AKP’li Yıllarda Emek Hareketinin Genel Durumu * İrfan Kaygısız

Giriş

AKP’nin 17 yıllık döneminde, çalışma yaşamı da diğer toplumsal alanlar gibi yeniden inşa edilmektedir. Bu dönemde, bir dizi yasal değişiklikle, emek ve sermaye arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmiş, sermayenin emek karşısındaki egemenliği arttırılmış, esneklik temelli, kuralsızlığı ve güvencesizliği artırıcı düzenlemeler yapılmıştır.

Çalışma yaşamına yönelik temel yasalar, bireysel hakları düzenleyen iş kanunu ile kolektif hakları düzenleyen sendikal yasalar esaslı değişikliklere uğramıştır. İşçiler hiç olmadığı kadar esnek istihdam biçimleri ile çalıştırılırken, kuralsızlık kural haline gelmiş ve bu çalışma ilişkisi güvencesizliği derinleştirmiştir.

Sendikal hak ve özgürlükler hem hukuksal düzenlemelerle hem de fiili uygulamalarla Cumhuriyet tarihindeki en olumsuz halini alarak kullanılamaz hale getirilmiştir.

Özellikle son yıllarda kolektif haklarda zor ve rıza eşliğinde süregiden işleyişten esas olarak zor üzerinden inşa sürecine geçilmiştir.  Zorun en açık ve sert yaşandığı dönem OHAL dönemi olmakla birlikte, bu politika sürecin tümüne egemendir. Aziz Çelik, AKP döneminde inşa edilen yeni çalışma rejimini otoriter esneklik, kamu kesimindeki toplu çalışma ilişkilerini ise otoriter korporatizm olarak tanımlamaktadır (Koray, Çelik, 2015). Ancak bu ikili yapıda korporatizm geride kalırken otoriter yan öne çıkmaktadır. Baskı ve sindirmeyi hedefleyen, itaati öne çıkaran despotik bir emek rejiminin inşası sürmektedir.

Emek alanındaki bu gelişim, Türkiye’deki siyasal gelişmelerin doğrudan sonucu olmakla birlikte, dünya özgülünde de kapitalizmin içinde bulunduğu krizi aşmak amacıyla giderek otoriter iktidarlara ihtiyaç duyduğu görülmekledir. Kapitalizmin dünya ölçeğinde süreci yönetmesini bir yolu da otoriter, despotik devlet yapılanmalarından geçmektedir. Nitekim, 1940’lı yıllarda olduğu gibi faşizmin dünya ölçeğinde yükselişi görülmektedir. David Harvey şöyle demektedir.

Sorun şu ki, neo-liberalizm artık kitlelerin rızasını aramıyor. Meşruiyetini kaybetti. Neo-liberalizmin Kısa Tarihi’nde (2005), neo-liberalizmin devlet otoriterliği ile bir ittifak içine girmeden hayatta kalamayacağını işaret etmiştim. Şimdi neo-faşizmle bir ittifak yolunda ilerliyor, çünkü dünyadaki tüm protesto hareketlerinden gördüğümüz gibi herkes artık neo-liberalizmin halkın sırtından zenginlerin ceplerinin doldurulması olduğunu görüyor (bu, 1980’lerde ve 1990’ların başında bu kadar belirgin değildi) (Harvey David, 2019)

Çalışma yaşamına dair yasalarda en köklü değişiklikler AKP hükümetleri döneminde yapılmıştır. 1475 sayılı İş Kanunu 2003 yılında yürürlükten kaldırılmış, yerine 4857 sayılı İş Kanunu çıkarılmıştır. 2012 yılında 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırılarak 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girmiştir. Kamu emekçileriyle ilgili 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu da sendikal alana ilişkin yapılan yeni düzenlemeler arasında yer almıştır. Çalışma yaşamını düzenleyen bu üç temel kanun kolektif ve bireysel hakları geriye götürmüş, esneklik yasal zemine kavuşmuş, sendika kanunları eliyle de devlet denetiminde sendikal düzen sürdürülmüştür.

Diğer taraftan, çeşitli dönemler iktisadi göstergelerde gözlenen bozulmaya karşılık, AKP hükümetlerinin çıkarmış oldukları “İstihdam Paketleri” ile, sermayedar sınıfa çok ciddi miktarlarda kaynak transfer edilmiştir.

Bir tarafta, iş yoğunluğu ve temposu giderek artan ve düşük ücretlerle çalışan, çalışma ve yaşama koşulları kötüleşen işçiler, diğer tarafta ise son 17 yıldır istikrarlı biçimde büyüyen sermayedarlar ve bu sıçramanın sonucu elde edilen karlar söz konusudur.

AKP’NİN EMEK POLİTİKASI

AKP Belgelerinde Çalışma Yaşamı

AKP’nin ilk yıllarındaki belgelerine, hükümet ve parti programlarına bakıldığında çalışma yaşamına yönelik olarak, özelleştirme ve kamu personeline ilişkin açıklamalar dışında, işçi sınıfı ve sendikalara dair ayrıntı görmek pek mümkün değil iken, sonraki yıllarda emeğe yönelik politikalar daha açık biçimde ortaya konulmuştur. Bu durum, AKP’nin siyasal ve toplumsal yaşamdaki dönüşümüne, gücüne ve muktedir olma sürecine paralel olarak gelişmiştir.

AKP’nin temel politikalarına her düzeyde her ne kadar neo-liberalizm içkinse de AKP’nin henüz yerleşik rejimle tam uyum içerinde olmadığı dönemlerde işçi sınıfı ve sendikal harekete dair politikalarında da ürkeklik egemendir. Öte yandan, devlete egemen hale geldiği dönemlerde ise, gerçek politik yönelimi açığa çıkmakta ve bu da politik belgelerine yansımaktadır.

AKP’nin 2002 Yılı Seçim Beyannamesinde, “AKP’nin yapısal reform programı” kapsamında, “Özelleştirmenin hızlandırılması ve yerli ve yabancı yatırımlar için ortamın iyileştirilmesi” yer alırken, KİT’lerle ilgili olarak da Siyasi müdahaleler sonucu ekonomik rasyonelliğini yitirerek kamuya yük haline gelen KİT’lerin özelleştirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir” denilmektedir. (AKP, 2002a)

19/11/2002-2/03/2003 tarihleri arasında görevde olan 58. Hükümet programında da KİT’lerin özelleştirilmesinde kararlı olunacağı belirtilmiş, yine programda kamu emekçileri ile ilgili olarak, Kamu personelinin ücreti, yaptığı göreve ve başarılarına göre belirlenecektir” denilerek performansa bağlı ücretin sinyali verilmiş, Programın “Çalışma Hayatı” başlıklı bölümde ise, İş gücü maliyetini azaltıcı ve istihdamı teşvik edici yasal düzenlemeler hızla tamamlanacaktır” denilmiştir. (AKP, 2017)

AKP’nin “2023 Siyasi Vizyonu”nda, “Kamu personel rejimini yeniden ele alarak günün şartlarına ve geleceğin ihtiyaçlarına cevap veren yeni bir kamu personel sistemini hayata geçireceğiz” ibareleri yer almaktadır. (AKP, 2012)

Esnekliğin temel bir politika olarak yer aldığı ve ayrıntıları ile formüle edildiği bir başka belge Ulusal İstihdam Strateji belgesidir. Ulusal İstihdam Strateji belgesinin yayınlanması ile politikalar ayrıntılandırılmış, öte yandan 61’inci Hükümet Programında esneklik temel bir politika olarak açık biçimde yer almıştır. Programda, “güvenceli esneklik” ve “kıdem tazminatının fona devrine” yer verilmiştir.

Son olarak 2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında:

Tedbir 122. Esnek çalışma biçimlerinin uygulamaya konulması amacıyla yürütülen çalışmalar tamamlanacaktır.

Tedbir 128. Sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecektir.” hedefleri de yer almaktadır.

İşçi sınıfının haklarını geriye götürecek politikaların belirtildiği en kapsamlı belgelerden olan Ulusal İstihdam Stratejisi’nin (UİS) hazırlıklarına Ekim 2009’da başlanmış 2010 Haziran ayında açıklanmıştır. Daha sonra, 2012 yılı Şubat ayında “Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı (2012–2023)” yayınlanmış, bu belgenin ekinde “Eylem Planları”na yer verilmiş ve ardından sektörel eylem planlarının eklendiği ikinci bir Strateji Belgesi açıklanmıştır. (Ulusal İstihdam Stratejisi, 2017)

Özelleştirme ve esneklik temel bir politika olarak belirlenmiş, kıdem tazminatının fona devri, kamu personel rejiminde değişiklik yapılması, performansa bağlı ücret de sürekli gündemde kalmıştır.

EMEK HAREKETİ NEREYE?

Türkiye’de sendikal hareket, başlangıcından itibaren önemli ölçüde kamu ağırlıklı bir yapıdaydı. Devlet tarafından kurulanları bir yana, diğer sendikaların da “işin kolayına kaçarak” esas olarak devlet mülkiyetindeki sektörlerde örgütlenmesi, sendikal yaşamın daha fazla devlet denetimine girmesine zemin hazırlamıştır. Sendika yönetimlerinin devletçi ve resmi ideolojiyi aşamayan çizgileriyle sendikalar hükümetlerle iyi geçinme yolunu seçmiş, sorunları görüşmeler yoluyla çözme politikası, beraberinde tavizleri ve haklar için mücadeleden uzaklaşmayı getirmiştir.

AKP döneminde ise, sendikal alan ve devlet arasındaki ilişkiler iç içe geçmiş, devlet güdümlü geleneksel sarı sendikacılıktan doğrudan devlet sendikacılığına geçiş söz konusu olmuştur.

Siyasi, iktisadi ve sosyal alandaki hızla süren yeniden yapılanma önünde engel olabilecek siyasal alandaki muhalifleri çeşitli yöntemlerle tasfiye etme, içerme veya dışlama gibi yöntemler sendikal alanda da devreye sokulmuş; AKP döneminde sendikalar çeşitli yöntemlerle denetim altına alınmış, muhalifler tasfiye edilmiştir. Sendikalar, 80 sonrası dönemde hiç olmadığı kadar denetim altına alınmış, toplumsal ve siyasal etkisi zayıflamıştır.

İşçi sınıfı ve sendikal yapılara karşı en yoğun hak kayıplarının yaşandığı bu dönem içerisinde sendikal hareketin önemli bir bölümü bütün olumsuzluklara, baskı ve saldırılara karşı sessiz kalmayı tercih etmiştir. Sendikal alanda bir dönem oluşturulan muhalif dinamik, örneğin Türk İş’teki Sendikal Güç Birliği etkisizleştirilmiş, Güç Birliği içerisinde yer alan bazı sendikaların yönetimleri ele geçirilmiş, diğerlerinin de sessiz kalması sağlanmıştır.

Sendika merkezlerinin ele geçirilmesi yanında, şubelerin de etkisizliği, önemli mücadele dinamiği olan şubeler platformlarının devre dışı kalmasına yol açmıştır. Kuşatma hem merkezde hem de yerelde sürmektedir.

Türk İş’in çeşitli müdahalelerle doğrudan AKP denetimine girmiş olmasına karşın, Hak-İş, ideolojik yakınlık nedeniyle her daim öz evlat olmuştur. Memur-Sen ve Hak-İş, kendisini AKP ile paralel söylem içine yerleştirmekten çekinmemiş, ideolojik yakınlığını gizlememiştir.

Yeni dönemde, bazı sendikacılar bütün varlık gerekçelerini AKP’ye bağlamıştır. Durum öyle vahim hal almıştır ki, bir AKP’li, bir diğer AKP’li sendikacıyı şikayet noktasına varmıştır.  AKP’li olduğu açıkça bilinen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın, asgari ücret tespit komisyonu toplantısında, Böyle ne kadar gider? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ne kadar gider. İşte gördük Fransa’da gitmediğini. Üç gün sonra bizim burada görür müyüz görmez miyiz? Bize bağlı” demesi sonrasında, Hak-İş Konfederasyonu’na bağlı Enerji-İş Sendikası Başkanı Mahmud Altunsoy savcılığa başvurarak, Atalay’ın bu sözleri ile hükümeti asgari ücret üzerinden açıkça tehdit ettiğini savunarak Atalay hakkında, “Suç işlemeye tahrik”, “Suçu ve suçluyu övme”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, “Kanunlara uymamaya tahrik” suçlarından suç duyurusunda bulunmuştur. (sendika.org, 2018)

Sendikal hareketteki geri çekilme hali, sendika yönetimlerinin kirli ilişkilere girmelerine, yolsuzluklarına yol açmış, üstelik mali konularda çürüme meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Yükselen bir işçi hareketinin olmaması, otoriter sendika yönetimlerinin fütursuzca harcama ve yolsuzluk yapmasına zemin sağlamıştır. Örneğin, Türk-İş’e bağlı Tarım-İş Sendikası’nın son dört yılda 47 yurt dışı gezisi düzenlediği, sendikanın Başkanlar Kurulu toplantısının bile Ukrayna’nın başkenti Kiev’de gerçekleştirildiği, yurt dışında yapılan bu toplantıların sendikaya maliyetinin 550 bin dolar olduğu şeklindeki haberlere sık sık rastlanır olmuştur. Esas önemlisi, bu haberlerin çıkması sendika yöneticilerini utandırmamış, yapılanlar çeşitli gerekçelerle savunulmuştur. (tr.sputniknews.com, 2019a)

Mali konulardaki çürümeye sendika yönetimlerini pervasızca elde tutma örnekleri eşlik etmiştir. (tr.sputniknews.com, 2019b) Bunlar tekil örnekler değildir. Bu gibi gelişmelerin basına yansıması sonrasında, hiçbir düzeyde tepki gösterilmemesi, “alandakiler” bakımından aslında yapılanların sıradan şeyler olduğu anlamına gelmektedir.

Sendikalaşma Düzeyi

AKP’li yıllarda işçilerin örgütlenmesinde bir artış yaşanmıştır. Ancak, sendikalı işçi sayısındaki artış yapaydır, hormonludur. Artışın yapaylığının bir ayağı taşeron işçilerin devlet eliyle Hak İş’e bağlı sendikalara üye yapılması iken, diğer ayağı da sendikalaşan işçilerin ciddi bir bölümün toplu iş sözleşmesinden yararlanamamasıdır.

2015 yılında yapılan bir düzenleme ile, kamuda çalışan taşeron işçilerin toplu sözleşme yapması kolaylaştırılmış, taşeron şirketlerinin toplu sözleşmeden doğan “fiyat farkları” devlet tarafından ödenmeye başlanmıştır. Bunun ardından kamu taşeron işçilerinin sendikalara üyelikleri hız kazanmış ve sendikalı işçi sayısı görünür biçimde artmıştır.

Sendikalaşmanın ve toplu pazarlık kapsamının arttığı işkollarına bakıldığında genel işler, savunma ve güvenlik ile büro işkolu ön plana çıkmaktadır. Kamu taşeron şirketlerin çok büyük bölümü bu işkollarında faaliyet göstermektedir.

16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 859 bini sendika üyesi iken 14 milyon 395 bin işçi herhangi bir sendikaya üye değildir. 16 milyon 254 bin işçinin sadece 1 milyon 132 bini toplu iş sözleşmesi kapsamındadır. 15 milyon 122 bin işçi ise hiçbir sendikal korumaya sahip değildir. Turizm işkolunda işçilerin yüzde 98,4’ü, büro ve ticaret, eğitim işkolunda işçilerin yüzde 97,4’ü ve inşaat işkolunda işçilerin yüzde 97,2’si toplu iş sözleşmesi kapsamı dışındadır.

2013 ve 2019 arasında sendika üyeliğinde 857 binlik artış yaşanmıştır. 857 bin işçinin 517 bini Hak-İş’e, 266 bini Türk-İş’e, 71 bini DİSK’e üye sendikalara üye olmuştur. Aşağıda yerel yönetimlerde sendikaların üye sayısındaki değişimden de görüleceği üzere, bu tablo Hak-İş’in kamu taşeron işçilerinin ve kamu işçilerinin sendikalaşması sırasında siyasal iktidar tarafından korunup kollandığını göstermektedir. AKP eliyle kamu taşeronları ve özellikle yerel yönetimlerdeki taşeron işçiler Hak-İş’e bağlı sendikalara üye yapılmıştır. Artış esas olarak bundan kaynaklanmaktadır. (DİSK-AR, 2019)

Bu anlamda gerçek bir örgütlenme mücadelesinden ve sendikalaşmaktan söz edilemez. Nitekim sendika üyeliklerinin, taşeron işçilerle ilgili 2015 yılı ortasından sonraki düzenleme sonrasında gerçekleşmesi tesadüf olmasa gerekir.

Tablo 1: Konfederasyonların Üye Sayısı[1] (Ocak 2013-Ocak 2019)

Dönem TÜRK-İŞ Üye Sayısı HAK-İŞ Üye Sayısı DİSK Üye Sayısı Diğer[2] Toplam Üye
2013-Ocak 709.162 166.553 100.202 25.754 1.001.671
2019-Ocak 975.300 684.144 171.428 27.327 1.859.038
2013 ile 2019 yılları arası değişim 37,5% 310,8% 71,1% 6,1% 85,6%

Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistikleri

2013-29 yılları arasında en düşük üye artışı Türk İş’e bağlı sendikalarda yaşanmış ve yüzde 37,5 oranında gerçekleşmiştir. Türk İş üye artış oranında genel sendikalaşma oranındaki artışın yarısına bile ulaşamamıştır. Bunda Türk İş’e bağlı sendikaların üyesi olan kamu işçilerinin giderek emekli olmasının yanında, yerel yönetimlerde taşeronların Belediye İş’e üye yapılamaması da etkendir.

DİSK’e bağlı sendikaların üyesi sayısı yüzde 71,1 oranında, genel artış oranının altında artarken, Türk İş’ten daha yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.

Hak-İş’e baktığımızda ise, dönem içindeki üye artış oranının yüzde 310,8 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Bu dönem içinde toplam 857 bin yeni sendika üyesinin yüzde 60’ı Hak-İş’e bağlı sendikalara üye yapılmıştır. Hak İş bu dönemde olağanüstü büyümüş ve 166 bin olan üye sayısını 518 bin artırarak 648 bine ulaşmıştır. Bu büyümenin olağan olmadığı açıktır.

Sendika üye sayılarındaki artışın kamu taşeronlarının sendikalara üye olmasının kolaylaştırılmasının ardından gerçekleştiğini ve AKP eliyle yapıldığının en açık örneğini yerel yönetimlerde görmek mümkündür. Hak-İş’e üye sendikalara dönem içinde 518 bin işçi üye yapılırken, bunun 264 bini yerel yönetimlerdeki sendikası Hizmet-İş’e aittir. Hizmet İş sendikası 6 yıllık dönemde yüzde 261 büyümüştür.

Tablo 2: Yerel Yönetimlerde Sendikalaşma (Ocak 2013-Ocak 2019)

Dönem İşkolundaki İşçi Sayısı Genel İş Hizmet İş Belediye İş Toplam İşkolundaki örgütlülük oranı
2013-Ocak 655.417 41.466 51.079 41.314 133.859 20%
2019-Ocak 1.061.760 87.551 315.199 79.846 482.596 45%
2013 ile 2019 arası yüzde değişim 62% 111% 517% 93% 261%  

Kaynak: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı istatistikleri

Kamu Emekçilerinin Sendikalaşması

Sendikal hayatın AKP’nin ideolojik yaklaşımına uygun biçimde dizayn edilişinin en açık örneğini Memur-Sen’de görmek mümkündür. AKP ile Memur-Sen arasındaki ilişki, Memur-Sen genel başkanının AKP milletvekili olması, Memur-Sen’in üye sayısındaki artışın hayatın ve dolayısıyla sendikal yaşamın da olağan işleyişine aykırı olması ile sınırlı değildir. Bu iş birliği, zaman zaman AKP’nin kamu yönetimine dair politikalarının Memur-Sen tarafından da dillendirilmesi ve böylece kamuoyu meşruiyetinin sağlanması olarak da sürmektedir.

Memur-Sen, dünyada bir ilki gerçekleştirmiş ve üye sayısı 2002 yılında 41.871 iken, 2018’de 1.010.298’e çıkmıştır. Artış oranı yüzde 2313’e olmuş, bir başka deyimle üye sayısını yaklaşık 23 kat artırmıştır. Kamu otoritesi devrede olmadan dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi bir artışın gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı ortadadır.

Tablo 3- Kamu Emekçileri Konfederasyonlarının Üye Sayıları

  KESK Üye Sayısı Kamu Sen Üye Sayısı Memur Sen Üye Sayısı
2002 Yılı 262.348 329.065 41.871
2018 Yılı 146.287 394.423 1.010.298
 2002-2018 Yılları Yüzde Değişim -44% 20% 2313%

Kaynak: Çalışma Bakanlığı istatistikleri

Dönem içerisinde KESK’te yüzde 44’lük bir erime yaşanırken, Kamu-Sen’in üye artışı ise yüzde 20’de kalmıştır.

BASKILAR VE YASAKLAR

Siyasallaşan, Ayrımcı ve Dıştalayıcı Emek Rejimi

Çalışma yaşamına dair en vahşi uygulama OHAL döneminde yaşanmıştır ve bu süreç hızı kesilmekle birlikte devam etmektedir. Sendikal haklar, KHK ile ve fiili uygulamalarla tümüyle askıya alınmıştır. OHAL sürecinde en ağır hak ihlali çalışma haklarından mahrum edilme şeklinde yaşanmıştır.

İlki 23 Temmuz 2016 yılında olmak üzere 26 KHK çıkarılmıştır. DİSK’in “Olağanüstü Hal ve Çalışma Yaşamı: OHAL Emeğe Zararlıdır” raporuna göre bu dönemde:

  • Kamu görevinden ihraç edilenler 112.863 kişi.
  • İhraç edilen akademisyenler 5.602 kişi.
  • Çalışma izni iptal edilen özel öğretim kurumları çalışanları 22.474 kişi.
  • TMSF’ye devredilen şirket ve kuruluşlarda çalışan işçiler 44.888 kişi.
  • İşsiz kalan gazeteci (tahmini) 2308 kişi. (DİSK, 2017)

Bu tabloya bakıldığında kamu ve özel 150 bine yakın işçi ve emekçinin işinden, geleceğinden edildiği görülmektedir. TMSF’ye devredilen şirketlerden kaç işçinin atıldığı bilinmemektedir. Özel sektörde çalışan ve KHK’larla bir anlamda el konulan, kayyuma devredilen 928 şirkette 44 bin kişi istihdam edilmektedir. (gazeteduvar.org, 2019)

Ayrıca, çok sayıda kamu kurumundan hiçbir gerekçe göstermeden işten çıkarılan çok sayıda taşeron işçi ve sözleşmesi yenilenmeyen 4/C statünde çalışan kişiler bulunmaktadır. Bunların da tam sayısına ulaşmak olanaklı değildir. Dolayısıyla, işten çıkarılanların sayısı çok daha fazladır. Ayrıca, 50’nin üzerinde emekçi bu süreçte intihar etmiştir.

OHAL döneminde en yaygın ve kapsamlı ihlal edilen hak çalışma hakkıdır. Yüz elli bini aşkın kamu görevlisi somut bir delile dayanmadan, adil yargılanma yolları tıkanarak kamu görevinden çıkarılmış̧, emekli ikramiyelerinden mahrum bırakılanlar olmuş, pek çoğunun özel sektörde de iş bulmasını engelleyici uygulamalar hayata geçirilmiştir. Ayrıca ihraç edilenlerin pasaportlarına el konularak seyahat özgürlükleri ve başka bir ülkede çalışma hakları da ortadan kaldırılmıştır.

KHK ile ihraç/işten çıkarma en bilinen uygulamadır. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da kurum düzeyinde ihraç kararları almaktadır. Özel öğretim kurumlarında çalışırken yine KHK ile çalışma izni iptal edilen çalışanlar vardır ve sayıları 22 bin civarındadır. Ayrıca, kurum düzeyinde Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla ihraçlar da yapılmaktadır. İhraçlar yanında, re’sen emeklilik de tasfiye yöntemi olarak uygulanmaktadır.

Kamuda sözleşmelilerin sözleşmesi yenilenmeyerek de işten çıkarma yapılmakta; taşeron işçiler de kolaylıkla işten atılmaktadır. Taşeronların işten çıkarılması yaygın olarak belediyelerde uygulanmakla birlikte, diğer kamu kurumlarından da taşeronlar işten çıkarılmaktadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 14 Temmuz 2017 tarihinde Ankara Ticaret Odası’nda düzenlenen“15 Temmuz ve İnsan Hakları Paneli”nde yaptığı konuşmada, “Diyorlar ki bu kadar kişi işinden oldu, ne olacak onlara? Gitsin özel sektörde çalışsınlar bize ne, devlet mi besleyecek bunları” şeklinde bir açıklama yaparak kamuda işten çıkarılmayı savunmuştur. (Erdoğan, 2017a)

OHAL, sendika yöneticilerini işten atarak, onların yeniden sendika yönetimlerinde yer almalarını engelleyerek aynı zamanda sendikasızlaştırma, sendikaları kadrolardan mahrum bırakmak sonucunu da üretmektedir. KESK üyesi beş bini aşkın kamu emekçisi ihraç edilmiştir. İhraç edilenler arasında KESK yöneticileri ile KESK’e bağlı çok sayıda sendikanın genel merkez, şube yöneticileri ile temsilcileri de vardır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı işten atılan kamu emekçilerinin sendika yöneticisi olamayacağını belirtmiştir.

667 sayılı KHK ile Cihan-Sen ve Aksiyon-İş konfederasyonlarına bağlı 19 sendika kapatılmıştır. Cihan-Sen’in en son üye sayısı 22 bin civarında idi. Aksiyon-İş’in üye sayısı ise 30 bin civarındaydı. OHAL Kanunu’na göre değil, ancak 6356 sayılı yasa sendikaların yargı kararıyla kapatılmasını öngörülmesine karşın, 2 konfederasyon ve bağlı sendikaları kapatılmıştır. (667 sayılı KHK, 2016)

Grev Yasakları

1984-1995 arasında yıllık ortalama greve katılan işçi sayısı 60 bin civarında iken, bu sayı 1995-2000 yılları arasında 9 bin civarına, 2000’lı yıllarda ise 5 bin civarına gerilemiştir. Grevler hem yasaklamalar hem de sendikal politikalar nedeniyle işçi sınıfının “silahı” olarak yaygın ve etkili kullanılamamıştır.

1984-2002 döneminde yıllık ortalama greve çıkan işçi sayısı 40 bin 823 iken, bu sayı 2002-2017 döneminde 5693’e gerilemiştir. Benzer bir şekilde grevde geçen işgünü sayısı da azalmıştır. 1984-2002 döneminde yıllık ortalama grevde geçen işgünü sayısı 1 milyon 208 bin iken, 2003-2017 arasında bu sayı 227 bin civarına gerilemiştir. (DİSK-AR 2019)

Grev yasaklamaları esas olarak OHAL döneminde uygulanmış olmakla birlikte, bu dönemle sınırlı değildir. OHAL’in bir fırsat olarak değerlendirildiği cumhurbaşkanı tarafından açık olarak ifade edilmiştir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Uluslararası Yatırımcılar Derneği YASED’in 12 Temmuz 2017 tarihinde düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmada, “Grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruzdemiştir. (Erdoğan, 2017b)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MÜSİAD Genel Kurulu’nda da “Buna karşılık birileri hâlâ, ‘Efendim, olağanüstü hâl var’ diye sızlanıyor. Onların kimler olduğunu biliyorsunuz. Ben de diyorum ki, olağanüstü hâl girişimcilerimizin, yatırımcılarımızın önünü mü kesiyor, yoksa önünü mü açıyor? Eski olağanüstü hâlleri hatırlayın, fabrikaya girmezdin patron olarak, o günleri biz unutmadık. O olağanüstü hâllerin olduğu dönemlerde patron fabrikasına giremiyordu. Biz geldik, fabrikalarınızın kapısını açtık” demiştir. (Erdoğan, 2017c)

OHAL döneminde 14 işletme/iş yerinden 23.820 işçinin grev hakkı erteleme adı altında yasaklanmıştır.

Bu dönemde, grev yasağının kapsamı da genişletilmiştir. 22 Kasım 2016 tarihinde çıkarılan 678 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu değiştirilmiş ve grev yapılamayacak işlere ve durumlara “Genel sağlığı veya millî güvenliği, büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte” işler de eklenmiştir. Bu iki sektör için daha önce Anayasa Mahkemesi bu işlerde grev yapılabileceğine ilişkin karar vermiştir. Bu değişiklikle, grev hakkı yeniden daraltılmış ve belediye toplu taşıma hizmetleri ile bankacılık işkolu “grev yasağı kapsamına” alınmıştır. (678 Sayılı KHK, 2016)

OHAL döneminde Banka ve Sigorta İşçileri Sendikası (BANKSİS) tarafından Akbank için 2017 yılı Mart ayında alınan grev kararı yasaklanmıştır. Akbank grevi, “ekonomik ve finansal istikrarı bozucu nitelikte görüldüğü” gerekçesi ile yasaklanan ilk grev olmuştur. Ancak bununla yetinilmemiş ve bir ilk daha yaşanarak grev yasaklama haberini yapmak da yasaklanmıştır.

İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği “Akbank’ın servet ve şöhretinin korunması”, “milli güvenlik”, “kamu düzeni”, “toprak bütünlüğünün korunması” gibi gerekçelerle Akbank grevine ilişkin yazılı, görsel ve internet medyasında, sosyal medyada her türlü haberin yapılmasını yasaklanmıştır. Dolayısıyla grev yasaklanmış, ancak yetmemiş, yasaklama haberini yapmak da yasaklanmıştır. (Evrensel, 2017)

Grevler OHAL öncesi dönemde de yasaklanmaktaydı ve yasaklar OHAL’in bitmesi ile de sona ermemiş, sürmüştür. Tablo 4’de yer aldığı gibi AKP döneminde 16 ayrı Bakanlar Kurulu kararı ile, 254 işletme/iş yerinde toplam 192.755 işçinin grev hakkı yasaklanmıştır. Yasaklanan ilk grev 1 Temmuz 2003’te Türk İş’e bağlı Petrol-İş’in örgütlü olduğu Petlas Lastik Sanayi ve Ticaret AŞ’deki grevdir. Şimdilik yasaklanan son grev İzban için alınan grev kararıdır.

Tablo 4: AKP Dönemi Grev Yasakları

  Yıl İş yeri/ İşletme Gerekçe İşçi Sayısı İş yeri/ İşletme Sayısı Sendika İşkolu
1 2003 Petlas Milli Güvenlik 350 1 Petrol İş Lastik
2 2003 Şişecam Milli Güvenlik 5000 1 Kristal İş Cam
3 2004 Şişecam Genel Sağlık ve Milli Güvenlik 5000 6 Kristal İş Cam
4 2004 Pirelli, Good Year, Brisa Milli Güvenlik 5000 3 Lastik İş Lastik
5 2005 Erdemir Madencilik Milli Güvenlik 400 1 T. Maden İş Maden
6 2014 Şişecam Milli Güvenlik 5.800 6 Kristal İş Cam
7 2014 Çayırhan Çöllalar Kömür İşletmeleri Milli Güvenlik 1500 1 T. Maden İş Maden
8 2015 MESS Grup TİS Milli Güvenlik 15000 38 Birleşik Metal İş Metal
9 2017 Asil Çelik Milli Güvenlik 620 1 Birleşik Metal İş Metal
10 2017 EMİS Grup TİS (4 İşletme) Milli Güvenlik 2200 4 Birleşik Metal İş Metal
11 2017 Akbank Ekonomik Finansal İstikrar 14000 1 Banksis Bankacılık
12 2017 Şişecam (7 İşletme) Milli Güvenlik 6500 7 Lastik İş Lastik
13 2017 Mefar İlaç Milli Güvenlik 500 1 Petrol İş İlaç
14 2018 MESS Grup TİS (179 İşletme) Milli Güvenlik 130000 179 Birleşik Metal İş/T. Metal Sendikası/Çelik İş Metal
15 2018 Soda A.Ş. Milli Güvenlik 542 3 Petrol İş  Lastik
16 2019 İzban Şehir içi ulaşım 343 1 Demiryol İş Taşımacılık

Kaynak: DİSKAR tarafından hazırlanan tabloya tarafımızdan iş yeri/işletme sayıları eklenmiştir.

Yasaklamalar ile işçi sınıfının en önemli mücadele aracı olan grev silahı etkisizleştirilerek zaten eşitsiz olan ilişkiler tümüyle patronlar lehine işletilmiştir.

OHAL döneminde sendikal haklarla ilgili kanunlarda da düzenleme yapılmış ve örgütlenme hakkı hukuksal olarak da daraltılmıştır. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’na 682 sayılı KHK ile kamu sendikalarına üye olamayanlara “Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığında görevli subay, sözleşmeli subay, astsubay, sözleşmeli astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş̧, sözleşmeli erbaş̧ ve sözleşmeli erler” ifadesi eklenmiştir. (682 sayılı KHK, 2017)

Sendikal haklar yasalarla sınırlandırılırken, fiilen engelleme yanında mahkeme kararları yoluyla da kullanılamaz hale getirilmiştir. İşçileri üye yapan sendikacılara OHAL’le birlikte cezalar verilmeye başlanmıştır.

Beks Çorap patronun şikayeti üzerine, Çerkezköy Sulh Ceza Hakimliği fabrikada örgütlenme çalışmaları yürüten Öz İplik-İş Sendikası’nın Trakya Bölge Başkanı Mehmet Çakır’ın fabrikaya yaklaşmasını yasaklamıştır.

2007 yılında Horoz Lojistik firmasında örgütlenme çalışması yürüten TÜMTİS Ankara Şube yöneticileri patronun şikayeti üzerine gözaltına alınmış ve Özel Yetkili 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tutuklanmıştır. Mahkeme sendikacılara üye sayısını çoğaltarak aidat gelirini artırdıkları gerekçesiyle hapis cezası vermiştir. Karar yine OHAL döneminde Danıştay tarafından da onaylanmıştır. 14 sendika üye ve yöneticisine 1 ila 6 yıl arasında hapis cezası verilmiş ve 3 sendikacı cezaevine girmiştir. (TÜMTİS, 2017)

YASALARDA DEĞİŞİKLİKLER VE GİRİŞİMLER

Türkiye’de gerek bireysel gerekse toplu iş yasalarının gündeme getirilişi ve çeşitli dönemlerde değiştirilmesi esas olarak devletin işçi hareketini denetim altına alma amacından kaynaklanmıştır.

İş Kanunu Değişikliği

4857 sayılı yeni İş Kanunu ile bireysel iş ilişkileri düzenlenirken, esneklik temel yaklaşım olmuş, bir dizi esnek istihdam biçimi kanun maddesi haline getirilmiş ve böylece ucuz, denetlenebilir bir emek rejimi inşa edilmek istenmiştir.

10 Haziran 2003 tarihinde 1475 sayılı İş Kanunu bir maddesi dışında tümüyle yürürlükten kaldırılmış ve 4857 sayılı yeni İş Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu kanunla güvencesiz çalışmanın en önemli hukuki dayağı oluşturulmuştur.

Yoğunlaştırılmış iş haftası, bir başka deyimle denkleştirme, ayrıca telafi çalışması 4857 sayılı kanunla iş mevzuatına yeni girmiş bir terimdir. Bunun dışında, kısmi süreli çalışmanın bir türü olarak çağrı üzerine çalışma, geçici iş ilişkisi ve serbest zaman gibi birçok esneklik düzenlemesi getirilmiştir.

Yine kıdem tazminatının fona devredilmesi bu kanunun geçici 6. maddesi ile düzenlenmiştir. Sonraki yıllarda fonla ilgili yasa çıkarma girişimlerine bu madde kaynaklık etmiştir. Bu yasa ile iş ve işçi bulma konusunda Türkiye İş Kurumu’ndan ayrı olarak Özel İstihdam Bürolarının kurulmasına da olanak verilmiştir. (İş Kanunu, 2003)

Özel İstihdam Büroları ve Kiralık İşçilik

Özel İstihdam Büroları (ÖİB) İş Kanununa 2003 yılında girmiş ve sonraki yıllarda AKP’li hükümetlerin gündeminden düşmeyen hukuksal düzenleme konularından birini oluşturmuştur.

Kiralık işçiliğin düzenlendiği 6715 Sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 20.05.2016 tarih ve 29717 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Özel İstihdam Büroları aracılığıyla işçi kiralanması ile işçi için iş yeri kavramı olmamakta, örgütlenme hakkı ortadan kalkmakta, iş yerinde aynı işi yapan farklı statüde iki işçi grubu olmakta, çalışanlarla işsizler arasındaki rekabet artmakta, işçi simsarlığı yerleşmektedir. İşverenlerin işten çıkarma maliyetleri düşmekte, işçiler istenildiği gibi kullanılıp kapı önüne konulmaktadır. Bu tür bir ilişki çerçevesinde çalışan işçilerin uygulamada ihbar ve kıdem tazminatları ile izin hakları da yoktur. İşçinin belirli bir yer, zaman ve işte, belirli bir işverene bağlı olarak çalışmasını sağlayan geleneksel anlayış kökten değiştirilmiştir.

Kıdem Tazminatını Fona Devretme Girişimleri

İşçilerin 1937 yılından bugüne kadar kullandığı kıdem tazminatı hakkı, son yıllarda sermaye ve hükümetin boy hedefi haline getirilmiştir. Hem işçi sendikalarının mücadelesi hem de TİSK ve TÜSİAD gibi sermaye örgütlerinin bir bölümünün de karşı olması nedeniyle Fon Yasası çıkarılamamış, ancak bu girişimden de bir türlü vazgeçilmemiştir. Sermaye cephesi, özellikle kriz dönemlerinde kıdem tazminatının kendileri için taşınamayacak bir yük olduğundan, bu durumun da rekabeti ve istihdamı engellediğinden söz etmiştir.

Sermayenin kıdem tazminatı sorununun çözülmesi talebi AKP hükümetinden karşılık bulmuş ve ilk defa bir hükümet programında kıdem tazminatına özel olarak yer verilmiştir. 61. Hükümet Programı’nda şöyle denilmektedir:

 “İşçilerimizin büyük çoğunluğunun alamadığı, işletmelerimizin üzerinde ödeme baskısı oluşturan, çalışma hayatının en önemli sorun alanlarının başında gelen kıdem tazminatı sorununu kazanılmış hakları koruyan ve bütün işçilerin kıdem tazminatlarını garanti altına alan bir fon teşkil etmek suretiyle, sosyal taraflarla istişare içinde çözeceğiz.” (AKP, 2011)

Yine, son olarak 2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda, “Sosyal tarafların mutabakatıyla kıdem tazminatı reformu gerçekleştirilecektir.” denilmek suretiyle, bu hedeften vazgeçilmediği belirtilmektedir.

Kıdem tazminatı, işçilere fazladan verilen bir ödeme değildir. İşçilerin ücretleri sadece çıplak ücretten ve/veya yan ve sosyal ödemelerden oluşmaz. İşçiler, ücretlerinin bir bölümünü çalışırken alırlar; SSK prim kesintisi, işsizlik sigortası kesintisi gibi ödemelerin karşılığından ise daha sonra yararlanırlar. Bunların tümü ücretin parçalarıdır. Kıdem tazminatı da işçinin ürettiği ve karşılığı ödenmeden el koyulan değerin bir bölümünün işçiye daha sonra geri ödenmesidir; ödenmesi sonraya bırakılmış bir ücrettir. Kıdem tazminatı, işçinin işini kaybetmesi durumunda, o iş yerindeki bedensel yıpranmasının karşılığıdır. İş yerine yaptığı katkı dikkate alınarak, yeni bir iş bulmada karşılaşabileceği zorluklar göz önünde bulundurularak, işten çıkarılan işçinin işsiz kalacağı sürede ya da emeklilik durumunda belli bir parasal güvenceye kavuşması amacıyla yapılan bir ödeme türüdür.

Devlet Denetleme Kurulunun Görev ve Yetkileri Değiştirildi

Başkanlık sistemine geçiş sonrası 15 Temmuz 2018 günü yayımlanan 5 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle sendikaların da Devlet Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesinin yolu açılmıştır. 

Kararnameye ile DDK’ya sendikaları denetleme ve yöneticilerini görevden uzaklaştırma yetkisi verilmiş olup DDK tarafından denetlenecek ve sendikalar ile meslek örgütlerinin seçilmiş yöneticileri görevlerinden uzaklaştırılabilecektir.

ÇALIŞMA KOŞULARINDA VE İSTİHDAMDA DEĞİŞİM

Özelleştirme

Özelleştirme AKP döneminde, önceki tüm yılları aratacak düzeyde gerçekleştirilmiştir. Böylece, hem kaynak ihtiyacı karşılanmış ve özel sektöre kaynak aktarılmış, hem de kamu personeli sayısının azaltılması sağlanmıştır.

AKP öncesinde, 1986 ile 2002 yılları arasında 8.240 milyar dolarlık özelleştirme yapılmış, AKP’nin iktidara gelmesinin ardından hızlanan özelleştirmeler sonrası 2002 ile 2019 yılları arasında 61.711 milyar dolarlık özelleştirme yapılmıştır. Bu rakam bugüne kadar yapılan uygulamalardan sağlanan toplam gelirlerin yaklaşık yüzde 88’ini oluşturmaktadır.

Grafik 1: Yıllar İtibarıyla Gerçekleştirilen Özelleştirme Uygulamaları

Kaynak: 2019 Yılı Bütçe Gerekçesi

AKP döneminde özelleştirme uygulamalarının ardından KİT’lerde istihdam hızla azalmış, buna paralel olarak taşeron işçi istihdamında istikrarlı bir artış görülmüştür. Kamu İktisadi Teşekkülleri’nde (KİT) 2000 yılında 434.655 kişi çalışırken, bu sayı 2005 yılında 159.702 kişiye, 2018 yılında ise 101.982 kişiye düşmüştür.

Reel Ücretler Geriledi

AKP dönemi, aynı zamanda sömürünün alabildiğine arttığı, reel ücretlerin verimlilik artışlarının çok gerisinde kaldığı ve gerilediği bir dönem olmuştur.

2009 yılı baz yıl olarak ele alındığında, 2017 yılında kadar olan dönemde ekonominin genelinde verimlilik artışının devam ettiğini, reel ücretlerin ise gerilediğini görüyoruz. Sanayi sektöründe verimlilik son yıllarda hızlı bir artış eğilimine girmiştir. Ücretler ise, 2016 yılındaki asgari ücret kaynaklı artıştan sonra yatay seyretmiş ve reel birim ücretler azalmıştır.

Grafik 2: Reel Ücret, Verimlilik ve Reel Birim Ücret Düzeyi (2009-2017)

http://tcmbblog.org/wps/wcm/connect/32eab719-e9a9-4f25-bf97-928d43856617/3/Ucretlerveisgucu3.PNG?MOD=AJPERES&CVID=

Kaynak: Ücretler ve İşgücü Verimliliğine Mikro Bakış (2018)

Son dönemde verimlilik artışları devam ederken reel ücretlerde gerileme görülmektedir. Bu grafik bize, işçilerin daha yoğun çalıştığını ancak, üretimden daha az pay aldığını, dolayısıyla daha fazla sömürüldüklerini anlatmaktadır.

Öte yandan asgari ücret alan işçi sayısı da giderek artmaktadır. İşsizlik artışı ücretler genel düzeyini de etkilemekte ve asgari ücretle yaşamını sürdürmek zorunda kalan işçiler artmaktadır.

2017 yılı itibariyle asgari ücret altında ücret alanların sayısı 1,8 milyon ve asgari ücret alanların sayısı 6,7 milyon olmak üzere asgari ücret ve altında ücretle çalışanlar yaklaşık 8,5 milyondur.

Tablo 5: Asgari Ücret Civarında Ücret Alan İşçi Sayısı (2017) (Bin)

Kaynak: DİSK-AR, Asgari̇ Ücret Gerçeği̇ 2019 Raporu

Patronlar Hiç Görmediği Kadar Teşvik Aldı

Patronlar son yıllarda Cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde teşvik almaya başlamışlardır. Ali Koç, hükümetten daha önce hiç görmedikleri kadar teşvik aldıklarını, ancak sadece teşvikin, yeterli olmayacağını söylemiştir: Cumhuriyet tarihinin en önemli teşviklerini veriyor. Sanayiciye hiçbir dönemde böyle imkânlar sunulmadı.” (Koç, 2017)

Alarko CEO’su Ayhan Yavrucu da mevcut teşvik yelpazesinin inanılmaz boyutta olduğunun ancak stratejik bir bütünlük arz etmediğinin altını çizmektedir ve “Ben hiçbir dönemde bu kadar teşvik görmedim.” demiştir. (Yorucu, 2017)

Maliye Bakanı Naci Ağbal 2018 yılı bütçe sunuş konuşmasında, “Teşvik sistemini daha da etkinleştirdik, süper teşvik sistemini başlattık.” demiştir. (Ağbal, 2017)

AKP, İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarına göz dikmekten geri durmamış 687 KHK ile 2017’de yeni istihdam edilen her işçi için işverenlere 773 TL destek sağlanmıştır. Bu desteğin 667 TL’si (yüzde 86’sı) İşsizlik Sigortası Fonu’ndan sağlanmıştır.

2017 yılında yapılan ve sermayeye teşvik verilmesi sağlanan bu düzenlemenin benzeri 2011 yılında da yapılmıştır. İşsizlik Sigortası Fonu’nun bir önceki yıl prim gelirlerinin yüzde 30’unun, istihdamı artırmaya yönelik politika ve tedbirleri uygulamak, istihdamı koruyucu tedbirler almak, işe yerleştirme ve danışmanlık hizmetleri temin etmek amacıyla kullanılabilmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır. Ayrıca Bakanlar Kurulu’na bu oranı yarı oranında artırabilme hakkı verilmiştir.

İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işverenlere yeni bir teşvik daha sağlanmış ve işçinin ücretinin de Fon’dan karşılanması sağlanmıştır. 447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’na yeni bir hüküm eklenmiş, yapılan değişiklik ile işverenlere daha önce sağlanan sigorta prim ve vergi desteğinin yanında asgari ücret tutarı kadar ücret desteği sağlanmıştır. İşverenlerin belirli koşullar altında yeni istihdam edecekleri işçilerin ücretlerinin asgari ücret kadar kısmı İşsizlik Sigortası Fonu tarafından ödenecektir.

Binlerce İşçi İş Cinayetinin Kurbanı Oldu

Çalışma koşulların kötüleşmesi, esnek, kayıtsız istihdamın artması, işçi cinayetlerinin artmasını da beraberinde getirmiştir. AKP’nin 17 yıllık iktidarında binlerce işçi, iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmiştir. Madenler, tersaneler, inşaatlar kitlesel işçi kıyımlarının mekanları olmuştur.

Bu kıyımlar AKP döneminde “kader” ve “fıtrat” söylemleri ile meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Başbakan Tayyip Erdoğan Zonguldak’taki maden faciasıyla ilgili “Bu tür kazalar bu mesleğin kaderinde var.” demiş, (Erdoğan, 2010) Soma’da yaşanan maden faciasına ilişkin de “Bunun fıtratında bunlar var. Kaza olmayacak diye bir şey yok.” diyerek cinayetlerin üzerini örtmeye çalışmıştır. (Erdoğan, 2014)

Grafik 3: İşçi Cinayetler (En Az)

Kaynak: İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi

2012 yılında çıkarılan “İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu” hiçbir yaraya merhem olmamıştır. Kanun yürürlükteki yasa maddelerinin ayrı bir yasa metninde toplanmasından ibaret kalmıştır ve dolayısıyla içinde işçi lehine “yeni” olan bir düzenleme bulunmamaktadır. Kanunda korunmaya ilişkin yaptırımlar yer almamış, işverenleri, çalışanların iş güvenliğinin sağlanması ve sağlığının iyileştirilmesi konularında yükümlülük altına sokmamıştır. (Bakır, 2017)

KHK zırhı bu defa da iş cinayetine getirilmiştir. TMSF tarafından el konulan inşaatta hiçbir tecrübesi olmadan görevlendirildiği asansör montajı sırasında yaşamını yitiren bir işçi ile ilgili olarak mahkeme, “hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmayacağı”na ilişkin KHK maddesini, “iş cinayeti” için uygulamış ve şirketin devredildiği kayyıma beraat vermiştir. (Cumhuriyet, 2019)

İŞÇİLERİN DİRENİŞİ DE BİTMEK BİLMEDİ

17 yıllık dönemde işçiler ve kamu emekçileri çeşitli eylem biçimleri ile yurdun dört bir tarafında çalışma koşullarının kötüleşmesine, düşük ücret politikalarına, esnekliğe ve güvencesizliğe yol açan politikalara karşı öfke ve tepkisini haykırmıştır. Bu süreçte grevlerden fabrika işgallerine yüzlerce eylem ve direnişe de tanıklık edilmiş; üretimi aksatan direniş ve eylemlerin sayısında artış yaşanmıştır.

Grafik 4: İşçi Sınıfı Eylemleri (2013-2017)

Kaynak: Emek Çalışmaları Topluluğu

2017’de 607 eylem gerçekleşmiştir. Bu eylemlerin 430’u iş yeri temelli eylemler olmuştur. 2017’de yıl içinde eylem sayısı bir önceki yıla göre neredeyse aynı kalmasına rağmen eylemlerin barındırdığı tekil eylem sayılarında artış gözlenmiştir.

2016’da 729 olan tekil eylem sayısı 2017’de 1313’e yükselmiştir. 2016’da vaka başına düşen eylem sayısı 1,2 iken 2017’de bu sayı 2,16 olmuştur. Bu artışta metal sektöründe gerçekleşen eylemlerin etkisi büyüktür. Diğer bir faktör ise KHK ile işten çıkarma sonucu gerçekleşen sürekli eylemlerdir. 2017’de günlük ortalama eylem sayısı 3,6’dır.

Eylemlerin yoğunlaştığı işkollarına bakıldığında esnek ve güvencesiz çalışmanın hâkim olduğu sektörlerde mücadelenin yükseldiği görülmektedir. Taşeronlaşmanın ve diğer esnek istihdam biçimlerinin yoğun yaşandığı işkolları olan yerel yönetimler, inşaat ve sağlık sektörleri son yıllarda direnişlerin en fazla gerçekleştiği sektörler olarak öne çıkmaktadır.

İşçilerin iş yeri düzeyinde, daha yoğun ve daha fazla sömürüye, hak gasplarına karşı başkaldırmaya ve çeşitli eylem biçimleri ile tepkilerini sürdürmeye devam ettikleri görülmektedir.  Özellikle “fiilî grev” olarak tanımlanan ve üretimi doğrudan etkileyen “iş yapmama” eylemlerinde de görünür artış yaşanmaktadır.

Son yıllardaki en önemli işçi ayaklanması metal işçilerinin isyanıdır. 2015 yaz aylarına metal işçilerinin direnişleri “Metal Fırtına” damgasını vurmuştur. Marmara Bölgesi başta olmak üzere, çok sayıda ildeki 49 iş yerinde yaklaşık 60 bin işçi ayaklanmış ve büyük bir direniş yaşanmıştır. Bu direniş sırasında fiili grevler de yapılmıştır.  Renault’da yapılan fiili grev 12 gün sürmüştür. İsyan, metal patronlarına olduğu kadar, Türk Metal Sendikasına da yöneliktir. İsyan sırasında yaklaşık 40 bin işçi T. Metal Sendikasından istifa etmiş; isyan, baskı, tehdit ve işten atmalarla bastırılmıştır. (Kaygısız, 2016b)

17 yıllık dönemde binlerce iş yerinden yüz binlerce işçi ve kamu emekçisi çeşitli eylem biçimleri ile öfkesini haykırdı, hakları için çeşitli yöntemlerle mücadele etti ve bu mücadele yükselerek sürüyor.

Sonuç

17 yıllık süreçte toplumsal yaşantımızın tüm alanlarında olduğu gibi, çalışma yaşamında da bir dizi önemli gelişmeye tanıklık edildi, ediliyor. Devlet yeniden inşa edilirken, sendikal alan da bundan azade bırakılmıyor. Emek piyasalarının zor üzerinden otoriter bir zeminde inşası sürüyor. Bir yandan yasal değişiklikler, öte yandan da fiili müdahale ve iktidarın politik tutumu sendikaları da etkisiz kılarken, sendikalar işçi sınıfı mücadelesini geriletici rol üstlenir olmuşlardır.

Emek piyasaları esneklik temelli yeni üretim ve yönetim tekniklerine teslim edilmiş durumdadır. İşçi sınıfının üretim süreci üzerindeki denetimi zayıflatılırken, sermayenin denetim ve egemenliği artmaktadır. Esnek istihdam biçimleri ile kuralsızlık egemen kılınırken bu durum beraberinde güvencesiz bir çalışma ilişkisini getirmektedir. Üretim sürecinin sermaye eliyle yeniden düzenlenmesi ile işçilerin daha fazla ve daha yoğun sömürüsü sağlanmaktadır.

Sendikal hareket tümüyle etkisiz hale getirilmeye ve doğrudan devlet sendikacılığı egemen olmaya başlamış durumdadır. İktidar, kendi ideolojik eksenindeki sendikaları güçlendirmekten geri durmamakta, bunun için elinden geleni yapmakta ve tüm olanakları kullanmaktadır. Memurlar, Memur-Sen Konfederasyonuna bağlı sendikalara, işçiler ve özellikle de taşeron işçiler Hak-İş’e bağlı sendikalara üye yapılmaktadır. Bu hormonlu büyümeyi ile AKP yanlısı sendika ve konfederasyonlar tarihsel olarak en güçlü dönemlerini yaşamaya başlamışlardır.

Bütün bu olumsuz gelişmelere karşın işçi sınıfının mücadelesi de sürmektedir. Yurdun dört bir yanına yayılan direnişler yaşanmaya devam etmektedir. Yasal grevler son yıllarda artarken, yasal grev dışı, üretimi de etkileyen direniş biçimleri de artarak sürmektedir. İş yeri bazlı eylemler kitlesel bir hal alırken, emek mücadelesinde iz bırakan önemli direnişlere tanıklık edilmektedir. Bu başkaldırı yalnızca direnişe geçen kesimler için kazanım yaratmamakta, kendi sınırlarını aşan sonuçlar üretmekte ve işçi sınıfı hafızasına da kaydedilmektedir.

Kaynaklar:

667 sayılı KHK (2016a), 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname, Erişim Tarihi 10 Kasım 2017,

http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/07/20160723.pdf

678 sayılı KHK (2016b), 678 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Erişim Tarihi 10 Kasım 2017, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/11/20161122-2.htm

682 sayılı KHK (2017a), 682 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkında

Kanun Hükmünde Kararname, Erişim Tarihi 10 Kasım 2017, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/01/20170123-1.htm

687 sayılı KHK (2017b), 678 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Erişim Tarihi 10 Kasım 2017, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/02/20170209-8.htm

2019 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı (2018), Erişim 14 Mart 2019, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/10/20181027M1-1.pdf

Akgündüz, Y.E, Aldan, A.  Bağır, Y. K., Torun, H., (2018) Ücretler ve İşgücü Verimliliğine Mikro Bakış, Erişim 17 Mart 2019, http://tcmbblog.org/wps/wcm/connect/blog/tr/main+menu/analizler/ucretler-isgucu-verimliligine-mikro-bakis

Ağbal, N. (2017), Maliye Bakanı Naci Ağbal, 2018 Yılı Bütçe Sunuş Konuşması, Erişim Tarihi 3 Aralık 2017, http://www.maliye.gov.tr/Documents/2018%20Y%C4%B1l%C4%B1%20TBMM%20Plan%20ve%20B%C3%BCt%C3%A7e%20Komisyonu%20B%C3%BCt%C3%A7e%20Sunu%C5%9F%20Konu%C5%9Fmas%C4%B1.pdf

AK Parti (2002a), 2002 Genel Seçimleri Seçim Beyannamesi, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017, http://m.akparti.org.tr/site/dosya/59647

AK Parti (2002b), AK Parti 58. Hükümet Programı, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2002/11/20021129.htm

AK Parti (2012), AK Parti 2023 Siyasi Vizyonu, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017, http://m.akparti.org.tr/site/akparti/2023-siyasi-vizyon

AK Parti (2017), AK Parti Programı, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017, http://m.akparti.org.tr/site/akparti/parti-programi

Bakır, O. (2017), AKP iktidarının özeti: Yoğun sömürü, yüksek işsizlik, Erişim Tarihi 10 Kasım 2017, https://www.evrensel.net/haber/312658/akp-iktidarinin-ozeti-yogun-somuru-yuksek-issizlik

ÇSGB (2014), Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023), Eylem Planları (2014-2016), Ankara

Cumhuriyet Gazetesi(2019), İş cinayetine KHK zırhı, Erişim Tarihi 2019, http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1229775/is_cinayetine_KHK_zirhi.html

DİSK (2017) Olağanüstü Hal ve Çalışma Yaşamı: OHAL Emeğe Zararlıdır, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017, https://disk.org.tr/2017/07/birinci-yilinda-emegin-ohal-bilancosu-ohal-emege-zararlidir/

DİSK-AR (2019), Sendikalaşma Araştırması (2013-2019)

DİSK-AR (2018,) Asgarı̇ Ücret Gerçeğı̇ 2019 Raporu (2018),

http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2018/12/DISK-AR-2019-Asgari-U%CC%88cret-Raporu-SON-1-Aralik-2018.pdf

Erdoğan, R.T. (2010), Erdoğan: Madenciliğin kaderinde var, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017

https://www.ntv.com.tr/turkiye/erdogan-madenciligin-kaderinde-var,mt6l1Ykfjk6Zog1jWdYjGA

Erdoğan, R.T. (2014), Bu işin fıtratında kaza var, Erişim Tarihi 15 Kasım 2014.  http://www.radikal.com.tr/turkiye/bu-isin-fitratinda-kaza-var-1192125/

Erdoğan, R.T. (2017a), Erdoğan sert çıktı: Diyorlar ki bu kadar kişi işinden oldu, ne olacak onlara? Gitsin özel sektörde çalışsınlar bize ne, devlet mi besleyecek bunları? Erişim Tarihi 3 Aralık 2017

http://www.hurriyet.com.tr/erdogandan-son-dakika-aciklamalari-buraya-gelince-akibetini-biliyorsun-1862017-40520261

Erdoğan, R.T. (2017b), Erdoğan’dan itiraf: OHAL’le grevlere müsaade etmiyoruz, Erişim Tarihi 3 Aralık 2017

https://www.evrensel.net/haber/326078/erdogandan-itiraf-ohalle-grevlere-musaade-etmiyoruz

Erdoğan, R.T. (2017c), “2017, Ekonomide Tarihî Bir Sıçrama Yılı Olacak”, Erişim Tarihi: 3 Temmuz 2017, https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/77459/2017-ekonomide-tarih-bir-sicrama-yili-olacak.html

Evrensel(2017), Mahkemeden skandal Akbank grevi kararı, Erişim Tarihi 20 Kasım 2017. https://www.evrensel.net/haber/313749/mahkemeden-skandal-akbank-grevi-karari

gazeteduvar.org. (2019), 928 şirketi kayyım yönetiyor, Erişim 20 Mart 2019,

https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2019/03/20/928-sirketi-kayyim-yonetiyor/

gazeteduvar.org. (2018), BES’e yeniden zorunlu katılım getirildi, Erişim 27 Aralık 2018, https://www.gazeteduvar.com.tr/ekonomi/2018/12/27/bese-yeniden-zorunlu-katilim-getirildi/

Gebze Kaymakamlığı (2016), Gebze Kaymakamlığı İlçe Olağanüstü Hal Bürosu Resmi Yazısı, Tarih: 21.11.2016, Sayı: 79465707-534-E.2935

Harvey D, (2019), Harvey: Neo-liberalizm neo-faşizmin istismarına açık kitle tabanı yaratıyor, Erişim 14 Şubat 2019, http://siyasihaber4.org/harvey-neo-liberalizm-neo-fasizmin-istismarina-acik-kitle-tabani-yaratiyor/82871?fbclid=IwAR0s9Tr0G-oMdk2tCz628SwrcUhMbxf6cbpt2WGkCXohnyGgS0XXO7cS-6U

İş Kanunu (2003), 4857 sayılı İş Kanunu, Erişim Tarihi 15 Kasım 2017, 

http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.4857.pdf

Kaygısız, İ. (2016), Metal Fırtınaya Kapılan İşyerleri, DİSK-AR, Sayı 5

Kırklareli İ.J.K (2017), Kırklareli İl Jandarma Komutanlığı’nın Resmi Yazısı, Tarih: 21 Ekim 2017, Sayı: 58748922-0410-23321/Asyş.

Koç, A. (2017), Ali Koç: Hiç görmediğimiz teşviki aldık ama… Erişim Tarihi 3 Aralık 2017, https://www.gercekgundem.com/ali-koc-hic-gormedigimiz-tesviki-aldik-ama-298554h.htm

Koray, M., Çelik, A. (2015), Himmet, Fıtrat, Piyasa AKP Döneminde Sosyal Politika İçinde: Murat Özveri, AK Parti Döneminde İş Hukukunda Güvencesizliğin Kurumsallaşması: Aziz Çelik, AKP Döneminde Sendikal Haklar: Sendikasız-Grevsiz Kaynaşmış Kitleyiz: Kuvvet Lordoğlu, M. Hakan Koçak, AKP Döneminde İstihdam, İşgücü, İşsizlik. İstanbul: İletişim Yayınları, 

Resmi Gazete (2018a), Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Erişim Tarihi 12 Temmuz 2018, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180710-1.pdf

Resmi Gazete (2018b), Devlet Denetleme Kurulu Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, Erişim Tarihi 15 Temmuz 2018, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/07/20180715-2.pdf

sendika.org (2018), Türk-İş’e operasyon sürüyor: Hak-İş, Atalay hakkında suç duyurusunda bulundu, Erişim 14 Aralık 2018, http://sendika63.org/2018/12/turk-ise-operasyon-suruyor-hak-is-atalay-hakkinda-suc-duyurusunda-bulundu-522192/

TBMM (2003), İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu, Erişim Tarihi 15 Kasım 2017, 

https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss73m.htm

TÜMTİS web sayfası (2017), İşçileri Üye Yapan Sendikacılara Ceza, Erişim Tarihi 29 Haziran 2017. http://tumtis.org/v2/2017/0529/isci-haklarina-dort-koldan-saldiri/

tr.sputniknews.com (2019), Tarım İş Başkanı, sendikanın Kıbrıs ve Ukrayna dahil 47 yurt dışı gezisi iddiasını yanıtladı, Erişim 04 Ocak 2019,

https://tr.sputniknews.com/bidebunudinle/201901041036952916-tarim-is-ilhami-polat-yurtdisi-gezi/

tr.sputniknews.com (2019a), Babadan oğula sendikacılık: Dok Gemi-İş Sendikası başkanı, oğlunu genel sekreter yaptı, Erişim 20.01.2019

https://tr.sputniknews.com/turkiye/201901201037190258-dok-gemi-is-baskani-oglunu-genel-sekreter-yapti/

Ulusal İstihdam Stratejisi (2017), “Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023) ve Eylem Planları (2017-2019)”, Erişim Tarihi 21 Kasım 2017,

http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/07/20170707m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/07/20170707m1.htm

Yorucu, A. (2017), Bu teşvikler nereye gitti diye soran yok… Erişim Tarihi 3 Aralık 2017,

https://www.dunya.com/sirketler/bu-tesvikler-nereye-gitti-diye-soran-yok-haberi-385354


[1] Sendikalaşmaya ilişkin veriler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yayımlanmaktadır. Ancak Bakanlık tarafından yayımlanan işçi sendikalarına dair istatistiklerde yer alan sendikalaşma oranlarının 2012 yılında yapılan yasa değişikliğine kadar gerçeği yansıtmadığı genel kabul görmektedir. Bu nedenle 2002 ile 2019 yılları arasına dair gerçekçi ve aynı sistematiği esas alan bir yöntemle karşılaştırma yapma olanağı yoktur. Buna karşın son yıllardaki gelişmenin bile sendikalaşmaya dair fikir vereceği düşünülmektedir.

[2] Diğer kategorisi içinde bağımsız sendikalar ve diğer konfederasyonlar yer almaktadır.