,

Marksizm, İbn Haldun ve Kıvılcımlı Süreci * Ümit Hassan

İbn Haldun, Marx-Engels, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın algılama, öğrenme ve öğretme süreçlerindeki zihinsel sentez üretimlerinin âdeta ayniyet içerisinde oluştuğunu görebiliyor, sezinleyebiliyoruz.

Çok sözler söylendi, daha niceleri söylenecek, söz konusu kimliklerin, ayrı çağlardaki, farklı birikimlerdeki insanların birleşen ve kesişen yolları hakkında.

Sadece ve sadece hiç unutulmaması gerektiğini düşündüğüm bazı temel hususlara, mes’elelere satırbaşları hâlinde değineyim. Rahat dinlenebilmesi ve yeni çalışmalara belki teşvik eder umuduyla, referans vermeden konuşalım.

Önce İnsan’ın kollektivitesi, biraradalığı.

İbn Haldun, kendi zamanına uzanan üretim süreçlerinde, insan birlikteliğinin aldığı eylemsellikleri ve bunun kökensel mâhiyetini de ele alan asabiyyet teorisi ile formüle etmiştir. Bu teori insan eyleyişinin tarzlarını ve ilişkilerini kapsar ve nihâyette siyasal teoriye yönelir.

Marksizmin temel (alt) yapı ile üstyapı diyalektiğinin bilinen işleyişine girmeden, bunun da âdeta öncülü olan bir konuya değineyim. Değerli arkadaşlarımın izinleriyle, dikkatlerine özellikle sunmak isterim.

Marx, Grundrisse’de,

“Stamm’ın (doğal topluluk’un) mevcûd olan’ı tesâhübünün (ediniminin) ve kullanımının ön şartı olduğunu belirtir.”

Devam eder, “Emek süreci ile gerçek sahip olma bu ön şartlar tahtında belirir, ki bunlar, emeğin bizâtihi ürünü değil, onun doğal ya da ‘kutsal’ ön şartları olarak bulunurlar”.

Özetin özeti olarak kaydedersek köken-topluluk, yani komün, kandaşlığa, gens kökenliğe dayanır.

Daha öncesine gidelim; âdeta yola çıkarken, Alman İdeolojisi’nde, üretici güçlerin ilk formülasyonunu ortaya koyar Marx.

Tekrar etmeye gerek yok; üretici güçlerin dört kıvrımı itibariyle, insan üretici gücü, zusammenwirken’i  (kollektif aksiyon’u) zâten belirtmiş bulunmaktadır.

Demek ki bilinen üretim gelişmeleri, ve nihâyet kapitalizmin yasaklılıklarına kendini vakfetmeden önce Marx, ilk ‘temel’ini belirtmiş, beşerî düşünceyi zıplattığı Grundrisse’de hazırlıklarını tamamlamıştır.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, bu ikinci aşamayı henüz, -yayımlanmadığı için- bilmiyor iken, Marx’ın yola çıkışındaki büyük keşfini görmüş, üretici güçler teorisini oluşturmuş ve Marksizmin hayatın beşerî temelleri konusundaki doktrinini bütünlemiştir.

Grundrisse’yi okuduktan sonra, malûm, Kıvılcımlı, Marksist literatürde hiç mevcut olmayan bütün teorik zeminini doğrulamış ve pekiştirmiştir.

“Hayat denilen kavgaya düşen” insanı, İnsan-Topluluk’un büyük serüveni, Engels tarafından sonradan bir vediâ olarak şöylece özetlenecektir:

“Modern sosyal sistem içerisinde bulunduğu buhrânın sona ermesi (sistemin) ortadan kalkmasıyla mümkün olabilecektir; bu da modern toplumların komünal mülkiyetinin arkaik (ilksel) bir örneğine dönmesiyle gerçekleşecek… Bu da Amerikalı bir yazarın (Morgan’ın) dediği gibi,,, hürriyet, eşitlik ve kardeşliğin… canlanışı olacaktır”.

İbn Haldun’un, bundan 650 yıl önce henüz, kandaşlık ve uygarlık dönüşümünün ortaya koyulması şöyle dursun, toplumun tanımı bile yapılmamışken, bilmin teoloji ve felsefeden ayrı olarak bağımsız tanımlanması ortada yokken, kavratmaya çalıştığı kendi doktrini İlm-ül-Umrân’ı ortaya koyuşunu görmüştür; bir Bilgin. İbn Haldun’u, Marx’ı öğrenirken ve öğretirken, mevcut bilgisiyle bütünleştirmiş; ve yine, Marx’ın ardında kalanın tamamlanması için Engels’e bırakılmasının koşullarının hazırlayışının esaslarını da saptamıştır yine o Bilgin.

O Bilgin, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’dır.

Hiç şüphesiz, birbiriyle bütünleşen bütün bu birikimin bir vechesini daha vurgulamaya çalışmak gerekir. (Belki de, bu güzelim fırsat bendenize verilmişken.)

İbn Haldun’un Mukaddime’sindeki toplum-siyaset-devlet teorisinin vaktiyle, uzun süreler eksik, hatâlı ve yanlış yorumlandığını bilmekteyiz.

İbn Haldun’un doktrinin siyasal odağının, Devlet’in, kahr ve tagallûb’e dayandığını gösterişi demek olduğunun gereğince vurgulanmamış bulunması ve en azından bu en önemli bilimsel keşfin, perdelenmesi olayı ile karşılaşıyoruz. Devlet,  İbn Haldun’a nazaran, kahr’a (toplumsal şiddet’e) dayanır ve tarihsel olarak da vücut bulmasında yarışan unsurların birinin tagallûbuyla (yengisiyle) oluşur.

Bu temel bilimsel görünüşündeki aslî dinamiğin zaman içerisindeki değişimin, Hükm’ün, Devlet’in hükmünün, gelişim ve değişiminin evrelerini gösteren İbn Haldun, bu anlatımını yalnızca konunun akışını göstermek için kullanmıştır. Özellikle, Batılı birçok odak, ‘methet, öylesine methet ki, asıl önemli olanı saklayabilesin’ taktiği ile söz konusu hükmün, devlet kudretinin asıl mâhiyetini gizleyebilmek için, İbn Haldun’u dönüşşel teoriler bağlamında göstermeye yeltenmişlerdir.

Bilimsel sosyalizmin devlete ilişkin yönlerinin ilk birikiminin ortaya konuluşunu perdelemek, Değerli Arkadaşlarımın hemen tespit edecekleri üzere, bir siyasal teori açıklaması mâsumiyeti taşımaz. Diğer bir deyişle, bir İbn Haldun yorumu sayılamaz. Asıl maksat, bilimsel olanı zedeleme çabasıdır. Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu ‘Batı’ emperyallerinin tuzağını da  ‘yer ile yeksân’ eylemiştir.

Keyfiyetin, tâ bugüne uzanan yönlerinin bulunduğuna, arkadaşlarım katılacaklardır sanırım.

Bir zıplama yapalım.

Finans-kapitalist hemen her alandaki şüphesiz olan erkinlik ve tahakkümü bağlamında, “işte sorun sistem meselesi, kim gelirse gelsin, hangi odak ya da kişi Dünya genel sistemi içerisinde hangi klikler, gruplar ve kimlikler göreve getirilirse getirilirsin, durum aynıdır” kolaycılık ve düz genellemeciliğinin piyasaya sürülmesi şeklinde söylemlerle tatmin olma şeklinde ortaya çıkmaktadır bu büyük hatâ.

Teori sağlamlığı içerisinde somut şartların somut tahlili mes’elesine devlet faktörünün iç ilişkileri ve çelişkilerinin hiç ihmâl edilmemesi, gerçekliğin en önemli yansımasıdır diyelim.

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, bütün o büyük teorik üretimine; beşerî zihinsel ve fiilî eyleyişiyle, somut koşulların somut tahlili yoluyla da yön vermiştir.

Varsın bilinenin tekrârı olsun.

Azîm ile yürüyen arkadaşlarıma saygı ve sevgi ile sunarım.