ kanat ilerlerken solun geri çekilişine karşı neler yaşandığı konusunda bir fikir verecektir. Aşağıdaki tabloda görüleceği gibi, 2005’ten başlayarak yeni sosyal aktörler ortaya çıkarken diğerleri dağılmıştır. Sonuç olarak, temelinde, özellikle aşağıdan yerli halklar, yani siyahlar, melezler, köylüler ve kent halk kesimlerinin ya da benim toptan los de Abajo dediğim halkların dışlandığı, bölgenin yeniden sömürgeleştirilmesi anlamına gelen enerji çıkarım modelinin sağlamlaştırılması yatmaktadır.

Arjantin’de önceki mücadele döneminde önemli bir rol oynayan Piqueteros gibi hareketler, artık etkin değil ya da dağıldı. Brezilya’daki Topraksız Köylü Hareketi ulusal siyasi gündem üzerindeki etkisini kaybetti. Mapuche hareketi ve Zapatismo gibi diğerleri mücadelelerini yeniden yapılandırmış veya yoğunlaştırmış, özellikle açık ocak madenciliği gibi çıkarım modeline ve soya monokültürüne karşı kolektif direniş eylemleri, mücadeleleri artmıştır. Aşağıdaki temel mücadeleler tablosunda görüldüğü gibi Zapatismo dışında hiçbir sosyal aktörün önceki dönemdeki gibi gerçek bir ulusal kimliği yoktur ama lokal eylemler zaman zaman ulusal ve küresel yankı bulmaktadır.

2005 Sonrası Temel Mücadeleler

EZLN La Otra Meksika 2005 6. Selva Lacandona Deklarasyonu

Oaxaca Commune Meksika 2006 yerli ve kent halkı/kadınlar

Minga por la Vida Kolombiya 2008 yerli, siyah ve halklar

Baguazo Peru 2009 Amazon yerli halk isyanı

Gasolinazo Bolivya 2010 halk-yarı ayaklanma

Parque Indoamericano Argentina 2010 konut için kent sakinleri

Mapuche grevleri Şili 2010 tutukluların serbest bırakımı açlık grevi

Eğitim mücadelesi Şili 2011 okullar ve halk kesimleri

TIPNIS Yürüyüşü Bolivya 2011 kentsel destekli yerli halklar

Cherán Meksika 2011 mafyalara karşı kentteki yerliler

Conga Direnişi Peru 2012 Cajamarca’da madenciliğe karşı kuşatma eylemi

Haziran Günleri Brezilya 2013, 353 kent ve kasabada 20 milyon sokakta

Tarıl Grevi Kolombiya 2013 çiftçi, nakliye işçileri, öğrenciler

Acampe Malvinas Arg. Arjantin 2013 ve Monsanto’ya karşı kamp ve eylemler

Ayotzinapa Meksika 2014 kayıplara karşı kitlesel hareket

Ni Una Menos Arjantin 2015 300.000 Buenos Aires, Şili/Uruguay

Bütün mücadele ve direnişleri sıralamak imkansız olduğundan tablo eksiktir. Peru’daki Konga madenine karşı direniş, tüm ülkede uluslararası mega maden çıkarım şirketlerine karşı çok sayıda mücadeleye yol açarken, 2012’deki çatışmadan sonra Celendín da (Cajamarca) ise hala önemini koruyor. Genel olarak direniş hareketleri bu süreçte zaman zaman yaygınlaşsa bile bölgenin tümüne yayılamamıştır.

Sosyal hareketlerin bu yeni dönemdeki bazı özelliklerini vurgulamak gerekli görünmektedir ama temelde hala bölgesel seviyede kaldığı unutulmamalıdır. Hareketlerin bu yeni evresi hem enerji çıkarım modelinin hegemonyasıyla eş zamanlı hem de ona karşıdır yani iki mantık arasında mücadele yaşanır: sömürgeci maden çıkarımı ve anti kapitalist mantık ile birbiriyle iç içe geçmiş anti sömürgecilik ve anti partiarkalizm.

İlk özellik, hareketler direnirken aynı zamanda da yaratmaktadırlar. Büyük bir olasılıkla günümüz dönemin temel özelliği budur. Direndikleri gerçeği açıktır ve tüm hareketlerin her zamanki dinamiği olduğundan ayrıca açıklamaya gerek yoktur. Ancak oldukça özel bir durum vardır: enerji çıkarımı yapılan toplumlarda, aşağıdaki halkların herhangi bir değeri yoktur ve bu nedenle yerleri olmayıp sadece tabi rol oynarlar. İşte bu nedenle hem bu yerelde hem de acilen kendilerini güvende ve korunaklı hissedebilecekleri, kaçıp “soluklanabilecekleri” ve mümkünse kendilerini denetleyip savunabilecekleri alan yaratmaları gerekir.

Aynı gerekçelerle de kadın grupları sadece kadınlar için alan yaratırlar. Erkeklerin algılarının aksine, onlar bu alanları ideolojik nedenlerle veya kırgınlıklarından yaratmazlar. Bu alanda kadınlar sorgulanmadan açıkça konuşabilir ve kendilerini kız kardeşleri arasında rahat hissedebilirler. Bu öz denetim altındaki alanlar onlara maddi ve sembolik bir güven duygusu verir.

Bu alanlarda kadınlar egemen dünyanın hiyerarşik, ataerkil, sömürgeci ve kapitalist ilişkilerinin yeniden üretilmediği alanlar yaratabilirler. Burada eski dikey yapıyı kaldırıp birbirini tamamlayıcı, karşılıklı ilişkilere kendilerini açarlar ve bu süreçte doğa, diğer insan ve insan olmayanlarla farklı ilişkiler kurabilirler.

Bu alanlarda eğitim ve sağlık pazar mantığı ile değil insanları ve toplulukları güçlendirici şekilde çalışır. Buraları mistisizm, dans, müziğe zaman ayrılan ve doğanın değerinin bilindiği alanlardır. Bu uygulamalar yalnız Brezilya Topraksız İşçi Hareketi ve Zapatistalarda değil sisteme karşı davranan Mexico City’deki Acapatzingo topluluğu ve bölgedeki öz yönetimi olan kolektif guruplar gibi kentsel demokratik alanlarda da görülür.

Zapatismo olayı dışında bu “diğer dünya” hiçbir yerde bir bütün değildir. Zapatismo, öz yönetimli okul ve kliniklerden kimyasal maddenin kullanılmadığı tarıma, iktidar ve adalet güçlerinin denetiminden özerk alanları savunmanın düzenlendiği 30’dan fazla özerk belediye içinde gruplaşmış yüzlerce topluluktan oluşan, diğer bir dünyadır.

Ancak sosyal hareketlerin en yaygın özelliği eğitim, öğretim, sağlık ve bazen de üretim gibi yaşamı sürdürmek için gerekli uygulamaların bazılarını örgütlemeye öncelik vermeleridir. Bu uygulamalar, halk ve topluluklarının örmeye başladığı muazzam bir dokunun tek tek lifleri gibidir. Ama devlet ve sermaye bu dokuyu, çok uluslu çıkarımcılara bu alanlara girme izni verip yardım ederek ya da devlet baskısı uygulayarak çözmeye çalışır.

Meksika’da Acapatzingo öz yönetimindeki 5000 kişinin yaşadığı mahalle sakinleri, devlet hizmetini yağmur suyu depoları ve kendi kuyularıyla destekleyerek kendi özerk su hizmetlerini örgütlediler. Topluluk tam olarak kendi karnını doyurabilme özerkliğine sahip olmasa da birkaç büyük bahçe projesiyle sebzelerini yetiştiriyor ve bunun yanı sıra da bir okulları, sağlık merkezleri ve bir topluluk radyoları var. Tam özerklik yolunda ilerliyorlar ve yeni olasılıklar araştırıyorlar ama bunlara rağmen toplum, “başka bir dünya” olmaktan hala uzaktır.

Bununla birlikte, bu “diğer dünya” henüz kurulmamış olsa da topluluğun uygulamaları anlamında vardır. Kapsamlı ve pek kalıcı olmasa da zaman zaman bu uygulamaların kendi “devlet dışı kurumları” da vardır. Zapatista İyi Hükümet Konseyleri, Cauca’daki cabildos, Cherán “kamp ateşleri” veya 2006 ayaklanma aylarında kurulan Oaxaca barikatları bunlara örnektir. Kurtarılmış fabrika meclislerinde ve birçok bölgede çeşitli karar verme biçimleri de örnek olarak eklenebilir. Bunlara “kurum” demek biraz özelliklerinin özünü boşaltıyor, çünkü gerçekte bu örgütlenmelerde komün sağ duyusu devreye sokulmaktadır.

İkinci özellik, aileyi kadınların etrafında dönecek şekilde hareketlerin merkezine yerleştirerek, topluluk ve yeniden üretimin çift merkezli oluşudur. Topluluk, insanların direneceğinin varsayıldığı bir politik biçimdir ve bunu yaparken işgal ettikleri alanı değiştirerek dünyayı da değiştirirler. Topluluklar baştan kolektif uygulamalarla doğmaz mücadele ve direnişin ürünüdürler. Direnme ve birer kolektif üyesi olarak ayakta durma sürecinde, insanlar bizim toplumlar diye adlandırdığımız ilişkiler bütününü yeniden yeniden yaratırlar. Bu noktada, E.P. Thompson’nun sınıf kavramı yol gösterici olabilir: sınıf mücadelenin bir ürünüdür, karşı karşıya duran iki boksör gibi daha önceden yoktur. (Thompson, 1989).

Latin Amerika’da halk mücadelelerinin son yarım yüzyılda, yerli halklar, siyahlar, melezler, kent ve kır yoksulları arasında çok sayıda topluluk oluşumuna hizmet ettiğini kabul edebiliriz. Örneğin Meksika Cheran’da, küçük P’urhépecha kasabasının sakinleri, bölgelerindeki ortak ormanın yüzde 80’ini kesen mafyalardan korumak için geleneksel p’urhépecha örgütlenme modeline göre ayaklandılar.

15 Nisan 2011 günü şafak vakti bir grup kadın ve genç silahlı kriminal güçlere karşı çıkmaya ve onları bölgeden kalıcı olarak kovmaya karar verdi. Topluluk bugünü “Yeter!” dedikleri bir an olarak hatırlıyor. Toprakların yeniden düzenlenmesi, güvenlik ve adaletin sağlanması için bir öz savunma sosyal hareketi oluşturuldu. Hareket kendi geleneksel kural ve uygulamalar ile Hükümet Konseyi seçti ve böylece de komün örgütlenme biçimi yeniden uygulamaya sokulmuş oldu.

Hareketin ilk günlerindeki anlaşmalar hayatta kalma stratejilerini içeriyordu: ilk olarak, topluluk üyeleri acil bir durum dışında bölgeyi terk etmeyecektir ve bu durumda da riski kendisi göze alma durumundadır; ikincisi, bölgenin etrafında ve stratejik giriş noktalarında kontrol noktaları olarak barikatlar kuruldu ve kamp ateşleri yakıldı; üçüncüsü, tüm toplum sakinlerden sokak köşelerinde toplanmaları, kamp ateşleri yakıp tetikte durmaları istendi. Havai fişekler ortalığın sakin olduğu ya da harekete geçme alarmı vermek için iletişim aracı olarak kullanıldı. Ayrıca herhangi bir olayda derhal karşılık verebilmeyi zorunlu kılan bir yasa çıkarıldı. Böylece direniş ve korunma stratejisi olarak kavşaklarda kamp ateşleri yakıldı. En baştaki anlaşmalara göre örgütlendiler ve süreç kendiliğinden başladı. Komşular mutfak malzemeleri, masalar, sandalyeler, doğaçlama banklar getirdiler, bir sunak inşa ettiler, üstünü geçici çatı ile kapattılar ve kamp ateşi alanını tahtalarla çevirerek belirlediler.

Başından sonuna kadar kamp ateşlerini sürekli yanık tutmak, yiyecek hazırlamak ve çocuklarla ilgilenmek için kadınların katılımı olmazsa olmazdı. Ayrıca strateji belirlenmesine de katıldılar ve topluluğun geleceği için dualar ettiler. Çocuklar gece gündüz yanan kamp ateşi etrafında oyun oynadılar, yemekler yediler ve akrabaları ve anne babalarından durumla ilgili hem haber aldılar hem de olaya katıldılar. (Velázquez ve Lepe, 2013: 63)

Bu kapsamlı açıklama hareketin üç yönünü gözler önüne sermektedir: komün yapı (komün örgütlenmesinin yeniden canlandırılma biçimleri), kadınların (ve gençlerin) merkezi rolü ve yeniden üretime vurgu. Bunlar gündelik yaşamı oluşturucu iç içe girmiş üç özelliktir. Kamp ateşi, yani ona belirli bir yer ayrılması, hareketin yerleşik hale gelmesi demektir. Buradan çıkarılan sonuç toplum-yeniden üretim-kadın üçlemesinin çözülüp ayrılmasının imkansız olduğudur. Hareket Cherán’ı oluşturan dört barrios’da (gecekondu bn.) yaktığı 240’den fazla ateş ile kendi alanını yeniden belirliyor ve bu şekillenmekte olan topluluğun kontrolü altına aldığı bir alan demektir. Aynı zamanda, kamp ateşleri komünal ve feminin alanlardır: topluluk ateşin etrafından bir araya gelip birliktelik oluşturur, eşitler olarak toplanırlar, birlikte pişirip yerler ve doğal olarak kadınların, aile-topluma dayalı alanında çocuklar ile birlikte vakit geçirirler. Erkekler katılıyor olsa da bu temel olarak, oluşturucu kucaklayıcı ve içine alıcı, feminin bir alandır.

Üçüncü özellik, kadınların ve gençlerin rolünün giderek artmasıdır. Bu, 15 yıl öncesindeki kadınların ve gençlerin hareketlerde önemli bir rol oynadığını söylemekten farklı bir şeydir. Bu özellik elbette ki doğal olarak öncekinin üstüne kurulur çünkü onlar yeniden üretime dayalı toplumsal hareketlerdir. Kadın ve çocukların önceliği vardır. Böylece hareketler ataerkil karşıtı hale gelir. Yani çok sayıda kadın ve genç bulunması otomatik olarak ataerkilliği ortadan kaldırmaz aksine komünal ve kolektif eylemin öneminden kaynaklanır. Bu toplumun günlük hayattaki yeniden üretimi kontrol etme biçimlerinden biridir. (Tzul, 2015)

K’iche’ Maya sosyoloğu Gladys Tzul, komünal çalışmalara dayanan toplumlarda, yeniden üretimi örgütleyen domestik toplum alanı ile kamu yaşamını düzenleyen politik toplum arasında bir ayrım olmadığını söylüyor. Tzul ikisinin de karşılıklı olarak birbirini destekleyip beslediğini açıklıyor. Batı sınıflı toplumlarında olduğu gibi siyasi alan domestik alana tabi değildir, çünkü topluluklarda, komünal hükümet aracılığıyla iki alan arasında bir tamamlayıcılık düzeyi yaratılır. “Yerli komünal hükümet, toplumda hayatın yeniden üretimini güvence altına alan politik örgütlenmedir. Burada k’ax k’ yani komünal eylem bu komünal hükümetler sisteminin üstünde durup ürettiği ve herkesin katıldığı bir temel dayanaktır.” (Tzul, 2015: 133)

Kolektif, komün çalışması demek yalnız maddi meta üretimi değildir, cenaze törenlerinden meclis kutlamalarına kadar her şeyin üretimidir. Komünal yaşam, ulusal veya uluslararası düzeyde diğer topluluklarla ittifaklar kurmaya ve yeniden üretimi sağlayan direniş mücadelelerine katılmaya da katkıda bulunur.

Tzul ayrıca ataerkilliğe karşı direnişin merkezinde yer alan bir özelliğini daha gözlemliyor: komün olarak birlikte çalışmak, kadınları dışlayan ataerkil mirasın baskısını etkisizleştirme olasılığını arttırıyor. Tzul “Diğer topluluklardan gelen ve akrabalık ilişkileri olmayan erkek ve kadınlar, k’ax k’ol yaparken kademeli olarak kendi akrabalıklarını da üretiyorlar” diye açıklıyor. (Tzul, 2015: 137)

Kolektif çalışma komün yaşamını yarattığı için topluluklar vardır. Kolektif işler toplumların yeniden ürettiği, yarattığı ve komünün devamını sağlayan sosyal ilişkilerdir. Bu nedenle kadınların ve gençlerin rolü çok önemlidir ve nicel bir sorunun ötesine geçer. Yeniden üretim üretimden daha güçlüdür: insanlar ve doğa ile çevre arasında güçlü bağlar kurulur. Bu anlamda yeniden üretim bizi kapitalizmin yol açtığı yıkımdan kurtarabilir.

Dördüncüsü, ön cephe aktörleri olarak ovada yaşayan siyah ve yerli halkların, kendilerinin de söylediği gibi, bu işi halk sektörlerinkinden farklı kendi tarzlarında yaptıklarını belirtmeliyiz. Siyahi kahramanlık özellikle Kolombiya ve Brezilya’da görülüyor. İki ülkede de on yıllardır Afrika kökenli örgütlenmeler burada vardı ancak direniş mücadelelerinin ön saflarına son on yılda geçtiler.

1990’lardan bu yana Kolombiya Pasifik sahilinde güçlü bir varlık gösteren Siyahi Topluluklar Davası (PCN, İspanyolcadan kısaltma ile), her birinin komün konseyleri ve taban örgütleri olan 120 etnik ve yerel bir örgütlenme ağıdır. Kültürel bir hak olarak toprakları ve onun ortak mülkiyet hakkı için mücadele veriyorlar. PCN bölgesel Palenque’ler olarak örgütlenmiştir ve en yetkili organı Meclistir, altında Ulusal Palenques Konseyleri bulunur.

Bölgesel siyahi örgütlerden biri Cococauca (Cauca Pasifik Kıyısı Siyah Halk Toplulukları Konseyler Koordinasyonu, İngilizceden kısaltması ile) dokuz komün konseyi ve dört taban örgütlenmesinden oluşur. Konseyler onların “öz iktidarları”, yerel iktidar ya da bir etnik otoritedir. Uzun bir geçmişe dayalıdır ve kendi toprakları üzerinde kolektif mülkiyet hakkı elde edip üzerinde kendi kültür ve dünya görüşlerine dayalı bir otorite sağlamalarına hizmet etmiştir. Bu anlamda eğitimci Ricardo Montaño “bugün artık Siyah, bir köylü değil, toprak alanı olan bir Siyahtır” diyor. (Ricardo Montaño ile bir söyleşiden, 11/15/2016)

 Kolombiya’nın siyahi toplulukları, ülkedeki silahlı çatışmadan özel olarak çok acı çekmişlerdir; yerinden edilen yaklaşık 7 milyon kişinin üçte biri Afro-Kolombiyalıdır. Ayrıca maden çıkarımından da çok acı çektiler. 2008’de, Sinalcorteros’taki 10.000 şeker kamışı kesicisi çalışma koşullarına karşı greve gitti ve Valle del Cauca’da sekiz fabrikayı işgal ederek kamış kesiminde daha iyi ücret talep ettiler. Şeker kamışı kesicileri sosyal güvenliklerini, iş aletlerini ve giysilerini kamış alanlarına gidiş dönüş yol paralarını kendi ceplerinden ödemelerine rağmen asgari ücretin biraz üstünde kazanıyorlardı. İş kazaları her yıl yaklaşık 200 şeker kamışı kesicisini çalışamaz duruma getirmektedir.

Afro-Kolombiyalılar değirmenlerde savaşırken, Halk Mingaları (komün çalışması) Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülük ettiği FTAA’yı (Amerika Serbest Ticaret Alanı, İngilizce kelimelerinden bn.) ve Alvaro Uribe hükümetinin diğer önlemlerini reddeden 2004’deki yerli halklar mandatını yeniden gündeme oturttular. Yaklaşık 10.000 yerli, özelliklede CRIC (Cauca Bölgesel Yerli Konseyi) ve ACIN’de (Kuzey Cauca Komün Konseyleri Birliği) gibi guruplar Minga’yı düzenlediler. Cali’ye ve daha sonra Bogota’ya yürürlerken de grevde olan kamış kesicileri kendilerine katılıp destekleyince bu iki halkın da tarihinde eşi görülmemiş bir eylem oldu.

Bir ACIN afişinde şöyle yazıyordu: “Hepimiz şeker kamışı kesicileriyiz, hepimiz yerli halklarız.”

Kolombiya’daki siyahi eylemler 2008’den bu yana vardı ama özellikle 2013 grevinde köylüler, yerliler, Afro-Kolombiyalılar, öğretmenler, öğrenciler, kahve üreticileri, kamyoncular vs. arasında ittifak ile gerçekleşen Tarım Zirvesi’nden sonrası daha da öne çıktı. 2016 yılında, FARC gerillaları ile yapılan barış görüşmeleri sırasındaki diğer kırsal kesim grevindeki siyahi aktivistler Pasifik’teki Buenaventura Limanı’nı abluka altına almak gibi cesur olduğu kadar sembolik bir eylem yapınca güçleri gözler önüne serildi.

2000’lerin ortalarında Brezilya’da, daha genç ve feminin, daha özerk ve daha mücadeleci yeni bir siyahi hareket şekillenmeye başladı. Bunlardan ilki, Başkent Birinci Komando karteline (PCC İspanyolca adının baş harfleri) yapılan saldırıya karşılık olarak 20.12.2006 tarihleri ​​arasında askeri polisin 500 yoksul genci öldürmesinin intikamını almak için São Paulo çevresinde oturan kadınların polis karakoluna ve araçlarına saldırısıdır. Birkaç eyalet kadınlarından oluşan Mayıs Anneleri ve destek veren STÖ ve yoksul siyahi favela (gecekondu) gençleri ile birlikte baskı kurbanlarını desteklemek ve suçluları ortaya çıkartmak için çalışan küçük ama aktif bir örgütlenmedir.

Lula’nın iktidar olduğu 2003 yılından sonra saldırılarda ölen siyahi oranı neredeyse %40 artarken, beyazlarınki %25 düşmüştür. Brezilya’nın kent favelaları ve çevre bölgelerinde özellikle kadınların öncülük yaptığı çoğu ortaokul ve üniversite eğitimi almış onlarca yeni nesil militan guruplar doğmuştur. İçlerindeki 2013 Haziran Hareketi öne çıkar. En önemlilerinden biri de Rio de Janeiro’nun Maré favela kompleksinden Ocupa Alemão’dır.

Solun favelalarla olan ilişkisindeki önderlik özelliğine karşı çıktıkları gibi STÖ’leri de eleştirmekten hiç kaçınmazlar. Kültürel, boş vakit değerlendirme ve ekonomik faaliyetler yürütme yanında kültürel ve politik direnç tarihi anlatarak siyahi bilinci yükseltirler. Kendilerini, politik ve ekonomik otonomi örneği olarak değerlendirdikleri quilombo ve palenque isyanlarının mirasçıları olarak görüyorlar.

“Reaja ou Seja Morta, Reaja ou Seja Morto” – “Karşı çık ya da öl, Karşı çık da öl” kampanyası, 2005 yılında Bahia’da doğdu ve her yıl Siyahi Halk Soykırımına Karşı Mücadele Yürüyüşü düzenlerler. Bu yürüyüş muhtemelen güçlü özerklik duygusu, radikalizmi ve devletle iş birliğini reddetmesi nedeniyle siyahi hareketinin en önemli ürünüdür. Ülke genelindeki diğer gruplarla ve siyahi kadın hareketleriyle bağlantı kurarlar. Kısmen kampanyanın kendi inisiyatifi kısmen de İşçi Partisi (PT) hükümetinin sosyal katılım politikalarından da faydalanarak son yıllarda giderek büyüdüler. Brezilya siyahi halk mücadelesi Mayıs Annelerinden Evsiz İşçiler Hareketi’ne (MTST İspanyolca baş harflerden), favelalarda şekillenen kolektiflerden çeşit çeşit siyahi kadın guruplarına kadar birçok kuruluşla temsil edilmektedir.

Ovalardaki yerli hareketi ne kadar güçlü olduğunu Peru Amazon ormanlarında 2009 Bagu isyanı ve Bolivya’da 2011 TIPNIS’i koruma yürüyüşünde gösterdi. Bunlar, ulusal ve uluslararası düzeyde büyük yankı bulan, ülkede maden çıkarımının arttırılmasına karşı iki direniş eylemidir. Kentler ve ülke nüfusunun büyük çoğunluğu yerli halkların talepleriyle dayanışma göstererek kampanyanın uzun süre ulusal siyasi gündemde kalmasını sağladı.

Peru’da yüzlerce yerli halk ve polisin öldüğü ya da kaybolduğu Wampis ve Baguá polisi arasındaki silahlı çatışmadan sekiz yıl sonra 1,3 milyon hektarlık orman alanını ÇUŞ maden çıkarımına karşı savunmak üzere 85 Wampis toplumlarından 300 temsilci otonom bir özerk yönetim kurdular. Özerk bölge hükümetinin ilk başkanı ve 80 milletvekilini seçtiler. Bundan aylar önce de Morona ve Santiago nehirlerine yakın bölgelerdeki 120 topluluk temsilcisi, Wampis Ulusu Bölgesel Hükümetinin Özerklik Statüsünü onayladı. Hükümetin kurulması için bir komisyon belirledi ve bölgenin biyolojik koridorunun bir projesini sunmuştu.

O zamanlar Quechua lideri Hugo Blanco’nun belirttiği gibi, Peru sosyal hareketlerinin davranış biçiminde bir değişim gözleniyor ancak Wampile açısından bir özyönetim kurulması 1970’lerde başlayan uzun bir yolun sonucu gibidir.

Diğer ova halkları da çeşitli biçimlerde maden çıkarımına karşı direnç göstermede önemli rol oynuyorlar. Belo Monte’de mega-baraja karşı mücadele Brezilya’daki en önemli direnişlerden biridir. Direniş kırk yıl önce barajın inşası ile birlikte başladı. Mücadele, yerli halkları, sosyalist hareketleri, Rio Xingu kıyısında oturanları harekete geçirdi ve kalkınma politikalarının en radikal eleştirilerinden birini başlattı. Belo Monte, hem çevresel etkisi hem yetkililerin konuyu yerli topluluklarına hiç danışmama saygısızlığı göstermesi açılarından hem de yol açtıkları zararlardan Brezilya İşçi Partisi (PT) hükümetlerinin büyük bir olasılıkla en büyük hatalarından biri olarak tarihe geçecektir.

En ilginç olaylardan biri de “ülkede maden çıkarım alanlarının ve vahşi kapitalizmin yaygınlaşmasına karşı en dayanıklı direniş çekirdeği haline gelmiş” Bolivya ova halklarının olayıdır. (Tapia, 2013: 103) 30’dan fazla halk ve kültürler 1980’lerde bölgesel etnik topluluklar meclisleri içinde birleşmeye başladılar ve daha sonra 1982’de oluşturulan Bolivya Yerli Halkları Konfederasyonu’na (CIDOB, İspanyol baş harfleriyle) katıldılar. Üretim ve sosyal yeniden üretim alanları olarak tasarladıkları bölgelerinin yeniden inşasına başladılar. Dahası, bunlar her kültür için anayasal meclis oluşturan özyönetim alanlarıdır ve yalnız eyalet içinde yasal eşitlik değil “farklı halklar ve kültürler arasında da eşitlik” talep ederler. (Tapia, 2013: 96)

Ova halkları Bolivya’da çok kültürlü olma ufkunu açmıştır. Hem çeşitliliği hem de çoğulculuğu temsil ettiklerinden “tutarlı çoğul azınlık” olarak 2011 Ağustos ve Ekim ayları arasında ülkede yerli toprakları savunmada en büyük ulusal seferberlik olan TIPNIS Savunması Yürüyüşü’nde belirleyici bir rol oynadılar ve Bolivya’da demokratik güçlerin eklemlenmesinde ulusal ölçüt haline geldiler.

Bazı ülkelerde, ova halkları, kapitalist yayılmacılığa karşı direniş merkezleri haline gelip mücadeleyi ulusal düzeye taşımak için diğer hareketlerle birleşme yeteneği gösterdiler. Tapia deyişiyle, “ahlaki direnişin çekirdeği haline geldiler ve ayrıca bir anlamda da yerli halklar alanlarının, soverinetelerinin, öz yönetim biçimlerinin politik proje ve fikirleri barındırması anlamında da entelektüel yönelişin merkezi oldukları söylenebilir.” (Tapia, 2013: 105)

Beşincisi, örgütlü halklar kendi iktidarlarını, kendi adaletlerini ve hepsinden önemlisi kendi savunma veya öz savunma biçimlerini yaratırlar. Hem kırsal hem de kentsel bütün kıtada kolektif öz savunma deneyimlerinin birçok örneği vardır. Bu savunma biçimi halklar ve hareketler için zaman zaman ortak bir anlam kazanmıştır. En öne çıkanları arasında EZLN, Kolombiya Cauca’da Nasa-misak Yerli Muhafızları, Guerrero Komün Polisi ve Peru’nun köylü devriyeleri sayılabilir. Devletten yardım istemeden ya da bölgelerinde devlet müdahalesine izin vermeden onlarca yıldır öz savunma yeteneklerini geliştirmekteydiler.

Genel olarak, bunlar başlangıçta yerli topluluklar tarafından yaratılan, ancak daha sonra köylüler ve kentsel sektörler tarafından benimsenmeye başlayan öz savunma ve iktidar biçimleridir. Dış saldırılara karşı korunma ile sınırlı kalmazlar aynı zamanda bölgelerini denetler, adaleti sağlarlar. Dahası öz savunma, toplulukları ve direnenlerin yapılarını ve maddi temellerini güçlendiren bir eğitim sürecidir de. Birçok durumda topluluğu maden çıkarımına karşı savunurlar. Örneğin Cajamarca köylü devriyeleri nehir kaynaklarını çok uluslu şirketlerin yol açtığı kirlilikten korumak için devriye gezerler.

Guerrero Topluluk Polisi’nin gelişim süreci dikkate değer. Topluluk Polisi Bölgesel Koordinatörlüğü (CRAC-PC), 1995’de kriminallere karşı korunmak amacıyla kuruldu. Başlangıçta, suç oranlarını yüzde 90 ila 95 oranında azaltmayı başaran 28 topluluktan oluşuyordu. (Fini, 2016) İlk başta suçluları Cumhuriyet Savcılığına teslim ediyorlardı, ancak yakaladıklarının saatler içinde serbest bırakıldıklarını görünce bölge meclisi 1998’de sanığın avukat veya para cezası ödemeden, kendi anadilinde konuşabileceği Adalet Meclisi’ni kurma kararı aldı. Topluluk adaleti mahkum olan kişinin “yeniden eğitilmesini” ve mahkeme taraf olan iki aileyi ve toplum yetkililerini uzlaştırmayı hedefler.

Bu adaletin cezalandırıcı bir yapısı olmadığından amaç gözetim altındaki bireyi dönüştürmektir ve suçluların “yeniden eğitimi” çalışarak topluma hizmet etmekten ibarettir. Yerel toplum meclislerinin ortak kararı ile Topluluk Polisinin en yüksek otoritesi, CRAC-PC’ye ait yerel bölgelerde herkese açık meclistir. Meclisler “koordinatörleri ve komutanları atarlar ya da görevlerini yerine getirmiyorlarsa yetkisini geri alırlar. Ayrıca zor ve hassas konularda adaletin verdiği karara ya da örgütü etkileyecek önemli olaylara göre de karar verilir.” (Fini, 2016) Eyalet polisinin aksine, CRAC-PC’nin hiçbir zaman dikey veya merkezi bir komuta zincir yapısı olmamıştır. Komün yetkililerinin elindeki güç başka türlü anlaşılır. Bizim devlet olmayan güç dediğimiz budur.

Devletin halklara karşı şiddeti ve uyuşturucu kaçakçılığı arttıkça ve devlet aygıtı meşruluğunu yitirdikçe Toplum Polisliği hem Guerrero eyaletinde hem de ülkenin tamamında önemi arttı. 2013 yılına gelindiğinde Guerrero’nun 81 belediyesinin 46’sında öz savunma gurupları kuruldu ve 20.000 silahlı vatandaş görev yapmaya başladı. (Chavez, 2015)

Topluluk polisi ve öz savunma grupları arasındaki farklara dikkat edilmelidir. Öz savunma, suç olaylarına karşı kendini savunmak için silahlanan vatandaş gruplarıdır, ancak milis üyeleri, Topluluk Polisinden farklı olarak, ait oldukları toplum tarafından atanmazlar. Ayrıca, Topluluk Polisinden farklı olarak, öz savunma grupları, yaptıklarından sorumlu değildir ya da topluluk kurallarına uyma sorumlulukları yoktur. (Hernández, 2014) Bununla birlikte, öz savunma grupları 1994 Zapatista ayaklanması ile genişlemiş 2009 Ostura Manifestosu ile tanınmış ve 25. Ulusal Yerli Halklar Kongresi’ne katılan dokuz Meksika eyaleti tarafından yerli halklar ve toplumlar tarafından onaylanmış ve yerli halkların öz savunma hakkı olduğu kabul edilmiştir.

 Artık böyle kitlesel bir boyuta ulaşınca öz savunma guruplarını belirli bir sosyal kesimin değil toplumun bütününün savunma grupları olarak görmek gerekir. Katlanarak genişleme, yalnızca Guerrero eyaletinde değil, aynı zamanda “ülkenin üçte birinden fazla yerinde öz savunma gruplarının patlamasının kaydedildiği” ulusal ölçekte gerçekleşti. (Hernández, 2014: 7) Açıktır ki olgu bu seviyelere çıkıldığında orijinal kılavuz ilkeleri ile uyumsuzluklar gösterebilir. Yeni gurupların CRAC-PC’tekine benzer düzeyde toplum denetimi olmayabilir ve farklı adalet ve ceza biçimleri uygulayabilirler.

Savunma gruplarının genişlemesi daha derin bir şeye işaret eder: toplum artık yaşam ve bölge savunmasını kendi eline alır ve otonomluğunu inşa etmek için o çevrenin kültüründen beslenir, köylü/yerli halklar modelini izler hale gelir. Artık savunulan kırsal ya da kentsel alanda var olan “diğer dünya”dır. Kolektif olarak seçtikleri yaşam biçimini savunuyor olduklarından artık onlar sadece yerli halk ya da diğer kesimlerin öz savunma gurupları değil hareketteki “diğer toplumlar” olmuştur diyoruz.

Kentlerde öz savunma konusunda deneyimiz daha azdır ancak birkaç örnek olarak Buenos Aires’te bazı “sefalet kuşağı” bölgelerinde veya Mexico City’deki Francisco Villa Halk Bağımsız Örgütü’nün konut topluluklarını verebiliriz. Retiro kasabasında (villa 31 bis) mücadele veren Kadınlar Evi alanını, Corriente Villera Independiente ve Halk Hareketi La Dignidad yarattı. Burası maço şiddetine karşı hazırlanma, tartışma, kolektif yaşamı sürdürme ve savunma alanlarıdır. Kadınların Mücadele Evi, bir oluşum alanı, tartışma, hayatta kalma için toplu bir örgütlenme ve maço şiddete karşı savunma alanı olarak yaratıldı. Kadınların öz savunma grupları, “örgütlenme aracı olarak bir araya geliyor, bazı durumlara karşı çözüm arayışları üretme yanı sıra danışmanlık hizmeti” veren atölyeler düzenliyorlar. (Mujeres en Lucha, 2014: 117) Öz savunma grupları, cinsiyetçi şiddet vakalarını tespit eder ve mağdurlarla dayanışır ve kadınlar isterse saldırganı kovarlar.

Mexico City Acapatzingo topluluğunda, 500 kişilik ailenin güvenliğinden vatandaş tugaylarınca denetlenen ihtiyat komisyonları sorumludur. Mahalleleri sürekli gözlerler ve silahlı kişilerin hatta polisin bile girmesine izin vermezler. Ayrıca yerel şikayetler ve sorunlar komisyonlara getirilir ve gerekirse çözüm için topluluk meclisine götürülür.

Altıncı özellik, hareketlerin güçlü bir sömürge karşıtı tutum sergilemesidir. Bu özellik göreceli olarak yeni yeni algılanmaktadır ve maden çıkarımının altında yatan yeniden sömürgeleştirme ve beş yüz yıldır sömürülen yerli halkların hareket içinde var olmalarının önemi ile ilgilidir.

Madencilik, çıkarım endüstrisindeki en acımasız özelliktir ve sömürgeciliğin “kökenlerine dönüşünün” trajik belirtisidir. (Machado, 2014) Bölgelerin dikey ve otoriter devlet işgalini sermayenin yararına yeniden inşa etmek olan günümüz modeli, toplulukları yerlerinden atmak için askeri müdahaleyi gerektirir. Bu yağmalama ile birikim yapma modelinde sorun orada yaşan halkların üstesinden gelinmesidir. Toprakların işgali ardından ÇUŞ ve yeniden sömürgeleştirilen ulus devletler arasında asimetrik bir ilişki kurulur. Sömürge modeli tamamlandıktan sonra maden çıkarımı dikey ve yerel ekonomilerden ayrışmış kendi ekonomisini yaratır.

Bununla birlikte, bu maden çıkarımı ile David Harvey’in “tasfiye yoluyla biriktirme süreci” olarak nitelendirdiği orijinal birikim arasında önemli farklılıklar vardır. Avrupa deneyinde üreticilerin vahşi sömürüsü sonucu üretim ve üretim araçları arasında bölünme yaşanır ve ücretli emek yani doğmakta olan endüstride çalıştırılacak “özgür proleterler” doğar. (Marx) Bu sömürü sürecinden sermaye-emek ilişkisi ortaya çıkar. Ama Latin Amerika’da sömürü yoluyla el koyma başka biçimlerde gelişti. Yerli halklar madenlerde ücretsiz çalışmaya zorlandılar ve siyahi halklar kıtalarından zorla sökülüp alındılar ve köleleştirildiler. Buralarda Avrupa’nın “özgür emekçisi” yoktur.

ÇUŞ ve tarım şirketlerinin yeni sömürgeciliğinde sömürülenler, o sömürülen siyahiler, yerli halklar ve melezlerin torunlarıdır. Meksika uyuşturucu savaşında öldürülen ya da kaybolan 150.000 kişinin büyük çoğunluğu kadın, yerli halk ve yoksuldu. Kıtanın işgali sırasında olduğu gibi proletaryaları olmayan bir kapitalizm ile karşı karşıyayız. Kendine tabi kılmayı isteyen ve yalnızca beyaz üst-orta sınıfları tanıyan bir soykırım sistemi var.

Bu modelde, yeni sömürgecilik kıtanın fethine direnen aynı aktörlerle yani kent ve kır yoksulu ile karşı karşıyadır. Bu nedenle maden çıkarımına karşı mücadeleler sömürgeciliğe karşı direniş ayaklanmalarıdır. Maden çıkarımına karşı mücadele, toprakların savunulması, egemenlik ve toplumların öz yönetiminin savunulması olarak sömürgeciliğe karşı mücadelelerdir. Yeni sömürgeci maden çıkarımı insanlara karşı bir savaştır ve ulus devleti polis devleti haline döndüren kalıcı bir özel durumu kurmadıkça ilerleyemez. (Zibechi, 2014)

Son olarak, mücadelelerin anti- kapitalist, anti-sömürgecilik ve anti-patriarkal gibi farklı direniş ağlarını birbirine bağladığını anlamak gerekir. Tarihin bu aşamasında, kapitalizm, halka karşı savaşmak için sömürgeci özellikler üstlenir, kadınları ve gençleri güdümü altında tutmanın en basit yolu olarak ataerkilliği benimser. Hareket içinde olan toplumlar bu ölüm sistemine karşı direnmektedirler.Ama bu “diğer” toplumlar bunu parçalanmış sosyal hareketler yani, işçiler, kadınlar, siyahiler ve yerli halklar vs. gibi değil, harekete geçirilmiş heterojen sosyal ilişkilere dayalı toplumlar olarak yaparlar. Yaşamlarını sürdürebilmek, yaşamı yeniden üretebilmek için eski yerlerinden hareket ederler yer değiştirirler.

 Ramor Ryan’un İngilizce’ye çevirisinden dilimize çevrilmiştir.

Uruguaylı yazar Raúl Zibechi Güney Amerika’daki en çok tanınan siyasi analistlerden biridir.

Çeviren: Ayşe Tansever