Chantal Mouffe’un Sol Popülizmi * Muzaffer Kaya
Post-Marksist teorinin (Ernesto Laclau ile birlikte) öncü isimlerinden Chantal Mouffe’un 2018’de yayınlanan For a Left Populizm (Sol Bir Popülizm İçin) kitabı Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’nın sol akademik çevrelerinde epey ilgi gördü ve çok sayıda eleştiri de aldı.[1] Kitapta 1980’lerden bu yana Laclau ile birlikte geliştirdikleri radikal demokrasi fikriyatını da özetleyen Mouffe, Sol Popülizm’i akademik bilgi üretimi için değil, Batı Avrupa’daki mevcut siyasal ortama müdahale etmek amacıyla yazdığını belirtiyor. Son 10 yıldır yükselişe geçen “sağ popülist” olarak adlandırılan partilerin yarattığı siyasi tehlikeyi bertaraf etmenin ancak sol popülist bir stratejiyle mümkün olabileceğini iddia ediyor. Mouffe, kitaptaki tespit ve önerilerin asıl olarak Batı Avrupa ülkeleri için geçerli olduğunu belirtiyor. Aynı ölçüde iddialı olmamakla birlikte diğer ülkeler için de tezlerinin karşılığı olacağını umduğunu söylüyor.
Popülizm uzun yıllardır akademide ve medyada çok sık kullanılan bir kavram olmasına karşın tanımı üzerinde bir ortaklık sağlanabilmiş değil. Türkçeye “halkçılık” olarak çevrildiğinde, Kemalist halkçılık kavramıyla karıştırılma riski nedeniyle anlam belirsizliği daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Mouffe, Laclau’nun geliştirdiği tanımdan hareketle, popülizmin bağımsız bir ideoloji, bir politik program ya da bir siyasi rejim olmadığını vurguluyor. Bu tanıma göre popülizm, farklı siyasi öznelerin, farklı amaçlar için kullanabileceği ve genellikle başka ideolojilere eklemlenerek işleyen bir söylemsel strateji, kendine has bir politika yapma biçimidir. Popülist söylemin ayırt edici özelliği, temsil ettiğini iddia ettiği bütüncül bir “halk” tahayyülü oluşturması ve “halk” ile “muktedirler” (elitler, oligarşi, kurulu düzen vs.) karşıtlığını propagandanın merkezine oturtarak çoğu zaman karizmatik bir lider öncülüğünde kitleleri mobilize etmesidir.
Mouffe’a göre, 2008 ekonomik krizi neo-liberalizmin hegemonyasını sarsarken popülist siyaset için elverişli bir zemin oluşturdu. 1980’li yıllardan bu yana iktidara gelen merkez sağ ve sol partilerin aynı neo-liberal programı teknokratik bir mantıkla harfiyen uygulaması seçimleri anlamsızlaştırırken, Batı Avrupa’da geniş halk kesimlerini siyasete yabancılaştırdı. 2008 krizinin ardından derinleşen kemer sıkma politikaları Batı Avrupa ülkelerinde Mouffe’un “popülist moment” olarak adlandırdığı bir temsiliyet krizine yol açtı. Radikal sağ partiler bu “popülist moment”de, talepleri görmezden gelinen geniş halk kesimlerinin gündelik sıkıntılarına ve duygularına hitap eden bir popülist söylemle güçlendiler. “Sağ popülist” olarak adlandırılan bu partiler milliyetçi, ırkçı, dışlayıcı ideolojilerini sözde düzen karşıtı ve halkçı söylemlerle harmanladılar.
Mouffe, “sağ popülistlere” karşı liberal değerleri savunmanın ya da rasyonel sol argümanlar geliştirmenin etkisiz kalacağını, ancak “popülist” bir stratejinin solu yeniden alternatif haline getireceğini savunuyor. Mouffe’un popülizm vurgusu onun politikanın doğasına dair düşünceleriyle doğrudan ilgili. Carl Schmitt’in siyaset teorisinden hareket eden Mouffe’a göre, “siyasal olan” doğası gereği çatışmacıdır, siyaset “biz” ve “onlar” ayrımı üzerine kuruludur. Müzakere ile fikir birliğine ve uzlaşmaya ulaşma çabası siyasetin ortadan kalkması demektir. Sağ popülistleri güçlü kılan biz ve onlar ayrımını belirgin bir biçimde yaparak bir kolektif kimlik ya da kolektif irade oluşturabilmesidir. Sol popülizmin sağ popülizmden temel farkı biz ve onlar arasındaki sınırların nerede çizildiği, kimin dahil edilip kimin dışlandığı ile ilgilidir. Sağ popülizm düzen karşıtı söylemini, göçmen karşıtlığı, LGBTİ karşıtlığı, anti-çevrecilik vb. gerici politik tutumlarla birleştirir. Buna karşın, sol popülizm kolektif halk iradesini demokratik taleplerin bir bileşkesi olarak inşa eder. Kadın ve LGBTİ hareketleri, çevre hareketleri, işçi ve öğrenci hareketleri, göçmen hareketleri vb. demokratik hareketlerin taleplerini aralarında bir hiyerarşi kurmadan birbirine eklemleyerek kapsayıcı ve çoğul bir “halk” öznesini “kolektif irade” olarak inşa eder. Bu ortak iradenin (“halk”, “biz”) hegemonik hale gelebilmesi için kendisini bir karşıtlık içinde ortaya koyması gerekir. Sol popülizm, halk ve oligarşi karşıtlığı üzerinden kitleleri mobilize ederek demokrasiyi radikalleştirir. Ancak sol popülizmin halk kavramı sağ popülist söylemdekinden farklı olarak heterojendir, çoğulluğu ve farklılığı kabul eder. Mouffe’a göre sol popülizm, radikal demokrasiyi iktidara taşıyacak olan stratejidir, en azından Batı Avrupa şartlarında.
Mouffe günümüzde mücadelelerin geçmişe kıyasla daha parçalı olmasından hareketle, kolektif iradeyi yaratabilmek için bir “halk” tahayyülü oluşturmanın daha da önemli hale geldiğini belirtiyor. Her ne kadar Mouffe’un radikal demokrasi anlayışı farklı demokratik talepler arasında önsel bir hiyerarşi kurmasa da, bazen tek bir demokratik talep ya da karizmatik bir lider, farklı mücadeleleri birleştiren ortak bir sembol haline gelebilir. Farklı demokratik taleplerin birbirine eklemlenmesi aynı zamanda duygusal bir süreçtir, bu yüzden özellikle kültürel ve sanatsal üretimlerin hegemonya üretiminde ciddi bir rolü vardır. Duygulara seslenebilen, kitlelerin sempatisini kazanmış liderler de sol popülist siyasetin önemli bir bileşenidir. Duyguları seslenerek kitleleri harekete geçirebilen karizmatik liderlerin sol siyasetin popülerleşmesinde önemli bir rolü olduğunu savunur.
Güçlü liderlik vurgusu nedeniyle, sol popülizmin kaçınılmaz olarak bir tür otoriterliğe yol açacağı düşüncesi ona yönelik eleştirilerin başında gelmektedir. Sol popülist söylemin halkı temsil etme iddiası ve karizmatik liderin bu temsiliyetteki kritik rolü, muhalefetteyken değilse bile, iktidara geldikten sonra onu otoriter bir siyasete yöneltecektir. Bu eleştiriye karşı Mouffe, liderin “eşitler arasında birinci” kabul edileceği demokratik bir siyasi liderliğin mümkün olduğunda ısrar eder. Tarihteki neredeyse her devrimci hareketin bir ya da birkaç liderle özdeşleştiğini düşünecek olursak, Mouffe’un cevabı yerinde gözükmektedir. Liderliğin reddi yerine demokratikleştirilmesi üzerine düşünmek sol siyasetin geleceği açısından daha anlamlı olacaktır. Kendiliğindenlik ve yataylık günümüz hareketlerinin temel niteliklerinden birisi gibi gözükse de insanlığın artık liderlere gerek olmayan bir toplumsal mücadele evresine girdiğini gösteren bir veriye sahip olduğumuz söylenemez.
Sol popülizm tezinin asıl zayıflığı radikal siyaseti söylemsel düzeye indirgeyip onun materyal boyutuna dair çok az şey söylemesinde aranmalı. Örneğin farklı demokratik taleplerin birbirine eklemlenerek ortak bir irade oluşturma önerisi elbette çok doğru, ama bu nasıl mümkün olacak? Söylemler, sempatik liderler, kültürel-sanatsal üretim elbette radikal siyasetin önemli bileşenleri, ama nasıl bir örgütlenme modeli, nasıl eylem biçimleri bu farklı dinamikleri bir araya getirecek? Adeta bir politik manifesto olarak sunulan bir eserin bu temel stratejik konulara neredeyse hiç değinmemesi onun bir “politik müdahale” olma vasfını oldukça sınırlamaktadır.
Daha temel bir problem ise Mouffe’un sosyalizm anlayışında yatıyor. Mouffe’un nihai hedef olarak tanımladığı “liberal sosyalizme” Batı Avrupa’nın liberal demokrasilerinin derinleştirilmesi (ya da radikalleştirilmesi) yoluyla ulaşılacaktır. Ancak liberal demokrasinin kurumlarının dönüştürülmesiyle kapitalizmin ötesine nasıl geçileceği tamamen muğlaktır? Mouffe reform ve devrim ikiliğini aştığını iddia ederken aslında gayet reformist ve hayli belirsiz bir “sosyalizme geçiş” önerisi yapıyor. 2008 krizi sonrasında ortaya çıkan sokak protestolarının mutlaka mevcut politik kurumlarla ilişkiye girerek onları dönüştürmesi gerektiğini söylüyor. Mouffe, sokak hareketlerin İspanya’daki Podemos örneğinde olduğu gibi bir siyasi partiye dönüşmesini, seçimler yoluyla başta parlamento olmak üzere siyasi liberalizmin kurumlarında yer tutmasını ve zamanla bu kurumları radikal demokrasi yönünde değişime zorlamasını öneriyor. Mouffe, Hardt ve Negri’nin sistemden çekilerek otonom örgütlenmeler yaratma önerisine cepheden tavır alarak, Avrupa solunu liberal demokrasinin mirasına sahip çıkmaya ve onu radikalleştirmeye çağırıyor. Liberal demokrasiye yönelik bu aşırı iyimser yaklaşım, Mouffe’un sol popülizmini asıl olarak seçim odaklı bir politik mücadeleye kanalize ediyor. Başta parlamentolar olmak üzere, liberal düzenin kurumlarında alanlar ele geçirerek bu kurumların daha şeffaf, daha katılımcı olması için çaba harcamak… Bu yaklaşımın “radikal” sıfatını hak ettiği hayli şüpheli.
Sokak hareketlerinin belli bir biçimde kurumsallaşması, bu hareketlerin sürekliliği açısından gerekli olsa da bunun Mouffe’un önerdiği gibi düzenin kurumları ile sınırlandırılması devrimci siyaset açısından kabul edilemez. Mevcut düzenin yasallığı dışında otonom örgütlerin yaratılması ile mevcut kurumların demokratik yönde dönüştürülmesi birbirini tamamlayan iki strateji olarak işleyebilir. Düzenden tamamen çekilmeci bir yaklaşım gibi hareketi mevcut kurumlar içinde eriten yaklaşım da hatalıdır. Mouffe’un Avrupa soluna liberal demokrasiyi zorunlu güzergâh olarak göstermesi reformist içeriğinin ötesinde, kendisini kalın duvarlarla ayırmaya çalıştığı “eski solun” katı aşamacılık teorilerini hatırlatıyor.
Mouffe’un aşamacılığı hatırlatan diğer bir yaklaşımı ise radikal demokrasinin ilk önce ulus devlet ölçeğinde kazanılabileceği savıdır. Mouffe’a göre, radikal demokrasiyi getirecek olan sol popülizm en etkili şekilde ulusal ölçekte işler. Ancak Syriza deneyimi ulusal ölçekte bir seçim zaferi kazanılsa bile bunun uluslararası kapitalizmin baskısı karşısında duramayacağı trajik bir şekilde göstermedi mi? Kapitalizmi aşmayı hedefleyen herhangi bir radikal siyasetin daha baştan enternasyonal bir karaktere sahip olması gerekir. Günümüzde en azından bölgesel çapta bir ortaklaşma sol hareketlerin zaferlerinin kalıcılaşması için zorunlu görünüyor.
Yukardakilerle yakından bağlantılı diğer bir önemli problem ise, Moufe’un sol
popülizminin herhangi bir iktidar programının olmamasıdır. Sol popülist
stratejiyle iktidara gelen radikal bir parti Avrupa Birliği kurumları ve
küresel kapitalizme karşı nasıl bir ekonomi programı uygulayacaktır? Nasıl bir alternatif
toplum modeli önerilmektedir? Sol popülizm tüm bu kritik soruların üzerinden
atlıyor. Ancak solun küresel, bölgesel ve ulusal ölçekte yeniden yükselebilmesi
tam da üzerinden atlanan bu sorulara sahici cevaplar verebilmesiyle mümkün olacak.
[1] Chantal Mouffe, For a Left Populism, Verso: 2018. Türkçesi: Chantal Mouffe, Sol Popülizm, çev. Aybars Yanık, İletişim: 2019.